Aynur Uğur Bilgin, Mehmet Ali Karaselek, Kazım Çamlı
Harun Peru, Cüneyt Karagöl, Ahmet Midhat Elmacı, Fatih Kara
Seyit Erol, Ramazan Dertli, Mehmet Asil, Yusuf Kenan Boyraz, Ülkü Kerimoğlu
Amaç: İnflamatuar Barsak Hastalığı(İBH) tanılı aktif bulguları olan ve remisyondaki hastalar arasında MR Enterografi ve Difüzyon MR incelemelerinin ilişkisini değerlendirmektir.
Hastalar ve Yöntem: Çalışmamıza, hastanemizde 01.12.2015 ve 31.08.2016 tarihleri arasında İBH tanısı olan hastalar dahil edilmiştir. Toplam 47 hasta olup bunların 30’u erkek (%63,8), 17’si kadındır (%36,2). Hastaların 32’sinde (%68,1) Ülseratif kolit, 15’inde (%31,9) Crohn hastalığı vardır. Hastalara yağ baskılı T2 trufi ve difüzyon ağırlıklı görüntüleme sekansları alınmıştır. Daha sonra intravenöz kontrast madde sonrası 60. saniyede T1 VİBE sekansları alınmıştır. 47 hastanın 1. grup olan 10 tanesinde aktif ve remisyonda MR incelemeleri olup, 2. gruptaki 37 hastanın ise aktif ve inflame olmayan barsak duvarından ADC, duvar kalınlıkları ve kontrastlanma miktarları karşılaştırıldı.
Bulgular: Birinci grupta aktif ve remisyon MR incelemelerindeki ADC değerleri ile aktif ve remisyondaki duvar kalınlıkları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulundu (p=0.005). Birinci grupta aktif ve remisyondaki barsak duvar kontrastlanmaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p=0.059). İkinci gruptaki aktif ve normal barsaktan ADC değerleri, duvar kalınlıkları ve kontrastlanmalarında da istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulundu (p<0.001).
Sonuç: MR Enterografi ve Difüzyon MR incelemesi bu hastalardaki inflamasyonun derecesi ve tedaviye yanıtın belirlenmesinde yararlı olabilir.
Aim: We aimed to evaluate the relationship between magnetic resonance (MR) enterography and diffusion magnetic resonance imaging (MRI) investigations in inflammatory bowel disease (IBD) patients during active inflammation and remission phases.
Patients and Methods: We included patients diagnosed with IBD between 01.12.2015-31.08.2016 at our hospital. 47 patients were included; 30 were male (63.8%) and 17 were female (36.2%). Thirty two (68.1%) of them had ulcerative colitis and 15 (31.9%) had Crohn’s disease. Standard institutional sequences for upper and lower abdomen scan included: sagittal and axial T2 TRUFI, axial and coronal fat suppressed T2 TRUFI and coronal and axial T1 VIBE following intravenous (at 60 seconds) contrast medium administration. First group of patients (n=10) had MRI investigations both at active and remission phases, whereas in the second group of patients (n=37) apparent diffusion coefficient (ADC) values, bowel wall thickness and contrast enhancement grades were compared between actively inflamed and non-inflamed bowel segments.
Results: A statistically significant difference was found regarding ADC values and bowel wall thickness measurements in the first group of patients when compared between active and remission phase MRI investigations (p=0.005). Bowel wall contrast enhancement degree did not differ between active and remission phases in the first group (p=0.059). In the second group, there was a statistically significant difference between active and normal bowel segments regarding ADC values, bowel wall thickness and contrast enhancement (p<0.001).
Conclusion: MR enterography and diffusion MRI may be beneficial to determine the degree of inflammation and response to treatment in IBD patients.
Bülent Ataş, Serkan Kutlu
Ailevi Akdeniz ateşi (AAA) tanılı hastalarımızın atak ve remisyon dönemlerinde ısı şok protein (HSP) 90 alfa ve vitamin düzeyindeki değişimleri sağlıklı gönüllülerle kıyaslamak ve bu moleküllerin AAA atağını kontrol etmede, amiloid birikimini önlemede faydasının olup olmayacağını araştırmak, ayrıca bu moleküllerin AAA gen mutasyonları ile ilişkilerinin araştırılması amaçlandı.
Hastalar ve Yöntem: Hastanemiz çocuk nefrolojisi bölümünde AAA tanılı 6 ay-18 yıl arası 30 hastadan atak ve remisyon dönemlerinde ve 30 sağlıklı gönüllüden alınan kan örneklerinde HSP 90 alfa, A vitamini, B 12 vitamini, D vitamini, E vitamini ve folik asit düzeyleri çalışıldı. Sonuçlar istatistiki olarak birbirleriyle kıyaslandı.
Bulgular: Çalışmamızda hastaların 19’u (%63,3) erkek, 11’i (%36,7) kızdı ve yaş ortalaması 11 yıldı. Hastaların atak döneminde en sık başvuru şikayeti ateşten sonra 19 (%63,3) hastada karın ağrısı idi ve sadece yüksek ateş beş (%16,7) hastada saptandı. En sık genetik mutasyon M694V 14 (%46,7) hastada varken beş (%16,7) hastada mutasyon saptanmadı. HSP 90 alfa atak grubunda en yüksek, en düşük ise remisyon grubunda olmasına rağmen gruplar arasında anlamlı fark bulunmadı. B12 vitamini gruplar arasında anlamlı düzeyde farklıydı ve en yüksek değer kontrol grubundaydı. D vitamini atak ve remisyon grupları arasında anlamlı derecede farklıydı ve en yüksek değer atak grubunda idi. Ayrıca D vitamini düzeyi erkeklerde anlamlı yüksekti. A vitamini, E vitamini ve folik asit değerleri arasında anlamlı fark bulunmadı. AAA gen mutasyonlarının HSP 90 alfa ve vitamin düzeyleri üzerinde etkili olmadığı saptandı.
Sonuç: Bulgularımız AAA'da serum HSP 90 alfa, D vitamini, E vitamini ve folik asit değerlerinin normal olduğunu, ancak B12 vitamini ve A vitamini düzeylerinin atak ve remisyon sırasında düşük olduğunu göstermiştir. Ancak konuyla ilgili daha geniş serileri içeren prospektif çalışmaların yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
Aim: It was aimed to compare with healthy volunteers the changes in heat shock protein (HSP) 90 alpha and vitamin levels during exacerbation and remission periods in our patients with familial Mediterranean fever (FMF), to research whether these molecules will benefit in control of FMF exacerbation and prevention of amyloid accumulation, and also to investigate the relationship of these molecules with FMF gene mutations.
Patients and Methods: HSP 90 alpha, vitamin A, vitamin B 12, vitamin D, vitamin E and folic acid levels were studied in 30 patients with AAA diagnosed in our hospital's pediatric nephrology department during the exacerbation and remission periods and 30 healthy volunteers. The results were compared statistically.
Results: In our series, 19 (63.3%) of the patients were male, 11 (36.7%) were female, with a mean age of 11 years. The most common presenting complaint was abdominal pain (n=19; 63.3%) after fever and only high fever was found to be present in five (16.7%) patients. The most common genetic mutation was M694V (n=14; 46.7%), whereas no mutation was detected in five (16.7%) patients. Although HSP 90 alpha was the highest in the exacerbation group and the lowest in the remission group, there was no significant difference between the groups. Vitamin B12 was significantly different between the groups and the highest value was in the control group. Vitamin D was significantly different between the exacerbation and the remission groups and the highest value was in the exacerbation group. In addition, vitamin D levels were significantly higher in boys. There was no significant difference between vitamin A, vitamin E and folic acid levels. FMF gene mutations did not affect HSP 90 alpha and vitamin levels.
Conclusion: Our findings showed that serum HSP 90 alpha, vitamin D, vitamin E and folic acid levels were normal in AAA, but vitamin B12 and vitamin A levels were low during exacerbation and remission. However, we think that prospective studies including larger series should be performed about the subject.
Cem Onur Kıraç, Süleyman Hilmi İpekçi, Gonca Kara Gedik, Levent Kebapcılar
\r\n Sessiz tiroidit ve Graves hastalığı otoimmün kökenli, tirotoksikoz tablosuyla karşımıza çıkabilecek, farklı tedaviler verilmesi gereken iki farklı hastalıktır. Bu iki hastalığın ayırıcı tanısında hikaye ve fizik muayene yeterli olmamakta, tiroid sintigrafisi, iyot re-uptake çalışması ve tiroid stimülan reseptör antikoru gibi ileri tetkiklere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu vakada remisyonda Graves hastalığı nedeniyle takip edilen bir hastada gelişen tirotoksikoz tablosu sonucunda tetkik edilen ve sessiz tiroidit tanısı koyulan bir olgu sunulmuş ve bu iki hastalığın ayırıcı tanısının önemi vurgulanmıştır.
\r\n\r\n Silent thyroiditis and Graves’ disease are autoimmune disorders which are common cause of thyrotoxicosis and should be given different treatments. Anamnesis and physical examination are not sufficient in the differential diagnosis of these two diseases, and advanced examinations such as thyroid scintigraphy, iodine reuptake study and thyroid stimulating receptor antibody could be needed. In this case, we present a patient diagnosed with a silent thyroiditis as a result of a thyrotoxicosis of a patient who was following up due to Graves' disease in remission and we aimed to emphasize the importance of differential diagnosis of these two diseases.
\r\nMurat Bıyık, Ramazan Uçar, Gökhan Güngör, Hasan Esen, Sinan Demircioğlu, Özlem Özer Çakır, Hüseyin Ataseven, Ali Demir