Çocukluk Çağı Ailevi Akdeniz Ateşi Hastalarında Klinik,
laboratuvar, Epidemiyolojik Özellikler Ve Bu Özelliklerin
genetik Mutasyonlarla İlişkisi
Özkan Solmaz, Bülent Ataş, Adnan Karaibrahimoğlu
Araştırma makalesi
Özeti
Çocukluk Çağı Ailevi Akdeniz Ateşi Hastalarında Klinik,
laboratuvar, Epidemiyolojik Özellikler Ve Bu Özelliklerin
genetik Mutasyonlarla İlişkisi
ClInIcal, Laboratory And EpIdemIologIcal CharacterIstIcs Of FamIlIal
medIterranean Fever In ChIldhood And The RelatIonshIp Between
these Features WIth GenetIc MutatIons
Ailevi Akdeniz Ateşi (AAA) seröz zarların inflamasyonu
ile karakterize, ataklarla seyreden bir hastalıktır. MEVF gen
mutasyonlarının keşfinden sonra, genotipin fenotipe etkisi ile ilgili
bir çok çalışma yapılmış, bazı araştırmalarda genotip ile fenotip
arasında ilişki bulunurken, bazılarında bulunamamıştır. Bu çalışmada
AAA hastalarının klinik özellikleri ve kolşisine yanıtlarının genotiple
ilişkisinin araştırılması amaçlandı. AAA tanısıyla izlenmekte olan
131 hastanın dosyaları retrospektif olarak taranarak demografik,
klinik veriler ve mutasyon analizleri kayıt edildi. Hastalarımızın
%52.7’si erkek, %47.3’ü kızdı. Hastalarımızın şikayetlerinin başlama
yaşı ile tanı yaşının dağılımı farklılık göstermekteydi (p=0.00). En
sık görülen semptom karın ağrısı (%94.7) ve onu sırasıyla ateş
(%91.6), artralji (%65.6) ve göğüs ağrısı (%27.5) takip ediyordu.
Enfeksiyon, stres, menstürasyon, spor gibi faktörler bazı hastalarda
atağı tetiklemekteydi. En sık görülen mutasyonlar sırasıyla M694V
(%50.4), M680I (%26.7), 148Q (%11.5) idi. Mutasyon saptanmayan
%14.5 hastamız vardı. M694V homozigot olan hastalarda bulantı
ve kusma daha az, E148Q heterozigot olan hastalarda artralji daha
fazlaydı (p<0.05). Aynı aileden kolşisine dirençli 3 hastamız vardı.
Çalışmamızda AAA hastalarının fenotip ve genotipi arasında önemli
bir ilişki gözlenmemiştir. İnfantil dönemde hastalığın tanınması
zor olup, komplikasyonları önlemek adına hastaneye sık başvuran
hastalarda AAA tanısı da akla gelmelidir.
Familial Mediterranean Fever (FMF) is characterized by attacks
and inflammation of serous membranes. After discovery of MEVF
mutations, several studies have been carried out about the effect
of genotype to phenotype, a number of them showed relationship
between genotype and phenotype, but some of them not. The aim
of our study was to investigate the relationship between genotype
and clinical features in children with FMF. This study was performed
with 131 patients who have FMF diagnosis. The demographic data,
clinical findings, mutations were investigated retrospectively. 52.7%
of our patients were boys, 47.3% were girls. Distribution of the age
of diagnosed was different from age of onset of symptoms (p=0.00).
The most frequent symptom was abdominal pain (94.7%) and it is
followed by fever (91.6%), arthralgia (65.6%) and chest pain (27.5%).
Infection, stress, menstruation and physical training triggered the
attack in some patients. Respectively, the most common mutations
were M694V (50.4%), M680I (26.7%) and 148Q (11.5%). No mutation
was detected in 14.5% of our patients. Nausea and vomiting were
less in M694V homozygous patients, and arthralgia was higher in
E148Q heterozygous patients (p<0.05). We had 3 patients with
colchicine-resistant who were siblings. In our study, a significant
relationship between phenotype and genotype was not observed. It
is difficult to recognize the disease in infancy period, FMF should be
considered in patients with frequently admitted to hospital in order to
avoid complications.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi 1997 Yılı Perinatal Mortalitesi
Hasan Koç, Münire Çakır, Ali Acar, İsmail Reisli, Havvana Albeni, İbrahim Erkul
Araştırma makalesi
Özeti
Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi 1997 Yılı Perinatal Mortalitesi
PerInatal MortalIty Selçuk UnIversIty HospItal In 1997
Bu çalışmada 1997 yılı Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ndeki perinatal mortalite ve sebepleri araştırıldı. 1997 yılında hastanemizde 77'si ölü, 2318'i canlı olmak üzere vücut ağırlıkları 500 gram ve gestasyonel yaşı 22 haftanın üzerinde olan 2395 bebek doğdu. Doğumların 341'i (%14.7) prematüre, 251'i (%10.48) düşük doğum ağırlıklı, 9O'ı (%3.75) çok düşük doğum ağırlıklı idi. Ölü doğum hızı binde 32.1, erken neonatal ölüm hızı binde 31.4 ve perinatal ölüm hızı (PNÖH) binde 62.6 bulundu. Wigglesworth sınıflamasına göre perinatal ölümlerin (n=150) %15'i masere ölü doğum, %51'i asfiksiyel durum, %13'ü ölümcül konjenital malformasyon ve %13'ü immatürite olarak bulundu. Perinatal ölümlerin yarıdan fazlasının (%57.33) önlenebilir nedenlerden olduğu görüldü. Hastanemizdeki yüksek perinatal ölüm hızı, düzenli antenatal takibi yapılmamış yüksek riskli hamilelerin son anda başvurduğu bir merkez olma özelliğine bağlandı. Yürütülecek geniş kapsamlı güvenli annelik ve ye- nidoğan bakım programlarıyla ve teknik imkanların iyileştirilmesiyle perinatal mortalite hızının düşürülebileceği ka naatine varıldı.
A prospective study was conducted to analyze the rate of perinatal mortality and the perinatal mortality causes in 2395 infants who vvere born in 1997, at Selçuk University Hospital. Among whom were 77 of the perinatal deaths vvere stillbirths and 2318 live births. Preterm infants totaled341 (14.7%) vvhile 251(10.48%) had low birth vveights and 90 (3.75%) had very low birth vveights. The stillbirth rate was 32.1 per 1000. 73 of the 2318 live birth infants died during the first seven days of life. The perinatal mortality rate (PNMR) was 62.6 per 1000 and early neonatal mortality rate 31.4 per 1000. According to Wigglesworth classification of perinatal deaths (n-150), macerated still birth, asfixial conditions, lethal congenital abnormalities and immatürity groups vvere, 15%, 51%, 13% and 13% respectively. The analyses of PNMR implies that more than half (57.33%) of the deaths could be prevented. The main cause of high PNMR in this hospital is attributable to be a referral çenter in this region for high risk preg- nancies. PNMR could reduced vvith a large scale fetal-maternal assesment program and technological de- velopment covering the vvhole region vvith the ultimate goal of reducing the perinatal mortality rate.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Beş Aylık İnfantta Suçiçeği Sonrası Gelişen Ensefalit
Fatmagül Başarslan, Cahide Yılmaz, Murat Tutanç, Vefik Arıca, Melek İnci, Vicdan Köksaldı Motor, Hanifi Bayaroğulları
Olgu sunumu
Özeti
Beş Aylık İnfantta Suçiçeği Sonrası Gelişen Ensefalit
The EncephalItIs Secondary To ChIckenpox In A FIve Months Infant
Suçiçeği, Varicella-zoster virüsünün (VZV) neden olduğu
ekzentematöz döküntü ile karakterize bulaşıcı bir hastalıktır.
Suçiçeği geçiren hastalarda ensefalit sıklığı %0.1-0.2 olarak
belirlenmiştir ve baskılanmış hücresel immün yanıtı olan hastalarda
insidansı daha yüksektir. Mortalite oranları %5-20 arasında
değişmektedir. Ensefalit sonrası yaşayan olgularda kalıcı nörolojik
komplikasyon gelişme olasılığı yüksektir. Bu yazıda suçiçeği sonrası
nöbetle başvuran ve ensefalit tanısı alan beş aylık infant bir olgu
sunuldu. Kraniyal görüntülemede meningoensefalit tesbit edildi.
Antikonvülzan ve antiviral tedavi başlandı. Takiplerinde mental ve
motor gelişme geriliği, quadriparazi gelişmesi nedeniyle fizik tedavi
programına alındı. Bu olgu ile nadirde olsa suçiçeğine bağlı ensefalit
görülebileceği, bu nedenle yaşamın ilk yılında suçiçeği geçiren
olguların komplikasyonlar açısından yakın takip edilmesi gerektiği
vurgulanmak istendi.
Chickenpox is an infectious disease caused by varicella-zoster
virus (VZV), characterized by egzentematous rash. The frequency of
encephalitis in patients with chickenpox was determined as 0.1-0.2%
and the incidence is higher in patients with depressed cell-mediated
immune response. Mortality rates vary between 5% and 20%. Patients
who survive have a high likely to develop of permanent neurological
complications after encephalitis. In this study, we report a fivemonth
old infant who was admitted with a seizure and diagnosed
as encephalitis. Meningoencephalitis was detected by the cranial
magnetic rezonans. Anticonvulsants and antiviral therapy were
supplemented. Patient was taken to physical therapy program due
to the development of the mental motor retardation and quadriparazi
in the follow-up periods.Therefore, we aimed to emphasize with this
case that the patients suffering from chickenpox in the first year
of the life should closely be followed up for complications, and the
encephalitis due to varicella can also be seen rarely.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Anne Ve Yenı Doğanda Sitomegaloyirus Antikorlarının Araştırılması
Emine İnci Tuncer, Mehmet Bitirgen, A. Zeki Şengil, Zeki Sayman, Murat Günaydın, Mahmut Baykan, Duygu Fındık
Araştırma makalesi
Özeti
Anne Ve Yenı Doğanda Sitomegaloyirus Antikorlarının Araştırılması
The InvestIgatIon Of CytomegagovIrus (cmv) AntIbody Of The DelIvered Mothers And TheIr Newborn Infants
Doğum yapan 109 anne ve onlara ait 109 bebeğin kordon kan örneklerinde CMV antikoru ELISA yöntemi- ile çaltşıldt. Annelere ait serumlardan 32'sinde (%29.3) CMV 1gG ve 13'ilnde (%11.9) CMV 1gM pozitifliği saptandı. Bebeklerde ise 25'inde (%22.9) CMV 1gG pozitif bulundu. CMV IgM bebeklerin hepsinde negatif olmasına rağmen, annelerdeki %11.9 oranında CMV 1gM pozitifliği bebeklerinde risk olduğunu düşündürmektedir.
Sena were öbtained from 109 mothers who were in kibar and from the wnblical cord of the- ir newborn babies. CMV antibodies of the samples were deterrnined by ELLSA teehnique, These findings revealed that the serum of 32 (29,3%) and 13 (11,9%) mothers were CMV IgG- and 1gM pozilive, respectively.4-The serum of 25 (22.9%) newborn babies showed CMV IgG positive responses. Although, CMV specıfic 1gM response was not found in the serum of the newborn babies, but 11.9% CMV specific 1gM positive response of the »tothers implied health risk for the babies.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
2000 Canlı Doğumda İntra Uterin Gelişme Geriliği İle Doğan Bebekler Üzerıne Bir Araştırma
Ümran Çalışkan, Hacer Çalışkan, İbrahim Erkul, Dursun Odabaş
Araştırma makalesi
Özeti
2000 Canlı Doğumda İntra Uterin Gelişme Geriliği İle Doğan Bebekler Üzerıne Bir Araştırma
A Research On Babıes Born Wıth Intra Uterıne Growth Restrıctıon In 2000 Lıve Bırds
İUGG ile doğan bebekler, günümüzde pediatrisler için önemli bir sorun teşkil ederler. Bu tür doğumlar toplumun sosyo-ekonomik durumu ile ilişkili oldukları için özellikle gelişmekte olan ülkelerde daha fazla görüldükleri yapılan araştırmalarda gösterilmiştir (7). Yurdumuzda ise İUGG ile doğan bebeklerin insidansı ve özellikleri üzerine yapı/an bir araştırma vardır (5). Bu çalışmada 2000 vakalık seri üzerinde bu tür doğumların insidansını, anne yaşı, gebelik sayısı ve gebelik sıklığı ile olan ilişkisini araştırdık.
The newborn infants with IUGG are an important problem for pediatritions today, Because of the fact that this kind of births are releated to the socioeconomic status of population, it has been shown that these births are especially seen in the underdeveloped countries. In this investigation, we have searched the IUGG incidence and the re/ationship between IUGG and rnother's age, the number and the fri-quency of delivery.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Komplet Atriyoventriküler Septal Defektlerdeki Cerrahi Sonuçlarımız
Mehmet Yeniterzi, Ahmet Özkara, Erdal Ege, Cüneyt Narin, Gamze Sarkılar, Raşit Önoğlu, Sevim Karaaslan, Ali Sarıgül
Araştırma makalesi
Özeti
Komplet Atriyoventriküler Septal Defektlerdeki Cerrahi Sonuçlarımız
Our SurgIcal Outcomes In Complete AtrIoventrIcular Septal Defects
Komplet atriyoventriküler septal defektlerin (KAVSD) tamirinden sonra, cerrahi sonuçlarımız bildirildi. Kliniğimizde, 2001 - 2009 yılları arasında, 29 hasta KAVSD tanısıyla operasyona alındı. Kardiyak tamirde çift yama tekniği kullanıldı. Sol atrioventriküler (AV) kapaktaki klefti kapatmak için tüm girişimler mümkün olduğu kadar tam yürütüldü. Tamirden sonra erken mortalite 3 hastada (%10.3) gelişti. Yirmi hasta ortalama 3.5 yıl süreyle takip edildi. Sol AV kapak yetmezliği, rezidü atriyal septal defekt (ASD) ve ventriküler septal defekt (VSD) için tekrar cerrahi gereksinim olmadı. KAVSD için tamir, erken bebeklik döneminde yapılabilir. İki yama tekniği düşük mortalite oranına ve iyi-orta dönem sonuçlara sahip, güvenilir bir cerrahi yöntemdir.
Our surgical results have been reported after repair of complete atrioventricular septal defects (CAVSD). Between 2001 and 2009, 29 patients with CAVSD underwent operation at our institution. Double patch repair of CAVSD were performed in all patients. All attempts to close the cleft of the left atrioventricular valve (LAVV) were conducted as completely as possible. Early mortality occurred in three cases (% 10.3) after repair. Twenty patients could be followed-up for a mean of 3.5 years. Reoperation wasn’t needed for LAVV insufficiency, residual atrial septal defect or ventricular septal defect. Repair for CAVSD can be performed in early infancy. The double - patch repair in a safe surgical method that can achieve low mortality and good midterm outcomes.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Sezaryen İlişkili Femur Kırığı: Makat Prezentasyonunun
nadir Komplikasyonu
Nilgün Altuntaş, Mert Karaduman, Tolga Akbaş, Selçuk Kıvılcım, Murat Altay
Olgu sunumu
Özeti
Sezaryen İlişkili Femur Kırığı: Makat Prezentasyonunun
nadir Komplikasyonu
Femur Fracture AssocIated WIth Caesarean SectIon: A Rare
complIcatIon Of Breech PresentatIon
Makat prezantasyonunda sezaryen seksiyo ile doğum travma
oluşumu açısından daha güvenli olduğu için vajinal doğuma tercih
edilmektedir. Bu olguda makat prezentasyonunun nadir komplikasyonu
olarak sezaryen ilişkili femur kırığını sunmayı amaçladık. 36 haftalık
makat prezentasyonu nedeni ile sezaryen seksiyo ile doğan erkek
bebek doğum sonrası 3. gününde sağ bacakta şişlik gözlenerek
sellülit ön tanısı ile kliniğe yatırıldı. Yapılan incelemede sağ femur
kırığı tespit edildi ve sağ bacağı atele alınan bebeğin izlemde
sekelsiz olarak iyileştiği gözlendi. Makat geliş gibi zor vakalarda
sezaryen doğum travma riskini azaltmakta ancak tamamen ortadan
kaldırmamaktadır.
Caesarean delivery is preferred to vaginal delivery in the breech
presentation because it is safer. In this case report, we aimed to
present femur fractures associated with cesarean section as a
rare complication of breech presentation. A 2670g male infant was
delivered at 36 weeks by emergency cesarean section for breech
presentation. On the third day after the birth, he was admitted to
our hospital with a preliminary diagnosis of cellulitis because of
swelling in the right leg. The examination revealed a fracture of the
right femur. A simple immobilization of the limb in extension led to
a complete healing of the fracture without sequelae. Caesarean
delivery reduces the risk of traumatic injury of the newborn compared
to vaginal delivery, but does not eliminate this possible accidental
complication.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Prematüre Retinopatisinde Tarama Ve Tedavi
sonuçlarımız
Halit Müstakim, Günhal Şatırtav, Refik Oltulu, Hürkan Kerimoğlu, Ahmet Özkağnıcı, Hüseyin Altunhan
Araştırma makalesi
Özeti
Prematüre Retinopatisinde Tarama Ve Tedavi
sonuçlarımız
Results Of ScreenIng And Treatment For RetInopathy Of PrematurIty
Bu çalışmada, Necmettin Erbakan Üniversitesi, Meram Tıp
Fakültesi, Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi ve Göz Hastalıkları
polikliniğinde takip ve tedavisi yapılan prematüre bebeklerde,
prematüre retinopatisi görülme sıklığını saptamak ve tedavi
sonuçlarının değerlendirmesi amaçlanmıştır. Ocak 2012 – Haziran
2014 tarihleri arasında takip edilen prematüre bebeklerin muayene
bulguları incelendi, doğum haftası ve doğum ağırlıklarına göre
gruplandırıldı. Bebeklerde prematüre retinopatisi gelişme oranı,
evrelere göre dağılımı ve tedavi durumları değerlendirildi. Çalışma
kapsamında 304 prematüre bebek değerlendirildi. Ortalama
gestasyonel yaş 31.1±2.3 (24-36) hafta, ortalama doğum ağırlığı ise
1587.58 ± 454.49 (490-3300) gram olarak saptandı. Bebeklerin 75
tanesinde (%24.7) prematüre retinopatisi izlendi. Hastalık en sık Zon
2’de (45 bebek) görülürken, en az Zon 1’de (1 bebek) görüldü. En
sık Evre 1 (43 bebek) hastalık görülürken, en az evre 3 (3 bebek)
görüldü. Evre 4 ve evre 5 olan hasta izlenmedi. Yalnızca 1 bebekte
agresif posterior prematüre retinopatisi tespit edildi. Prematüre
retinopatisi saptanan bebeklerin 45 tanesinde (%60) Plus hastalık
varlığı saptandı. Prematüre retinopatisi saptanan bebeklerin 22
tanesine (%29.3) argon lazer fotokoagülasyon tedavisi uygulandı.
Tedavi uygulanan tüm hastalarda başarı elde edildi. Gestasyonel
yaşı küçük ve düşük doğum ağırlıklı bebeklerde görülen prematüre
retinopatisi görme kaybına sebep olabilen ciddi bir sağlık sorunudur.
Bu hastaların takibi özenle yapılmalı ve gerekli görüldüğü durumlarda
Argon lazer fotokoagulasyon tedavisi uygulanmalıdır.
Objective of this study was to determine the incidence and
treatment results of retinopathy of prematurity among premature
infants followed in Neonatal Intensive Care Unit and Ophthalmology
Clinic, Meram Faculty of Medicine, Necmettin Erbakan University.
Premature infants followed between January 2012 and June 2014
were included in the study. Infants were grouped according to birth
weight and gestational age. Retinopathy of prematurity incidence,
stage and percentage of infants who were treated with Argon laser
were evaluated. Also, the treatment results and complications
of treatment were determined. The mean gestational age and the
mean birth weight of the 304 premature infants included in our
study were 31.1 ± 2.3 (24-36) weeks and 1587.58 ± 454.49 (490-
3300) gr, respectively. Retinopathy of prematurity was detected in
24.7% (75/304) of the followed infants. Retinopathy of prematurity
was recognized at the zone 2 (45 infants) most frequently, while
at the zone 1 (1 infant) was least frequently. Stage 1 (43 infants)
disease was occurred most frequently, however stage 3 (3 infants)
was observed least frequently. There was no premature infants in
stage 4 and stage 5. Aggressive posterior retinopathy of prematurity
was diagnosed in only one premature infant. A total of 45 (%60)
premature infants having retinopathy of prematurity had also plus
disease. Argon laser treatment was applied to 22 (%29.3) premature
infants with favorable results in all of them. As an important disease
retinopathy of prematurity composes a great risk of blindness for
infants with small gestational age and low birth weight. Argon laser
treatment of eyes with retinopathy of prematurity seems to be an
effective and safe alternative.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Beckwith-Wiedemann Sendromu Ve Uzamış Hipoglisemi
Erdal Peker, Ercan Kırımi, Oğuz Tuncer, Sinan Akbayram
Olgu sunumu
Özeti
Beckwith-Wiedemann Sendromu Ve Uzamış Hipoglisemi
BeckwIth-WIedemann Syndrome And Prolonged HypoglycemIa
Beckwith-Wiedemann sendromu (BWS), makrosomi, makroglossi, karın duvar defektleri, hemihipertrofi ile karakterize prenatal veya postnatal bir aşırı büyüme sendromudur. Hastalığın komplikasyonları arasında wilms tümörü, rabdomyosarkom, nöroblastom gibi embriyonal kanserlerle ve hipoglisemi sayılmaktadır. BWS’lu bebeklerin yaklaşık %30’unda hipoglisemi rastlanmaktadır. Hipoglisemi nedeni tam olarak bilinmemekte ve hiperinsülinemi suçlanmaktadır. BWS’da hipoglisemi genellikle yaşamın ilk üç gününden sonra iyileşmesine rağmen vakaların %5’inde dirençli hipoglisemi devam etmektedir. Sonuç olarak BWS’lu bebeklerde kan şekeri düzeyleri ilk saatlerden itibaren düzenli izlenmeli ve insülin düzeyleri de kontrol edilmelidir. Hiperinsülinemi varlığında hipoglisemi problemi burada sunulan vakada olduğu gibi uzayabilir
Macroglossia, prenatal or postnatal overgrowth, macrosomia, macroglossia, and abdominal wall defects (omphalocele, umbilical hernia, or diastasis recti) permit early recognition of BeckwithWiedemann syndrome. Complications include neonatal hypoglycemia and an increased risk for Wilms tumor, adrenal cortical carcinoma, hepatoblastoma, rhabdomyosarcoma, and neuroblastoma, among others. The frequency of hypoglycemia in this population is between 30% and 50%. The cause of hypoglycemia is unclear but supports a hyperinsulinemia as the major factor. The majority of infants with hypoglycemia will be asymptomatic and have resolution of the hypoglycemia within the first 3 days of life. Less than 5% will have hypoglycemia beyond the neonatal period. As conclusion, in patients with BWS levels of insulin and blood glucose must be monitorized beginning from first hours of life. Hypoglycemia may be prolonged in presence of hyperinsulinemia as like this present case.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Özofagus Atrezili Olgularla İlgili 20 Yıllık Deneyim (1991-2010)
Aytekin Bilirim, Müslim Yurtçu, Engin Günel, Adnan Abasıyanık
Araştırma makalesi
Özeti
Özofagus Atrezili Olgularla İlgili 20 Yıllık Deneyim (1991-2010)
20 Years’ ExperIence On Esophageal AtresIa
Bu çalışmanın amacı, üçüncül bir çocuk cerrahisi merkezi olan kliniğimizde tedavi edilen özofagus atrezisinin 20 yıllık sürede karşılaşılan sorunlarını ve ortaya çıkan gelişmeleri değerlendirmektir. Çalışmada kliniğimizde son 20 yılda tedavisi yapılan özofagus atrezili 118 olgu geriye dönük olarak irdelendi. Olgular başvuru yıllarına göre Grup I (1991-1998) ve Grup II (1999-2010) olmak üzere iki ana gruba ayrıldı. Tüm hastalar prenatal öykü, doğum şekli ve zamanı, başvuru zamanı, tanı yöntemleri, ameliyata alınma zamanı, cerrahi teknikler, ek anomali, komplikasyonlar ve mortalite oranları açısından değerlendirildi. Olguların ortalama başvuru ağırlığı 1960±5.35 gram idi. Doğumların %75’i hastane ve %25’i evde gerçekleştirildi. Bebeklerin %85’i miyadında ve % 15’i erken doğum idi. Bebeklerin %55’inde prenatal polihidroamnioz hikayesi saptandı. Vakaların hastaneye gelme zamanları ortalama 5.9±1.42 gündü. Kliniğimize başvurduğunda olguların tamamına yakını ön tanılı idi. Ek anomali %39 oranında saptandı. Grup I’deki olgular acil, Grup II’deki olgular ise hasta stabilize edildikten sonra elektif şartlarda ameliyata alındı. Cerrahi teknik olarak olguların çoğuna primer onarım ve uc uca anastomoz yapıldı. En sık rastlanan ameliyat sırası komplikasyon plevranın iyatrojenik açılması idi. En sık rastlanan ameliyat sonrası erken dönem komplikasyonlar atelektazi ve pnömoni; geç dönem komplikasyon ise GÖR idi. Olguların ortalama %56’sı kaybedilirken, bu oran Grup 1 de %76, Grup 2 de %45 olarak tespit edildi. En sık ölüm nedeni solunum yetersizliği, pnömoni ve anastomoz kaçağı idi. Kliniğimizde geriye dönük olarak yapılan bu çalışma, çocuklarda en sık rastlanan anomalilerden biri olan özofagus atrezisinde; düzeltilmiş yoğun bakım koşulları ve artmış cerrahi deneyimin, preoperatif ve postoperatif komplikasyonları ve mortaliteyi gittikçe azalttığını ortaya koymaktadır.
The aim of the study was to evaluate the problems and progresses of esophageal atresia (EA) treated in our department for 20 years at a single tertiary center for pediatric surgery. The study used a retrospective chart review of infants diagnosed with EA between 1991 and 2010. Patients were divided into 2 groups as Group I (1991-1998) and Group II (1999-2010) according to the years of diagnosis. All patients were also assessed regarding the prenatal history, delivery method and time, time of admission, diagnostic procedures, time of surgery, surgical techniques, associated anomaly, complications, and mortality rates. Mean weight of the cases was 1960±5.35 gr when they were admitted, 75% of deliveries was performed in hospital and 25% was at home. 85% of the babies was in term and 15% was preterm. Prenatal polyhydramnios story was detected in 55% of babies. Mean admittion time of the cases was 5.9±1.42 days. Almost all the patients admitted to our department had prediagnosis. The associated anomaly rate was 39%. Patients in Group I were operated immediately, and the ones in Group II were operated in elective conditions after being stabilized. As surgical technique, primary repair and end-to-end anastomosis were carried out in most of the cases. Most common intraoperative complication was iatrogenic pleural opening. The most common early period postoperative complications were pneumonia and atelectesia; late complication was gastroesophageal reflux. Overall mortality was 56% and this rate was 76% for Group 1 and 45% for Group 2. Respiratory insufficiency, pneumonia, and anastomotic leakage were the most common causes of mortality. This retrospective study performed in our department showed that corrected intensive care conditions and the developments in surgical techniques decreased preoperative and postoperative complications and mortality rates in esophageal atresia, which was one of the most anomalies seen in newborns.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Yeni Doğan Prematüre Bebeklerde Kromozom Analizi
Sennur Demirel, Nurettin Başaran
Araştırma makalesi
Özeti
Yeni Doğan Prematüre Bebeklerde Kromozom Analizi
Chromosome StudIes In Newborn Premature Infants
Bu çalışmada Dicle üniversitesi Tip Fakültesi Araştırma ve Eğitim Hastanesi, Prematüre Bebek Servisine yatan bebeklerden, ağırlıkları doğum yaşına göre az olan 96 prematüre bebeğin kromozom analizleri yapılmış, sayısal ve yapısal düzensizlikler saptanmıştır. 1- 30 gün arasındaki prematüre bebeklerin topuğundan mikro pipetle alman iki damla kanla yapılan çalışmalar sonucunda, prematüre bebeklerde kromozom düzensizlikleri yüzdesi, arka arkaya doğan seçilmemiş bebeklerdekinden yüksek, ölü doğan ya da perinatal devrede ölen bebeklerdekinden daha düşük bulunmuştur. Ayrıca arka arkaya doğan seçilmemiş bebeklerde 1/7000 olarak rastlanan (3) Trizomi - 18 Sendromu, 1/96 gibi yüksek bir oranda bulunmuştur. Yapısal kromozom düzensizlikleri gösteren bebeklerin annelerinin çoğunun hamile oldukları süre içinde, mutajenik ajanlarla (ilaçlar, hastalık etkenleri, Röntgen ışınları ve kronik alkolizm) temas etmiş oldukları tespit edilmiştir.
In this study, chromosome analysis of 96 premature babies whose weights are less than the age of birth from the babies admitted to the Premature Infant Service of Dicle University Faculty of Medicine Research and Training Hospital, were analyzed and numerical and structural irregularities were determined. As a result of studies conducted with two drops of blood taken from the heel of premature babies between 1-30 days with a micro pipette, the percentage of chromosome irregularities in premature babies was found to be higher than in non-selected babies born consecutively and lower than in babies who were stillborn or died in the perinatal period. In addition, Trisomy-18 Syndrome, which is found as 1/7000 in unselected babies born consecutively, was found with a high rate of 1/96. It has been found that most of the mothers of babies with structural chromosome irregularities have been in contact with mutagenic agents (drugs, disease agents, X-rays and chronic alcoholism) during their pregnancy.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Rotavirus Enfeksiyonu Sonrası Sekonder Bakteriyemi
Tuğba Güler, Soner Sertan Kara, Ali Fettah, Özde Nisa Türkkan
Olgu sunumu
Özeti
Rotavirus Enfeksiyonu Sonrası Sekonder Bakteriyemi
Secondary BacteremIa After RotavIrus InfectIon
İshal çocuklarda önemli mortalite ve morbidite nedeni olmaya devam etmektedir. Rotavirüs
enfeksiyonları bebeklerde ve küçük çocuklarda görülen şiddetli gastroenteritlerin en başta
gelen nedenlerindendir. Rotavirüse bağlı nadiren sekonder bakteriyemi olguları bildirilmiştir.
Sekiz aylık erkek hasta rotavirüs gastroenteriti ve orta derecede dehidratasyon tanılarıyla
serviste izleme alınmıştır. İntravenöz hidrasyon ve oral probiyotik saşe ile şikayetleri gerileyen
hastanın yatışının 3. gününde ateşleri tekrar yükselmiş, genel durumu kötüleşmiş ve sepsis
tanısı konulmuştur. Yoğun Bakım Ünitesinde izleme alınan ve ampirik olarak seftriakson,
amikasin ve vankomisin başlanan hastanın kan kültüründe seftriakson ve amikasine duyarlı
Klebsiella oxytoca üremesi olmuştur. Vankomisin kesilmiş, diğer tedavileri toplam 14 gün
verilmiştir. Kliniği tamamen düzelen hasta taburcu edilmiştir. Rotavirüse sekonder bakteriyel
sepsis önemli bir klinik durumdur. Kırksekiz saatten uzun süren veya düşüp tekrar yükselen
ateş uyarıcı olmalıdır. Rotavirüs aşılamasının önemi, hastalığın komplikasyonlarında azalma
sağlayabileceğinden dolayı vurgulanmalıdır.
Diarrhea goes on to be an important reason of morbidity and mortality in childhood. Rotavirus
infections are among the most common casues of severe gastroenteritis in infants and small
children. Secondary bacteremia cases after rotavirus have been rarely reported. An eight
month of boy was hospitalized due to rotavirus gastroenteritis and moderate dehydration.
After his symptoms resolved with intrevenous hydration and probiotic sachet, fever and
deteriotation in general condition were realized on the third day and sepsis was diagnosed. He
was monitorized in Intensive Care Unit and started ceftriaxone, amikacine, and vancomycine
empirically. His blood culture grew Klebsiella oxytoca which was sensitive to ceftriaxone and
amikacine. Vancomycine was stopped and other antibiotics were given for totally 14 days.
He was discharged when recovered completely. Bacterial sepsis secondary to rotavirus is an
important clinical situation. Fever lasting more than 48 hours or fever rising after remission
should be alarming. The importance of rotavirus vaccination should be emphasized because
of its probable protective effects on disease complications.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Geç Bulgu Veren Sağ Yerleşimli Konjenital
diyafragma Hernisi
Melih Yıldız, Mehmet Şah İpek, Fesih Aktar, Banu Mutlu Özyurt, Reha Sermed Aygören
Olgu sunumu
Özeti
Geç Bulgu Veren Sağ Yerleşimli Konjenital
diyafragma Hernisi
Late DIagnosed CongenItal DIaphragmatIc HernIa
Konjenital diyafragma hernisi (KDH) tanısı sıklıkla rutin gebelik
bakımı sırasında prenatal ultrasonla konulur. Doğumdan sonra,
KDH olan bir bebeğin solunum semptomlarının şiddeti pulmoner
hipoplazinin derecesine bağlıdır. Etkilenen bebeklerin çoğunda
doğumdan sonra ilk 24 saat içerisinde solunum sıkıntısı gelişir.
Bununla birlikte, bazı bebekler defektin şiddetine bağlı olarak daha
geç bulgu verir. Defektler daha yaygın olarak sol taraftadır ve sağ
yerleşimli olanlarda sol yerleşimli olanlara göre prognozun daha
kötü olduğu rapor edilmiştir. Biz burada, yaşamın ikinci haftasında
solunum sıkıntısı gelişen ve karaciğer sağ lobu, barsak ve böbreği
içine kapsayan sağ yerleşimli diyafragma hernisi tanısı alan bir
yenidoğan bebek vakasını rapor ettik.
The diagnosis of a congenital diaphragmatic hernia (CDH) is
often made on a prenatal ultrasound examination at routine obstetric
care. After birth, the spectrum of respiratory symptoms in an infant
with a CDH is determined by the degree of pulmonary hypoplasia.
The most affected infants develop respiratory distress within the
first 24 hours of life. However, some of the infants with this defect
present later, depending to the severity of the defect. Defects are
more common on the left side, and it has been reported that patients
with right-sided defects have a worse prognosis than those with leftsided
defects. Here, we reported a case of a newborn infant with
respiratory distress developed on the second weeks of life, and which
diagnosed with right-sided diaphragmatic hernia containing part of
the right lobe of the liver, bowel and the kidney.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Yenidoğanlarda Antifungal İlaç Kullanımı
Selvi Gülaşı, Ümit Çelik
Derleme
Özeti
Yenidoğanlarda Antifungal İlaç Kullanımı
The Use Of AntIfungal Drugs Used In Newborn
İnvaziv candidiyazis, çok düşük doğum ağırlıklı bebeklerde nozokomiyal sepsislerin yaklaşık
%10’undan sorumlu olup ciddi morbidite ve mortalite nedenidir. Son yıllarda Candida türleri
için kullanılan antifungal ilaçlarla ilgili bilgiler artış olmakla birlikte etkinlik ve güvenilirlik
ile ilgili çalışmalar ve sonuçlar hala yetersizdir. Çalışmaların çoğu farmakokinetik ve
farmakodinamik değerlendirmelere odaklanmıştır. Neonatal candidiyazisin yenidoğandaki
farklı patofizyolojisi nedeniyle etkinlik erişkin çalışmalarından yapılacak çıkarımlarla
değerlendirilemez. Şu ana kadar amfoterisin B deoksikolat, flukonazol ve mikafungin
yenidoğan invaziv candidiyazis tedavisi için önerilen ilaçlar olarak görünmektedir. Burada
tıbbi literatür taranarak yenidoğanda antifungal ilaçların kullanımı ile ilgili son bilgiler
derlenmiştir.
Invasive candidiasis is responsible for about 10% of nosocomial sepsis and it continues to be
significant cause of serious morbidity and mortality in very low birth weight infants. Alhough
the informations about the antifungal drugs which used for Candida species are increasing,
studies and conclusions about the efficacy and safety are still insufficient. Most of the studies
have focused on the pharmacokinetic and pharmacodynamic evaluations and obtained from
adult patients. However, efectiveness of the therapy can not be same in newborns due to
the different pathophysiology of neonatal candidiasis in newborn, the inferences can not
be considered from adult studies. Until now, amphotericin B deoxycholate, fluconazole and
micafungin seems to be effectivev therapy for the treatment of neonatal invasive candidiasis.
Herein, the medical literature has been scanned and compiled with the latest information
about the use of antifungal agents in newborn.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Exchange Transfusion Yapılan 233 Hiperbilirubınemi Vakası Üzerine Bir Araştırma
Ümran Çalışkan, İbrahim Erkul, Sadettin Açar, Dursun Odabaş, Hacer Çalışkan
Araştırma makalesi
Özeti
Exchange Transfusion Yapılan 233 Hiperbilirubınemi Vakası Üzerine Bir Araştırma
A Research On 233 Hyperbılırubınemı Cases Wıth Exchange Transfusıon
Hiperbilirubinemi, yeni doğan bebeklerde önemli bir sorundur. Zamanında tedavi edilmezse kerinikterusa sebep olabilir. Diğer metodların yanı sıra en etkili tedavi şekli exchange transfusiondur. Bu araştırmamızda hastahanemizde exchange transfusion yapılan 23.3 hiperbiJirubinemili vakanın analizi yapılmıştır.
Hyperbilirubinemia in Newborn infants is an important problem. İf it isnt treated it may cause kernicterıs. The most effective treatment of hyperbilirubinemia is exchange transfusion. in this investigation_ analise of 2.33 lıyperbdirubinemias which were performed in our hosbital has been presented.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Tek Umbilikal Arter İçeren Umbilikal Kordon Anomalisi
Lema Tavlı, Selma Çivi, Kazım Gezginç, Cemalettin Akyürek
Olgu sunumu
Özeti
Tek Umbilikal Arter İçeren Umbilikal Kordon Anomalisi
The UmbIlIcal Cord Has The AbnormalIty Of IncludIng A SIngle UmbIlIcal Artery
Amaç: Tek umbilikal arter içeren umbilikal kordon anomalili bir olgunun sunulması. Olgu Sunumu:30 yaşında gebelik 6, doğum 1, yaşayan 0, düşük 4, 36 haftalık gebelik ve intrauterin ölü bebek tanılarıyla Kadın Doğum Kliniği’ne müracaat eden ve ölü doğum ile doğum yapan hastanın, doğum sonrasında plasentası ve bebeğin göbek kordonu incelenmek üzere Patoloji Kliniği’ne gönderildi. Patoloji laboratuvarında yapılan incelemeler son rasında göbek kordonunda sağ umbilikal arterin olmadığı tesbit edildi. Histopatolojik inceleme sonucu tüm organlarda konjesyon, barsak mukozası ve karaciğerde nekrozlar, beyin dokusunda konjesyon ve vasküler dilatasyonlarla yer yer nekroz alanları izlendi. Patolojik bulgular iskemiye bağlı doku perfüzyon yetersizliği sonu cu oluşan lezyonları içermekteydi. Sonuç: Tek umbilikal arter anomalisi özellikle sağ umbilikal arterin yokluğu son derece nadir olup, umbilikal kordon anomalilerinin tanısı prenatal dönemde doppler ultrasonografi ile kolaylıkla konulabilir. Umbilikal kordon anomalisi saptanan olgular kromozom anomalisi ve konjenital malformas- yonlar açısından dikkatli bir şekilde incelenmelidir.
Aim: To present a case in which the umbilical cord has the abnormality of including a single umbilical artery. Case report: The patient was 30 years old, has passed 6 pregnancy, 1 parturition, 4 abortions and has none alive children. At the 36 gestational week she was admitted to the clinic of obstetrics and gynecology and the patient was diagnosed as in utero ex fetus. After parturition of the dead fetus, placenta and the infant’s umblical cord was sent to the the clinic of pathology for examination. During the examinations, the absence of the right umbilical artery was determined. İn histopathologic investigation brain tissue congestion and vascular dilatation in places, necrosis areas, intestinal mucosa and liver necrosis and ali organs congestion have seen. Pathologic findings include lesions because of ischemic tissue perfusion insufficiency. Results: The abnormality of a single umbili cal artery especially the absence of right umbilical artery is rare. The abnormalities of umbilical cord are diag nosed easily during prenatal period by using doppler ultrasonography. The cases in which are diagnosed umbili cal cord abnormalities must be examined for chromosome abnormalities and congenital malformations.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Mesleki Eğitim Sürecince Tıp Fakültesi Öğrencilerinin
‘anne Sütü’ Ve ‘bebek Dostu Hastane’ Bilgi Düzeyi
değişimi: Konya Örneği*
Sevgi Pekcan, Nazan Karaoğlu, Yasemin Durduran, Meltem Energin
Araştırma makalesi
Özeti
Mesleki Eğitim Sürecince Tıp Fakültesi Öğrencilerinin
‘anne Sütü’ Ve ‘bebek Dostu Hastane’ Bilgi Düzeyi
değişimi: Konya Örneği*
Changes In The Knowledge Level Of MedIcal Students About “breast
feedIng” And ‘baby FrIendly HospItal’ DurIng The MedIcal EducatIon:
konya Example
Toplumda anne sütüyle beslemede doğru uygulamaların
ve Bebek Dostu Hastane kriterlerinin sürdürülmesi konusunda
hekimlerin bilgi ve tutumları önemlidir. Tıp eğitimi süreci geleceğin
hekimlerini bu konular hakkında eğitimek için önemli bir fırsattır ve
izlenmelidir. Bu çalışmanın amacı tıp fakültesi öğrencilerinin “bebek
dostu” çalışmaları ve “anne sütü” hakkındaki bilgi düzeylerinin
farklı eğitim yıllarındaki durumunu belirlemektir. Kesitsel tipteki bu
araştırmada Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi 1.,
3. ve 6. sınıf öğrencilerine isimsiz bir anket uygulandı. Etik onay
sonrasında sosyo demografik özellikleri ve WHO ve UNICEF’in
anne sütü ve bebek dostu hastane kriterlerini içeren 26 maddelik
anket formu gönüllülük temelinde uygulandı. Veriler istatistik paket
programında değerlendirildi. Sayılar, yüzdeler, ki-kare kullanıldı ve
p< 0.05 iststistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Çalışmaya % 34’ü
birinci sınıf, % 35’i üçüncü sınıf, % 31’i altıncı sınıfta öğrenim gören
295 öğrenci katıldı. Anne sütünün beslenme dışındaki en az üç
yararını doğru söyleyebilen öğrenci sayısı akademik yıllara göre %8,
%25 ve %51’di (p<0.001). Hastanelerinin emzirme politikası varlığı
ve yaşadıkları ilin ‘Bebek Dostu İl’olma durumunu bilme durumu
6.sınıf öğrencilerinde daha yüksekti (p<0.001). Doğru emzirme
tekniğini bilme (p<0.05), emzirmenin kesin kontrendikasyonlarından
en az üçünü doğru bilme (p<0.001), süt sağma yöntemlerinden
pompa ve makine ile sağma yöntemlerini bilme durumu yine son
sınıf öğrencilerinde anlamlı düzeyde daha yüksekti (p<0.001). Bu
çalışmada genel olarak öğrencilerin tıp eğitimi süresince anne sütü
ve bebek dostu hastane konularında yıllarla artan bilgiye sahip
oldukları görülmektedir. Hekimlerin meslek yaşamlarında konuya
olan duyarlılığın artırılması amacıyla eğitim programında yeniliklerin
eklenmesi ile bilgi düzeyinin daha yükselmesi hedef olmalıdır. Mevcut
durumda teorik eğitimin pratikle desteklenmesi anne sütü ve bebek
dostu çalışmalarının mesleki beceriye yansımasına katkı sağlayabilir.
The knowledge and attitudes of physicians are important in
continuity of the correct applications in breastfeeding and “Baby
Friendly Hospital” criteria in the society. Medical education process is
a chance to educate future physicians about these issues and should
be monitored. The aim of this study is to determine the knowledge
level of the medical school students about “breastfeeding” and “Baby
Friendly Hospital” criteria and applications in different academic
years. In this cross sectional study a anonymous questionnaire was
applied to medical students who are in first, third and sixth academic
years of education in Necmettin Erbakan University Meram Medical
School. After ethical approval 26 item questionnaire consisting
socio demographic features and items about breasfeeding and
baby freinedly hospital declared by WHO and UNICEF, voluntarily.
The data was analyzed via statistics package program. Numbers,
percentages, chi-square were used and p value <0.05 accepted
as significant. Two hundred and ninety five students who were in
1st (34%), 3rd (35%) and 6th (31%) academic year participated to
this study. The percentage of students who could count at least
3 benefits of breastfeeding other than feeding were 8%, 25% and
51% in respect to academic years (p<0.001). The knowledge about
the existence of breastfeeding policy in their hospital and “infant
friendly city” status of the city they are living in were higher in 6th
year students (p<0.001). Knowledge level of correct breast feeding
method (p<0.05), knowledge about at least 3 contraindications
of breast feeding (p<0.001), and knowledge about the milking
methods (by pump and machine) were also significantly higher in
6th year students (p<0.001). In this study it can be observed that
the knowledge of students about breastfeeding and infant friendly
hospital issues increase by advancing years. The target should be
increasing innovations in the education program in order to raise
awareness of doctors about this subject during their entire careers.
In current situation supporting the theoretical education by practice
may contribute to the reflection of breastfeedimg and infant friendly
studies to the professional skill.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Fallot Tetralojisindeki Cerrahi Sonuçlarımız
Mehmet Yeniterzi, Cüneyt Narin, Ahmet Özkara, Erdal Ege, Gamze Sarkılar, Raşit Önoğlu, Ahmet Nihat Baysal, Tamer Baysal, Ali Sarıgül
Araştırma makalesi
Özeti
Fallot Tetralojisindeki Cerrahi Sonuçlarımız
Our SurgIcal Results Of Tetralogy Of Fallot
Bu çalışmanın amacı, Fallot tetralojisinde (FT) tam düzeltme sonrası, cerrahi sonuçlarımızın değerlendirilmesidir. Kliniğimizde 2001–2009 yılları arasında 35 hasta, FT tanısıyla operasyona alındı. 5(%14.2) hastada Down sendromu, 3(%8.5) hastada patent duktus arteriozus, 2(%5.7) hastada pulmoner atrezi, 1 (% 2.8)hastada hipotroidi ve 1(%2.8) hastada koroner arter anomalisi mevcuttu. Ayrıca 5 hastaya daha önceden kliniğimizde modifiye Blalock-Tausing şant işlemi yapılmıştı. Komplet tamir yapılan hastaların geç dönemlerinde pulmoner kapakta yetmezlik oluşturmamak için transanuler girişim sınırlı yapılmakla beraber, 12(%34.2) hastada transanüler yama ile tamir uygulamak zorunda kalındı. Tamirden sonra erken mortalite 3(%8.5) hastada gelişti. 23 hasta ortalama 6.7 yıl süreyle takip edildi. Bir hasta, pulmoner gradient nedeniyle 15. ayda reoperasyona alındı, ancak multiorgan yetmezliğinden kaybedildi. Komplet atrioventriküler blok ve geç devre disritmi görülmedi. Transanüler yama yerleştirilen 12 hastada gelişen 2˚ pulmoner yetmezlikler izlemde kaldı. VSD ve infundibuler stenozun transatriyal yolla, gerekirse transpulmoner yolla düzeltilebileceği ve uzun dönemde de pulmoner yetmezlik ve sağ ventrikül disfonksiyonunun engellenebileceği düşüncesindeyiz.
The aim of this study is to evulate our surgical results of Tetralogy of Fallot. Between 2001–2009, 35 patients with Tetralogy of Fallot underwent to total correction at our department. Five of them had Down syndrome (%14.2), 3 had patent ductus arteriousus (%8.5), 2 had pulmonary atresia (%5.7), 1 had hypothyroidism (%2.8) and 1 had coronary artery anomaly (%2.8). Five patients had Blalock-Tausing shunt in their medical history. Transannular approach was avoided because of causing pulmonary valve insufficiency in late period, but it was obliged to apply in 12 patients. Early mortality occured in 3 cases (%8.5) after repair. Twenty three patients were followed for mean 6.7 years. One patient with pulmonary gradient underwent reoperation at postoperative 15th month and died due to multiple organ failure. There were no complet atrioventricular block and disrhythm in long term. Second degree pulmonary insufficiency that was developed in 12 patients who underwent transannular patch closure was followed up to day. We think that ventricular septal defect and infundibular stenosis could be corrected via transatrial approach, if necessary via transpulmonar approach and in long term, pulmonary insufficiency and right ventricular disfunction could be prevented.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Normal Olmayan Üçlü Analit Tarama Sonucu Olan Bir Erkek Psödohermafroditizm Olgusu
Filiz Avşar, Şelal Özmen, İ. Safa Kaya
Araştırma makalesi
Özeti
Normal Olmayan Üçlü Analit Tarama Sonucu Olan Bir Erkek Psödohermafroditizm Olgusu
A Case Of Male PseudohermaphrodItIsm WIth An Ahnormal TrIple Analyte ScreenIng Result
Anormal triple analyte tarama sonucu verem bir erkk psiidoherınofrodii vakası. Down sendromu için gebelikte yapılan bir ta-ramada yüksek riskli bir hasta saptandı, çünkü human katyonik gonadotropin seviyesi yüksek, an-konjuge östriol seviyesi düşüktü. Amniosentez yapıldı ve karyotip 46XY olarak bulundu. Doğumda ise bebeğe erkek psiidohermafrodit tanısı konuldu. Bunun 313-OH dehidrogenaz eksikliğine bağlı olduğu anlaşıldı. Biz hastadaki triple analyt tarama sonucunun, bu en-:imin eksikliği ile ilgili olmadığına inanıyoruz.
Duı-ing a routine screening program for Down's syndrome. a patient was detected tü be in the high-risk group, because the human chorionic go-nadotropiıı level was high and the unconjugated est-riol level was low. An amniocentesis was perfrırmed and the karyotype was 46 XY. However, at deliver), the infant was found to be a male pse-udohermaphrodite due ta 313-01-1 dehydrogenase de-ficiency. We believe that the result of the triple analyte screening can not be related ta this enzyme deficienty.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Prematüre Ve Miadında Yenidoğanlarda Anterior Fontanel İle Kranyal Morfoloji Arasındaki İlişki
Mehmet Ali Malas, Erkan Ataş
Araştırma makalesi
Özeti
Prematüre Ve Miadında Yenidoğanlarda Anterior Fontanel İle Kranyal Morfoloji Arasındaki İlişki
DetermInatIon Of AnterIor Fontanel And CranIum Morphology Of Prematüre And Full Term Nevvborns AccordIng To Age And Sex, And InvestIgatIon Of The RelatIon Betvveen Them
Çalışmamızda prematüre ve miadında yenidoğanlarda anterior fontanel boyutlarının belirlenmesi ve fontanel boyutları ile kranyal morfoloji arasındaki ilişkilerin belirlenmesi amaçlandı. Yaşları 34-37 gebelik haftası yaşı arasında değişen 60 prematüre (30 erkek, 30 kız) ile yaşları 39-41 gebelik haftası yaşı arasında değişen 60 miadında yenidoğan (30 erkek, 30 kız) olgu üzerinde çalışıldı. Çalışmada bütün vakalarda baş çevresi, kafa uzunluğu ve kafa genişliği ölçüldü. Anterior fontanel köşe noktalarından fontanelin transvers genişliği ve sagittal uzunluğu ölçüldü. Daha sonra fontanel çap ortalaması ve fontanel alanı hesaplandı. Kranyal parametrelerin ölçümlerinde prematüre ve miadında yenidoğanlar arasında miadında doğanlarda prematürelerden daha büyük olmak üzere istatistiki açıdan anlamlı farklılık tespit edildi (p<0.001). Fontanel parametrelerinde ise prematüre ve miadında yenidoğanlar arasında farklılık bulunamadı. Yenidoğanlarda cinsler arasında doğum ağırlığı, boy, baş çevresi ve kafa uzunluğunda erkeklerde daha büyük olmak üzere farklılık vardı (p<0.05). Prematüre yenidoğanlarda cinsler arasında anterior fontanel sagittal uzunluğu, ortalama uzunluğu ve alanında erkeklerde daha büyük olmak üzere farklılık tespit edildi (p<0.05). Prematüre erkek yenidoğanlarda gestasyonel yaş ile fontanel transvers genişliği ve sagittal uzunluğu parametreleri arasında anlamlı ilişki olduğu belirlendi (sırasıyla: r:0.27, r:0.43). Prematüre yenidoğan her iki cinstede kranyum ölçümleri ile anterior fontanel boyutları arasında anlamlı derecede pozitif korelasyon bulundu (r: 0.67- 0.31). Çalışmamızdaki prematüre ve miadında yenidoğanlardaki ortalama anterior fontanel boyutlarının her iki cinste de yapılan diğer çalışmalardan yüksek olduğu tespit edildi. Anterior fontanel boyutlarının normal varyasyonları hakkındaki bilgiler kranyal iskelet gelişiminin patolojilerinin teşhis edilmesinde yardımcı olabilir.
İn this study, vve aimed to determine the measurements of anterior fontanel and the relation betvveen cranial morphology and anterior fontanel in prematüre and full term newborns. IVe vvere studied 60 prematüre infants (Male 30, Female 30) who vvere aged betvveen 34 and 37 post menstrual vveek, and 60 full term infants (Male 30, Female 30). İn ali cases, head circumference, head length, and head vvidth vvere measured. From the corner points of anterior fontanel, transverse vvidth and sagittal length of anterior fontanel vvere measured. Average of diameter of anterior fontanel and anterior fontanel area vvere calculated in the ali cases. The measurements of cranial parameters vvere statistically significantly different betvveen prematüre and full term infants in vvhom it vvas greater than prematüre infants (p<0.001). There vvas no difterence in anterior fontanel parameters betvveen prematüre and term infants. There vvere statistically significant differences in birth vveight, length, head circumference and head length betvveen sexes in nevvborns, that it vvas larger in males than females (p<0.05). There vvere differences in sagittal length of anterior fontanel, average of diameter of anterior fontanel and anterior fontanel area betvveen sexes in prematüre infants, that it vvas larger in males than females (p<0.05). A significant positive correlation betvveen the gestational age and anterior fontanel dimensions (fontanel transverse vvidth and fontanel sagittal length) vvas found in prematüre male infants (respectively; r:0.27, r:0.43). Betvveen the measurements of cranium and anterior fontanel dimensions, significant positive correlation vvas found both of sex in prematüre infants (r: 0.67- 0.31). The average of anterior fontanel dimensions of prematüre and term nevvborn infants vvere found higher than those found in previous studies for both sexes. Knovvledge about normal variations in anterior fontanel dimensions can help in diagnosis of pathologies of cranial skeleton development.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Düşük Doğum Ağırlıklı Yenidoğanların Ayak Ölçümleri
Mehmet Ali Malas, Erkan Ataş
Araştırma makalesi
Özeti
Düşük Doğum Ağırlıklı Yenidoğanların Ayak Ölçümleri
Foot Measurument Values Of Low BIrth VveIght Nevvborns.
Çalışmamızda düşük doğum ağırlıklı yenidoğan olgularda ayak morfolojine ait morfometrik değerlerin araştırılması amaçlandı. Bu çalışmada 60 (erkek:30, kız:30) düşük doğum ağırlıklı yenidoğan ile 60 (erkek:30, kız:30) normal ağırlıklı doğan olguda çalışıldı. Olguların ayak yapısında bimalleolar genişlik, topuk genişliği, ayak uzunluğu ve ayak genişliği değerlendirildi. Olgularda topuk genişliği hariç diğer ölçümler ile yenidoğan ağırlığı arasında is tatistiki açıdan anlamlı ilişki olduğu tespit edildi (p<0.001). Düşük doğum ağırlıklı olgularda cinsiyetler arasında ayak uzunluğu topuk genişliği istatiksel olarak erkeklerde daha fazla idi (p<0.05). Her iki grupta, doğum ağırlığı ile topuk genişliği dışındaki ayak ölçümleri arasında korelasyon vardı (p<0.001). Bu bulguların düşük doğum ağırlıklı yenidoğan olguların değerlendirilmesinde faydalı olacağı kanaatindeyiz. Yeni doğan döneminde ayak ölçümlerinin bilinmesi düşük doğum ağırlığının belirlenmesinde faydalı olabilir.
The aim of this study was to examine vvhether low birth weight has a relation with the physical values of foot size among nevvborns. This study was performed on 60 lovv birth vveight nevvborn infants (30 males and 30 females) and 60 normal healty nevvborns (30 males and 30 females). Bimalleolus vvidth, heel vvidth, food length and food vvidth measurements vvere evaluated. The values of ali parameters excluding heel vvidth shovved statistically sig- nificant relationship with the vveight of nevvborns (p<0.001). There is statistically significant differences foot length and heel vvidth betvveen sexes in low birth vveight of nevvborns, that it was larger from females (p<0.05). Similarly there was also statistically significant differences betvveen sexes of birth groups (p<0.001). Excluding heel vvidth a significant correlation exists betvveen birth vveight and foot measurement parameters of both groups (p<0.001). İt is concluded that measured values of foot parameters are good predictor of lovv birth vveight of nevvborns.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Çocuk Hastalarda Parainfluenza Nedenli Alt Solunum Yolu İnfeksiyonlarının Araştırılması
Aysun Görkem, Ayşe Ruveyda Uğur, Bahadır Feyzioğlu, Mehmet Özdemir, Mahmut Baykan
Araştırma makalesi
Özeti
Çocuk Hastalarda Parainfluenza Nedenli Alt Solunum Yolu İnfeksiyonlarının Araştırılması
InvestIgatIon Of ParaInfluenza VIrus Caused Lower RespIratory Tract InfectIons In PedIatrIc PatIents
Özet
Amaç: Parainfluenza virüslerinin (PIV) neden olduğu solunum yolu infeksiyonları bebek ve küçük çocuklarda başlıca morbidite ve hastanede yatış nedenleri arasında yer almaktadır. Bu retrospektif çalışmada alt solunum yolu infeksiyonu nedeniyle takip edilen çocuk hastalarda Parainfluenza virüs infeksiyonlarının sıklığının ve mevsimsel dağılımının araştırılması amaçlanmıştır.
Hastalar ve Yöntem: Ocak 2014 - Aralık 2016 tarihleri arasında çeşitli çocuk kliniklerinde alt solunum yolu infeksiyonu ön tanısıyla ayaktan ve yatarak takip edilen 18 yaş altı hastaların nazofaringeal sürüntü örneklerinde PIV etkeni multipleks polimeraz zincir reaksiyonu (m-PZR) yöntemi ile çalışıldı.
Bulgular: Çalışma sonucunda değerlendirmeye alınan 1983 çocuk hastadan 224’ünde (%11.3) solunum yolu örneğinde PIV tiplerinden herhangi biri tespit edilmiştir. Alt tiplerin dağılımına bakıldığında etken olarak en sık PIV-3 (%75) saptanmıştır. Bunu sırasıyla %15.17 ile PIV-4, %5.8 ile PIV-1 ve %4 ile PIV-2 takip etmektedir. Hastaların %75.9 oranında 5 yaş ve altında olduğu belirlendi. Mevsimsel dağılım incelendiğinde, PIV-3 ‘ün sıklıkla (%53.6) yaz aylarında, PIV-1 ve PIV-2’nin ise tamamına yakınının sonbahar ve kış aylarında görüldüğü belirlendi.
Sonuç: Hasta grubunda sıklıkla alt solunum yolu infeksiyonu etkeni olan PIV-3 belirlendi. PIV’lerin neden olduğu solunum yolu infeksiyonu etkenlerinin m-PZR yöntemi ile belirlenmesi, klinisyenlere bu viral infeksiyonların tedavi ve korunmasında faydalı olacaktır.
Abstract
Aim: Respiratory infections caused by PIV are related to major morbidity and hospitalization rates in infants and young children. The aim of the present retrospective study is to investigate the rate and seasonal distribution of PIV infections in pediatric patients with lower respiratory tract infections.
Patients and Methods: Nasopharyngeal swab specimens of pediatric in- and outpatients with the diagnosis of lower respiratory infection were collected from various pediatric clinics between January 2014 and December 2016. PIV types 1, 2, 3 and 4 were identified by multiplex real time PCR method.
Results: One of the four PIV types was identified in 224 of 1983 nasopharyngeal swab specimens of patients aged less than 18 years (11.3%). PIV-3 was the most common agent among the subtypes (75%) followed by PIV- 4 (15.2%). The rate of PIV-1 and PIV-2 were 5.8% and 4%, respectively. Of all pediatric patients, 75.9% were under 5 years of age. When the seasonal distribution was examined, it was determined that PIV-3 was frequently observed in summer (53.6%), whereas PIV-1 and PIV-2 were observed in autumn and winter months.
Conclusion: PIV-3 was the most common subtype. Prompt identification of PIV by multiplex real time PCR method would be very helpful for clinicians in the treatment and prevention of the respiratory infections caused by viral pathogens.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Konjenital Lober Amfizemde Dırek Grafi Ve Bilgisayarlı Tomografi (bt) Bulguları (vaka Takdimi)
Saim Açıkgözoğlu, Mustafa Erken, Hasan Koç, Salim Güngör, Mehmet Emin Sakarya
Araştırma makalesi
Özeti
Konjenital Lober Amfizemde Dırek Grafi Ve Bilgisayarlı Tomografi (bt) Bulguları (vaka Takdimi)
PlaIn X-Ray FIlms And Computed TomographIc (ct) FIndIngs In The CongenItal Lobar Emphysema (a Case Report)
Bu vaka takdiminde, solunum güçlüğü, siyanozu, pulmoner enfeksiyonu, sağ üst lobda konjenital amfizemi ve sola mediastinal şifti olan, 1,5 aylık yeni doğanda tanı ve tanı metodları tartışıldı.
In this report, an 1,5 month infant, who has a heavy dyspnea, cyanosis, pulmonary infection, right upper lobar emphysema and mediastinal shift to left Side is explained and the diagnosis methods are discussed.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Konya İl Merkezinde Annenin Çalışma Durumuna Göre Emzirme Süresi Ve Ek Gıda İle İlgili Tutumu
Said Bodur, Hatice Yıldız, Mesude Mermer, Bülent Oran
Araştırma makalesi
Özeti
Konya İl Merkezinde Annenin Çalışma Durumuna Göre Emzirme Süresi Ve Ek Gıda İle İlgili Tutumu
Mothers’ AttItudes On BreastfeedIng PerIod And Supplemented Food Based On TheIr VvorkIng Status In Konya
Amaç: Bu çalışma, annenin çalışma durumunun emzirme ve ek gıda ile ilgili tutum üzerindeki etkisini belirlemek amacıyla yapıldı. Yöntem: Çalışma Konya il merkezinde 12 ayını doldurmuş çocuğu olan 458 kadın (302’si ev hanımı, 156’sı çalışan kadın) üzerinde yapıldı. Büyüklüğü formülle belirlenen örneklem, iki aşamada seçildi. İlk aşamada, toplumda nüfusa ağırlıklı sistematik küme örnekleme yapıldı. İkinci aşamada ise kreşlerdeki çocukların anneleri örneğe dahil edildi. Veriler, anket yardımıyla yüz yüze görüşerek elde edildi. Bulgular: İlkokuldan sonra öğrenim görme oranı ev hanımı annelerde (% 25), çalışan annelerden (% 96) düşüktü. Emzirme süresi ortancası ev hanımlarında 12 ay, çalışan annelerde 8 ay olup aradaki fark önemliydi. Ek gıdaya 4. aydan önce başlama oranı ev hanımlarında çalışan annelerden iki kat daha fazlaydı. Annelerin üçte birinin hazır mama ile ek gıdaya başladığı, ev hanımı annelerin ek gıdaya yemek suları ile başlama oranının çalışan annelerden daha yüksek olduğu belirlendi. Sonuç: Çalışan annelere sosyal destek verilmesi bebeklerini daha uzun süre emzirmelerini sağlayabilir. Ayrıca, toplumda kadınların öğrenim düzeyinin artırılması ve bebek beslenmesi konusunda bil gilendirmeye ağırlık verilmesi, emzirme ve ek gıda konusunda olumlu davranışları artırabilir.
Aim: İn this study, it was aimed to determine the effect of vvorking status of mothers on breastfeeding and using additive food for feeding. Methods: The study vvas consisted of 458 mothers (302 housevvives and 156 vvorking women) having at least 12 months old children. The population samples chosen by using a formula vvere select- ed in tvvo steps. İn the first step, the cluster sampling systematically based on population localities. İn the second step, the mothers of children living in day-center vvere taken into the survey population. Data vvere obtained via çuestonnaire techniçue by intervvieving. Results: The ratio of mothers vvho continued educating after primary school vvas 25% of housevvives and 96% of vvorking mothers. The median of breastfeeding period in housevvives vvas 12 months, but in vvorking mothers it vvas 8 months. This difference vvas significant. The ratio of initiation time of using additive food for feeding before the first four month in vvorking mothers vvas tvvo-fold than that in the house- vvifes. One third of mothers started to feed their babies with commercial supplement foods. The ratio of housevvife mother, starting vvith fluid of home made meal, vvas higher than in vvorking mothers. Conclusion: VVorking moth ers could be supported for breastfeeding their babies for longer period. İn addition, increasing education levels of female population and education on infant feeding may encourage to positive attitudes for giving the supplement ed food and breastfeeding in population.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
İnfantta Paroksismal Supra Ventriküler Takikardia
Ümran Çalışkan, İbrahim Erkul, Dursun Odabaş, Hacer Çalışkan
Araştırma makalesi
Özeti
İnfantta Paroksismal Supra Ventriküler Takikardia
Infantta Paroxısmal Supra Ventrıcular Tachcardıa
Paroksismal supra ventriküler takikardi (P.S.V.T.) pediatrik yaş grubunda da görülebilen bir kardiak aritmidir. Bu yazıda bir paroksismal supra ventriküler takikardi vakası takdim edildi ve konu kısaca gözden geçirildi.
Paroxysmal supra ventricular tachycardia is a cardiae aritmia which can alsa be occurred in pediatric popullation. in this article a patient with supra ventricular tachycardia has been presented and this subject has been shortly reviewed.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Total Parenteral Nutrisyon İlişkili Kolestaza Benzeyen Bir Sitomegalovirus Enfeksiyon Olgusu
Musa Silahlı, Zeynel Gökmen
Olgu sunumu
Özeti
Total Parenteral Nutrisyon İlişkili Kolestaza Benzeyen Bir Sitomegalovirus Enfeksiyon Olgusu
A Case Of CytomegalovIrus InfectIon MImIckIng Total Parenteral NutrItIon AssocIated CholestasIs
Sitomegalovirus (CMV) erken süt çocukluğu döneminde transplasental geçiş gösteren en sık karşılaşılan virüslerden biridir. Ve non-herediter sensörinöral işitme kaybı nedenleri arasında en sık karşılaşılan enfeksiyöz sebeptir. Burada 29 haftalık aşırı düşük doğum ağırlıklı (ADDA) 460 gr TPN ilişkili kolestaza benzeyen CMV enfeksiyonu geçiren olguyu sunmaktayız. Uzun süre TPN ile beslenen ADDA prematüre bebekte genellikle kolestaz ilk önce TPN ile ilişkili olduğu düşünülür. Direkt hiperbiluribinemi ve kolestaz yeni doğan döneminde sık karşılaşılan problemlerden biridir. Özellikle bu durumlar genellikle sepsis, TPN alımı, doğuştan metabolik hastalıklar ve diğer sebeplerle ilişkili olduğu düşünülür. Özellikle ADDA infantlarda ve uzun süre TPN ile beslenen bebeklerde CMV enfeksiyonları aklımızın bir köşesinde bulunmalıdır.
Title : A case of cytomegalovirus infection mimicking total parenteral nutrition associated cholestasis.\r\n\r\nCongenital cytomegalovirus (CMV) infection is the most common infection that passes trough transplacentally in the early infancy period and is the most common infectious cause of the nonhereditary sensorineural hearing loss. We know that most of these cases were asymptomatic in the neonatal period. Especially among the extremely low birth weight infants, CMV prevalence is not known. We present a 29 weeks old 460 gr extremely low birth weight (ELBW) infant with congenital CMV infection mimicking total parenteral nutrition (TPN) associated cholestasis. Usually, when we see the cholestasis in the extremely low birth weight infant feeding with long time TPN, we think that it is associated with TPN. Direct hyperbilirubinemia and cholestasis are the common situations in the newborn period. Especially this is considered to be associated with sepsis, TPN, galactosemia, inborn errors of metabolism and other causes. CMV- associated cholestasis should be kept in mind, especially in cases of premature infants with cholestasis and extremely low birth weight infants have been fed for a long time TPN.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Hipernatremik Ve Hiponatremik Deııidratasyonda Oral Rehidratasyon
Kenan Haspolat, Ümran Çalışkan, Haluk Yavuz, Dursun Odabaş
Araştırma makalesi
Özeti
Hipernatremik Ve Hiponatremik Deııidratasyonda Oral Rehidratasyon
Oral RehydratatIon Therapy In HypernatremIc And HyponatremIc DehydraIatIon
200 ishale bağlı dehidrate infant, oral rehidratasyon sıvısıyla tedavi edildi. izonatremik vakaların yanı sıra 25 hiponatremik, 14 hipernatremik, 10 hiperkalemik, 8 hipokalemik dehidrate infant sadece oral rehidratasyon sıvısıyla tedavi edildi.
200 diarrheal dehydration cases were treated with oral rehydratation fluid_ 25 hyponatremici 14 hypernatrernic, 10 hyperkalemic and 8 hypokalemic dehydrate infants together with isonatrernic cases livere treated only by oral rehydratation fluids.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Toplumun 0-1 Yaş Çocuk Aşılamalarında Ulusal Takvime Uyum Durumu Ve Zaman İçindeki Değişimi (1997-2007)
Said Bodur
Araştırma makalesi
Özeti
Toplumun 0-1 Yaş Çocuk Aşılamalarında Ulusal Takvime Uyum Durumu Ve Zaman İçindeki Değişimi (1997-2007)
EvaluatIon Of Properly TImed VaccInatIon For 0-1 Years Old ChIldren AccordIng To The NatIonal VaccIne Schedule In Two TIme PoInts (1997-2007)
Çalışma, toplumun 0-1 yaş çocuk aşılamalarında ulusal aşı takvimine uyum düzeyini, bunu etkileyen faktörleri ve zaman içindeki değişimi belirlemek amacıyla yapıldı. Yöntem: Çalışma, Konya il merkezinde 1997 ve 2007 yıllarında yapıldı. Araştırmanın evreni 0-23 aylık bebek ve çocuklar olup örneklem, nüfusa ağırlıklı sistematik küme örnekleme yöntemiyle belirlendi. Örnek hacimleri bir önceki dönemdeki aşılama oranları ve güç hesabı dikkate alınarak formülle elde edildi. Örneklemler 1997 için n:467 ve 2007 için n:380 olarak gerçekleşti. Veriler gözlem ve anket yardımıyla toplandı. Bulgular: 1997 yılı için yaşına göre tam aşılı bebek ve çocuk oranı %79.9’du. Ancak, gecikmesiz olarak aşı takvimine uyum oranı %35.3 düzeyindeydi. 2007 yılında ise bu oranlar sırasıyla %84.2 ve %63.7 idi. Aşı takvimine uyum durumu annenin yaşı ve öğrenim düzeyi, çocuğun yaşı ve doğum sırası, aşı kartının varlığı, aşı ile ilgili hastalık geçirme durumu ve ekonomik düzey ile ilişkili bulundu. Aşı takvimine uyum ile çocuğun cinsiyeti ve ölen kardeşinin olup olmaması arasında bir ilişki bulunamadı. Sonuç: Bu bulgulara göre çok çocuklu ailelerin aşılama konusunda yakından izlenmesi, altı aydan büyük çocuklarda aşı randevusunun hatırlatılması ve aşı kartının saklanma özelliğinin artırılmasıyla aşı takvimine uyumun artırılabileceği kanaatine varıldı.
The study was aimed to determine the ratio of properly timed vaccination according to national vaccine schedule in two time points. Method: The study was performed in Konya city center at the years 1997 and 2007. The subjects were obtained from children aged 0 to 23 months by using systematic cluster sampling. Also power estimated was received attention in this formula. Sample sizes were 467 and 380 for 1997 and 2007, respectively. The data was collected by observation and inquiry techniques. Results: Proportion of children age-appropriately immunized was 79.9 % for year 1997. However the ratio of properly timed vaccination for the vaccine schedule was only 35.3 %. These ratios for year 2007 were 84.2 % and 63.7 %, respectively. Mother’s age and educational level, children’s age and labor order, having a vaccine card, a history of sickness can be prevented by the vaccine in family members and economic status were related to the national vaccine schedule. Conclusion: We consider following families who have more children for vaccination, bringing to mind vaccination date for children aged bigger than six months and taking some cautions in order to protect vaccination card.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Trizomi 18 Sendromu
Sennur Demirel, Nurettin Başaran, Nail Alp, Sevim Karaarslan
Araştırma makalesi
Özeti
Trizomi 18 Sendromu
TrIsomy 18 Syndrome
Hastanemize başvuran 11 günlük bir erkek bebekte yapılan kromozom araştırması sonucunda trizomi 18 sendromu tespit edilmiştir. Bu vaka ile ilgili klinik ve sitogenetik bulgular gözden geçirilmiş, literatür bilgileri ile tartışması yapılmıştır.
Trisomy 18 syndrome is detected at the end of a chromosorne study of an infant - boy admitted to our hospital. Related chnical and cytoge-netic findings have been reviewed and discussed in the light of literature.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Yenı Doğan Normal Kalçal A Izının Ultrasonografik Değerlendirilmesi
Saim Açıkgözoğlu, Hasan Koç, Mustafa Erken, Recep Memik, Mehmet Emin Sakarya
Araştırma makalesi
Özeti
Yenı Doğan Normal Kalçal A Izının Ultrasonografik Değerlendirilmesi
Ultrasou Nd ExamInatIon Of The Neonatal Normal HIps
Yenidoğanda kalça pozisyonumt değerlendirmede real time ultrasonografi US başarılı olarak kullanılmaktadır. US aynı zamanda asetabuler gelişimi değerlendirmede de bir alternatiftir. Normal klinik kalça bulgulu 55 yeni doğan US ile muayene edildi. Koronal lateral US kesitleri asetabuler, labrioasetabuler ve labrioperkins açıları ölçüldü. Asetabuler açı erkeklerde 32.67 ± 3.67, kızlarda 31.8 ± 3.99, labrioperkins açısı 38.18 ± 4.40 bulundu. Ortalama kemik kenar yüzdesi -Asetabuler çap yüzdesi- %57.95 hesaplandı.
Real dine ultrasonography is succesfully employed to determine hip position in infancy. It also offers an alternative method for evaluating ac.-etabular depelopınent. The hips of 55 infant with normal clinical hip signs were examined by U.S. in the coronal lateral US scan. acetabular, labrioacetabular, labrioperkins angles were measured. Acetabular angle was 32.67 ± 3.67 in hoys, 31.8 ± 4.08 in girls, and 31.91 ± 3.82 in the total infants. Labrioacetabular angle was 96.32 J- 3.99, labrioperkins angle was 38.18 ± 4.40. The mean bony rim percentage -diameter percentage of cleetabuluın- was %57.95.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Bir Vaka Dolayısı İle Prune Belly Sendromunda Ürolojik Tedavi
İbrahim Ünal Sert, Sevim Karaaslan, Lema Tavlı, Ali Acar, Ahmet Öztürk
Araştırma makalesi
Özeti
Bir Vaka Dolayısı İle Prune Belly Sendromunda Ürolojik Tedavi
UrologIcal Management Of Prune Belly Syndrome
Prune belly sendromlu 5 aylık bir erkek bebeğin ürolojik cerrahi tedavisi anlatilmış ve prune belly sendromunda cerrahi tedavinin indikasyonları üzerinde durulmuştur.
We presented a 5 monihs old rnale infant with prune belly syndrome and eınphasized the indications of operalive managernent.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Infantil Akalazyada Endoskopik Dilatasyon
Celalettin Vatansev, Adnan Abasıyanık, İlhan Çiftçi, Ahmet Tekin
Derleme
Özeti
Infantil Akalazyada Endoskopik Dilatasyon
EndoscopIc DIlatatIon In InfantIle AchalosIa
Çocuklarda özofagusta akalazya, özellikle bir yaşın altında oldukça nadir ve teşhisi zor bir lezyondur. On bir aylık bir kız çocuğu endoskopik balon dilatasyonuyla başarılı bir şekilde tedavi edildi. Baryumlu grafide özofagus kali bresi normale döndü ve komplikasyon gelişmedi. On iki aylık takip sonrasında kusma, beslenme sorunu ve rekür- rens gözlenmedi.
Esophageal achalasia in childhood especially in whom below one year of age is a rare lesion and difficult to diag- nose. An 11 months age female infant has been treated successfully by pneumatic dilatation, after returning of the esophagus to it’s normal calibre there was no complications seen in the barium study that performed later. After a follow up period of 12 months there was no vomiting or feeding problems or recurrence of the achalasia.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Bir Hepatoblastom Vakası
Osman Yılmaz, Ümran Çalışkan, Adil Kartal, Dursun Odabaş, Özden Vural
Araştırma makalesi
Özeti
Bir Hepatoblastom Vakası
A Case Of Hepatoblastoma
Hepatoblastom büyük oranda yeni doğanlarda, nadiren de 2 yaşın üzerinde görülür. Akciğer, beyin ve lenf ganglionlarına metastaz yapar. Histolojik olarak hepatoblastomun iki tipi vardır: Epitelial tip ve mikst tip. Bu tümörün hepatokarsinomdan histopatolojik olarak ayırımı zordur,. Bu bildiride bir hepatohlastom vakası takdim edilerek, klinikopatolojik özellikleri tartışıldı.
Hepatoblastorna appears largely in infants and are seldorn after 2 years of age. it rnetastasizes to lungs, brain and lymph nodes. Histologically, there are two types of hepatoblastorna: Epithelial type and rnixed type. Differentiation of this turnor from hepatocarcinornais difficult. In this report we presented a case of hepatoblastorna and di.vcussed its elinicopathologic features according to literature data.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Ağır Kombine İmmunyetmezlikli Bir İnfantta Pnömoniye Bağlı Epidural Amfizem
İsmail Reisli, Şebnem Yosunkaya
Olgu sunumu
Özeti
Ağır Kombine İmmunyetmezlikli Bir İnfantta Pnömoniye Bağlı Epidural Amfizem
EpIdural Emphysema And PneumomedIastInum In An InfIant WIth Severe CombIned ImmunodefIcIency
Pnömoniye bağlı gelişen pnömomediastenler hakkında var olan bildirilerin hemen hepsi yetişkinlere aittir ve pediatrik yaş grubunda nadirdir. Bu vaka takdiminde pnömomediasten ve epidural amfizemle komplike olmuş bir pnömonisi olan infant sunuldu. 8 aylık kız çocuğunun altta yatan hastalığı şiddetli kombine immun yetmezlikti. Olgu sunumu yapılmasının bir diğer nedeni de pnomoni ve pnömomediastene bağlı epidural amfizem (pnomoraşis) gelişiminin nadir olmasıdır.
Nearly all of the reports about pneumomediastinum associated with pneumonia have been conducted in adults as pneumomediastinum was uncommon in pediatric age group. This case report is described an infant with pneumonia complicated with pneumomediastinum and epidural emphysema. Her original disease is a severe combine immunedeficiency (SCID). Another reason to provide this case report is that epidural emphysema or pneumorachis associated with pneumonia and pneumomediastinum is a rare condition.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Kernikteruslu Hastalarda Büyüme Hormonu Düzeylerinin İncelenmesi
Tamer Baysal
Araştırma makalesi
Özeti
Kernikteruslu Hastalarda Büyüme Hormonu Düzeylerinin İncelenmesi
InvestIgatIon Of Grovvth Hormone In PatIents VvIth KernIcterus.
Bilirübin ensefalopatisi veya kernikterus, indirek bilirübinin beyini etkilemesi ile ortaya çıkar. Bunun sonucunda bazı hastalarda beyin felci ve sağırlık gelişir. Bu çalışma kernikterusun önceden araştırılmamış bir yönünü, büyüme üzerine etkisini incelemek amacı ile gerçekleştirildi. Araştırmada, yenidoğan (YD) döneminde kernikterus teşhisi konulanlar (22 vaka), kan değişimi yapılıp kernikterus belirtisi olmayanlar (18 vaka), sadece fototerapi uygu lananlar (14 vaka ) ve YD döneminde sarılık geçirmemiş çocuklar (15 vaka) ortalama 21 aylıkken incelendi. Bütün vakalara tam kan, tam idrar, kan şekeri ve büyüme hormonu(BH) tahlilleri yapıldı. Büyüme hormonu tayini için bütün vakalara L-Dopa uyarı testi uygulandı. Kernikterus teşhisi konulan gruptaki 6 hastada belirgin sinir sistemi bozukluğu vardı. Bunların 5’ inde büyüme ger iliği tesbit edilirken, diğer gruplardaki hiçbir vakada büyüme geriliği yoktu (p<0.01). L-Dopa uyarı testi sonuçları 0. ve 90. dakikadaki BH seviyesinin kernikterus teşhisi konulanlarda diğerlerine göre düşük olduğunu gösterdi (p<0,05). Araştırmamız kernikterus geçirmiş vakalarda büyüme geriliği görülebileceği, bunun nedenlerinden birinin de beslenme bozukluğu ve hormon değişikliklerine ait olabileceğini düşündürmüştür. Hormon değişikliklerinin tam olarak anlaşılabilmesi için başka çalışmalar gerekmektedir.
Bilirübin encephalopathy or kernicterus is a neurologic syndrome resulting from the deposition of uncongugated bilirübin in brain celis. Features of kernicterus may include cerebral palsy and deafness. The purpose of this research was to investigate the effects of kernicterus on grovvth and grovvth hormone. Our research included 22 patients with kernicterus, 18 patients vvho had exchange transfusions but having no features of kernicterus, 14 patients who had only phototherapy, and 15 patients vvho had no jaundice during neonatal period vvho vvere inves- tigated at 21 months old (mean age). Ali patients had complete blood count, urine analysis, glucose, and grovvth hormone. We observed overt neurologic abnormalities in 6 patients vvith kernicterus. There vvas grovvth retardation in 5 of 6 infants vvith neurologic abnormalities. There vvas no grovvth retardation in other patients. Our research has indi- cated that there may be grovvth retardation in patients vvith kernicterus and the reason for this may be nutritional disorders. More investigations must be done in order to understand the abnormalities in grovvth hormone in patients vvith kernicterus.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Postpartum Depresyonun, Annelerin Bebeklerini
emzirme Süreleri Ve Bebek Büyümesi Üzerine Etkisi
Hatice Dönmez, Ayşegül Bükülmez
Araştırma makalesi
Özeti
Postpartum Depresyonun, Annelerin Bebeklerini
emzirme Süreleri Ve Bebek Büyümesi Üzerine Etkisi
Effect Of Postpartum DepressIon On Breast-FeedIng DuratIon Of
ınfants And Infant Growth
Postpartum depresyon annelerde sık görülmekte olup annebebek
ilişkisini ve bakımını etkilemektedir. Bu araştırma, postpartum
depresyon (PPD) açısından risk altında olan ve olmayan annelerin
bebeklerini emzirme süresi ve PPD’nin bebek büyümesi üzerine olan
etkisini belirlemek amacıyla, tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Örneklemi
olasılıksız yöntemle seçilen ve çalışmaya katılmayı kabul eden 131
anne ve bebeği oluşturmuştur. Annelerde PPD risk oranı %22.9
olarak (EPDS puanı ≥13 olanlar, n: 30) bulunmuştur. PPD açısından
risk altında olan annelerin bebeklerini emzirme süreleri risk altında
olmayan annelere (n: 101) göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde
daha kısa süreli olduğu bulunmuştur (p< 0.05). Riskli anne bebeklerinin
riskli olmayan gruba göre kilolarının 3. ayda anlamlı düzeyde daha
düşük, tartı alım farkının ise 2. ve 3. ayda anlamlı düzeyde daha az
olduğu belirlenmiştir (p< 0.05). İki grubun bebeklerinin boy ve baş
çevresi ölçüm değerleri arasında anlamlı düzeyde fark bulunmamıştır
(p> 0.05). PPD açısından risk altında olan annelerin, bebeklerini
anne sütüyle besleme sürelerinin daha kısa olduğu ve bebeklerin kilo
alımlarının düşük düzeyde bulunmuştur.
Postpartum depression is commonly seen in mothers and affects
mother-infant relationship and care. This study was conducted as
descriptive with aim of determining the effect of PPD on breast-feeding
duration of mothers who are and are not under risk of postpartum
depression (PPD) and on infant growth. The sample consisted of 131
mothers and infants selected with nonprobability method and agreed
to attend. PPD risk ratio of mothers was found as 22,9% (those with
EPDS points ≥13, n: 30). It was found that breast-feeding duration of
the mothers under risk in terms of PPD was statistically significantly
shorter with respect to the mother who were not under risk (n:101)
(p < 0.05). It was determined that weights of risky mothers’ infants
were significantly lower in 3rd month compared to non-risky group
and weight gain differences were significantly lower in 2nd and 3rd
months (p < 0.05). No statistical difference was found between height
and head circumference measurement values of infants of both
groups (p > 0.05). It was found that the mothers under risk of PPD
has shorter breast-feeding duration for the infants and weight gains
of the infants were lower.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Süt Çocukluğu Döneminde Dkç'nın Tarama Programı Ve Ilgılı Faktörler
Abdurrahman Kutlu, Recep Memik, Mahmut Mutlu, Orhan Büyükbebeci, Ruhuşen Kutlu
Araştırma makalesi
Özeti
Süt Çocukluğu Döneminde Dkç'nın Tarama Programı Ve Ilgılı Faktörler
ScreenIng Program For Cdıı And Related Factors In The InfantIle PerIod
Konya'daki beş hastanede, süt çocukluğu dönemindeki (3-24 aylar arasında) 4173 çocuk muayene edilerek bir tarama programı gerçekleştirildi. Bu çalışmanın gayesi DKÇfnın insidansını ve etyoloji ile ilgili faktörleri tespit etmekti. 56 çocukta DKÇ teşhis edildi (insidansı %1.3). Bu gruptaki hastaların 40'1 kız, 16'sı erkek idi. Kız çocuklarda 3 kat fazla sıklıkta görüldü. DKÇ tespit edilen çocukların hiçbiri rnakadi olarak veya sezeryenla doğmamıştı. Teratolojik tipte DKÇ tespit edilmedi. DKÇ ile kunciak uygulanması ve birinci derecedeki akrabalarca DKÇ görülme arasındaki ilişki istatistiki olarak önemli bulundu.
A screening program was perforrned at five hospital in Konya in which 4173 infants (range 3-24 months of age) were eamined. The goal of this study was to detection of incidense and related factors in the etiology of CDH. 56 infants with CDH were found (The incidense was 1.3%). The condition was 3 times more cornmon in girls than in boys (40 girls and 16 boys in this group). There was any infant with CDH who was delivered by ceserian section or breech presentation. Any teratologic CDH was detected. The relation of CDH with a definite family history and the hips were bundled in etension and adduction was found statistically significant.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Febril Konvülziyonla Hastaneye Yatırılan Çocukların Klinik Özellikleri
Tamer Çelik, Remziye Eke, Ümit Çelik
Araştırma makalesi
Özeti
Febril Konvülziyonla Hastaneye Yatırılan Çocukların Klinik Özellikleri
The ClInIcal CharacterIstIcs Of ChIldren WIth HospItalIzed For FebrIle SeIzures
Febril nöbetler, 6-60 ay arasındaki ateşli çocuklarda, öncesinde afebril bir nöbet öyküsü, veya santral sinir sistemi enfeksiyonu olmaksızın ortaya çıkan nöbetlerdir. Bu çalışmada, Eylül 2011-Ocak 2012 tarihleri arasında Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği’ne febril konvülziyon nedeniyle yatırılan hastaların demografik ve klinik özellikleri gözden geçirilmiştir. Eylül 2011-Ocak 2012 tarihleri arasında AEAH Çocuk Hastalıkları Kliniğine yatırılan febril konvülziyon tanısı almış 56 çocuk hastanın dosyaları retrospektif olarak incelendi. İstatistiksel analizler için SPSS Windows 16.0 paket programı kullanıldı. Hastaların 23’ü (%41.1) erkek, 33’ü (%58.9) kız olup yaş ortalaması 26.8 ay, yatış süresi ortalama 3.5 gün idi. 44 (%78.6) hastada ateş odağı üst solunum yolu enfeksiyonu, 6 (%10.7) hastada alt solunum yolu enfeksiyonu, 2 (%3.6) hastada akut otitis media, 1 hastada (%1.8) idrar yolu enfeksiyonu, 1 hastada (%1.8) akut gastroenterit, 1 hastada (%1.8) el-ayak-ağız hastalığı, 1 (%1.8) hastada roseola infantum idi. İki (%3.6) hastaya lomber ponksiyon yapıldı, bu hastaların birinde aseptik menenjit saptanırken, diğeri normal olarak değerlendirildi. Olgulardan 34’ü (%60.7) birinci atak, 12’si (%21.4) ikinci atak, 5’i (%8.9) üçüncü atak, 5’i (%8.9) tekrarlayan (>3) ataklar ile başvurmuştu. İlk atak ile gelen hastaların 4’ünde (%7.1) 24 saat içinde tekrarlayan nöbetler görüldü. Olgulardan 4’ü (%7.1) kompleks febril nöbet olup bir hastada (%1.8) febril status epileptikus mevcuttu. Çalışmamızda da olduğu gibi, febril konvülziyonların çoğu basit tipte olup, prognozları iyidir ve çoğu basit viral enfeksiyonlara bağlıdır.
Febrile seizures are seizures that occur in febrile children between the ages of 6and 60 months who do not have an intracranial infection, or history of afebrile seizures. In this study, the children’s demographic and clinical characteristics who had hospitalized for febrile seizures in Antalya Education and Research Hospital (AEAH) were reviewed. 56 children’s demographic and clinical characteristics who had hospitalized for febrile seizures between September 2011- January 2012 in AEAH were analysed retrospectively. Analyses were performed using SPSS 16.0 version. 23 patients (41.1%) were male, 33 (58.9%) were female , mean age was 26.8 months, mean duration of hospitalized days were 3.5 days. Fever source was upper respiratory tract infection in 44 (78.6%) patients, lower respiratory tract infection in 6 (10.7%), acute otitis media in 2 (3.6%), urinary tract infection in 1 (1.8%), acute gastroenteritis in 1 (1.8%), hand–foot-mouth disease in 1 (1.8%), roseola infantum in 1 (1.8%) patient. Lumbar punction was done in 2 (3.6%) patients, one of them had aseptic menengitis and other had normally cerebrospinal fluid findings. 34 (60.7%) patients had first attack, 12 (21.4%) had second, 5 (8.9%) had third and 5 (8.9%) had more than three attacks. 4 (7.1%) patient’s seizures who had first febrile attack occured more than once in a 24 hour period. 4 (7.1%) patients had complex febrile seizures, 1 (1.8%) patient had febrile status epilepticus. These results suggest that most febrile seizures are simple, good prognosis and mostly causes of fever is upper respiratory tract infection.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Pulmoner Kapak Yokluğu Sendromu: Yenidoğan Vaka Takdimi
Zehra Karataş, Tamer Baysal, Fatih Şap, Hayrullah Alp, Hakan Altın, Sevim Karaaslan
Olgu sunumu
Özeti
Pulmoner Kapak Yokluğu Sendromu: Yenidoğan Vaka Takdimi
Absent Pulmonary Valve Syndrome: A Newborn Case Report
Pulmoner kapak yokluğu sendromu (PKYS) nadir görülen bir doğuştan kalp hastalığıdır (DKH). Tek başına veya diğer DKH’lıkları ile birlikte görülebilir. Siyanoz ve solunum sıkıntısı nedeniyle gelen PKYS tanısı konulan yenidoğan bir olgu sunulmuştur. İntauterin dönemde sağ ventrikülde genişleme olduğu bilinen, doğum sonrasında siyanoz ve solunum sıkıntısı gelişen yenidoğan bir kız olgusu çocuk kardiyolojiye getirildi. Doğum sonrasında ekokardiyografi ve manyetik rezonans görüntüleme ile pulmoner kapakçıkların rudimenter ve ağır pulmoner ve triküspit yetmezliğinin olduğu görüldü. Pulmoner arter ve dalları ileri derecede geniş görünümdeydi. Ne yazık ki olgu yaşamının 3. gününde yenidoğan bakım ünitesindeki tedaviye rağmen yaşamını kaybetti. Pulmoner kapak yokluğu sendromu olgularının büyük bir çoğunluğu anatomik olarak Fallot Tetralojisinin bir çeşidi olmakla birlikte klinik bulgular, seyir ve hemodinamik açıdan farklılık gösterir. Erken süt çocukluğu döneminde mekanik ventilasyon gerektirecek düzeyde ağır solunum güçlüğü olan hastalara müdahale beklenmeden uygulanmalıdır. Olgumuzun vital fonksiyonları stabil tutulamadığı için cerrahi müdahale yapılamadı. Pulmoner kapak yokluğu sendromu yenidoğan döneminde siyanoz ve solunum sıkıntısı ayırıcı tanısında düşünülmelidir. İntrauterin tanı alan olguların doğumunun çocuk kardiyoloji, kalp damar cerrahisi ve yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin bulunduğu merkezlerde gerçekleştirilmesinin uygun olacağını düşünüyoruz.
Absent pulmonary valve syndrome (APVS) is a rare congenital heart disease. It can be seen isolated or with other congenital heart diseases. Here, we presented a neonate with cyanosis and dyspnea because of APVS. A-female-newborn was referred to pediatric cardiology due to cyanosis, respiratory distress and prenatally diagnosed right ventricular dilatation. Rudimentary pulmonary valves and severe pulmonary and tricuspid regurgitations were determined postnatally with echocardiography and magnetic resonance imaging. Additionally, main pulmonary artery and its branches were seen dilated. Unfortunately she died on third day of her life, although supportive and medical treatments were administered intensively. Most of APVS cases are a variant of Tetralogy of Fallot. But clinical findings, prognosis and hemodynamic conditions can be different. Infants requiring mechanical ventilation shold be undergone operation as soon as possible. Our case could not be operated because of unstable vital functions. Absent pulmonary valve syndrome should be considered as a differential diagnosis in neonates with cyanosis and respiratory distress. If prenatal diagnosis is present, we suggest that parturition should happen in a medical center includes pediatric cardiology and cardiovascular surgery and also neonatal intensive care unit.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Konya Bölgesınde Annenın Gestasyonal Özellıklerıyle Bebek Ve Çocuk Ölümleri Arasındaki İlişkinın Araştırılması
Said Bodur, Ersin Eröktem, Orhan Demireli
Araştırma makalesi
Özeti
Konya Bölgesınde Annenın Gestasyonal Özellıklerıyle Bebek Ve Çocuk Ölümleri Arasındaki İlişkinın Araştırılması
HabItual Features Of GestutIng Mothers And Its RelatIonshIp To Infant And ChIld MortalIty
Konya bölgesinde Man-Mayıs 1991 tarihlerinde yapılan bu çalışmada annelerin. gebeliklerinde sahip oldukları özelliklerle bu gebelikten doğan çocuklar-da görülen öliimler arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlandı. Çocuğu ölen ve ölmeven kadınlar, gebelik yaşı, akraba evliliği, bu gebeliği isteyip istemedi-ği, gebelik aralığı, gebelik süresi, ge-belikte ağırlık artışı, gebelikte diğer hastalıklar, kusma, beslenme, bağışıklanma, gebelik sayısı . antenetal bakım yö-nünden karşılaşurıldı. Gebelikte yaşı 15-24 arasında olan, akraba evliliği olan, gebelik aralığı 2 yıldan az, gebelik-süresi 38 haftadan az olan, gebelikte tewnoz aşısı yapılmayan, tahıl ağırlıklı beslenen ve gebelik boyunca 9 kg dan az ağırlık artışı olan, doğum öncesi bakımı almayan ve çok gebelik geçiren annelerin bebek ve çocuklarında ölüm oranları diğerlerine göre daha yüksek bulundu (p < 0.05). Gebelikte baş-ka hastalığı veya kusınası olma, beslenrneyi miktar olarak artırma ve istemeyerek gebe kalma ile bebek ve çocuk ölümleri arasındaki ilişki önemsizdi.
Pregnancy habits of motIzers and their relation to child ınortality have been studied between March and May of 1991. Mothers between 15-24 years of age, consanquinity, the intervals less than 2 years betwe-en pregnancies, pregnancy less than 38 weeks, igno-rance of tetanus immunization, meals largely related cereal nutrition and lackiness of nutritive balance, weight gain less than 9 kg, lack of prenatal health care, multiple pregnancy increased infant and child monality rate and this increase was statistically me-aningffil (p<0.05). Unspecified illnesses during pregnancy and vomiting, increase in food intake pa-rallel pregnx2ncy, and undesirable pregnancy diri not affect infant and child monality significantly.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Orta Anadolu Bölgesınde 7868 Vakada Konjenital Major Malformasyonların Sıklığı Üzerınde Bir Çalışma
Ahmet Arslan, Ferhan Paydak, Ahmet Bülent Turhan, Erol I. Yorulmazoğlu, Andaç Argon, Erdoğan Özkal
Araştırma makalesi
Özeti
Orta Anadolu Bölgesınde 7868 Vakada Konjenital Major Malformasyonların Sıklığı Üzerınde Bir Çalışma
The IncIdence Of CongenItal Major MalformatIons In Central AnatolIa: A Study Of 7868 Newborns
Konya Doğum ve Çocuk Bakım Evinde 1988 yılının Ocak-Ekim ayları arasında 28 gebelik haftası ve üzerinde doğan tüm yeni doğan bebekler majör malformasyonlar varlığı yönünden incelenmiştir. Bu süre içinde 3762 kız ve 4106 erkek olmak üzere toplam 7868 bebek doğmuştur. 95'i kız ve 123'ü erkek toplam 218 bebek ölü doğmuştur. Gözlenen bebeklerin 75'inde (%0.9) majer malformasyon bulunmuştur. Majör malformasyonlu bebeklerin 66'sı (%88) tek anomali, 9'u (9'012) çoğul anomali göstermiştir. Malfornu2syonlu 22 kız ve 6 erkek toplam 28 bebek ölü doğmuştur. Tek malformasyon gösteren bebeklerin 20'sinin santral sinir sisteminde, 1'inin dolaşım sisteminde ve 1'inin ürogenital sisteminde malformasyon görülmüştür. Tek malformasyon görülen bebeklerin 35'i kız, 317 erkektir. Tek malformasyonlu 18 kız ve 5 erkek toplam 23 bebek ölü doğmuştur. Çoğul malformasyon gösteren bebeklerden 4'ünün santral sinir sisteminde, 3'ünün santral sinir sistemi ve kas iskelet sisteminde, 1'inin santral sinir sistemi ve sindirim sisteminde malformasyon görülmüştür. Çoğul malformasyon görülen bebeklerin 6'sı kız, 3'ü erkektir. Çoğul malformasyonlu 4 kız ve 1 erkek toplam 5 bebek ölü doğmuştur. Çalışmamızda Konya ve yöresinde bulunan bu bulguların populasyon içerisindeki olma ihtimalleri ile malformasyonlu doğumların sistemlere göre dağılımı, anne yaş grubu, anne çocuk sayısı ve anne kan grubu arasında bir ilişkinin olup olmadığı araştırılmıştır.
Major malformation screening was made in 7868 mewborns at Konya Maternity and Children Care State Hospital, Turkey, January through October in 1988. Newborns, 28 weeks old and over were subjected to physical examination and the blood type determinations when needed. Blood type determinations were made for all mothers who gave birth. During 10 months period, of the 7868 babies born 3762 were female and the remaining 4106 babies were males. Among the 218 stillborn babies, 95 of them were female and 123 were males. 75 babies born with major malformations, and 66 (88%) of 75 had single and the remaining 9 (12%) had multiple malformations. The overall incidence is found ta be 0.9% and 0.11% for single and multiple malformations, respectively. About 51% of 66 newborns had musculo-skeletal system, 30% central nervous system, 14% digestive system, 1,5% circulatory systern, 1,5% urogenital system malformations, respectively. Also, musculo-skletal system malformations were found more often in males than female infants. Similarly, pes equino-varus was predorninant among the males whereas polydactylism among the females. In musculo-skeletal malformation system, stillbirth frequency is rather low (3 females and 1 male out of 33 malformed cases). The most stillbirths were seen in central nervous system (13 female and 3 male out of 20 cases). Anencephalus seemed to appear more often in female infants !han the male ones, and anencephalus and hydrocephalus females were stillborn infants. Multiple major malformations
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Akut Septık Artrit Va Kalarında Klınık Özellıklerın Değerlendırılmesı
Recep Memik, Abdurrahman Kutlu, Salim Güngör, M. İ. Safa Kapıcıoğlu, Osman Kurtuluş, Eyüp S: Karakaş
Araştırma makalesi
Özeti
Akut Septık Artrit Va Kalarında Klınık Özellıklerın Değerlendırılmesı
Acute SeptIc ArthrItIs: EvaluatIon Of The ClInIcal Features
Bu makalede. akla septik artritin prognozla olabilecek klinik özelliklerini incelemeyi amaç edindik,. Konya ve Kavseri'deki iki Ortopedi klini-ğinde tedavi edilen ve yaşları 10 günle 72 yıl ara-sında değişen 159 hasta gözden geçirildi. Karşılaş-tırmalı değerlendirme için hastalar üç yaş grubuna ayrıldılar. Birinci grupta; yaşları 12 aydan küçük 20 infant, ikinci grupta; yaşlari 1-16 yıl arasında olan 106 çocuk, üçüncü grupta; yaşları 17 yıl ve daha büyük olan 33 yetişkin hasta vardı. En fazla birinci ve ikinci grupta olmak üzere 70 hastada kalça septik artritl görüldü. Diz tutulumu 59 hastada izlendi. Diz yetişkinlerde en çok tutulan eklem olmuştur. Eklem kültürlerinde en fazla izole edilen bakteri Stafilokok aureus olmuş, bunu gram-negatif bakteriler izlemiştir.
In this article, our aim was to evaluate clinical features of acute septic arthritis in relations to its prognosis. One hundred andfifiy-nine patients whose ages ranged fr-om 10 days to 72 years were reviewed two Orthopaedic Clinics in Konya and Kayseri. A compararive analysis was made by dividing the pa-tients into three age groups. First group contained 20 infants vounger [han one year of age. One hundred and six children between 1 and 16 years of age are included in the second group. Patients older than 17 years of age, 33 of them, made up the third group. The hip joim was involved in 70 patients represented largely the first and the second group. The knee was involved in 59 patients. Majority of the third group patients had knee involvement. Microorganisms iso-lated from the cultures of these joints were predorni-nantly Staphylococcus aureus which was followed by gram-negative bactarias.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Prematürite Retinopatisi: Güncel Yaklaşım Ve Yeni Açılımlar
Hürkan Kerimoğlu, Banu Turgut Öztürk, Rahmi Örs
Derleme
Özeti
Prematürite Retinopatisi: Güncel Yaklaşım Ve Yeni Açılımlar
RetInopathy Of PrematurIty: Current UnderstandIng And Future Prospects
Prematurite Retinopatisi kör edici potansiyele sahip bir hastalıktır. Dünyanın yenidoğan yoğun bakım hizmeti sunulan bölgelerinde çocuk körlüklerinin başta gelen sebebi olmaya devam etmektedir. Bu derlemedeki amacımız güncel bilgiler ışığında PR tarama ve tedavisindeki yenilikleri değerlendirmektir. Yenidoğan yoğun bakım unitelerinin yaygınlaşması daha fazla sayıda ve daha immatür bebeklerin yaşatılmasına olanak sağlamaktadır. Bu da taranması gereken prematür infant sayısını ve tedavi edilmesi gereken göz sayısını artırmaktadır. Bugüne kadar muayeneyi deneyimli bir göz hekiminin hasta başında binoküler indirekt oftalmoskop ile yapması gerekliliği savunulurken artık çekilen renkli dijital fotoğrafların belirli merkezlerde göz hekimleri tarafından değerlendirilebileceği tartışılmaktadır. Tedavi cephesinde ise daha destrüktif olan kriyoterapi ve laser tedavisi yerine göz içine bir defa enjekte edilecek anti-anjiyojenik ilaçların kullanıma girmesi mümkün görünmektedir. Yaşanan teknolojik ve medikal gelişmeler prematürite retinopatisinin tarama ve tadavi şemalarında yakın zamanda köklü değişiklikler yapabilir.
Retinopathy of prematurity (ROP) is a potentially blinding disease. ROP continues to be a leading cause of blindness of newborn in areas of the world that provide neonatal intensive care services to premature newborns. The aim of this review is to evaluate the new technical improvements and treatment modalities under current data. Increased number of Newborn Intensive Care Units leads to survive of incerased number of immature babies which in turn leads to increased number of premature infants to be screened and eyes to be treated. Although the current gold standart of screening method is examination by an experienced opthalmolog with binocular indirect ophthalmoscopy, a new debate arose that claims digital retinal photographs may be taken and evaluated in the remote reading centers by experienced ophthalmologists. On the other hand intravitreal injection of single dose of anti-VEGF may replace the more destructive cryotherapy and laser at the treatment aspect. Recent technical and medical improvements may induce major changes at the screening and treatment protocols of PR.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Yenidoğanlarda Orbita Ve Kranyofasiyal Parametreler Arasındaki İlişkilerin Araştırılması
Mehmet Ali Malas, Erkan Ataş
Araştırma makalesi
Özeti
Yenidoğanlarda Orbita Ve Kranyofasiyal Parametreler Arasındaki İlişkilerin Araştırılması
The InvestIgatIon Of The RelatIon Betvveen OrbIta And CranIofacIal Parameters In Nevvborns
Amaç: Çalışmamızda miadında, prematüre ve düşük doğum ağırlıklı yenidoğanlarda orbita ve kranyofasiyal mor folojik ölçümlerin ve arasındaki ilişkilerin belirlenmesi amaçlandı. Gereç ve yöntem: Yaşları 32-37 gebelik haftası yaşı arasında değişen 60 prematüre yenidoğan (Erkek 30, Kız 30), 60 miadında yenidoğan (Erkek 30, Kız 30) ve 60 düşük doğum ağırlıklı yenidoğan (Erkek 30, Kız 30) olguda çalışıldı. Bütün vakalarda baş çevresi, kafa genişliği, kafa uzunluğu, yüz yüksekliği, yüz genişliği, orbita yüksekliği, orbita genişliği, oropalpebral uzunluk ve kantal indeks belirlendi. Bütün olgularda kranyofasiyal ve orbita ölçümlerinin ortalamaları hesaplandı. Bulgular: Kranyofasiyal ve orbita ölçümlerinde prematüre ile miadında yenidoğanlar arasında, miadında olanlarda daha büyük olmak üzere istatistiksel bakımdan farklılıklar vardı (p<0.001). Cinsler arasında kranyofasiyal ve orbita ölçümlerinde farklılık vadi. Prematüre ve düşük doğum ağırlıklı yenidoğanlar da orbita ile kranyofasiyal para metreler arasında müspet yönde korelasyon mevcuttu (p<0.001). Miadında yenidoğanlar da kafa genişliği ve orbi ta genişliği arasında negatif korelasyon olduğu belirlendi. Sonuç: Prematüre, miadında ve düşük doğum ağırlıklı yenidoğğanlarda kranyofasiyal ve orbita ya ait parametrelerin daha fazla tanımlanması ile bireysel varyasyonlar hakkında daha fazla bilgi sunulmuş olacaktır. Kranyofasiyal ve orbita boyutlarının normal varyasyonları hakkındaki bilgiler kranyo-fasiyal iskelet gelişimindeki patolojilerin veya anomalilerin teşhis edilmesinde yardımcı olabilir.
Purpose: İn this study, we aimed to determine the measurements and the relation betvveen craniofacial morpho- logy and orbita in full term, prematüre nevvborns and nevvborn with low birth vveight. Materials and method: We vvere studied 60 prematüre nevvborns (Male 30, Female 30) who vvere aged betvveen 32 and 37 post menstrual vveek, and 60 full term nevvborns (Male 30, Female 30), and 60 nevvborn with low birth vveight (Male 30, Female 30). İn ali cases, head circumference, head length, head vvidth, face height, face vvidth, orbita height, orbita vvidth, oropalpebral length and cantal index vvere measured. Average of measurements of cranio-facial and orbita vvere calculated in the ali cases. Results: The measurements of craniofacial and orbita vvere statistically significantly dif- ferent betvveen prematüre and full term infants in vvhom it was greater than prematüre infants (p<0.001). The re vvere differences in the measurements of craniofacial and orbita betvveen sexes. A significant positive correlation betvveen the craniofacial and orbita dimensions was found in prematüre nevvborns and nevvborn with low birth vveight (p<0.001). There was negative correlation betvveen head vvidth and orbita vvidth in full term nevvborns. Conclusions: VVith more expressions of the parameter of craniofacial and orbita at prematüre and full term nevv borns and nevvborn with lovv birth vveight, more Information about individual variations vvill be given. Knovvledge about normal variations in craniofacial and orbita dimensions can help in diagnosis of pathologies or anomaly of crania-facial skeleton development.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Normal Yeni Doğanlarda Lateral Ve 3. Ventrikül Büyüklüğü: Sonografik Çalışma
Saim Açıkgözoğlu, Mustafa Erken, Hasan Koç, Kemal Ödev, Mehmet Emin Sakarya
Araştırma makalesi
Özeti
Normal Yeni Doğanlarda Lateral Ve 3. Ventrikül Büyüklüğü: Sonografik Çalışma
Lateral And ThIrth VentrIcles SIze In Ilealthy Full-Term Neonates: S'onggraphIc Study
Yeni doğanda lateral ve 3. ventrikülün normal büyüklüğünü belirlemek amacı ile, 64 normal yeni doğana, anterior fontanelden ultrasonografi yapıldı. Çocukların yaşı 3 gün ile 3 ay arasındadır. Lateral ve 3. ventrikül büyüklüğü, lateral ventrikülün açılanması ve asiınetrisi ölçülmüştür. intervenriküler açı 69 ±8 derece bulunmuştur.
o determine the normal appearance of the lateral and thirth ventricles, 64 healthy full-term infants were exaıtıined by real time sonography through the anterior fontanelle. The age of infants were ranging from three days to three months. Lateral and thirth ventricles size, ventricular angle, and lateral ventricle a.symmetry were measured. Interventricular angle was 69 ± 8 degree.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Prematüre Bebeklerde Fetal Malnütrisyonun Değerlendırılmesı
Hasan Koç, Ahmet Özel, M. Mansur Tatlı, İbrahim Erkul
Araştırma makalesi
Özeti
Prematüre Bebeklerde Fetal Malnütrisyonun Değerlendırılmesı
EvaluatIon Of Fetal MalnutrItIon In Premature Infants
Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağ-ligi ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Yenidoğan Üni-tesine, Ocak 1990-Aralık 1992 tarihleri arasında yatırılan ve gebelik yaşları kesin olarak tesbit edilen 373 prematüre bebekte, 10. persentil ve altındaki fe-tal malnüstrisyon oranı %25.4 olarak bulundu.Fetal malnütrisyonun 32. gebelik haftasından itibaren arttığı gözlendi. 95 fetal malnütrisyonlu bebeğin %66.3fünde anneye %4.2'sinde çocuğa ait sebepler gözlendi. %29.5 vakada sebep bulunamadı. Feta! malnütrisyonlu bebeklerin klinik seyirleri incelenip fetal malnütrisyonunun prematüre mortalitesi üzerine etkileri tartışıldı.
In 373 prematüre babies whose gestational ages were determined exactly, the incidence of fetal mal-nutrition chat is described as birth weight at or be-low 10th centile was found 25.4%. The rate of fetad malnutrition was increasing after 32nd week of ges-tational age. Maternal causes were determined in 66.3% of 95 patients with fetal malnutrition Feta! causes were found in 4.2% and no cause in 29.5% of cases. An obvious effect of fetal malnutrition on pre-mature mortality rates was observed.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Dev Büllü Lober Amfizem
Tahir Yüksek, Ali Ersöz, Hasan Solak, Dursun Odabaş, Mehmet Yeniterzi, Özkan Akkoç, Hasan Hüseyin Telli
Araştırma makalesi
Özeti
Dev Büllü Lober Amfizem
Gıant Blonde Lober Emphısem
Akciğerin kistik hastalıkları, konjenital veya akkiz olabilir. Konjenital kistler hayatın erken dönemlerinde bronşiyal sistemden kaynaklanırlar. Süratle büyüyenleri ileri solunum problemlerine sebebiyet verdikleri için acilen teşhis edilip, cerrahi olarak tedavi edilmelidir. Erken yakalanıp tedavi edilen konjenital dev akciğer büllü 8 aylık bir vakamızı yayınlamayı uygun bulduk.
In this report, an 8 months infant, who has a heavy dyspnea, cyanosis and mediastinal shift to left side is explained and the cliagnosis and treatment methods are discussed.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Bir Olgu Nedeniyle, Yenidoğan Bebeklerde Dissemine İntravasküler Koagulasyon
Sevim Karaarslan, Mehmet Nisanoğlu, Dursun Odabaş
Araştırma makalesi
Özeti
Bir Olgu Nedeniyle, Yenidoğan Bebeklerde Dissemine İntravasküler Koagulasyon
Dyssemınated Intravascular Coagulatıon In Newborn Babıes Due To A Case
Yeni doğan bebeklerde kanama önemli bir sorundur, bunlardan dissemine intravasküler koagülasyonun sebep olduğu kanamalar en ağır prognoza sahip olanlarıdır. Bu raporda pediatrinin yeni doğan dönemi ile ilgili en ağır problemlerinden biri olan dissemine intravasküler koagülasyona bir vaka dolayısı ile değinilmiştir.
Bleedin in newborn infants is an important problem, among these, caused by disseminated intravascular coagulopathy has the most serious prognosis. In this report we discussed disseminated intravascular coagulopathy which is one of the most serious problem in newborn period in pediatrics.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Noonan Sendromu
Sevim Karaaslan, İbrahim Erkul, Kenan Şen
Araştırma makalesi
Özeti
Noonan Sendromu
Noonan Syndrome
Her iki dirsek, el baş parmağı eklemlerinde fleksiyon kontraktürleri, her iki ayağın ikinci parmağının dışa, dört ve beşinci parmaklarının içe doğru klinodaktilisi şeklinde anomalilere sahip olan Noonan sendromlu bir bebekle, Noonan fenotipinin bazı özelliklerini gösteren babası sendromun nadir raslanması nedeniyle takdim edildi.
We have reported are infant with Noonan Syndrome that has some anomalies of flexion contracilues of the elbows and first fingers of both hands, and the clinodactyl of toe fingers such that: The second toe fingers showed outward protrution while the fourth and fifth toe fingers showed iward protrution. Also, his faiher showed some phenotypic anowalies of Noonan Syndotne. We have writien this case report becalue of the rarity of the syndrome.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Ivf Sonrası Canlı Doğumla Sonuçlanan Heterotopik Gebelik; Olgu Sunumu
Fedi Ercan, Osman Balcı, Cemre Alan, Mehmet Cengiz Colakoğlu
Olgu sunumu
Özeti
Ivf Sonrası Canlı Doğumla Sonuçlanan Heterotopik Gebelik; Olgu Sunumu
HeterotopIc Pregnancy ResultIng In A LIve BIrth After Ivf; Case Report
Heterotopik gebelik, intrauterin ve ektopik gebeliğin aynı anda olmasıdır. Yardımcı üreme tekniklerinin (YÜT) uygulama sıklığı arttıkça heterotopik gebeliklerin görülme sıklığı %1-3' e kadar yükselmiştir. Heterotopik gebelik nadir bir durum olduğundan standart bir takip ya da tedavi yöntemi yoktur. Genel olarak metotreksat, RU 486 (Mifepriston) ve prostaglandinler intrauterin gebeliğin devam ettirilmesi istendiğinde embriyo üzerine potansiyel teratojen etkileri olması nedeniyle kullanılmamaktadır. Burada ektopik gebeliğin cerrahi olarak tedavi edildiği ve intrauterin gebeliğin miada ulaşıp sağlıklı bir infantın doğduğu bir heterotopik gebelik olgusu sunulmuştur.
\r\n
Heterotopic pregnancy is a condition in which intra- and extrauterine pregnancies occur at the same time. However in the last decades there has been a significant increase of heterotopic pregnancy as high as %1-3 , this raised frequency has been attributed to the extended use of assisted reproductive technologies. Because it is a rare condition,there is no standart management or treatment method for heterotopic pregnancy. Usually methotrexate, RU 486 (Mifepristone) and prostaglandins aren’t used if intrauterine pregnancy wanted to persist, because of their potantial teratogenic effects on embryo. Here we present a case with heterotopic pregnancy who were treated by surgery for ectopic pregnancy and intrauterine pregnancy ended with labour of a healthy infant in term.
\r\n
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Hıperbilirübinemılı Yenıdoğan Bebeklerde Serum E Vıtamını Sevıyelerı
Ümran Çalışkan, Abdurrahman Üner, Haluk Yavuz, Ahmet Özel, İbrahim Erkul, Hasan Koç, Dursun Odabaş
Araştırma makalesi
Özeti
Hıperbilirübinemılı Yenıdoğan Bebeklerde Serum E Vıtamını Sevıyelerı
VItamIn E LeveIs In Newborn Infants WIth HyperbIlIrubInemIa
Bu çalışma Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları servisine hiperbi-lirübinemi sebebiyle yattrılan; 32 prematüre ve 32 rniadinda yenidoğan bebek üzerinde yaptIdt. Pre-matüre bebeklerde serum E vitamini seviyesi; 053 ± 0.08 mgldl, miadında doğanlarda 054 ± 0.07 mgldl olarak bulundu. Serum E Vitamini düzeylerinin cins, gebelik yaşı ve ağırlıklara göre dağılımları karşılaştırıldı.
This study was done on 32 -premature and 32 term infants with hyperbilirubinemia hospitalized in Newborn Unit of Pediatric Clinics of Medical Facul-ty of Selçuk University, Serum vitamin E leveis of premature infants' were found as 053 ± 0.08 mgldl, term infants levels were found as 054 ± 0.07 mgldl. Serum vitamin E levels were cotnpared according w sex, birth week and birth weight.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Yeni Doğanlarda Kardeş Kromatid Değişiminin Dağılımı
Sennur Demirel, Aynur Acar, Zeki Sayman, Ferhan Paydak
Araştırma makalesi
Özeti
Yeni Doğanlarda Kardeş Kromatid Değişiminin Dağılımı
IncIdence Of SIster ChromatId Exchange In Newborns.
Sağlıklı gebelik geçiren annelerin yenidoğan 20 bebeğinde gözlenen spontan Kardeş Kromatid Değişimi (KKD) oranının 7.11 olduğu, bu oranın 10 kız bebekten oluşan grupta 7.03,10 erkek bebekten oluşan grupta 7.20 olduğu saptandı. Kız ve erkek bebeklerde gözlenen ortalama KKD oranları arasında istatistiksel olarak önemli bir fark olmadığı görüldü (P> 0.05). Bulgular erişkin bireyler için bildirilen spontan KKD oranları ile karşılaştırılarak yaş ve sensin spontan KKD"leri üzerine olan etkileri tartışıldı
Twenty newborn bables from healthy mothers were examined for Sister Chromatid Exchane (SCE) rates. Among the twenty newborns ten were male and the remaining were females. Sister chromatid exchange rate was 7.03 for female infants where this rate was 7.20 for male infants.However these differ'ences were statistically insignificant (p > 0.05). These findings were compared and discussed with these ratios that were found previc,usly for different age and sex groups of older ages.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
İnfant Ve Çocuklarda Normal Dalak Boyutlarının Ultrasonografi İle İncelenmesi
Serdar Karaköse, Ahmet Kaya, Serdar Tarhan, Aydın Karabacakoğlu, Bilge Çakır, Kemal Ödev
Araştırma makalesi
Özeti
İnfant Ve Çocuklarda Normal Dalak Boyutlarının Ultrasonografi İle İncelenmesi
UltrasonographIe ExamInatIon Of Normal SplenIc SIze In Infants And ChIldren
Çalışrnamızda değişik yaş gruplarındaki çocuklarda normal dalak boyutlarını saptarnada basit ve kolay uygulanabilir bir yöntem olan ultrasonografinin etkinliğini belirlemeyi amaçladık. Dalakla ilgili ol-mayan bann, pelvik, kranial problemleri nedeniyle ultrasonografik incelemeleri yapılan 2 gün ile 20 yaş arasındaki 250 hastada ökülnkr yaptık. Tüm olgularda böbrekler ve karaciğer normal ult-rasonografik görünümdeydi. Dalak kubbesi ile alt ucu arasındaki en büyük longitudinal mesafeyi hastanın normal solunumu sırasında dalak hilusunuda içeren koronal görüntülerde saptadık. Dala ğın longitudinal uzunluğu/nın yaş, boy ve ağırlık ile bağıntılarmı araştırdık. Ayrıca çeşitli yaş gruplarındaki çocuklarda normal dalak longitudinal uzunluğunun üst sınırını belirledik. Bu değerler ilk üç ay için 6 cm, 6 aya kadar 6.5 cm, 2 yaşa kadar 7.0 cm, 4 yaşda 10 cin, 15 yaşda 11.0 cin, 15-20 yaş arasında ise kızlar için 11.5 cm, ve erkekler için 13 cm dir. Dalakla ilgili patolojisi olduğu bilinen rastgele seçtiğimiz 17 olguda longitudinal çap o yaş grubu için elde ettiğimiz normal değerlerden daima büyüktü.
The aim of our study was to establish guidelines for normal splenic size of dillerent ages by using a simple and reproducible sonographic method. Two hundred fifty patients from 2 days to 20 year old, had sonography because of abdominal, pelvic and or cranial problems unrelared tv the spleen. Findings on sonograms of the liver and kidneys were normal in alI cases. The greatest longitudinal distance between the dome of the spleen and the tip was measured by obtaining a coronal wiew that included the hilum, while the patient was breathing guietly The longitudinal distance of spleen correlated with age, height and weight. Also, we determined the upper limit of normal splenic length in infants and children: splenic lenght no greater than 6 cm at 3 months, 6.5 cm at 6 rrıonths, 7 cm at 2 years, 8 cin at 4 years, 8.5 cm at 6 years, 9 cm at 8 years, 9.5 cm at 10 years, 10 cm at 12 years, 11 cin at 15 years, between 15-20 years for girls 18.5 cm and for boys 130 cm. Seventeen patients with known abnormalities of the spleen were randoinly sclected and the lenght of the spleen exceeded the upper limit of normal for that age.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta