Insanlarda Nervus Alveolars İnferior Ve Foramen Mandibulae Üzerine ÇalışmaAhmet Salbacak, Taner Ziylan, Aydan Canbilen, Ali İhsan Kalkan, Mustafa Büyükmumcu
Araştırma makalesi ÖzetiInsanlarda Nervus Alveolars İnferior Ve Foramen Mandibulae Üzerine Çalışma
A Study On InferIor AIveolar Nerve And Man-DIbular Foramen Of Human
Bu çalışma, 8 kadavra ve 36 mandibula olmak üzere toplam 44 örnek üzerinde yapıldı. Kadavralar üzerinde n. alveolaris inferior'un foramen man-dibulae'ya giriş noktası araştırıldı ve lingula man-dibulae'ntn foramen mandibulae ile birleştiği ön-alt köşe olduğu tesbit edildi_ Tesbit edilen n. alveolaris inferior'un foramen mandibulae'ya giriş noktasının, namus mandibulaetnın iç yüzü üzerindeki po-zisyonunu tesbit etmek amacıyla mandibulae 'nın de-ğişik noktaları arasında ölçümler yapıldı. Foramen mandibulae genellikle ramus mandibulae`nın iç yü-zünün orta kısmında, incisura madibulae ile man-dibula alı kenarı arasında orta noktada, ve pro-cessus coronoideus'ian angultıs mandibulae ya aşağı doğru uzanan çizginin 213 kısmında yer-leşmiştir. Bu çalışmada, foramen mandibulae'ıtın ge-nellikle molar dişlerin occlusial yüzlerini,: alt kıs-mında yerleşmiş olmasına rağmen. bazı vakalarda occlusial yüzle aynı seviyede, ve daha yukarı se-viyedeki bir noktada bulunabildigi tesbit edilmiştir. N. alveolaris inferior'un anestezilerinde başarısız gi-rişimlerin ortadan kaldtrılabilmesi için belirgin varyasyonların göz önünde bulundurulması gerektiği sonucuna varılmıştır.
This study was performed on 44 material whi•h consist of 8 radavers and 36 dry mandibles. The eni-ranee point of inferior alveolar nerve into man-dibular foramen was searched and it was found that the entrance point of inferior alveolar nerve is si-tuated at the junction of the front lower angle of mandibular lingula and ınadibular foramen. To determine the position of entrance point of in-ferior alveolar nerve into the mandibular foramen on the inside surface of mandibular ramus, me-asurements were made between the different points of mandibula. Mandibular foramen is generally lo-cated on the middle of inside surface of mandibular ramus between the standard basal plane of mandible and mandibular noir,: and on the partial 213 line that extends down from coronoid process to the angle of mandible. On this study, despite the fact that the man-dihular foramen was genarally found to be below the <>ulusal sur fare of the lower molar teeth, in some cases it was found ta be at the same level or higher level of molar teeih. It has been roncluded that certain variations most be taken Info consideration to rernove un-successful inteıferences on anaesthetics of illerior alveolar nerve.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Postoperatif Bulantı Ve Kusmaların Önlenmesinde Droperidol, Metoclopramide Ve Dramamine'in Etkılerının KarşılaştırılmasıA. Feyza Ünal, A. Erkan Ünal, Sadık Özmen, Sema Tuncer, Selmin Ökesli
Araştırma makalesi ÖzetiPostoperatif Bulantı Ve Kusmaların Önlenmesinde Droperidol, Metoclopramide Ve Dramamine'in Etkılerının Karşılaştırılması
PostoperatIve PreventIon Of Nausea And VomItIng: A ComperatIve Study Of DroperIdol, MemelopranzIde And DramamIne
Çeşitli nedenlerle genel anestezi altında ameliyat edilen 100 ardışık hastaya, postoperatif bulantı ve kusmaya karşı, rastgele çift-kör sistemle: 1.25 mg. Droperidol, 10 mg. Metoclopramide, 100 mg. Dra-mamine ve serwnfizyolojik; anestezi bitiminden 5 dakika önce intravenöz olarak verildi. Hastalar postoperatif ilk 24 saatte bulantı ve kusma yönünden gözlendiler. Droperidol verilen hastaların bulantı ve kusma yüzdesi serum fizyolojik Yerilenlerle karşılaştırılınca(%6.6 ), ileri derecede bir azalma olduğu gözlendi (p< 0.01). Metoelopramide,Dranzamine ve serwrzfi4.7ololik verilen havalarda ise bulantı ve kusma insidanslan birbirine benzemekteydi( p> 0.05). Burada çıkan sonuca göre: genel anestezi sonrası görülen postoperatif bulantı ve kusmalann önlenmesi ve tedavisinde Droperidol'un etkili bir drog olduğu, Metoclopranzide ve Drarnamine'in ise aynı eskiye sahip olmadığı anlaşıldı.
A hundred consecutive patients undergoing various surgery ender general anesthesia were giyen 1.25 mg. Droperidol, 10 ıng. Metoclopramide , 100 mg. Dra-mamine or a sahne placebo intravenously in a doubly - blind random fashion 5 minutes before the end of anesthesia to prevent postoperatiw nausea and vomiting during the first 24 hours postoperativei y. Significantly (p< 0.01 ), fewer of patients giyen droperidol were nauseated and vomited (6.6 %) in comparison with patient giyen saline (incidence of nausea and vomiting was 46 %).1ncidences of nausea and vomiting were sirnilar in patients giyen Metocloprarnide,Dramamine or h is concluded that Droperidol is effectiye in the prevetion and treatment of postoperative nausea and vomiting after general anesthesia but that Metoclopramide or Dramaınine are not.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Obez Kışılerde Akş,total Kolesterol, Iıdl - Kolesterol Ve Trıglıserıd DüzeylerıAhmet Çığlı, Mustafa Ünaldı, Aykut Çağlayan, Osman Yaşar öz, Süleyman Kaleli
Araştırma makalesi ÖzetiObez Kışılerde Akş,total Kolesterol, Iıdl - Kolesterol Ve Trıglıserıd Düzeylerı
Serum FastIng Blood Sugar,total Cholesterol, Hdl- Cholesterol And TrIglycerIde Levels Of Headthy Ohese Subjects
29 Obez ( I 0 kadın 19 erkek) ile 96 sağlıklı kişiden oluşan kontrol grubunda (44 kadın, 52 erkek) serum açlık kan şekeri (AKŞ), total kolesterol, trigliserid ve IIDL kolesterol düzeyleri aravırıldı. AKŞ düzeyleri obezlerde kontrol grubuna göre yüksek olup fark kadınlarda ve erkeklerde önemli (p < 0.01 ve p < 0.05 ) bulunmuştur. Trigliserid dü-zeylerinde ober kadınlarda kontrollere göre önemli artış < 0.02) görülmüşiür. Ober kadınlarda IIDL - kolesterol düzeyleri obez erkeklere göre önemli oranda yüksek (p < 0.001) bulunmuştur. Oberitenin diabetes mellitus için risk faktörü olabileceği kanaatine varılmıştır.
Serum fasting blood sugar (FBS), total cholesterol, 11DL- cholesterol and triglyceride of 96 non- obese (44femak, 19 male) and 29 <>hese (10fernale, 19 male) people were deterrnined, FBS level of obese women and men were higher < 0.01 for women, p <0.05 for men) than those of non- obese subjeets.Triglvreride level of obese women was higher (han that of controls (p < 0.02). 11DL-rholesterol levels of obese women were significantly higher !han !hese of obese men (p < 0.(01). It was roncluded that obesity may be a rise factor for diabetes mellitus (DM).
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Fetal Yaş Ve Matürasyon Tayininde Distal Femur Epifizi Sekonder Ossifikasyon Merkezının Sonografik İdentifikasyonu Ve ÖlçümüSema Soysal, Kemal Ödev, Mustafa Erken, Hikmet Karabacak, Ergün Onur
Araştırma makalesi ÖzetiFetal Yaş Ve Matürasyon Tayininde Distal Femur Epifizi Sekonder Ossifikasyon Merkezının Sonografik İdentifikasyonu Ve Ölçümü
The NIsta] Femoral Secondary EpIphyseal Os-SIfIcatIon Center In The Assessment Of Fetal Age And MaturatIon: SonographIc IdentIfIcatIon And Measurement
Distal femur epifizi sekonder ossifikasyon mer-kezi (DEE)'nin sonografik identifikasyonu ve öl-çümü 3. trirnestr gebelik yaş tayininde obs-tetrisyenler için güvenli ve pratik bir yöntemdir. DFE' nin görülme yaşı ortalama 32-33. haftadır ve gebeliğin 30-35haftalart arasında DFE ye sahip fe-tusların yüzdesi zamanla artar. DFE'nin ölçümü gebelik yaşı ile birlikte lineer olarak artış göstermektedir.
The distal femoral epiphseal secondary os-sification center (DEE), which can be reliably iden-tified and measured sonographically is a practical and reliable method in predicting third trimester menstrual age. The mean age at the DFE ap-pearance is approximatelv ıhe 32-33 mensırual weeks and between 30 and 35 menstrual weeks, the perrentage offetuses with a DEE progressively inc-reases measurement of the DEE indicated that its size showed a linear increase with gestational age.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Distal Femur Epifizi Sekonder Ossifikasyon Merkezının Sonografik Ölçümü İle Fetal Büyüme TakıbıSema Soysal, Kemal Ödev, Mustafa Erken, Ergün Onur
Araştırma makalesi ÖzetiDistal Femur Epifizi Sekonder Ossifikasyon Merkezının Sonografik Ölçümü İle Fetal Büyüme Takıbı
Assessment Of Fetal Growth By SonographIc Measurement Of The DIstal Femoral Secondary EpIphyseal OssIfIcatIon Center
7 Haftalık 116 normal gebe kadında so-nografık olarak ölçülen distal femur eplfzi sekonder ossifikasyon merkezi (DFE) ile yenidoğanın doğum ağırlığı arasında ilişki araştırıldı. DFE mm ol-duğunda yenidoğanın doğum ağırlığı DFE olmayan veya <5 mm ölçülenlere göre daha normal bulundu. DFE ölçümünün fetal büyümeyi takip amacı ile kul-lanılabileceği kararına varıldı.
A study was performed on the relation between the distal femoral epiphyseal secondary ossification center (DFE) measured by ultrasound and the birth weights of the newborn among ,...7weeks 116 nor-mal pregnant women. In the fetuses whose DFE? 5 mm, the birth weights of the newborn was found further normal according to the fetuses whose DFE measures
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Travayda Lumbal Epidural Analjezinin Yenıdoğan Üzerıne EtkılerıSadık Özmen, Sema Soysal, Mecit Suerdem, Ergün Onur
Araştırma makalesi ÖzetiTravayda Lumbal Epidural Analjezinin Yenıdoğan Üzerıne Etkılerı
The Effects Of Lumbar EpIdural AnalgesIa On The Newborn DurIng Labor
Bu çalışmada lumbal epidural analjezinin umb-likal kan Ol, kan gazlar, ve yenidoganın apgar sko-runa etkileri incelendi. Bu amaçla vakalar 3 gruba ayrıldı. 20 Olguya (1, grup) %0.25'lik bupivacain ile travayda lumbal epidural analjezi uygulandı. 20 Olguya (2.grup) %0.125'lik bupivacain + 50 mik-rogram fentanyl kombinasyonu ile travayda lumbal epidural analjezi uygulandı. Analjezi uy-gulanmadan doğum yapan 20 olgu (3.grup) kontrol grubu olarak alındı. Umblikal arter kanı asi-demisinin epidural analjezi uygulanan gruplarda kontrol grubuna göre önemli derecede azaldığı be-lirlendi. Epidural analjezi grupları arasında ise önemli bir fark bulunamadı. Alınan sonuçlar literatür verileri ile tartışıldı.
In this study, the effects of lumbar epidural anal-gesia on the umbliral blood plı, blood gases and apgar acore of the newborn were investigated. For !his purpose, the cases were divided into three gro-ups, in the first group, lumbar epiclıtral analgesia was applied during labor by giving 0.25'% of bu-pivacain to 20 cases. In the second group lumbar epidural analgesia was arhieved by giving 0.125 % bupivacain + 50 microgram fentanyl to 20 cases. A control group (third group) consisted of 20 cases were not giyen analgesia hefore labor. When com-pared with those of controls aridemia of the umb-lical arterial blood was significantly lower in the group who had epidural analgesia. However there was no significant dillerence between the groups in which epidural analgesia was applied. The results were discussed on the basis of literature data.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Lumbal Epidural Analjezinin Travay Süresine EtkısıHikmet Karabacak, Sema Soysal, Sadık Özmen, Ergün Onur
Araştırma makalesi ÖzetiLumbal Epidural Analjezinin Travay Süresine Etkısı
The Effect Of Lumbar EpIdural AnalgesIa On The DuratIon Of Labor
Bu çalışmada 20 olguya %0.250'lik bupivacain, 20 olguya %0.125'l1k bupivacain ve 50 mikrogram fentanyl kombinasyonu verilerek travayda lumhal epidural analjezi. uygulandı. Analjezi tatbik edil-meden doğum yapan 20 olgu ise kontrol grubunu oluşturdu. Lumbal epidural analjezinin travay 1. ve 2. dönem sürelerine ve doğum şekline etkileri araş-tırıldı. Düşük dozlarda verilen % bupivacain ve 50 mikrogram fentanyl kombinasyonu ile do-ğumun daha iyi şartlarda gerçekleştiği ve klinikte rutin olarak uygulanmasının uygun olduğu kanaatine varıldı.
In this study, lumbar epidural analgesia was applied during the labor by giving 0.25% of bu-pivacain to 20 cases and 0.125% bupivacain +50 microgram fentanyl to other 20 cases. A control group consisted of 20 cases had no analgesia be-fare labor. The effect of lumbar epidural analgesia on the first and second stage of labor and kind of the delivery were irıvestigated. It was believed that the delivery could be at a better condition when the low concentration 0.125%bupivacain + 50 microgram fentanyl were administered during the labor and it would be app-ropriate to use it routinely in clinics.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Egzersiz Sonrası Oluşan ProteinüriAhmet Yılmaz, Neyhan Ergene, Hüseyin Uysal, Abdulkerim Kasım Baltacı, Recep Özmerdivenli
Araştırma makalesi ÖzetiEgzersiz Sonrası Oluşan Proteinüri
ExercIse Induced ProteInurIa
Egzersiz sonrası oluşan proteinüri üzerinde ya-pılan bu çalışmada, Amatör Futbol Ligi mü-sabakalarına katılan muhtelif takınilardaki 16-25 yaşları arasında, sağlıklı 44 futbolcunun maç ön-cesi ve maç sonrası alınan idrar örnekleri elekt-roforez metodu ile incelendi. Çalışmalardan elde edilen sonuçlara göre, kontrol nunıuneleriyle kıyas egzersiz sonrası oluşan pro-teinüride a-globulinin egzersiz öncesine göre it-rahtnın değişmediği, özellikle albumin başta olmak üzere fi ve y-globulinlerin miktarlarında eg-zersizden sonra artış olduğu görülmüştür. Nil-rosellüloz filmlerle ayrıştırdan idrar proteinlerinin elektroforez densitometresiyle elde edilen ve ka-litatif yönü ifade eden grafiklerin eğim de-ğerlendirmesinden çıkan sonuçlar, dışarda yapılan çalışmalarda da olduğu gibi, glomeruluslarda artan permeabilite, filtratian emilimin yeterizliğt veya tübüler salgılanma sonucu nonselektif olarak gelişmesi nedeniyle egzersiz sonrası oluşan proteinürinin glomerülo-tübüler tiple olduğunu göstermektedir.
Exercise induced proteinuria was studied on 44 healthy players of the Amateur Foothall Tc-urnament Leaque. Their ages ranged from 16 to 25 years. Urine samples were collerted from the players before and after the ganıes, 44 samples were obtained from healty players and analyzedjor urine proteins electrophoreticly. Compared to va-lues obtained from the control pregam• values, the urine protein content increased sigmfirantly con-taining mainly alhumin, fl-globulin, and y globulins. Bul the values for a-globuliğıs did not change significantly. Urine proteins seperated biz nitrocellulose films were also qualitated from the proportions of the densitometric values (!f the peaks on the graphes. The values found in Iliis study and the values cited elsewhere indicated that exercise induced proteinuria is nonselective pro-teinuria and is due to increased permeability of glomerulus and, to impared reabsorption of normal amounts of protein from the glomerular filtrate or ta tubular excretion. Therefore, proteinuria ap-pearing after physical activity can be classified as glomerulo-tubular type.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Koroner Kalp Hastalarında Plazma Ve Erıtros/t Içı Kolınesteraz Aktıvitelerının Ve Pche / Hdl (crf), Eache/hdl (vrf) Oranlarının AraştırılmasıOsman Yaşar öz, İdris Akkuş, Sadık Büyükbaş, Hakkı Gökbel, Ali Bayram, Hasan Gök, Süleyman Türk, Yusuf Erdoğan
Araştırma makalesi ÖzetiKoroner Kalp Hastalarında Plazma Ve Erıtros/t Içı Kolınesteraz Aktıvitelerının Ve Pche / Hdl (crf), Eache/hdl (vrf) Oranlarının Araştırılması
Plasma And IntraerythrocytIc CholInesterase ActIvItIes And Pche / Hdl (crf), Eache / Hdl (vrf) RatIos In The PatIents WIth Coronary Heart DIsease.
Bu çalışma, yaş dağılımı 44-78 (ortalama 58) olan 51 erkek, 20 kadın, toplam 71 koroner kalp hastası (KKH) ile yaşları 42-73 (ortalama 53) ara-sında değişen 25 erkek, 30 kadın, toplam 55 sağlıklı kişide gerçekleştirildi. KKH olgularında eritrosit içi kolinesteraz (EACHE) aktivitesi, pla:ma ko-linestera: (PCIIE) I HDL oranı (CRF) ve EACHE I HDL oranı (VRF) kontrol grubuna göre yüksek bu-lunurken, PCHE ise düşük bulunmuştur. EACHE I HDL oranı (VRF), KKH için bir risk faktörü olan ERF ve CRF'yi destekleyici önemli bir risk faktörü olabilir.
This study was peıformed on 71 coronary heart patients (51 male, 20 female, 44-78 years old) and 55 healthy subjects (25 male, 30 female, 42-73 years old). In the patients with coronary heart disease, int-raerythrocytic cholinesterase (EACHE) levels, plas-ma cholinesterase I HDL (CRF) and int-raerythrocytic cholinesterase I HDL ratios (VRF) were higher and plasma cholinesterase activities were lower than values of control group. It was concluded that in addition to ERF and CRF, EACHE I IIDL ratio (VRF) might be an im-portant risk factor for coronary heart disease.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Perıwtan Mitral Balon Valvüloplastıde Atrıumlar Düzeyınde Soldan Sağa Şant: Sıklık Ve Altıaylık Takıp Sonuçlarıİsmet Dindar, Nuri Çağlar, Oktay Ergene, Ömer Kozan, Mehmet Özdemir
Araştırma makalesi ÖzetiPerıwtan Mitral Balon Valvüloplastıde Atrıumlar Düzeyınde Soldan Sağa Şant: Sıklık Ve Altıaylık Takıp Sonuçları
Left To RIght ShantIng After Percutaneous MIt-Ral Bakan Valvulopkısty (pmbv) Prevekınce And The Outcome
Koşuyolu Kalb ve Araştırma Hastanesi he-modinami laboratuvarında perkütan mitral balon valvüloplasti (PMBV) uygulanan 22 olguda at-riumlar arasında soldan sağa şantın sıklığı ve 6 aylık takip sonundaki seyri araştırıldı. Şantın gös-terilmesi için oksirnetrik yöntem kullanıldı. Hiçbir olguda işlem öncesinde şant belirlenmedi. 8 olguda (% 36.36) işlem sonrasında oksimetrik olarak şant belirlendi. Sant oranı ortalama 1.72ffl.21 bulundu. Bu olguların 6 ay sonra yapılan kontrollerinde 5 ol-guda 625) şantın kalmadığı, 3 olguda (%37.5) ise Şam'ın gerileyerek devam ettiği belirlendi. Sonuç olarak PMBV sonrasında olguların önemli bö-lümünde soldan sağa şantın oluştuğu, ancak bunun klinik bir sorun oluşturmadığı kanısına varıldı.
Left to right shunting immediately after and 6 months later the procedure was investigated in 22 patients who had undergone PMBV in Koşuyolu Heart and Research Hospital catheterization la-boratory. Oxymetric method was used for the de-tertion of shunting. Na left to rigt shunting was de-tected before PMBV. lmmediately after PMBV it was detected left to right shunting in eight cases (36.36%). The ratio of mam pulmonary w systemic (QpiQs)flow was Six mounths later cont-rol catheterization was peıformed and it was found that teli' ta right shunting in only 3 cases with a lower QpiQs ratio. It was concluded that PMBV can induce left to right shunting in a subtantial propardon of patients but üs cliııical importance is negligible.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Boğaz Kültürlerınde A-Grubu Beta Hemolitık Streptökok Üreyen Hastalarda Aso-Crp Düzeylerının AraştırılmasıMahmut Baykan, A. Zeki Şengil, Emine İnci Tuncer, Hilal Kart, Ayşen Karabayraktar, Bülent Baysal
Araştırma makalesi ÖzetiBoğaz Kültürlerınde A-Grubu Beta Hemolitık Streptökok Üreyen Hastalarda Aso-Crp Düzeylerının Araştırılması
Aso-Crp Levels In PatIents. FIavIng A Group Beta HemolytIc StreptococcI In Throat Culture
Yapmış oldukları çeşitli enfeksiyonlar (özellikle OSYE)'dan sonra kardit, glomerulonefrit ve akut eklern romatizması gibi ciddi kom.plikasyonlara neden olabilen A-Grubu Beta Hemolitik Streptokok (AGBHS)' arın tanı ve tedavisi yanında komp-likasyonların izlenmesi de oldukça önemlidir. Bu amaçla boğaz kültürlerirule AGBHS üreyen hastaların serumlarında anti Streptolizin-O (ASO) antikoru ve bir akut faz reaktanı olan C-Reaktıf Pro-tein (CRP) düzeylerini araştirdık. Bulgulartmızı mevcut literatür bilgileri ışığında tartışarak ÜSYE geçiren hastaların ASO, CRP değerleri ile takip edilmesinin toplum sağlığı ve ekonomik açıdan yararlı olacağı kanısına vardık.
Carditis, glomerulonephritis and acute rheumat-ic fener case important comphlications that may fol-low upper respiratory infectious, especially caused by Group A-Beta hemolytic streptococci. Serum levels of anti-streptolysin-O (ASO) and C-reactive protein (CRP) were measured in patients with upper respiratory infectious due to group A-B hemolytic streptococci. It was concluded that CEP and ASO were important laboratory tests in the follow-up of patient with upper respiratory tract infectious.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Eozin0filik GranulomaHakkı Bölükoğlu, Banu Çiçek Bilkay
Araştırma makalesi ÖzetiEozin0filik Granuloma
EosInophIlIc Granuloma
Eozinofilik granulorna; Histiositozis-X in klinik bir varyantıdır. Kemikte soliter veya multipl lez-yonlar bulunur. Bunlar histiosit proliferasyonuna bağlıdır. Ender olarak temporal kemikte yerleşir. Tümör başlangıçta asemptonwıtiktir. Biz de temporo-parietal yerleşimli bir lez.yonu olan olguyu sunmak istedik. Olgu operasyon yapıldıktan sonra kemoterapi ve radyoterapi yapılmadan izlendi.
Eosinophilic granuloma is a clinical variant of histiocytosis - X. There are solitary or multiple le-sions on the bones due to histiocytic proliferation. The lesions are rarely located in the temporal re-gion. The tumor is asymptomatic at the onset. We present a case whose lesion is located on the temporoparietal area. The case is followed after the operation without chernotherapy and radiotherapy.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Behcet Hastalı(ında Vaskuler TutulumSami Ceran, Cevat Özpınar, Mehmet Yeniterzi, Tahir Yüksek, Güven Sadi Sunam, Saim Açıkgözoğlu, Hasan Solak
Araştırma makalesi ÖzetiBehcet Hastalı(ında Vaskuler Tutulum
Vascular Involvement In Behcet's DIsease
Behcet Hastaliginda medikal tedaviye ragmen multipl periferik anevrizmalar geliven bir vaka tak-dim edilrnivir. Anevrizmalartn ikisi sot femoral bi-risi sag femoral digeri de sol aksiller arterde lo-kalize idi.Farkli zamanlarda (toplam 2 ytl icinde ) ayri ayri geli,yen bra anevrizmalar rezeke edilerek safen yen ve sentetik greftlerle arteriel devamlilik saglandı.
We present case a who developed multiple phe ripheral aneurysms despite the treatment in Beket's disease. Two of the aneurysms were located in the left femoral artery and one in the right femoral ar-tery and another one in the left axillary artery.At dif-ferent times (in two years) these aneurysms which developed independently were resented and the ar-terial continuation was obtained using saphen vein and syntihetic grafts.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Bır Vak'a Nedeniyle Kutanöz VaskülitŞükrü Balevi, Hüseyin Endoğru, Hüseyin Tol, Müfide Bozkürk
Araştırma makalesi ÖzetiBır Vak'a Nedeniyle Kutanöz Vaskülit
A Case Of Cutaneous VasculItIs
Lökositoklastik vaskülit küçük damar nekrotizan vaskülitinin en çok görülen şeklidir. Hastalık deride sınırlı kalabildiği gibi kutanöz-sistemik angiitis olarak adlandırıldıgı tipte farklı bir çok organları il-gilendirebilir. Histolojik olarak küçük dermal da-marların (venüllerin) fibrinoid nekrozu. lökositoklasis, endotel hücrelerinin şişmesi ve erit-rositlerin ekstravazasyonu vardır. Kutanöz vaskülitin klasik bulgularına sahip 63 yaşında bir erkek hasta, hastalıgın nadir görülmesi nedeniyle takdim edilmiştir.
Leukorywclastic vasculiiis is the most common form of small vessel nerrotizing vasculifis. The di-sease may be limited to the skin or involve many dif-ferent organs, in which rase it is called cutaneous systemir angütis. Histologirally there is fibrinoid necrosis of small dermal blood vessels (venules), le-ukocytoclasis, endothelial rell swelling, and ext-ravasation of RBCs.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Psödomembranöz EnterokolitDemet Kaya, Nuri Kiraz, Ahmet Saniç
Araştırma makalesi ÖzetiPsödomembranöz Enterokolit
Pseudomembranous EnterocolItIs
Psödornembranöz enterokolit (PMEC) an-tibiyotik kullanmış ve diyaresi olan kişilerde en-doskopik olarak tanımlanmış psödomembranlar ve mikroabselerle karekterize klinik bir tablodur. Hastalığın en önemli hazırlayıcı nedeni an-tibiyotik kullanımı olmakla birlikte anfibiyotik ön-cesi dönemde de görülmüş olması patogenezde başka faktörlerin de rol oynayabileceğini dü-şündürrnüş, ancak PMEC 1960'1r yıllarda nadiren gözlenmiş iken linkomisin, klindamisin ve geniş spektrumlu bela 'aktan' antibiyotiklerin uygulanmasını takiben artış göstermiştir.
Pseudornembranous enterocolitis (PMEC) is a clinical picture characterized by en-doscopically defined pseudomembranes and microabses in individuals with anti-tibiotic use and diarrhea. Although the most important predisposing cause of the disease is the use of an-tibiotic, it was seen in the pre-anfibiotic period, suggesting that other factors may play a role in the pathogenesis, but PMEC was rarely observed in the 1960s, while the administration of lincomycin, clindamycin and broad-spectrum trouble 'transferring' antibiotics followed by increased.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Otolaringoloade AllerjiMustafa Tüz, Ziya Cenik
Araştırma makalesi ÖzetiOtolaringoloade Allerji
Allergy In Otolaryngology
Allerji günümüzde ayrı bir bilim dalı olarak ge-lişme göstermektedir. Allcrjik nedene dayanan has-talıklar, her ne kadar ayrı ayrı uzmanlık dalları ta-rafından ele alınmakta ise de, esas tedavinin allerji yönünde olması gerektiği bilinen bir husustur. Kulak burun boğaz disiplininde de allerjiye bağlı olduğu bilinen hastalıkları incelemeye ça-lıştık. Amacımız, her zaman gündemde olan, allerji konusunu gözden geçirmek ve bazı önemli noktaları vurgulamaktadır.
Allergy develops as a separate science today. Although diseases based on allergic causes are handled by different specialties, it is known that the main treatment should be in the direction of allergy. We have also tried to examine diseases known to be due to allergies in the otorhinolaryngology discipline. Our aim is to review the topic of allergy, which is always on the agenda, and highlight some key points.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Otoakustık EmüsyonlarBedri Özer, Yavuz Uyar, Ziya Cenik
Araştırma makalesi ÖzetiOtoakustık Emüsyonlar
OtoacoustIc EmIssIons
Otoakustik emüsyonlar kokleadan kaynaklanan, iç kulak sıviları, kcmikcik zinciri ve timpan zarı aracılığı ile dış kulak yoluna taşınan enerjinin işit-sel frekan.staki miktandir. Bir başka tanımlama ile dış kulak yolundan kaydedilen koklear kaynaklı enerji salınımıdir. Koklear fonksiyon hakkındaki görüşler son 10 yılda çok büyük değişikliklere uğramıştır. Bu ko-nudaki morfolojik, fizyolojik, pisikoakustik ve de-neysel çalışmalar bu değişime katkıda bulunmuştur. Koklear fonksiyonla ilgili görüşlerde en önemli katkı kokleanın sadece sesleri alan değil aynı za-manda akustik enerji üreten bir yapı olduğu ger-çeğidir. Bilindiği gibi işitsel sensoryal hücreler mekanik stimulusu elcktriksel impulsa dönüştüren bir me-kanoreseptördür. Orta kulağın mekanik fonksiyonu gereği iç kulak sıvılannda başlayan dalgalanma korti organında sensoryal hücrelerin silier de-metlerinde eksitatör ve inhibitör etkili harekete neden olmakta, bu hareket eksitatür yönde iken si-naptik aralıkta afferent nörotransm ilter ajan salınımını başlatmakta, sonuçta nöral impuls doğmaktadır
Otoacoustic emulsions are the amount of energy in the auditory frequency that originates from the cochlea, carried to the external auditory canal via the inner ear fluids, the small chain and the tympanic membrane. In other words, it is the cochlear energy release recorded from the external auditory canal. Views about cochlear function have changed enormously over the past 10 years. Morphological, physiological, psychoacoustical and experimental studies on this subject have contributed to this change. The most important contribution to the views on cochlear function is the fact that the cochlea is a structure that not only receives sounds but also produces acoustic energy. As it is known, auditory sensory cells are a meta-canoreceptor that converts mechanical stimulus to electrical impulse. Due to the mechanical function of the middle ear, the fluctuation that starts in the inner ear fluids causes excitatory and inhibitory action in the ciliary de-metes of the sensory cells in the corti organ, while this movement is in the excitatory direction, it initiates the release of afferent neurotrans ilter agent in the synaptic space, resulting in a neural impulse.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta HeparinizasyonCevat Özpınar, Sami Ceran, Mehmet Yeniterzi, Tahir Yüksek, Ufuk Özergin, Hasan Solak
Araştırma makalesi ÖzetiHeparinizasyon
HeparInIsatIon
Günümüz tıbbında kendisine yaygın kullanım alanı bulan heparin, bu makalede tüm ayrıntıları ile literatür ışığında irdelenmiştir.
Heparin, which has found widespread use in today's medicine, has been examined in all details in this article in the light of the literature.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Nekrotizan EnterokolitErkan Ataş, N. Cengiz Yaşar, Hasan Koç
Araştırma makalesi ÖzetiNekrotizan Enterokolit
NecrotIzIng EnterocolItIs
TANIM: Necrotizan enterocolit (NEC) : Yenidoğanda, daha sık olarak da prematürelerde görülen, ağır sey-reden ve ölüm oranı yüksek olan, barsaklarda nek-roz ile belirlenen bir hastalıktır. Teknoloji ve tedavideki ilerlemeler, son yirmi yılda perinatolojinin hemen her alanındaki so-runlarını değiştirrn iştir. Ancak NEC, yenidoğan bakım ünitelerinin değişmez bir komplikasyonu olarak kalmıştır. Üstelik 1000 gr. veya daha düşük ağırhktaki aşın immatür yenidoğanlann yaşaması ile artış göstermiştir ( 1). EPİDEMIYOLOJI : NEC, yenidoğan ve özellikle prematüre yoğun bakım ünitelerinde önemli bir mortalite ve MOr-bidite nedenidir. Vakaların % 80-90'ı 38 haftanın al-tında doğan, % 75-90'ı ise 2500 gr.dan düşük doğum ağırlığı olan bebeklerdir. Termde doğmuş olup NEC gelişen bebeklerin yaklaşık yarısı düşük doğum ağırlıklıdır (2). Pretermleırde sıklık % 2-15 iken (3), 1200 gr'ın altındaki bebeklerde % 25`tir (4).
DEFINITION: Necrotizing enterocolit (NEC): It is a severe disease that is seen in newborns, more frequently in premature babies, has a high mortality rate, and is determined by nec-rosism in the intestines. Advances in technology and treatment have changed the problems of almost every field of perinatology in the last two decades. However, NEC has remained a constant complication of neonatal care units. Moreover, 1000 gr. or less with the survival of overly immature newborns (1). EPIDEMIOLOGY: NEC is an important cause of mortality and MOr-biditis in neonatal and especially premature intensive care units. 80-90% of the cases are babies born under 38 weeks, 75-90% of them are babies with a birth weight less than 2500 gr. About half of the babies born at term and developing NEC have low birth weight (2). While the frequency in preterms is 2-15% (3), it is 25% in babies below 1200 g (4).
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta