Yıl: 1993, Cilt: 9, Sayı: 1
Tüm Sayı(PDF)
Araştırma makalesi
Posterior Lumbotomi
Ali Acar, Recai Gürbüz, Şenol Ergüney, Esat M. Arslan
Araştırma makalesi
Özeti
Posterior Lumbotomi
PosterIor Lumbotomy
Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabi-lim Dalında 1985-1991 tarihleri arasında 45 selelaif yakaya değişik amaçlı 53 posterior lumbotomi uygu-landı. Selektif vakalardaki uygulama sonuçlarına 'göre posterior lumbotominin pelvis renalisdekii orta ve yukarı üreterdeld obstrüktif patolojilerin giderilme-sinde postoperatif komplikasyonların ve ağrınin minimal düzeyde olması, erken ambulasyon imkani. vermesi, insizyonal herni gelişmemesi gibi olumlu yönleriyle klasik ulaşımlara kiyasla çok daha avan-tajlı olduğu belirlendi.
53 posterior lumbotomy was applied to 45 selective cases with different purposes between 1985 and 1991 in the Urology Department of Medical Faculty of Konya Selçuk University. As a result of the application in the selective cases, posterior lumbotomy was more adventageous in comparison Man the classical approach, because the postoperative complications an2I pain were at minimal level in the elimination of obstructive pathology in pelvis renalis, middle and upper ureter, alsa it early ambulation opportunity and incisional hernia were not develop.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Kriptorşidısm
Ali Acar, İbrahim Ünal Sert, Esat M. Arslan
Araştırma makalesi
Özeti
Kriptorşidısm
CryptorchIdIsm
21.4.1983 ile 22.11.1991 tarihleri arasında Selçuk Üniversitesi Üroloji Kliniğinde kriptorşidism ve retraktil testis tanısıyla tedaviye alınan 181 has-tanın retrospektif değerlendirilmesi yapıldı. Uygulamalarda mikrovasküler cerrahi ve tes-tiküler arterin insizyonu gibi yöntemlere gerek kal-madan vakaların büyük bölümünde kozmotik açıdan olumlu sonuçlar alındığı belirlenmiş, ancak takip periyodunun kısalığından orşiopeksinin fertiliteye olumlu etkileri ve tümör gelişim insidensi belirlen-memiştir.
The retrospective evaluation of 181 patients with cryptorchidism. and retractile testis was mode from 21.4.1983 to 22.11.1991 in the Urology Department of Konya Selçuk Medical Fakulty. In most of the cases, positive results were obtained in cosmotic respect without the requirement of microvascular surgery and testicular arter incision, but positive effect of orchiopexy to fertilization hadn't been able to determined because of the monitoring period.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Postsistektomik Diversiyon Yöntemlerının Bırbırıne Ustunlukleri
Recai Gürbüz, Ali Acar, Ercüment Y. Acarer, Şükrü Çelik, Kadir Ceylan, Zafer Yaman
Araştırma makalesi
Özeti
Postsistektomik Diversiyon Yöntemlerının Bırbırıne Ustunlukleri
The SuperIorIty Of Post-Cystectorny DIversIon Methods Ta Each Other
Mart 1984-Mart 1992 yılları arasında Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalında mesane tümörü nedeniyle 36 hastaya sistektomi ve üriner diversiyon (16 üreterokutanestomi, 16 Coffey, 2 ürelero -ileal- cutanous diversiyon, 1 Kod; pouch ve 1 inen kolondan mesane substitusyonu) uygu-landı. Uygulanan diversiyon yöntemlerinin birbirine üstünlükleri ve bunun literatürle uyumlulukları araştırıldı.
Cystectomy and urinary diversion (15 ureteroeu-teostomy, 16 Coffey, 2 uretero-ileal euienous diver-sion, 1 Koch pouch, and 1 bladder substitustion from descent colon) were applied to 36 patients be-tween March 1984 and March 1992 in the Urology Depertment of the Metical Family of Konya Selçuk Universty for the bladder turnor. The diversion meihods which were applied were compared with each ot her as their superiority and literature.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Pediatrik Üriner Sistem Taş Vakalarında Retrospektif Bir Çalışma
Esat M. Arslan, Ali Acar, İbrahim Ünal Sert, Necip Uluz
Araştırma makalesi
Özeti
Pediatrik Üriner Sistem Taş Vakalarında Retrospektif Bir Çalışma
PedIatrIc UrolIthIasIs: RetrospectIve Study
Bu araştırma, Dicle Üniverstesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalında 1984-1988 yılları arasında yatmış 95 ve Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalında 1983-1992 yılları arasında yatmış 136, toplam 231 üriner sistem taş yakasını içermektedir. Vakalaı-ın %73 ü erkektir. Ya;ş gruplarına göre dagılımda ise 0-5 yaş grubu, toplam vakaları!! %44.5 idir. Üriner sisem taşları lokalizasyonunda ilk sırayı böbrekler (%53.9), ikinci sırayı mesane (%21) almıştır. Üriner sistem taşlı vakalarda %73.5 oranında üriner enfeksiyon tesbit edilmiştir.Enfeksiyon etkeni mikroorganizmalar sırasıyla E.coli (%59), pseudo-monas (%17), streptococus facecalis (%13.3) olarak bulunmuştur. Taş ile enfeksiyon arasındaki ilişkiyi göstermek amacıyla vakalar enfeksiyonlu ve enfeksiyonsuz ola-rak iki gruba ayrılıp, yaş, cins, taşların lokalizasyo-nu, preoperatif ve postoperatıf idrar kültürü yönünden k.arşılaştırıldı. I aşlı vakalarda enfeksiyon oluşmasında yuka-rıdaki parametrelerin payı olduğu görüşüne varıldı. Ayrıca bu vakaların üriner enfeksiyon düzeyinde, taşın lokalizasyonunun etkili olmadığı düşünüldü
in this study, we rewieved 95 patients with uri-nary tract stone that had been treated in Dicle Univer-sity Medical Faculty Urology Clinic between the years of 1984-1988 and 136 patients with urinary tract stone that had been treated in Selçuk University Medical Faculty Urology Clinic between the years of 1983-1992. %73 of the patients were males and %44.5 of them were 0 to 5 years old. The stones were found mostly in kidneys (%53 .9) and bladder (%21 ). Urinary tract infection was found in %78 of the patients with stone. Causative microorganism were E.coli (%59), pseudomonas (%17) and streptococcus faecalis (%13.3). in order to show the relation between stone and infection, the patients were divided into two groups according to the existance of infection. The two groups were studied with respect to the age, sex, lo-calization, hiochemical analysis, pre and post opera-tion urine cultures. It is concluded that the above parameters were ef-fective in the development of infection in patients with urinary tract stone. It is also concluded that the infection site was not effective in the localization of the stne.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Superfisiyel Mesane Tümörlerinde İntravezikal Mitoxantrone Uygulaması
Ali Acar, Recai Gürbüz, İbrahim Ünal Sert, Esat M. Arslan, Ercüment Y. Acarer
Araştırma makalesi
Özeti
Superfisiyel Mesane Tümörlerinde İntravezikal Mitoxantrone Uygulaması
The ApplIcatIon Of IntravesIcal MItoxantrone On SuperfIcIal Bladder T Umors
Kliniğimizde süpeıfisiyel mesane tümörü nede-niyle transüretral rezeksiyon uygulanan ve patolojik tetkikleri grade 1 ve 2 transisyonel hücreli karsinom olduğu belirlenen 14 hastaya, postoperatif bir ay sonra başlamak üzere intrakaviter mitoxantrone uy-gulandı. Vakaların ortalama izleme süresi 13 aydır (3 ay-19 ay arası). Uygulamalarda klinik olarak belirlen-miş sistemik bir yan etki ve şimik sistit belirtisine rastlanılmadt. Uygulamalar tümörsüz periyodu kesin olarak belirleyecek uzunlukta olmamakla beraber, simik sistit meydana getirmemesi ve sadece bir hastada rekürrens görülmesinin ümit verici bir gelişme ola-rak kabul edilmesi gerektiği kanısına varıldı.
The intracaviter mitoxantrone was applied to the 14 patients who was evaluated having grade 1 and 2 transitional cell carcinoma in the pathologic examinations by using transurethral resection for the bladder tumor in our Mean follow-up period was 13 months (range 3-19 months). Any systemic complications and chemic cystitis sings weren't enough to determine the period without tumor,since they didn't cause any chemic cystitis and only one patient had recurrence, they found very hopeful.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Kist Aspirasyonu Ve Iophendylate Uygulaması
Recai Gürbüz, Ali Acar, Esat M. Arslan, Şükrü Çelik, Kadir Ceylan
Araştırma makalesi
Özeti
Kist Aspirasyonu Ve Iophendylate Uygulaması
Cyst AspIratIon And Iophendylate ApplIcatIon
Ocak 1990`dan Ağustos 1992'ye kadar kli-niğimizde insidental bir bulgu olarak belirlenmiş basit kistli 19 yakaya perkütan kist aspirasyonu ve iophendylate uygulaması yapıldı. Uygulamalar ultrasonografik kontrol altında ve lokal anestezi ile gerçekleştirildi. Kist mayisinin şitnik, sitolojik ve bakteriyolojik t etkiki yapıldı. Sonuçlar, peroperatıf basit kist teşhisini doğ-ruladı.Postoperatif belirli aralıklarla yapılan kontrol-larda iophendylate'ın kist cidarına sklerozan etki yaptigı Uygulamanın kistin natürünü belirlemede, kist volümünün azalmasında ve böylece büyük kistik kit-lenin parankim ve kollektör sisteme yapacağı olum-suz etkilerin önlenmesinde önemli katkıları olduğu kanısına varılmıştır.
Percutaneous cyst aspiration and iophendylate application were performed tü 19 patients who were evaluated as having a simple cyst when they applied to our clinic between the dates of January 1990 and August 1992. The applications were carried out under ultrasonographic control and local anesthesia. The cytologic and bacteriologic examination of the cyst liquid were performed. The results proved the preoperative simple cyst diagnose. lt was understood that iophendylate had a sclerosant effect on the cyst in the periodic post operation examinations. Also it was understood that this application had an important support on preventing the negative effects of great cystic mass on the paranchima and collector system and also it had an importance on deciding the nature of the cyst and in the reductions of cyst volume.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Subkostal Ve Lumbodorsal
Recai Gürbüz, Ali Acar, Kadir Ceylan, Esat M. Arslan, Şenol Ergüney, Zafer Yaman
Araştırma makalesi
Özeti
Subkostal Ve Lumbodorsal
IncIsIonal IlernIa In The Subcostal And Lombodorsal IncIsIons
1983-1992 yılları arasında Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalında değişik amaçlı 538 yakaya suhkostal kesi, 49 yakaya lumbo-dorsal kesi uygulandı. Suhkostal kesiye bağlı yaka-ların %3 ünde herni, %8 inde lomber adelelerin de-nervasyonu sonucu gelişmiş şişlik (Bulge) lumbodorsal insizyona bağlı patoloji belirlenmerniştir.
For 558 patients subcostal incison and for pa-tients lumbodorsal incisions were applied the Urolo-gy Depertment of Medical Faculty of Konya Selçuk University between 1983 and 1992 for different pur-poses. In the cases due to subcostal incisions 3% of them had hernia, 8% had a bulge as a result of den-nervation of lumbar muscles and pathology due to lumbodorsal incision haddi been observed.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Inoperabıl Mesane Tümörlerınde Anal Submukozal Methotrexate Uygulamaları
Ali Acar, İbrahim Ünal Sert, Recai Gürbüz, Esat M. Arslan, Şenol Ergüney, Ercüment Y. Acarer
Araştırma makalesi
Özeti
Inoperabıl Mesane Tümörlerınde Anal Submukozal Methotrexate Uygulamaları
Anal Submucosal Methotrexate Applıcatıons In Inoperable Bladder Tumors
Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabi-lim Dalında Temmuz 1990-Temmuz 1991 tarihleri arasında inoperabıl olduğu belirlenen ve biyopsi ile transisyonal hücre!' karsinom olduğu anlaşılan biri bayan 5 hastaya anal subınukozal methotrexate uygulandı. Anal submukozal uygulamanın amacı; anal kanal ile mesane arasındaki venöz bağlantılardan ya-rarlanarak sistemik olmaktan ziyade mesanede yoğun konsantrasyonlarda drog tutulumu sağlamaktır. Uygulamalar CT, ultrasound ve endoskopik mu-ayene sonuçlarına göre belirgin düzeyde fayda sağlamaktadır. Drag uygulamalarında, uygulama bölgesinde injeksiyona bağlı yan etki belirlenmemiştir.
Anal submucosal methotrexate was applied ta totaly 5 patients; one women and 4 men with transi-tional cell carcinoma which was evaluated that it was inoperable between the dates of july 1990 and july 1991 in the urology department of Konya Selçuk Medical Faculty. The aim of applying anal submu-cosal was to provide drug involments with high con-centrtions in the bladder rather (han its being system-ic by making use of the venous comminications between anal sanal and the bladder. CT, ultrasound and endoscopic examinations proved that these applications had been useful mark-edly. Any complications hadn't been observed due to drug applications on the application area because of injections.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Kısa Barsak Sendromunda Uyguladığımız Yenı İleoçekal Valv Modelının Etkınlığı
Şakir Tavlı, Şükrü Bülent Özer, Mikdat Bozer, Adnan Kaynak, Özden Vural
Araştırma makalesi
Özeti
Kısa Barsak Sendromunda Uyguladığımız Yenı İleoçekal Valv Modelının Etkınlığı
The EffIcIaey Of New Ileocecal Valwe Model That Was Performed By Us In Short Bowel Syndrome
Bu çalışmada ağırlıkları belirlenen 20 adet ldjpekte ileoçekal valvi de içine alan massıf rezek-siyon yapılarak kısa barsak olu,slurulduktan sonra jejunal flep kullanılarak yeni ileoçekal val• modeli uygulandı. I O'arlı iki gruba ayrılan deneklerin I. gru-bunda yalnız jejunokolostomi, It grubunda ise yeni ileoçekal valv modeli ile birlikte jejunokolostomi yapıldı. Postop 2. ayın sonunda ağırlıkları tekrar ölçülen köpeklere laparotomi yapılarak anastomozun proksi-mal ve distalinde basınç ölçümleri yapılıp, koloni sayımı için örnek alındı ve baryumlu kolun grafileri çekildi. I. grupta ortalama kilo kaybı %24.9 iken, Il. grupta %Il .6 olmuştur. Iki grubun ağırlık değişim-leri arasındaki istatistiki fark anlamlı bulunmuştur (p<0.01 ). I. Grupta ortalama basınç farkı 0.89±0.78 em. Su iken, II. grupta 6.00±0.94 cm. Su bulundu ve basınç farkları arasındaki istatistiki fark anlamlı idi (p<0.01). gruptaki deneklerin kolon grafilerinde valvin oluşturduğu belirgin bir boru görünümü ve proksi-malinde peristallizm artışı vardı. Bu bulgularla; oluşturduğumuz valv modelinin, ileoçekal valvi korunmamış kısa barsak sendromlu olgularda ilk operasyon sırasında uygulanabileceği sonucuna vardık.
In this study, It was made the short intestine by performing the massive resection including ileocecal valve in 20 dogs and then it was carried out new ile-ocecal valve model using jejunal flap. The dogs di-vided two groups. It was made jejunocolostomy in first group and a new ileocecal valve model with jej-unocolostomy in second group. At the end of postoperative second month, it was one more measured üs weights, then intraluminary pressures in proximal and distal paris of anastomosis were measured and specimens were taken for colony counts and colonographic study was performed by barium. While mean weight loss was 24.9% in first group, it was 11.4 % in second group. The dillerenee between the weight loss values of two groups was statistically significant (p<0.01). While the mean dıfference of pressure values was 0.89±0.78 cm. Water in first group, It was 6.00i-0.94 cm. Water in secont group. The difference between the pressure gradients was statistically sig-nıficant (p<0.01). There was tube Ilke apperance and the increased peristaltic waves al the jejunal side, in colonographic radyograms. We believe that the new valve model performed by us may be used during the first operation in short bowel syndrome unable to save the ileocecal valve.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Konya Ve Yöresınde Yaşayan Asemptomatik Kışılerde Serum Selenyum Düzeylerı
Ali Bayram, Mehmet Erkoç, İdris Akkuş, Aşkın Işımer, Ahmet Soyal, Ahmet Aydın, Alaaddin Avşar
Araştırma makalesi
Özeti
Konya Ve Yöresınde Yaşayan Asemptomatik Kışılerde Serum Selenyum Düzeylerı
Serum SelenIum Level In AsymptomatIe People LIvIng In And EnvIronınent Of Konya
Konya ve yöresinde kazaların beyaz kas has-talıgının sık görüldüğü yMerde yaşayan 65 ve bu hastalığın endergön:ildüğü yerlerde yaşayan 33 olguda serum selenyum düzeyi ara,sıtrıldı. ilk grupta selen-yum düzeyi 60.425±11 .727 gl, ve ikinci grupta 70.849±12.868 pg11- olup, iki grup arasında anlamlı şekilde farklılık buundu (p<0.01). Özellikle ilk grup-taki selenyum düzeyi, yetişkinler için normal selen-yum düzeyi olarak bildirilen 78-320 pgiUlik degerin oldukça altındadır. Epidemiyolojik ve klinik çalışmalar selenyum düşüklügünün kardiyovasküler hastalıkların etyoloji-sinde rol oynayabileceğini göstermektedir. Bu neden-le; her iki grubun yaşadığı bölgelerde koroner risk faktörlerinin tesbiti, koroner kalp hastalığı insidensi-nin belirlenmesi ve konuyla ilgili prospektif çalışmalar yapılmasının uygun olacağı kanaatine varıldı.
Serum selenium levels were investigated in both 65 cases who are living where white muscle disease of lambs were often observed and 33 cases where the disease seen rarely. The selenium level was 60.425±11.727 in first group and 70.849±12.868 pıgli, in the second and statistically significant difference was observed between the two groups (p<0.01). Particulary in the first group the selenium level was lower (han the values which reported as normal (78-320 !mit) selenium levels. Epidemiological and clinical studies indicate that low selenium levels can be an etiological cause for cardiovascular disease. Therefor it may be suggested that determination of coronary risk factors, incidance of coronary heart disease and fulfilling of prospective studies relatid with the subject would be usefil.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Larenks Kanserleri Metastatik Lenf Nodüllerinde Ekstrakapsüler Yayılım
Bedri Özer, Ziya Cenik, Yavuz Uyar, Salim Güngör, Hilal Koral
Araştırma makalesi
Özeti
Larenks Kanserleri Metastatik Lenf Nodüllerinde Ekstrakapsüler Yayılım
The Extracapsular S Pread Of Lymph N Ode MetastasIs In Laryngeal CarcInoma
Lenf nodüllerindeki ekstrakapsüler tutulum prog-nozun zayıf olduğunun bir göstergesi sayılmaktadır. Nodüler fiksasyon ekstrakapsüler yayılımın bir göstergesi olup, hastada prognozu istatistiksel olarak düşüren bir faktördür. Diğer faktörlerden tümöral hücre diferansiasyonu ve metastatik nodül sayısı da prognoz üzerine etkili olup, burada ekstrakapsüler yayılımin prognoza olan etkisi literatürdeki retro-spektif araştırma sonuçları ile birlikte tartışılmıştır.
Extracapsular spread of lymph node metaitases ir believed to be an indicator of poor prognosis. in general it has been thought that extracapsular spread was limited to the 'fixed" nodes. The patients whose lesions had extracapsular spread had statistically reduced numbers of survival. Other factors eg, tumor dillerantiation and the number of malignant nodes ellects on prognosis. The effect of extracapsular spread on staging, the reporting of retrospective reviews and therapy are discussed.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Frontal Sinüs Kırıkları
Yavuz Uyar, Ziya Cenik, Bedri Özer, Uğur Erongun, Hasan Uğur
Araştırma makalesi
Özeti
Frontal Sinüs Kırıkları
Frontal SInus Fractures
1989 ile 1992 yılları arasında kliniğimize müracaat eden 22 frontal sinüs fraktürlü hasta; tanı, tedavi ve komplikasyonlar açısından değerlendiril-miştir. I lastaların büyük çoğunluğunda etyoloji trafik kazası olup sıklıkla ön duvar fraktürüne rastlandı. Frontal sinüs fraktürlerinde kompüterize tomografik tetkik kırığın lokalizasyonunu belirlemede ve tedavi-nin planlanmasında yardımcı önemli bir teknik inceleme yöntemidir.
In this study, 22 cases with frontal sinüs frac-tures, between 1989 and 1992, were examined and di-agnoses, treatments and complications of frontal sinüs fractures are revised. Most of the fractures were on the anterior table and causes were traffic accidents. CT is most valuable technique in diagnoses. Espe-cially the type and localization of the fracture must be initially identified and then managed to therapy. Although our follouw-up time is short, complica-tion rate is very low.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Primer Hiperkolesterolemi'li Kışılerde Lovastatın'ın Etkılerı
Ali Bayram, Ali Koşar, Alaaddin Avşar, Talat Tavlı, Bayram Korkut
Araştırma makalesi
Özeti
Primer Hiperkolesterolemi'li Kışılerde Lovastatın'ın Etkılerı
The Effects Of LovastatIn On PrImary HypercholesterolemIc Subjects
Bu çalışma 25'i kadın (%65 .8), 13'ü erkek (%34.2) olmak üzere toplam 38 primer hiperkoles-terolemili olgu üzerinde gerçekleştirildi. Olgulara 6 hafta süreyle akşam yemeği ile birlikte 20 mg Lo-vastatin uygulandı. Tedaviye bağlı olarak total kolesterol 295± mgl dL'den 230±7 mgldL'ye, LDL-kolesterol 203±4 mg1 dL'den 150±5 mgldL'ye trigriserid düzeyi 243±15 mg/dL'den 165±12 mgldL'ye ve VLDL-kolesterol 48±19 mg/dL'den 33±15 mgldL'ye indi; dört para-metre için de tedaviye bağlı değişim istatistiksel yönden ileri derecede önemli idi (p<0.00I). IIDL-kolesterol düzeyi tedavi öncesi 45.9±1.7 mgldL iken, tedavi sonrasında 50.2±1.8 mgldL'ye yükseldi. Aradaki fark istatistiksel yönden önemsiz olmakla birlikte (p>0.05), total kolesterol ve LDL-kolesterol değerlerinde düşmeyle birlikte olduğundan ERF, LDL-K/HDL-K ve HDL oranı önemli düzey-lerde olumlu değişiklikler gösterdi; değişim istatis-tiksel açıdan ileri derecede anlamlı idi (p<0.001). Iltica bağlı klinik veya biyokimyasal ciddi hiçbir yan etki gözlenmedi. Primer hiperkolesterolemili kişilerde günde 20 mg Lovastatin'in hem total hem de LDL- kolesterol düzeyylerini etkili şekilde düşürdüğü, ilaca tahammülün iyi olduğu ve bu amaçla güven içinde kullanılabileceği kanaatine varıldı.
This study has done in subjects with primary hy-percholesterolemia with 25 female (65.8%) and 13 male (34.2). Subjets have taken 20 mg lovastatin with dinner during the six weeks. It reduced from 295 5 mgldL to 230±7 mgldL with cholesterol and 203±4 v.s. 150±6 mgldL with LDL-cholesterol and 243±15 v.s. 165 -±I2 mgldL with triglyceride and 48±19 v.s. 33±15 mgldL with VLDL- cholesterol after lovastatin therapy. These changes were found statistically highly signıficant (p<0.001). IIDL-cholesterol increased from the level of 45.9-±1.7 mgldL to the level of 50.2±1.8 mgldL af-ter treatmet. This difference was not statistically sig-nificant, but ERF and LDL-KIIIDL-K and HDL ratio changed statistically highly significant (p<0.001). There were no clinical or biochemical side effect related to this drug. It is in conclusion that 20 mg lovastatin is a safe, well-tolerated drug, which has been shown to lower LDL-cholesterol and total cholesterol level in subjetcs with primary hypercholesterolemia.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Günde Tek Doz Enalaprilin Antihipertansif Etkınlığının 24 Saatlık Ambulatuvar Kan Basincı Ölçüm Teknığı İle Değerlendırılmesı
Oktay Ergene, Ömer Kozan, Ali Bayram, İsmet Dindar, Serdar Aksöyek, Oral Pektaş
Araştırma makalesi
Özeti
Günde Tek Doz Enalaprilin Antihipertansif Etkınlığının 24 Saatlık Ambulatuvar Kan Basincı Ölçüm Teknığı İle Değerlendırılmesı
EvaluatIon Of AntIhypertensIve EffIcacy Of SIngle Dose EnalaprIl WIth 24 Hour A Nıbulatory Blood Pressure MonItorIng
Çalışma, Mart 1992 ile Eylül 1992 tarihleri arasında Koşuyolu kalb ve Araştırma Hastanesi Kar-diyoloji polikliniğine başvuran hafif ve orta derecede hipertansiyonu olan 39 hastada gerçekleştirildi. Günde tek doz enalapril verilen hastaların tedavi öncesi ve sonrası 24 saatlik ambulatuvar kan basıncı ölçümleri yapıldı. Hastalara enalapril üst doz 20 mg olacak şekilde uygulandı. Cevabın yetersiz kaldığı olgularda diüretik eklendi. Bu şekilde olguların %74'iinde cevap alındı. Cevap alınan 28 hastada teda-vi öncesi ortalama 148.195±4 mm1Hg olan kan basıncının 136187-±4 nım Ilg'ya düştüğü gözlendi. (p<0.001 ). Tedavi öncesi gece 23-07 saatleri arasındaik ortalama 138192±3 mmllg olan kan basıncının da tedavi sonrası 130ffi184±4 mmHg'ya indiği saptandı (p<0.01). Bir olguda yan etki nede-niyle tedavi durdurulmak zorunda kalındı. Sonuç olarak tek doz enalaprilin kan basıncı kontrolünde etkin bir antihipertansif ajan olduğu gözlendi.
Thirty-nine patients with mild to moderate hypertension were studied at Koşuyolu Heart and Research Hospital between March 1992 and September 1992. The patients were giyen increasing doses of enalapril to a maximum dose of 20 mglday and if necessary diuretic. Ambulatoly pressures were monitored at base line and at the end of 4 weeks of treatment in the case of responders. Total responder rate was 74%. Pre and post treatment mean arterial pressures were 148±9/95±4 and 136±5/87±4 mmHg, respectively (p<0.001). Between 2300-0700 hours these values were 138±5192±3 and 130±5/84±4 mmlig, respectively (p<0.01). Treatment was stopped in one case because of adverse drug effect. In summary enalapril is well tolerated and once daily administiration appeared to be ellective in mild to moderate hypertension
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Selçuk Ünıversıtesı Tıp Fakültesı Patoloji Anabılım Dalında Kanser Tanısı Alan Vakaların Epıdemıyolojık Değerlendırılmesı
Özden Vural, Salim Güngör, Hilal Koral, Dilek Bitik
Araştırma makalesi
Özeti
Selçuk Ünıversıtesı Tıp Fakültesı Patoloji Anabılım Dalında Kanser Tanısı Alan Vakaların Epıdemıyolojık Değerlendırılmesı
EpIdemIologIcal EvolutIon Of Cases Were DIagnosed Cancer At The Department Of Pathology Of MedIcal School Of Selçuk UnIversIty
Dr. Özden VURAL *, Dr. Salim GÜNGÖR *, Dr. Hilal KORAL *, Dr. Dilek BITİK * * S.Ü.T.F. Patoloji Anabilim Dalı ÖZET Bu çalışmada, Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı'nda 1988-1992 yılları arasında tanı koyulan 2365 kanser vakası, yaş, cin-siyet, organ dağılımı ve histopatolojik tipler açısından incelendi. Erkeklerde akciğer kanserlerinin, kadııılarda deri kanserlerinin oranı en yüksekti.
In this report 2365 cases that were diagnosed at the Department of Pathology of Medical School of Selçuk University between 1988-1992 are examined by age, sex, organ distribution and histopathological types. The ratio of lung carcinoma in men and skin carcinoma in women were the highest.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Adenotonsillektomide Primer Hemorajilerden Korunmada Lokal Bizmut Subgallat Uygulaması
Bedri Özer, Ziya Cenik, Yavuz Uyar, Tolga Şahiner
Araştırma makalesi
Özeti
Adenotonsillektomide Primer Hemorajilerden Korunmada Lokal Bizmut Subgallat Uygulaması
Local ApplIcatIon Of BIzmut Subgallate In The Pre VentIon Of PrImer Hemorrhage After AdenotonsIllectomy
Tonsillektomi ve Adenotonsillektomi Kulak Burun Boğaz alanında sık uygulanılan bir cerrahi girişimdir. Tonsillektomi sonrası kanama insidansının gittikçe düşmesine rağmen cerrah için hala ciddi bir sorundur. Bizmut Subgallat adenotonsillektomi kanamalarından korunmada etkili bir ajandır. Koagulasyonu Parsiyel tromboplastin zamanını etkilemek suretiyle aktive etmekte ve pıhtılaşma süresini kısaltmaktadır. Bizmut Subgallat bunu Hageman Faktörü etkilemek suretiyle yapmaktadır. Bu çalışmada 39 hastanın operasyonlarında topikal Bizmut Subgallat uygulamasının sonuçları tartışılmıştır.
Tonsillectomy (with or without adenoidectomy) continious to be a commonly peıformed operation in the practice of otorhinolaryngology. Although the incidance of postonsillectomy haemorrhage has been decreased it is serious problem for surgeons. Bizmut Subgallate is an effective agent in pre-venting hemorrhage after adenotonsillectomy. It is shortened the clotting time of whole blood an activation of coagulation in assays of the partial thromboplastin time. The action of Bizmut Subgallate was localized to an effect on Ilageman Factor. In this report; control of bleding using topical Bismut Subgalltıte in the operation of 39 patients was discussed.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Derın Ven Trombozu (dvt) İle Pulmoner Emboli (pe) Arasındaki İlişki Ve Proflaksi
Cevat Özpınar, Sami Ceran, Mehmet Yeniterzi, Tahir Yüksek, Güven Sadi Sunam, Taner Ziylan, Ufuk Özergin, Hasan Solak
Araştırma makalesi
Özeti
Derın Ven Trombozu (dvt) İle Pulmoner Emboli (pe) Arasındaki İlişki Ve Proflaksi
The RelatIonshIp Between Deep VeIn ThrombosIs And Pulmonary EmbolIsm And TheIr ProphylaxIs
Ocak 1983-Ocak 1993 tarihleri arasında derin yen trombozu (DVT) tanısı ile kliniğimize kabul edilen 315 hastanın 49'unda pulmoner emboli (PE) tespit DVT'lu hastalardan 4'ü kaybedilmiş olup bunlardan 3'ünün ölüm sebebi pulmoner embolidir. DVT ve PE tanısı konulan hastaların hepsi semp-tomatikti, tanıda klinik ve laboratuar bulgularına dayanıldı. PE'nin asemptomatik DVT`larında da görülebileceği, yine birçok PE'nin de sessiz seyre-debileceği dikkate alındığında DVT ve PE arasındaki ilişkinin ne derece önemli olduğu literatür eşliğinde vurgulandı. DVT riski yüksek olan vakalarda pro-flaksinin öneminden bahsedildi.
Between January 1983-January 1993, 315 pa-tients with deep vein thrombosis were treated in our clinic. In 49 of them pulmonary embolism were present. 4 paiients with pulmonary embolism died in hospital, 3 of them died due to embolism. Ali pa-tients were symptomatic, diagnosis of them were de-pended on clinical and laboratory findings. It was ac-cented that pulmonary embolism may occur on silent thrombosis and the importance of the relation-ship between deep yein thrombosis and pulmonary embolism. Importance of prophylaxis on high risk patients was reminded
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Kelimelerin Cümle İçinde Ve Izole Okunuşunda Vizüel Fiksasyon
Zehra Akpınar, Betigül Yürüten, Orhan Demir, Süleyman İlhan
Araştırma makalesi
Özeti
Kelimelerin Cümle İçinde Ve Izole Okunuşunda Vizüel Fiksasyon
VIsual FIxatIon In ReadIng Sentences And Isolated Words
Bir metnin okunmasında, gözler kelime identifi-kasyonu için satır üzerindeki en uygun noktaya fikse edilir. Fiksasyon süresi ve sakkad ı.tzunlukları, farklı kişileıin okuyuşlarında ve aynı kişinin okuyuşlarında önemli değişkenlikler göstermektedir. Ingilizce ve Fransızca kaynaklarda bahsedilen değişiklikler bu çalışma ile Türk dilinde de görülmüş bulunuyor. Ayrıca fiksasyon noktaları, izole kelimelerde metin içindekilere göre daha ısrarlı olarak sol yarıya düşmektedir. Bu sonuçlar, parafoveal algt ve kontekstüel etki-lerle ilgili bilgilerin ışığında tartışıldı.
In reading of a text the eyes fixate on the most apprepriate point on the line for word identification. There is a great deal of variability both within and between subjects in respects of saccade lenghts and fixation duration. The variabilites mentioned in the relevant English and French literature are also detected in Turkish language by this study. Additionaly, fixation point is more persistent on the left half of the isolated words than on the ie.?ft half of the contectual ones. This results is disscussed in the light of rhe knowledge about parafoveal perception and contectual effects
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Etken Ve Edilgen Fiillerin Okunuşunda Vizüel Fiksasyon
Zehra Akpınar, Orhan Demir, Betigül Yürüten, Süleyman İlhan
Araştırma makalesi
Özeti
Etken Ve Edilgen Fiillerin Okunuşunda Vizüel Fiksasyon
VIsual FIxatIon In ReadIng ActIve And PassIve Verbs
Bu çalışmada, etken ve edilgen yapıdaki fillerin gerek metin içinde gerekse izole- olarak okunuşundaki vizüel fiksasyon süreleri EOG yöntemiyle ölçüldü. Edilgen yapılı fiillerde ortalama fiksasyon süresi 308±_10 ms.; etken yapılı fiillerde ise ortalama fik-sasyon süresi 287±21 ms. olarak bulundu. Bu bulgular ilgili literatür bilgileriyle birlikte değerlendirildi. Edilgen fiillerde fiksasyonun (Iken fiillere göre daha uzun süreli oluşunun bu fillerin semantik içeriğinin daha :engin oluşundan ileri gelebileceği düşünüldü.
Durations of visual fixation in reading of passive and active verbs are measured by EOG method. Average fixation durations are found to be 307±10 ms, and 287±21 ms. for passive and active verbs respectively. These results are evaluated in the light of the relevant literature. Longer duration offixations in passive verbs is considered to result from the fact that the passive verbs have more semantic contain (han the active ones.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Okuma Sırasında Binoküler Eog
Süleyman İlhan, Zehra Akpınar, Betigül Yürüten, Orhan Demir
Araştırma makalesi
Özeti
Okuma Sırasında Binoküler Eog
Recent StudIes Of Eye Movements In ReadIng
Bu çalışmada okuma sırasında gözlerin satır üzerindeki fiksasyon noktaları ve süreleri on denekte binoküler kayıtlama ve elektrookülografi ile sap-tandı. Addüksiyon yapan gözün daha hızlı hareket yaptıgı ve abdüksiyon yapan göze göre daha ileri fiksasyon yaptığı saptandı
In this study, the fixation point and fixation du-ration during reading, has been determined on 10 suhjects by using electrooculographical ınethods and binocular recordings. We observed that the adducting eye was faster and itsfixation point was further than that of the abducting one. The results have been re-viewed in the light of the relevant literature.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Üretrada Yabancı Cisim (yorgan Iğnesı)
Ali Acar, Recai Gürbüz, Kadir Ceylan, Esat M. Arslan, Şükrü Çelik
Araştırma makalesi
Özeti
Üretrada Yabancı Cisim (yorgan Iğnesı)
ForeIgn Body In The Urethra (quIlt Needle)
Üretrada genellikle infeksiyon, rüptür ve fistül gibi komplikasyonlara neden olan yabancı cisimler genellikle merak veya erotik stimülasyon amacıyla konmaktadır. 16 yaşında bir hastada; erotik stimülasyon amacıyla üretraya konmuş 10 cm boyunda bir yorgan ignesi belirledik.
Some foreign bodles which generally cause corn-plications such as infection, rupture and fistulla have been placed into the urethra for erotic stirnulation ör curio.sity. We have diagnosed a rather big consciusly placed sewing needle approximately 10 cm. in a 16-year-old patient for erothic stimulation.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Friedreich Ataksisi
Hasan Koç, Orhan Demir, İsrafil Şimşek, M. Mansur Tatlı
Araştırma makalesi
Özeti
Friedreich Ataksisi
FrIedreIch's AtaxIa
Akraba evliliği olan bir ailenin 8 ve 10 yaşlarındaki bir kr: ve bir erkek çocuğunda gözlenen Friedreich ataksisi vakası takdim edildi. Hastalığın genetik geçişi ve başlıca özellikleri literatür ışığı altında tartışıldı.
In this article Friedreich's ataxia cases that ob-served in two childs of a family with consanguine-ous marriage. One of diem a girl 8 years of ages and the other a boy 10 years of ages. Genetic transmis-sion and main features of the disease were discussed in knowledge of literature.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Portal Hipertansiyonda Cerrahı Tedavı
Şakir Tavlı, Adnan Kaynak, Mikdat Bozer, Özden Vural
Araştırma makalesi
Özeti
Portal Hipertansiyonda Cerrahı Tedavı
SurgIcal Treatment In Portal HypertensIon
1989-1992 yılları arasında S.Ü. Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Kliniğinde portal hipertansiyon tanısı alan 12 olguya; 3 selektıf, 8 nonselektıf şant, 1 özofagogastrik transseksiyon ve 2 Sugiura-Futagawa işlemi olmak üzere 14 cerrahi girişim uygu-lanmıştır. Özofagogastrik transseksiyon uygulanan 1 ve Su-giura -Futagawa işlemi uygulanan 2 olgu dışında tüm girişimler efektif şartlarda yapılmıştır. Sugiura işlemi uygulanan 2 olgu dışında operatif mortalite olmamış, 3 ay-2 yıllık takiplerde hiçbir ol-guda tekrarlayan kanama gözlenmemiştir.
Between 1989 and 1992 in University of Selçuk, Faculty of Medicine, Department of Surgery, 12 patients were diagnosed with portal hypertension. 14 surgical intervention (3 selective and 8 nonselective shunt, 1 eosophageal transsection and 2 Sugiura-Fwagawa procedure) were peıforıned ta these patients. Except 1 oesophageal transsection and 2 Sugiura-Futagawa operation, all operations were peıformed in elective conditions. Expect 2 cases underwent Sugiura-Futagawa operation, there were no operative mortality. Ir wasn't developed the recurrent hemorrhage in following 3 mounts to 2 years.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Primer Hıperparatiroidızm Ve Cerrahı Tedavısı
Şakir Tavlı, Adnan Kaynak, Ahmet Kaya, Şükrü Bülent Özer, Mikdat Bozer, Özden Vural
Araştırma makalesi
Özeti
Primer Hıperparatiroidızm Ve Cerrahı Tedavısı
PrImary HyperparathIroIdIsm And SurgIcal Treatment
S.Ü. Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Kliniğinde 1986-1992 yılları arasında primer hiperparatiroidi tanısı ile ameliyat edilen 8 olgu sunulmuştur. 7 olguda serum kalsiyum ve parathormon seviye-si yüksekti. 1 olgu dışında digerlerinde serum kreati-nin seviyesi normaldi. Preoperatif dönemde 2 olguda US ile, 5 olguda US+CT ile bir paratiroid bezinde büyüme saptandı. 1 olguda herhangi bir paratiroid bezinde büyüme saptanamadı. Adenom olduğu düşünülen 7 olguda paratiroid gland eksizyonu uygu-landı ve nodüler guatr da saptanan 3 olguda aynı za-manda subtotal tiroidektomi de yapıldı. Iliperplazi düşünülen 1 olguda 3112 paratiroid bezi çıkartılarak subtotal paratiroidektomi uygulandı. Histopatolojik tatlılar tüm olgularda benign olarak saptandı.
In University of Selçuk, Faculty of Medicine, Department of Surgery, 8 cases operated with diagnosis of primary hyperparathyroidism between 1986-1992 were presented. The level of the serum calcium and parathormon were high in 7 cases. Except one case, the level of serum creatinin were normal. In preoperative period, it was found enlarged one parathyroid gland by US in 2 cases and by US+CT in 5 cases. It was not found any enlarged parathyroid gland in one case. It was performed parathyroid gland excision in 7 cases considered as adenoma and also performed subtotal thyroidectomy in 3 cases with nodular goitre. In one case considered as hyperplasia, it was performed subtotal parathyroidectomy by exicision of 3 112 parathyroid glands. The results of hystopathologic studies were benign in all cases.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Asemptomatik Feokromositoma
Ahmet Kaya, Serdar Karaköse, Şakir Tavlı, Ali Koşar
Araştırma makalesi
Özeti
Asemptomatik Feokromositoma
AsymptomatIc Pheochromocytoma
Klinik olarak sessiz seyreden; normotensif, asemptomati feokromositoma tanısı alan bir kadm hasta takdim edilmiştir. Sağ adrenal kitle rastlantı sonucu ubdominal ulirasonografi ve bilgisayarlı tom-ografi ile tesbit edildi. İdrarkı atılan serbest katekolanıin ve katekolamin metabolitleri normal değerlerden yüksek bulundu. Kitle cerrahi olarak cıkartıldı. Pa-tolojik inceleme de tanıyı doğruladı. Modern görüntüleme yöntemlerinin rutin kullanıma girmesi ile asemptomatik feokronıositoma tanısı alan olgu sayısının artacağının, beklenilmesi doğaldır.
A case of clinically silent pheochromocytoma is presented.7lıe right adı-enal mass incidentally found by abdominal ultrasonography and computed tomog-raphy. The patient was normotansive and asympio-matic. Urinary levels of catecholamine and metabol-its vere elevated than expected normal levels. Mass was excised surgically. Palhological examination verified that ille nıass was a pheochromocytoma. The diagnosis of silent pheochromocytoma can be re-vealed by usiııg modern imaging techniques such as ulfi-asonograplıy and computed tomography.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Karın Duvarı Fıematomları
Yalçın Kekeç, Erol Aksungur, Mahmut Oğuz, Erol Atilla, Mehmet Altay
Araştırma makalesi
Özeti
Karın Duvarı Fıematomları
AnterIor AbdomInal Wall Hematomas
Şiddetli karın ağrısı ve palpahl hassas abdominal kitle bulgular, vererek, akut karını taklit edebilen karın ön duvar hematomlart oldukça nadir görülen palolojilerdir. Akut karın veya şüpheli abdominal kitle ön tatlılar-0,1a ultrasonografi (USG) veya bilgi-sayarlı (BT) tomografi tetkikleri istenilen altı hastada karın ön duvarı hematomu saptanmıştır. USG ile tam konan hastalarda hematomun kesin lokalizasyo-ııu, ekstansiyonu ve eşlik eden ilave patolojilerin araştırılması için bilgisayarlı tomografi incelemesi yapılmıştır. Bu çalştmada oldukça nadir görülen karın ön duvarı hematomlarının USG ve BT ile akut karın tanısında,' kolayca ayırdedildigi görülmektedir.
Anterior abdominal wall hematoma is a rare pat-hological condition.It may simulate the acute surgi-cal abdomen. Ilematoma was diagnosed by utilizing ultrasonography (USG) and computerized tomogra-phy (ST) in six patients who vere thouht to have acute abdomen orland abdominal mass. Although the diagnosis was made by USG, CT had been used to investigate localization, extension and associated pathological conditions of the hematoma. In !his article,differential diagnosis of andominal wall hematomas from acute surgical abdomen in six patients by using USG and CT are presented.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Ekstratemporal Orijinli Kompleks Parsiyel Nöbetler
Betigül Yürüten, Abdurrahman Ciğer
Araştırma makalesi
Özeti
Ekstratemporal Orijinli Kompleks Parsiyel Nöbetler
Extratemporal Orıgınal Complex Partıal Seızures
Kompleks parsiyel nöbetlerin sadece temporal lobdan değil, ekstratemporal bölgelerden de kaynakla-nabileceği eski yıllardan beri bilinmektedir. 1954'de Penfield ve Jasper frontal lob stimulasyonu ile mo-tor otomatizma meydana gelen 3 vak'a rapor etmişler, Ajmon-Marsan ve Ralston 1957'de frontal, ek motor ve parieto-oksipital, Crandall 1973'dc cin-gulat kaynaklı nöbetleri tanımlamıştardır
It has been known for many years that complex partial seizures can originate not only from the temporal lobe but also from the extratemporal regions. In 1954, Penfield and Jasper reported three cases of motor automatism with frontal lobe stimulation, Ajmon-Marsan and Ralston described frontal, additional motor and parieto-occipital sequences in 1957, and Crandall described gin-gulate sequences in 1973.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Genıtoürıner Acıllerden Priapismus
Ali Acar, Recai Gürbüz, Esat M. Arslan
Araştırma makalesi
Özeti
Genıtoürıner Acıllerden Priapismus
Prıapısm, One Of The Genıtourınary Emergencıes
Priapismus ilk defa 1845 de seksuel stimülasyon ve arzu ile beraberlik göstermeyen persisten, genellikle ağrılı ereksiyonu tanımlamak amacıyla TRIP-LE tarafından ortaya konmuş bir terimdir
Priapismus is a term first introduced by TRIP-LE in 1845 to describe persistent, usually painful erections that are not associated with sexual stimulation and desire.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta