Kurbağa Alt Üzofagus Segrnentinde Kalsiyumsuz Ortama Kalsiyum İlavesi İle Oluşan Kasılmalar Üzerine Bazı İki Değerli Katyonların (mn2+, Cd÷2) Etkileri
Yusuf Karataş, Kansu Büyükafşar, Peyman Uçar, Şerare Atçı, Ergin Şingirik, Atilla Dikmen, Serpil Önder, Firuz Baysal
Araştırma makalesi
Özeti
Kurbağa Alt Üzofagus Segrnentinde Kalsiyumsuz Ortama Kalsiyum İlavesi İle Oluşan Kasılmalar Üzerine Bazı İki Değerli Katyonların (mn2+, Cd÷2) Etkileri
Effeets Of Some DIvalent CatIons (mn2+, Cd2+) On The ContractIon Of Frog Lower Oesophageal CIr-Cular StrIps Indueed By Ca2+ In Ca2+ - Free Edta EontaInIng MedIurn
0.01 mili Na2EDTA re 20 mM KCI içeren kal-siyurnsuz Ringer ortamına 1 mM CaCl2 uy-gulamasznın izole kurbağa alt üzotagus seg-mentlerinde oluşturduğu kontraktür tarzındaki cevaplar üzerine bazı iki değerli katyonların etkisi incelendi. Kullanılan konsantrasyonlarda 10.01, 0.025, 0.05, 0.075, 0.1 ve 1 mM) Mn2+ veya Cd2+, kasılmaları doza bağımlı bir şekilde inhibe etti. CaCl2 ile elde edilen kontraktürler üzerine Mn2+ ve Cd2±'un inhibitör etkileri karşılaştırıldığında, Cd2+'un daha güçlü olduğu saptandı. Bu hulgulara göre KCl ile depolarize edilmiş Na2EDTA içeren kalsiyunzsuz ortamdaki kurbağa alt özolagus şeritlerinde dışarıdan kalsiyum ile oluşan kasılmalarm Cd2+ ve Mn2+ tarafindan inhibe edilmesi, söz konusu kasılmaların depolarize ortamda kalsiyum influkszına bağlı olabileceğini telkin etmektedir.
Ejjects of Mn2+ and Cd2+ vere investigated on the contracture induced hy I mM CaCl2 in the iso-lated frog lower oesophageal circular segments in-cuhated irt Ca2+ free Ringer solution containing 20 mM KCl and 0.01 mM Na2EDTA, Roth Mn2+ and Cd2+ inhibited the contractures in a can-•entration dependent manner. Cd2+ was found to be more patent than Mn2+ on the Ca2+ induced c:ont-racture. These findings indicated that Cd2+ and Mn2+ can block Ca2+ entry from extracellular space ta intracellulat- compartment.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Farelerde Uvabain Toksisitesine Karşı Etilendiamin Tetraasetik Asid Disodyurnun Protektif Etkisi
İlhan Gültekin, Şerare Atçı, Yusuf Karataş, Ergin Şingirik, Firuz Baysal
Araştırma makalesi
Özeti
Farelerde Uvabain Toksisitesine Karşı Etilendiamin Tetraasetik Asid Disodyurnun Protektif Etkisi
The ProtectIve ActIon Of EthylenedIamIne Tet-RaacetIc AcId DIsodIum Salt AgaInst OuabaIn ToxIcIty In MIce.
Bu çalışmada, sağlıklı farelerde uvahainin oluşturduğu toksik etkilere karşı etilendiamin tet-raasetik asid disodyunıun (Na2 EDTA) protektif et-kisi incelendi. 5 ve 15 mglkg dozlarda uvabain doza bağımlı olarak toksik etkiler oluşturdu. 10. 20, 4 0 ve 8() mglkg dozlarda verilen Na2 EDTA tek başına herhangi bir etki yapmadı_ Ancak 5 mglkg dozda uvahainle oluşan toksik etkiler 40 ve 80 mglkg doz-larda Na2 EDTA tarufindan tamamen ortadan kaldırıldı. 15 mglkg dozda uvahainin toksik etkileri de kullanılan en yüksek Na-, EDTA dozu (80 mglkg) tarafindan anlamlı şekilde inhibe oldu. Bu sonuçlar, uvahainin oluşturduğu toksik etkilere karşı NA2EDTA'nın protektif etkisi olduğunu göstermektedir.
In this study, the protective action of the •he-lating agent ethylenediamine tetraac:etic acid di-sodium (Na2 EDTA) against ouabain intoxication in healthy mice was investigated_ Although Na, EDTA, at the concentrations tested (10. 20. 40 and 80 mgl kg) had no effects alone. it abolished the toxic elfect induced hy 5 mglkg ouabain at the doges of 40 ad 80 mgikg. The toxic elfect of 15mgikg ouabain was also significantly inhihited hy the highest dose of Nal EDTA (80 mglkg). These results suggest that Na2 EDTA has protective action against ouabain to-xicitiy due ta chelation of calcium.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
B12 Vitamini Düzeyinin Multiple Miyelom Kliniğine Etkisi
Atakan Tekinalp, Sinan Demircioğlu, Hakan Bilgen, Hatice Zeynep Dikici, Özcan Çeneli
Araştırma makalesi
Özeti
B12 Vitamini Düzeyinin Multiple Miyelom Kliniğine Etkisi
Effect Of VItamIn B12 Level On MultIple Myeloma ClInIc
Amaç: Çalışmamız multipl miyelom hastalarında, tanıda bakılan serum B12 vitamini düzeyi ile klinik ve laboratuvar bulguların karşılaştırılmasını amaçlamaktadır.
Gereç ve Yöntemler: Hastalar vitamin B12 düzeylerine göre düşük ve normal olmak üzere iki gruba ayrıldı. Veriler dağılım özelliklerine göre bağımsız örneklem T, Mann Whitney U ve ki-kare testleri ile karşılaştırıldı.
Bulgular: Retrospektif dosya incelemesi yapılan 212 hastadan çalışmaya dahil edilen 128 hastanın 41 (%32)’inde vitamin B12 eksikliği tespit edildi. Kemik iliği plazma oranı bu grupta anlamlı olarak daha düşük bulundu; medyan %30’a karşın %50 (p: 0,024). İki grup arasında yaş, total protein, laktat dehidrogenaz, ß2-mikroglobulin, kalsiyum, kreatinin, albumin ve litik lezyon varlığı açısından fark saptanmadı. Ancak vit B12 düzeyi düşük olan grupta 11 hastada (%26,8), normal olan grupta ise 44 hastada (%50,5) anemi tespit edildi. Normal olan grupta anemi sıklığının yüksekliği istatiksel olarak anlamlı bulundu (p: 0,019). Ayrıca ISS ve R-ISS evreleri arasında da vitamin B12 düzeyleri açısından fark saptanmadı.
Sonuç: Düşük vitamin B12 düzeyinde kemik iliği plazma hücre oranı daha düşük bulunmaktadır. Verilerimiz ile bunun klinik yansıması gösterilememiştir. Tedavi yanıtı, sağ kalım ve relaps oranları gibi klinik verilerin değerlendirildiği çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
Objective: The aim of our study is evaluate the association between serum vitB12 levels at time of diagnosis and clinical and laboratory signs in multiple myeloma patients.
Material and Methods: Patients were divided into two groups; those had low and normal levels of vitB12. Groups were analized by using independent simple T, Mann Whitney U and chi-square tests considering by distrubition characteristics of data.
Results: Two hundred-and-twelve patients' records were examined retrospectively. Forty-one (32%) patients had low vitB12 levels. In patients with low vit B12 levels, bone marrow plasma cell ratios were also significantly lower than those found normal vit B12 levels (median %30 vs %50, respectively) (p: 0,024). There was no statistically significant difference between the two groups in terms of age, lytic bone lesion numbers, and serum levels of total protein, lactate dehydrogenase, ß2-microglobulin, calcium, creatinin, albumin. However, 11 patients (%26,8) in low vitB12 group had anemia, while 44 (%50,5) patients in normal vitB12 group had. So, anemia was more often in vitamin B12 normal group patients (p: 0,019). No difference was found in terms of myeloma ISS and R-ISS stages in two patient groups.
Conclusions: Bone marrow median plasma cell ratio was also low in the group with low vit B12 levels. Our data could not show its clinical reflection. Further studies with larger groups are required to evaluate the response to treatment, survival and recurrence rate.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Verapamil Ve Diltiazem'in Sıçan Aorta Ve Gastro-Özofagal Sfinkter Kasılmaları Üzerıne Etkileri
Ekrem Çiçek, Necdet Doğan, Kısmet Esra Nurullahoğlu Atalık, Erdoğan Özkal
Araştırma makalesi
Özeti
Verapamil Ve Diltiazem'in Sıçan Aorta Ve Gastro-Özofagal Sfinkter Kasılmaları Üzerıne Etkileri
Effeets Of VerapamIl And DIttIazem On ContractIons Of Aorta And Gastro-Oesophageal SphIncIer In Rats
İzole sıçan aortunda Ca2÷'suz ortamda serotonin (5-11Tre bağlı kasılma cevapları, ekstraselüler ortama ilave edilen Ca2+ ile doza bağımlı olarak artırılmıştır. Eksternal Ca2+'a bağlı bu kasıla, ortama ilave edilen verapamil veya diltiazem ile anlamlı olarak inhibe edilmiştir. Aynı şekilde izole sıçan gastro-özofagal sfinkterinde Ca2+'suz ortamda asetilkolin (ACh) ile oluşturulan kasılma, kümülatif konsantrasyonda uygulanan Ca2+ ile artırılmış, ortama ilave edilen her iki kalsiyum aslagonisti ile de anlamlı olarak inhibe Bulgular bu dokularda verapamil ve diltiazemin ekstraselüler Ca2+ girişini inhibe ettiğini ortaya koymaktadır.
The contraction responses induced with serotonin (5-M) irz a medium without Ca2 + showed a dese-dependent increase by acicling Ca2+ into the extracellular mediutn. This contraction due to external Ca2+ used has significantly been inhibited by verapamil and diltiazem added into the extracellular medium. Similarly, in an isolated gastro-oesophageal sphincter, in a medium containing no Ca2+ the contraction induced with acetylcholine (ACh) has alsa been increased with Ca2+ used at a cumulative concentration and significantly inhibited by either calcium antagonists. Findings indicate that veraparnil and diltiazem have inhibited the eniry of extracellular Ca2+ intr. the tissues.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Kalsiyum Dobesilat, Pentoksifilin Ve Nikotinil Alkol Tartaratın Kan Glikoz Ölçüsonuçlarına Etkileri
Ayşegül Cenik
Araştırma makalesi
Özeti
Kalsiyum Dobesilat, Pentoksifilin Ve Nikotinil Alkol Tartaratın Kan Glikoz Ölçüsonuçlarına Etkileri
The Effcts Of CalcIum DobesIlate, PentoxyfIllIne And NIcotInyl Alcohol Tartrate On The Results ObtaIned From Blood Glycose DetermInatIon Test
Bu çalışmada, diyabetli hastalarda sık görülen damar hastalıklarını tedavi amacıyla kullanılan ilaçlarla, glikoz ölçümlerinde en sık başvurulan bir yöntem arasındaki muhtemel etkileşmeler araştırılmıştır. Bu nedenle diyabetli hastaların yaygın olarak kullandıkları kalsiyum dobesilat, pentoksifilin ve nikotinil alkol tartarat çalışmanın kapsamına alınmıştır. Bu ilaçların değişik konsantrasyonlarda 2,9-dimetil, 1,10-fenantrolin hidroklorür (neocuproine) - bakır reaktifi ile yapılan glikoz ölçüm yöntemine etkileri araştırılmıştır. Kalsiyum dobesilat kan glikoz ölçüm sonuçlarında istatistiksel anlamda önemli bir artmaya, pentoksifilin ise azalmaya neden olmuştur. Nikotinil alkol tartarat etkisiz bulunmuştur.
In this study, the interactions between the drugs commonly used in diabetic patients and blood glucose determination method have been studied. For this reason, the effects of calcium dobesilate, pentoxyfilline and nicotinyi alcohol tartrate on the results obtained with neocuproine copper reagent method have been evaluated. The changes caused by calcium .dobesilate and pentoxyfilline in the blood glucose determination have been found ta be significant statistically. Howiever, nicotinyl alcohol tartarate has no effect.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Izole Köpek Safen Veninde Hipotermi İle Noradrenalin Fenilefrin Ve Serotonin Cevaplarının Artırılması Ve Bunun Ca2+ İle İlişkisi
Ayşegül Cenik, Ekrem Çiçek, Ayşe Saide Şahin, Necdet Doğan
Araştırma makalesi
Özeti
Izole Köpek Safen Veninde Hipotermi İle Noradrenalin Fenilefrin Ve Serotonin Cevaplarının Artırılması Ve Bunun Ca2+ İle İlişkisi
The Effect Of IlypomerınIa On NoradrenalIne PhenylephrIne And SerotonIn-Induced ContractIons Of CanIne Saphenous VeIn And Role Of CalcIum
Köpek safen veninden elde edilen spiral şeritler; oksijenlendirilmiş fizyolojik tuz solüsyonu içeren organ banyosuna konulup, noradrenalin, fenilefrin, klonidin ve serotonin ile kasıldı, Kasılmalar izometrik olarak kaydedildi. Banyo isısının 37r den 25r ye düşürülrnesiyle bu kasılmalarda amma gözlendi. Klonidin ile elde edilen kasılma cevapları hipotermi ile artmadı. 10-6 M verapamil ilavesinde, bu kasılmaların inhibe edilmediği gözlendi. Aynı işlem kalsiyumsuz ortamda tekrarlandığında, her üç agonist ile elde edilen kasılmalar öncekilere göre belirgin olarak küçüldü. Ancak kasılma hipotermi cevaplarında belirgin artışa neden oldu. Klonidin aynı ortamda kasılma oluşturmadı. Sonuç olarak, köpek safen veninde belirtilen agonistlerle oluşturulan kastima cevaplarinın hipotermi ile artışında hücre içi kalsiyum depolarının önemli rolünün olduğu söylenebilir
Canin saphenous vein strips were suspended in an organ chambers filled with oxygenated physiological salt solution, and isometric contractions were alsa recorded. Noradrenaline, phenylephrine and serotonin caused dose-dependent contractions which were enhanced by cooling of medium from 37 to 25 C. Clonidine also caused contractions but, these responses weren't enhanced by cooling. Both the contractions induced by these agonists and their augmentations by cooling weren't inhibited by 10- M verapamil. When these procedure were repeated in the Ca2 -free solutions, the agonists-induced contractions were smaller than that of obtained in normal mediurn. However except clonidine-induced contractions, these responses were enhanced by cooling. These results were suggested that intracellular calciurn pools rnay play a functional role cooling-induced contractions of canine saphenous vein.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Çocuk Hastada Amlodipin Ve Valsartan+hidroklorotiazid İntoksikasyonu
Funda Gök, Alper Kılıçaslan, Mehmet Sargın, Alper Yosunkaya
Olgu sunumu
Özeti
Çocuk Hastada Amlodipin Ve Valsartan+hidroklorotiazid İntoksikasyonu
AmlodIpIne And Valsartan+hydrochlorothIazIde ToxIcIty In ChIld
Kalsiyum kanal blokerinin yüksek doz alımı ciddi klinik sonuçlara
ve ölüme neden olabilir. 13 yaşındaki çocuk hasta intihar amaçlı
yüksek doz amlodipin ve valsartan+hidroklorotiazid alımına bağlı
gelişen belirgin hipotansiyon nedeniyle yoğun bakım ünitemize alındı.
Sıvı, kalsiyum glukonat, dopamin, dobutamin ayrıca glukoz ve insülin
ile başarılı olarak tedavi edilerek ileri komplikasyonların gelişmesi
önlenen hasta, yoğun bakım ünitemizden 8 gün sonra sağlıklı olarak
taburcu edildi.
Intake of high doses of calcium channel blocker can cause serious
clinical consequences and death. A child patient at 13 years old was
admitted to the intensive care unit because of significant hypotension
due to high-dose amlodipine and valsartan+hydrochlorothiazide
intake aiming commit suicide. The patient successfully treated with
fluid, calcium gluconate, dopamine, dobutamine in addition to insulin
and glucose was discharged from intensive care unit after eight days
healthy by preventing development of further complications.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Hipokalemi İle Başvuran İki Kardeş: Ailesel Gitelman Sendromu
Ali Karagöz, Raziye Yazıcı, Şevket Arslan, İbrahim Güney, Lütfullah Altıntepe
Olgu sunumu
Özeti
Hipokalemi İle Başvuran İki Kardeş: Ailesel Gitelman Sendromu
Two ChIldren AdmItted WIth HypokalemIa: FamIlIal GItelman Syndrome
Gitelman sendromu, otozomal resesif geçişli bir renal tubuler hastalıktır. Bu sendrom, ailesel hipokalemi-hipomagnezemi olarak da adlandırılır. Prevelansı yaklaşık 1/40000 olup, erişkin yaşa kadar teşhis edilemeyebilir. Böbreğin distal toplayıcı tubülünde, tiazid duyarlı sodyum klorür taşıyıcılarındaki inaktive mutasyonlar Gitelman sendromu’na sebep olur ve bu durum azalmış kalsiyum atılımı ve hipomagnezemi ile ilişkilidir. Ayrıca mutasyonlar sodyum klorür geri emiliminde azalmaya ve hipovolemiye yol açar. Sonuçta renin-anjiotensin-aldosteron sisteminin aktivasyonu ile hipokalemi ve metabolik alkaloz görülür. Hipokaleminin en sık sebebi, potasyumun renal yolla kaybıdır. Biz burada, potasyumun renal yolla kaybedilmesi ile karakterize, Gitelman Sendromu iki (erkek kardeş) vakayı sunuyoruz.
Gitelman syndrome (GS) is an autosomal recessive renal tubuler disorder. This syndrome also referred to as familial hypokalemiahypomagnesemia. The prevalence is estimated at approximately 1/40000 and it cannot be diagnosed until adulthood. GS, is caused by inactivating mutations in the thiazide-sensitive sodiumchloride cotransporter in the distal convoluted tubule of kidney and is associated low urinary calcium excretion, hypomagnesemia. Mutations, also lead to disruption NaCl reabsorbsion and hypovolemia. Therefore hypokalemia and metabolic alkalosis occur with activated the renin angiotensin aldosterone system. The most common cause of hypokalemia is renal potassium loss. Herein, we report cases of two (brother) GS, characterized by renal loss of potassium.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Kemoterapi Sonrası Tümör Lizis Sendromuna Bağlı Akut Renal Yetmezlik Gelişen Non-Hodgkin Lenfoma
Hasan Kaya, A. Rıza Odabaş, Ramazan Çetinkaya, Yılmaz Selçuk
Araştırma makalesi
Özeti
Kemoterapi Sonrası Tümör Lizis Sendromuna Bağlı Akut Renal Yetmezlik Gelişen Non-Hodgkin Lenfoma
Biz kemoterapi sonrası, tümör lizis sendromuna bağlı olarak akut böbrek yetmezliği gelişen, 38 yaşında bir non-Hodgkin lenfoma hastasını rapor ettik. Konservatif tedavi olarak diüretik, bikarbonat infüzyonu, %10'luk kalsiyum glukonat ve insülinle tamponlanmış % 30 dekstroz verdik. Ancak, tedaviye cevap alamadık. Kemoterapi sonrası 4. günde hemodiyalize başladık. Hastada hemodiyaliz sonrası klinik ve laboratuvar olarak iyileşme sağladık.
We report a 38 year-old male patient vvith non-Hodgkin’s lymphoma who developed oliguric acute renal failure depending on tumor lysis syndrome, following chemotherapy. We treated, patient vvith diuretic, bicarbonate infusion, calcium gluconate, and 30% dextrose vvith insulin. We couldn’t give a response to these treatments. After chemotherapy, on 4th day we started to use hemodialysis. After hemodialysis, we supplied a recovering in this patient as clinic and laboratory.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Akut Paratiroid Krizi İle Başvuran Kistik Paratiroid
adenomu
Ersin Turan, Süleyman Kargın, Emet Ebru Nazik, Arif Atay, Osman Doğru
Olgu sunumu
Özeti
Akut Paratiroid Krizi İle Başvuran Kistik Paratiroid
adenomu
CystIc ParathyroId Adenoma WIth Acute ParathyroId CrIsIs
Paratiroid kistleri sık görülmeyen lezyonlar olup, nadir olarak
orta düzeyde hiperkalsemiye veya çok nadir olarak da primer
hiperparatiroidizmin hayatı tehdit edebilen bir komplikasyonu olan
paratiroid krizine yol açabilirler. Bu çalışmada, akut paratiroid
krizi semptomları ile acil servise başvuran ve yapılan incelemeler
sonucunda kistik paratiroid adenomu tespit edilerek, tedavi edilen
bir olgunun sunulması amaçlandı. Bilinç bulanıklığı ile acil servise
başvuran 46 yaşında erkek hastanın yapılan tetkiklerinde kalsiyum
16.6 mg/dl ve akut böbrek yetmezliği bulguları saptandı. Radyolojik
görüntülemesinde kistik paratiroid adenomu ile uyumlu görünümü
olan hasta, minimal invaziv paratiroid adenomu eksizyonu yapılarak
tedavi edildi. Hastanın takiplerinde parathormon ve kalsiyum
seviyeleri normale döndü. Paratiroid kistleri nadir görülürler,
hiperkalsemi bulgularına göre fonksiyonel ve non-fonksiyonel olarak
sınıflandırılırlar. Fonkisyonel kistik paratiroid adenomu olguları
çok nadiren görülürler. Bu tip hastalar hiperparatiroidi veya akut
paratiroid krizi semptomları ile başvurabilirler. Fonksiyonel paratiroid
kistleri ve kistik paratiroid adenomları primer hiperparatiroidizm ve
akut paratiroid krizi etyolojisinde göz önünde bulundurulması gereken
lezyonlardır.
Cystic lesions of the parathyroid gland are uncommon. Although
majority of patients with cystic parathyroid adenoma present with
mild hypercalcemia, some may present with parathyroid crisis
which can be a life-threatening clinical condition. In this article,
we present a patient who applied to emergency service with
symptoms of acute parathyroid crisis, was diagnosed parathyroid
adenoma with cystic degeneration and treated. A 46 years old male
patient was applied to emergency service with confusion. In blood
analyses, calcium level was 16,6 mg/dl and akut kidney failure was
determined. In radiological imagination, parathyroid adenoma with
cystic degeneration was determined and patient was treated minimal
invasive parathyroidectomy.After the operation, parathormon and
calcium levels were returned the normal levels. Parathyroid cysts
are uncommon, and they are classified as functional or nonfunctional
so far as hypercalcemia. Functional cystic parathyroid adenomas
are very rare. These patients can approach with symptoms of
hyperparathyroidism or parathyroid crisis. Parathyroid adenomas
with cystic degeneration and functional parathyroid cysts should be
considered about causes of primary hyperparathyroidism and acute
parathyroid crisis.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Multipl Miyelom Hastalarında Nefropati Sıklığı: Tek
merkez Deneyimi
Bülent Savut, İsmail Baloğlu, Halil Zeki Tonbul, Nedim Yılmaz Selçuk, Kültigin Türkmen
Araştırma makalesi
Özeti
Multipl Miyelom Hastalarında Nefropati Sıklığı: Tek
merkez Deneyimi
Prevalence Of Nephropathy In MultIple Myeloma PatIents: An
experIence Of SIngle Center
Multipl miyelom (MM); anemi, tekrarlayan enfeksiyonlar, serum
ve/veya idrarda monoklonal protein artışı, osteolitik kemik lezyonları,
hiperkalsemi ve böbrek yetmezliği ile karakterize neoplastik bir plazma
hücre diskrezisidir. MM ilişkili böbrek yetmezliği erken mortaliteye
neden olan önemli bir prognostik faktördür ve MM’da böbrek hastalığı
sıklığı tanıma bağlı olarak %20-50 arasında değişmektedir. Bu
çalışmada, Necmettin Erbakan Üniversitesi, Meram Tıp Fakültesi,
Hematoloji ve Nefroloji Kliniklerine başvuran MM hastalarında,
nefropati sıklığı ve ilişkili faktörler araştırıldı. Son beş yıl içerisinde
hastanemizde MM tanısı ile takip edilen toplam 104 hasta (K/E:
55/49) retrospektif olarak incelendi. Hastaların ortalama takip süresi
29 ay, yaş ortalaması 64±10.6 yıldı. Takip süresince hastaların
%30.8’i ölmüş, %58’i ise halen yaşamaktaydı. Hastaların %10.6’sının
ise akıbeti öğrenilemedi. Kreatinin değeri ≥2 mg/dL olan hastalar
miyelom nefropatili olarak kabul edildi. Başlangıç tedavisi olarak
vinkristin-adriyamisin-deksametazon veya melfelan-metilprednizolon
(>65 yaş hastalar için) verilmişti. SPSS 15.0 programı ile istatistiksel
analizler yapıldı. Çalışmaya katılan 104 hastanın %31.7’sinde (n=33),
miyeloma bağlı böbrek yetmezliği tespit edildi. Serum kreatinini
≥2 mg/dL olanlarda hipovolemi ve oligüri oranları daha yüksek
bulundu (p<0.001). Miyeloma bağlı böbrek yetmezliği olanların
ortalama ürik asit (p=0.002) ve kalsiyum (p=0.037) değerleri, böbrek
yetmezliği olmayanlardan yüksekti. Başlangıçta 31 hastada (%29.8)
hemodiyaliz (HD) ihtiyacı varken bunların 19’unda (diyaliz yapılan
hastaların %61.2’si, tüm hastaların %18.2’si) HD kalıcı oldu. Böbrek
tutulumu olan MM hastalarında mortalite %42.4 iken böbrek tutulumu
olmayanlarda %25.3 oranındaydı (p=0.034). Multipl miyelomda
böbrek yetmezliği kötü prognositik belirteçler arasında yer almaktadır.
Hastaların yaklaşık üçte birinde miyeloma bağlı böbrek hastalığı
saptandı. Böbrek yetmezliği, esas olarak monoklonal hafif zincir
nefropatisine bağlı olarak gelişse de hipovolemi gibi geri dönüşümlü
nedenlerin dikkatli değerlendirilmesi ve böbrek yetmezliği olan grupta
artmış mortalite riski nedeniyle, MM’da bu alt gruba özellikle dikkat
edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz
Multiple myelom (MM) is a plasma cell malignancy and is
characterized by anemia, recurrent infections, serum and/or urine
monoclonal protein, osteolytic bone lesions, hypercalcemia and
renal failure. The prevalence of nephropathy varies between 20 and
50% in MM. In this study, the prevalence of nephropathy and related
factors were aimed to investigate in MM patients who admitted to the
Hematology and Nephrology clinics of Meram Faculty of Medicine,
Necmettin Erbakan University. A total of 104 MM patients (F/M: 55/49)
were retrospectively examined who were administered in the last five
years. The mean follow up duration was 29 months. The mean age
was 64±10.6 years. During the follow-up period, 30.8% of our patients
died and 58% were still alive. The fate of the 10.6% of the patients
could not be learned. Patients with serum creatinine ≥2 mg/dL were
considered as patients with nephropathy. The vincristine-adriamycindexamethasone
or melfelan-methylprednisolone (for patients >65
years) were administered as initial therapy. Statistical analysis was
performed with SPSS 15.0. Renal involvements were observed in 33
patients (31.7%). Hyperuricemia (p=0.002), hypercalcemia (p=0.037),
hypovolemia (p<0.001) and oliguria (p<0.001) were found to be
higher in patients with creatinine ≥2 mg/dL. In 31 patients (29.8%),
hemodialysis (HD) treatment was required, 19 of these (61.2% of HD
patients, 18.2% of all patients) were treated with HD permanently.
Mortality rates were found as %42 in patients with nephropathy
and %25.3 without nephropathy (p=0.034). Renal failure is a poor
prognostic marker in multiple myeloma. In this study one-third of MM
patients had nephropathy requiring HD. Although renal insufficiency
is mainly due to monoclonal light chain nephropathy, reversible
causes such as hypovolaemia should be carefully evaluated. We
think that particular attention should be paid to this group because of
the increased risk of mortality.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
İntraserebral Kalsifikasyonlar: Olgu Sunumları Ve Literatürün Gözden Geçirilmesi
Hasan Hüseyin Özdemir, Caner F. Demir, M. Said Berilgen, Metin Balduz
Olgu sunumu
Özeti
İntraserebral Kalsifikasyonlar: Olgu Sunumları Ve Literatürün Gözden Geçirilmesi
Intracerebral CalcIfIcatIons: Report Of Cases And RevIew Of The LIterature
İntraserebral kalsifikasyonlar; bazal gangliyonlar, serebellum ve sentrum semiovaleye kalsiyum ve çeşitli minerallerin birikimi ile ortaya çıkar. Genellikle rastlantısal radyolojik bulgu olarak saptanırlar. En sık idiopatik, ailesel veya kalsiyum ve parathormon metabolizmasındaki bozukluklarda görülmektedir. Çok farklı semptom ve muayene bulguları ile prezente olabilirler. Bu yazıda; farklı olgu sunumları ile intraserebral kalsifikasyonların etyolojisi ve tedavi yönetimi değerlendirilmiştir.
Intracerebral calsifications revealed accumulation of calcium and various minerals in basal ganglia, cerebellum and centrum semiovale. They are usually detected as an incidental radiological finding. They are mostly seen as hereditary, idiopatic or in the disorders of calcium and parathormone metabolism. They may be presented with very different and examination findings. The etiology and management of intracerebral calcifications in different cases were evaluated in the present study.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Asetılkolın Ile Kasılan Role Kobay Ve Tan/san Mıde Fundusunda Pınaverıum'un Etkısı Ve Bunun Kalsıyum Ile Ilıskısı
Ekrem Çiçek, H. İbrahim Karabacak, Esra Kısmet Atalık
Araştırma makalesi
Özeti
Asetılkolın Ile Kasılan Role Kobay Ve Tan/san Mıde Fundusunda Pınaverıum'un Etkısı Ve Bunun Kalsıyum Ile Ilıskısı
The Effect Of PInaverIum On Isolated GuInea-PIg And RabbIt Stomach Fundus Contracted WIth AcetylcholIne And Its RelatIon WIth CalcIum
Izole kobay ye Cav an mile fundusunda yaptlan bu in vitro calqmada, kalsiyumsuz ortamda 10-4 M asetilkohn (ACh) ile kasilan dokular fizerine konsantrasyonda uygulanan kalsiyumla (10-4 -10-2 M) elde edilen cevaplara pinaveriumun etkisi 077 mM Na2 EDTA iceren Ca+2 'suz ortamda 10-4 M ACh ile elde edilen cevaplar, kiimillatif kan-santrasyanda Ca+2 ilavesiyle doza bagunli bir anlamh olarak arm. Ortamda pinaverium (10-5 M) varliginda her iki dokuda da maksimum cevap anlamh olarak azaldt. Kobay mide fundusunda pi-naveriuma bagli inhibisyonun taq.an mide fun-dusuna gore anlamli olarak yiiksek ()Mugu goriildii (P<(L05)_ Elde edilen bulgular, pinaveriumun muhtemelen her iki dokuda da ekstraseliller Ca+2 giri ini inhibe edebilecet ini gostermektedir.
In this in vitro study, by using Ca-I-2 -free me-dium, the effect of pinaverium on acetylcholine (ACh) responses induced by cumulative addition. of Ca+2 (10-4 - 10-2 M) was investigated in isolated gu-inea pig and rabbit stomach fimdus. The responses induced with 104 M ACh, Ca+2 -free medium containing 0.77 mM Na7 EDTA, sho-wed a dose-dependent and significant increase by addition of cumulative concentration of Cal-2 . In the presence of pinaverium (10-5M), the maximum response decreased significantly in both pre-parations. It was showed that the inhibition induced by pinaverium was higher in guinea-pig stomach fundus than in rabbit stomach ftmdus (P<0.05). The results suggest that extracellular Ca+2 - int-lux can be inhibited by pinaverium in both pre-parations.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
D Vitamini Ve D Vitamini Eksikliğinin Sistemik Etkileri
Bilsev İnce, Mehmet Emin Cem Yıldırım, Majid Ismayilzade, Mehmet Dadacı
Derleme
Özeti
D Vitamini Ve D Vitamini Eksikliğinin Sistemik Etkileri
VItamIn D And SystemIc Effects Of VItamIn D DefIcIency
Yağda eriyen bir prohormon olan D Vitamini, güneş ışınlarına maruz kaldıktan sonra deride üretilen bir secosteroiddir. Farklı metabolik yolaklarla kalsiyum ve fosfat metabolizmasında önemli rol oynayan kalsitriole çevrilir. D vitamini eksikliği, daha az güneş ışığına maruz kalma, D vitamini yetersiz alımı ve emilim sorunları gibi bazı faktörlerle ilgilidir. Son zamanlarda yapılan çalışmalar birçok insanda D vitamini eksikliğinin olduğunu göstermiştir. Literatürde D vitamini eksikliğinin kronik kas-iskelet ağrısı, Tip 1 ve Tip 2 Diabetes Mellitus (DM), obezite, multipl skleroz, romatoid artrit, kardiyovasküler hastalıklar, osteoporoz, mikroalbüminüri, kolon, prostat ve meme kanserini içeren böbrek yetmezliği gibi çeşitli hastalıklara ve fonksiyonel bozukluklara etkileri bildirilmiştir. D vitamini, hem doğrudan hem de dolaylı olarak organizma için hayati öneme sahip çok sayıda fonksiyon sağlayan çeşitli metabolik yollarda önemli bir rol oynayan temel yapısal unsurlardan biridir. Eksikliği halinde çok sayıda fonksiyonel bozukluk ve hastalığa neden olmasına rağmen, D vitamini replasman tedavisi ihmal edilmedikçe güvenli, ekonomik ve basittir. Bu derlemede D vitamininin metabolizmasını, fonksiyonlarını ve etkilerini, D vitamini eksikliğinde karşılaşılabilecek kronik hastalık risklerinin artmasını ve D vitamini replasman tedavisinin önemini göstermeyi amaçladık.
Vitamin D is a liposoluble prohormon and a secosteroid which is produced in the skin after exposure to sun-shine. It is turned to calsitriol which has an important role in the calcium and phosphate metabolism by different metabolic pathways. Deficiency of vitamin D is related to some factors such as less sunlight exposure, inadequately intake of vitamin D and absorbtion problems. Studies recently done have shown vitamin D deficiency exists in many people. The effects of vitamin D deficiency on numerous diseases and functional disorders such as chronic musculoskeletal pain, Type 1 and Type 2 Diabetes Mellitus (DM), obesity, multiple sclerosis, rheumatoid arthritis, cardiovascular diseases, osteoporosis, microalbuminuria, renal failure involving colon, prostat and breast cancers either are reported in literature.Vitamin D is one of the main structural elements playing an essential role in several metabolic pathways both directly and indirectly providing numerous functions carring vital importance for organism. In spite of causing a lot of functional disorders and diseases, vitamin D replacement therapy in case of deficiency is safe, economic and simple unless neglected. In this review, we aimed to demonstrate the metabolism, functions and effects of vitamin D, increased risks of chronic diseases likely to be encountered in vitamin D deficiency and the importance of vitamin D replacement therapy.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Cerrahi Gama Prob Kılavuzluğunda Ektopik Yerleşimli Hiperplazik Paratiroid Bezinin Eksizyonu
Gonca Kara Gedik, Buğra Kaya, Adnan Kaynak, Oktay Sarı
Olgu sunumu
Özeti
Cerrahi Gama Prob Kılavuzluğunda Ektopik Yerleşimli Hiperplazik Paratiroid Bezinin Eksizyonu
Gamma Probe GuIded EctopIc HyperplastIc ParathyroId Gland ResectIon
Ektopik olarak sternum altına yerleşmiş hiperplazik paratiroid bezinin teknesyum 99m metoksiisobutilisonitril (Tc-99m MIBI) paratiroid sintigrafisi ile lokalizasyonu ve gama prob eşliğinde total eksizyonunun sunulmasıdır. Koroner arter hastalığı nedeniyle takip edilen 49 yaşında erkek hastaya primer hiperparatiroidizim nedeniyle Tc-99m MIBI paratiroid sintigrafisi çalışması yapıldı. Sintigrafik çalışmada ektopik olarak mediastende tiroid bezi alt kesiminde lokalize olmuş patolojik paratiroid dokusu saptandı. Koroner arter by-pass cerrahisi planlanan hastada eş zamanlı olarak ektopik hiperplazik paratiroid dokusunun çıkarılması kararı alındı. Cerrahi girişimden 2 saat önce 20 mCi Tc-99m MIBI enjeksiyonu yapıldı. Girişim esnasında gama prob kılavuzluğunda lezyon bulunarak eksize edildi. Histopatolojik inceleme paratiroid hiperplazisi olarak değerlendirildi ve takipte serum kalsiyum ve parathormon düzeylerinin normale döndüğü tespit edildi. Tc-99m MIBI paratiroid sintigrafisi ve gama prob kılavuzluğunda gerçekleştirilen paratiroid cerrahisi, ektopik paratiroid patolojilerinin lokalizasyonunu ve cerrahi eksiziyonunu kolaylaştırmaktadır.
The aim of this case report is to present an ectopically localized retrosternal hyperplastic parathyroid tissue which was resected successfully with the guide of gamma probe after localization by technetium 99m methoxyisobutylisonitril (Tc-99m MIBI) parathyroid scintigraphy. (Tc-99m-MIBI) parathyroid scintigraphy was performed for primary hyperparathyroidism in a forty nine-year-old male patient with a history of coronary artery disease. Scintigraphy depicted ectopic parathyroid tissue which was localized in the mediastinum inferior to the thyroid gland. Excision of the pathologic parathyroid tissue was planned in the same session of the coronary artery bypass surgery. During the operation day, 20 mCi Tc-99m MIBI was was injected 2 h before the operation. Lesion was found in substernal region with the guide of gamma probe in operation. Histopathological examination was reported as parathyroid hyperplasia and the levels of serum calcium and intact parathormone were returned to normal after surgery. With the help of Tc-99m-MIBI parathyroid scintigraphy and gamma probe guided parathyroid surgery, localization and surgical excision of ectopic parathyroid patholoiges is become easy.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Familial Hiperkolesterolemi Tedavisinde Iki Lipoprotein Aferezi Yönteminin Karşılaştırılması
Özcan Çeneli, Mehmet Ali Karaselek, Atakan Tekinalp, Sinan Demircioğlu, Mustafa Kulaksızoğlu
Araştırma makalesi
Özeti
Familial Hiperkolesterolemi Tedavisinde Iki Lipoprotein Aferezi Yönteminin Karşılaştırılması
ComparIson Of The Two LIpoproteIn ApheresIs Methods In The Treatment Of FamIlIal HypercholesterolemIa
Amaç: Ailesel hiperkolesterolemi düşük dansiteli lipoprotein kolesterol düzeyinin önemli derecede yükselmesine ve erken yaşta koroner arter hastalığı ile kalp nedenli ölüme yol açan otozomal dominant kalıtımlı bir genetik hastalıktır. Bu hastalığın heterozigot ve homozigot formları vardır ve insidansları sırasıyla 1:500 ve 1:1 000 000 olarak rapor edilmiştir. Bu hastalık sıklıkla LDL reseptörü (en sık), apolipoprotein B (Apo B), proprotein konvertaz subtilisin/cexin 9 (PCSK9) ve LDL reseptör adaptör proteini (LDLRAP) gen mutasyonları nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Ailesel hiperkolesterolemili hastalar statin gibi lipid-düşürücü tedavilere iyi yanıt vermez ve bu nedenle lipoprotein aferezi seçkin tedavi yöntemidir.
Gereç ve Yöntemler: Homozigot ailesel hiperkolesterolemi tanısı alan 20 yaşında kadın hastada, çift filtrasyon plazmaferez (DFPP) ve dekstran sülfat kolonu (DSC) olmak üzere farklı iki lipoprotein aferez yönteminin sonuçlarını karşılaştırdık. 20 seans çift filtrasyon plazmaferez (DFPP) ve 20 seans dekstran sülfat kolonu (DSC), toplam 40 aferez seansı değerlendirildi.
Bulgular: İki yöntemin karşılaştırılmasında, yüksek dansiteli lipoprotein (YDL), lökosit, platelet, potasyum, kalsiyum, protrombin zamanı ve aktive parsiyel tromboplastin zamanı değerleri değişiklikleri istatistiksel olarak anlamlı bulundu.
Sonuç: Sonuç olarak, çalışmamız iki farklı yöntemin serum elektrolit değerleri, hemostaz ölçütleri ve lökosit, trombosit sayılarına farklı etkileri olduğunu gösterdiği için, aferez yöntemi seçiminin hastanın klinik ve laboratuvar bulgularına göre yapılmasının daha uygun olacağını düşündürmektedir.
Objective: Familial hypercholesterolemia (FH) is an autosomal dominant inherited genetic disorder that causes a significant increase in low-density lipoprotein (LDL) cholesterol levels and leads to early coronary heart disease and cardiac mortality. Although this disease has a heterozygous (HeFH) and homozygous (HoFH) form, the incidence of HeFH is reported to be 1: 500, while HoFH is reported to be 1: 1 000 000. This disease is often caused by LDL receptor (most common), apolipoprotein B (Apo B), Proprotein Convertase Subtilisin/Kexin 9 (PCSK9), and LDL receptor adaptor protein (LDLRAP) gene mutations. Patients with FH do not respond well to lipid-lowering therapies such as a statin, and so lipoprotein apheresis is the treatment of choice.
Material and Methods: We compared the results of lipoprotein apheresis in a 20-year-old female patient diagnosed with HoFH with two different methods [double-filtration plasmapheresis (DFPP) and dextran sulfate column (DSC) methods]. 40 lipoprotein apheresis procedures including 20 sessions of DFPP and 20 sessions of DSC were evaluated.
Results: When the two methods were compared the changes in high-density lipoprotein, white blood cells, platelets, potassium, calcium, prothrombin time (INR) and activated partial thromboplastin time values were statistically significant.
Conclusions: In conclusion, our study suggests that it would be more appropriate to choose the apheresis method according to the clinical and laboratory findings of the patient since it shows that two different methods have different effects on serum electrolyte values, hemostasis criteria and leukocyte and platelet counts.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
İzole Tavşan Mesane Detrusor Düz Kasında Hipotermi İle Karbakol Cevaplarının Arttırılması Ve Bunun Ca2+, K+ Ve Na+ Kanalları İle İlişkisi
Kısmet Esra Atalık, Ayşe Saide Şahin, Mehmet Kılıç, Necdet Doğan
Araştırma makalesi
Özeti
İzole Tavşan Mesane Detrusor Düz Kasında Hipotermi İle Karbakol Cevaplarının Arttırılması Ve Bunun Ca2+, K+ Ve Na+ Kanalları İle İlişkisi
The Effect Of HypothermIa On Carbachol-Induced ContractIons Of The RabbIt Isolated Detrusor Smooth Muscle And The Role Of CalcIum, PotassIum And SodIum Channels In ThIs ActIon
İzole tavşan mesane detrusor düz kasında yapılan bu çalışmada, 10'6 M konsantrasyonda uygulanan karbakol ile oluşturulan kasılma cevaplarına hipoterminin etkisini, bu etkiden sorumlu olan kalsiyum (Ca2 + ) kaynağını ve yine bu etkide potasyum (KT) ve sodyum (Na+ ) kanal blokörlerinin rolünü araştırmak amaçlanmıştır. 10'6 M kon santrasyonda uygulanan karbakol ile oluşan kasılmalar, banyo ısısının 37°C den 28°C ye düşürülmesiyle anlamlı olarak artmıştır. W '6 M verapamil ilavesinde, bu kasılmaların inhibe edilmediği ve 3x10'4 M kafein varlığında ise hipotermiye bağlı kasılma cevabının arttığı gözlenmiştir. Ca2 + ile aktive edilen K* kanallarının blokörü tet- raetilamonyum (TEA, 10'4 M) varlığında hipotermiye bağlı cevap artışı değişmezken, Na+ kanal blokörü pilsikainid (10'7M) varlığında hipotermiye bağlı cevap artışı anlamlı olarak azalmıştır. Ca2 + 'suz ortamda ise karbakol ile elde edilen kasılma kontrole göre belirgin olarak azalmıştır. Ancak hipotermi, kasılma cevaplarında belirgin artışa neden olmuştur. Sonuç olarak izole tavşan mesanesi detrusor düz kasında yapılan bu çalışmada, karbakol ile oluşturulan kasılma cevaplarının hipotermi ile artışında hücre içi kalsiyum depolarının ve membranda bulunan Na+ kanallarının rollerinin önemli olduğu, bunun yanısıra Ca+ 2 ' a bağımlı K* kanallarının rolünün olmadığı be lirtilebilir.
İn this study, the effect of hypothermia on the carbachol-induced contractions and the role of calcium, potassium and sodium channels in this effect were investigated in the rabbit isolated detrusor smooth muscle of urinary blad- der. The contractions induced by 10'6 M carbachol were enhanced by cooling of medium from 37 to 28°C. The hypothermia-induced contractions were not inhibited by 10'6 M verapamil and tetraethylammonium (TEA, 10'4 M) the blocker of Ca2 + -activated K* channels but were enhanced in the presence of 3x10'4 M caffeine and reduced by the sodium-channel blocker pilsicainid ( W 7 M) significantly. When these procedures were repeated in the Ca2 + -free Solutions, the carbachol-induced contractions were smaller than that of obtained in normal medium and these responses were enhanced by cooling. These results suggest that, intracellular Ca2 + pools and memb- ranal Na+ channels but not Ca -activated /C channels may play a functional role in the cooling-induced cont ractions of rabbit detrusor smooth muscle.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Primer Hıperparatiroidızm Ve Cerrahı Tedavısı
Şakir Tavlı, Adnan Kaynak, Ahmet Kaya, Şükrü Bülent Özer, Mikdat Bozer, Özden Vural
Araştırma makalesi
Özeti
Primer Hıperparatiroidızm Ve Cerrahı Tedavısı
PrImary HyperparathIroIdIsm And SurgIcal Treatment
S.Ü. Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Kliniğinde 1986-1992 yılları arasında primer hiperparatiroidi tanısı ile ameliyat edilen 8 olgu sunulmuştur. 7 olguda serum kalsiyum ve parathormon seviye-si yüksekti. 1 olgu dışında digerlerinde serum kreati-nin seviyesi normaldi. Preoperatif dönemde 2 olguda US ile, 5 olguda US+CT ile bir paratiroid bezinde büyüme saptandı. 1 olguda herhangi bir paratiroid bezinde büyüme saptanamadı. Adenom olduğu düşünülen 7 olguda paratiroid gland eksizyonu uygu-landı ve nodüler guatr da saptanan 3 olguda aynı za-manda subtotal tiroidektomi de yapıldı. Iliperplazi düşünülen 1 olguda 3112 paratiroid bezi çıkartılarak subtotal paratiroidektomi uygulandı. Histopatolojik tatlılar tüm olgularda benign olarak saptandı.
In University of Selçuk, Faculty of Medicine, Department of Surgery, 8 cases operated with diagnosis of primary hyperparathyroidism between 1986-1992 were presented. The level of the serum calcium and parathormon were high in 7 cases. Except one case, the level of serum creatinin were normal. In preoperative period, it was found enlarged one parathyroid gland by US in 2 cases and by US+CT in 5 cases. It was not found any enlarged parathyroid gland in one case. It was performed parathyroid gland excision in 7 cases considered as adenoma and also performed subtotal thyroidectomy in 3 cases with nodular goitre. In one case considered as hyperplasia, it was performed subtotal parathyroidectomy by exicision of 3 112 parathyroid glands. The results of hystopathologic studies were benign in all cases.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Akut Apandisitli Hastalarda Kalsiyum Ve Serum Fosfat
düzeyinin Klinik Önemi
Hakan Buluş, Ömer Akyürek, Erdem Akbal, Mustafa Doğan, Ahmet Koyuncu
Araştırma makalesi
Özeti
Akut Apandisitli Hastalarda Kalsiyum Ve Serum Fosfat
düzeyinin Klinik Önemi
The ClInIcal SIgnIfIcance Of CalcIum And Serum Phosphate In
patIents WIth Acute AppendIcItIs
Bu çalışmanın amacı, laboratuar test sonuçlarında öncelikli
değişiklikleri değerlendirmek ve bunların akut apandisit hastalarında
rüptür riskini nasıl değiştirdiğini değerlendirmektir. Buna ek olarak,
olası bir erken teşhis sağlamak için, bu sürecin gelişimini analiz
etmek amaçlanmıştır. Bu çalışmaya genel cerrahi kliniğinde acil
apendektomi uygulanan 110 (58 bayan ve 52 erkek) hasta alınmıştır.
Hastaların serum Ca, P ve CRP düzeyleri WBC ile birlikte ölçüldü.
Çalışmaya alınan hastalar perfore (n=30) ve perfore olmamış (n=80)
olarak iki gruba ayrıldı. Preoperatif P düzeyi perfore olmamış
grupta (2.66±0.58 mg/dl) perfore gruba (2.95±0.46 mg/dl) göre daha
düşük saptandı ve istatiksel olarak her iki grup arasında fark vardı
(p=0.024). Ameliyat öncesi ve sonrası dönemlerde perfore olmayan
gruptaki lökosit sayımı ve CRP düzeylerinde anlamlı düşüşler vardı.
Ayrıca, operasyon öncesi ve sonrası dönemlerde perfore grubunda
lökosit sayımı ile birlikte P ve CRP düzeylerinde istatistiksel olarak
anlamlı değişiklikler vardı. Operasyon öncesi ve sonrası dönemlerde
oluşan P düzey değişikliği perfore grubta istatiksel olarak daha
belirgin olarak saptandı (p=0.045). P seviyelerindeki artış tek başına
akut apandisit tanısı koymak için yeterli değildir. Ancak, serum P
düzeyleri perfore apandisitin erken tanısı için öngörü sağlar.
The aim of this study was to evaluate the primary changes in
laboratory test results and assess how this alters the risk of rupture
for patients with acute appendicitis. In addition, we sought to analyze
the evolution of this process in order to provide a possible early
diagnosis. This study was comprised of 110 patients (58 females and
52 males) who underwent emergency appendectomies at the general
surgery clinic. Serum calcium (Ca), phosphate (P) and C-reactive
protein (CRP) levels of the patients were measured along with the
white blood cell (WBC) count. The prospektif study participants were
placed into the perforated (n=30) or non-perforated (n=80) group.
The preoperative P value in the non-perforated group was lower (2.66
± 0.58 mg/dl) than the perforated group (2.95 ± 0.46 mg/dl), and this
was statistically significant (p=0.024). While there were no significant
changes in the Ca and P levels in the non-perforated group in the
pre- and postoperative periods, there were significant decreases in
the WBC count and CRP levels. Furthermore, there were statistically
significant changes in the P and CRP levels along with the WBC
count in the perforated group, but the changes in the Ca levels did
not reach significant levels in either the pre- or postoperative periods.
With regard to the changes in laboratory values versus those during
surgery, the P levels in the perforated group were significantly higher
(p=0.045). An increase in P levels alone is not sufficient to make the
diagnosis of acute appendicitis. Nevertheless, serum P levels are
valuable for the early diagnosis of perforated appendicitis.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Izole Kobay Mıde Fundusunda Karbakol'e Baglı Kasılma Uzerıne Pınaverıum Bromıd, Verapamıl Ye Dıltıazem'ın Inhıbıtor Etkılerı
Ekrem Çiçek, Esra Kısmet Atalık, H. İbrahim Karabacak
Araştırma makalesi
Özeti
Izole Kobay Mıde Fundusunda Karbakol'e Baglı Kasılma Uzerıne Pınaverıum Bromıd, Verapamıl Ye Dıltıazem'ın Inhıbıtor Etkılerı
The InhIbItory Effects Of PtnaverIum BromIde, VerapamIl And DIltIazem On Carbachol Induced ContractIons In Isolated GuInea-PIg Stomach Fundus
izole kohay mide fundusunda ycipilan hu in vitro calimada, pinaverium ve kalsiyum an-tagonistlerinden veraparnil ile diltiazemin karhakole bagli kasilmalar iizerine plan gev4.etici etkileri Haztrlanan mide fundus stripleri icinde Krebs-Henseleit soliisyonu hulunan izole organ hanyosuna alimp. 104 M karhakol ile kasildt. Elde edilen hu kasilmalar iizerine kiimiilatif konsantrasyonda (10-9 -104M) uygulanan antagonistlerin doza hagrmlr bir ekilde gevxmeye neden oldugu goriildii. Elde edilen bulgular, izole kohay mide fun-dusunda kullamlan antagonistlerin, karhakole bagli kasilma cevaplarini anlarnlr olarak inhibe ettigini ye 1050 degerlerine gore gii• siraiamasinin pi-naveriun7=verapamil>diltiazem Rklinde oldugunu gastermektedir (p<0.05).
In this in vitro study, the inhibitory effects of pi-naverium bromide and the calcium antagonists such as veraparnil and diltiazem were investigated on carbachol-induced contractions in isolated guinea-pig stomach fundus. The strips were mounted in organ baths con-taining Krebs-Henseleit solution and contracted with 104 M carbachol. The contractions induced witht carbachol showed a dose-dependent re-laxations by addition of cumulative concentration (10-9-104M) of each antagonist. The results suggest that in isolated guinea-pig stomach frnclus the contractions induced by car-bachol were inhibited by antagonists significantly and the rank order of potencies of these antagonists measured as the IC so was pinaverium=verapamil> diltiazem (P<0.05).
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Paratiroid Yetersizliğinde, Selektif Antral Vagotomi İle Kombine Mezenterik Kaval Şantın Değeri
Hasan Solak
Araştırma makalesi
Özeti
Paratiroid Yetersizliğinde, Selektif Antral Vagotomi İle Kombine Mezenterik Kaval Şantın Değeri
The Value Of Mesenterıc Kaval Shunt Combıned Wıth Selectıve Anthral Vagotomy In Parathyroıd Insuffıcıency
Paratiroidektomiden sonra meydana gelen hipokalsemiye bağlı tetani krizlerini önlemek için, bir çok çalışmalar yapılmıştır. Bunlar en basitinden en komplikesine kadar, intravenöz kalsiterapi, parathormon ekstreleri kullanımı, paratiroid greftleri uygulaması şeklinde sıralanabilir. En gelişmiş yöntem olarak kabul edilen greft implantasyonlarının, ömürsüz oluşu, alerjik reaksiyonlara neden olması, araştırıcıların immun antijenleri drene etmek amacı ile portakaval anastomoz metoduna yönelmesine neden olmuştur. Bu arada porta-kaval anastomozun, paratiroidektomili hayvanlarda, kan kalsiyumu düzeyine olumlu etki yaptığı ve ancak aynı zamanda kalsiyumdan zengin diyetle hipokalseminin giderildiği görülmüştür.
Many studies have been conducted to prevent tetany crises due to hypocalcemia occurring after parathyroidectomy. These can be listed as, from the simplest to the most complicated, intravenous calcitherapy, use of parathyroid hormone extracts, application of parathyroid grafts. The fact that graft implantations, which are considered to be the most advanced method, are lifeless and cause allergic reactions have led researchers to turn to the portacaval anastomosis method to drain immune antigens. Meanwhile, it has been observed that the porta-caval anastomosis has a positive effect on the blood calcium level in animals with parathyroidectomy and at the same time, the hypocalcemia is eliminated with a calcium-rich diet.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Tavşan Aortunda Endotele Bağlı Gevşemede Kalsiyum (ca++) Ve Magnezyum (mg++) İyonlarının Rolü
Kısmet Esra Nurullahoğlu Atalık, Ekrem Çiçek, Necdet Doğan
Araştırma makalesi
Özeti
Tavşan Aortunda Endotele Bağlı Gevşemede Kalsiyum (ca++) Ve Magnezyum (mg++) İyonlarının Rolü
The Role Of CalcIum (ca++) And MagnesIurn (mg++) Lons On The EndothetIum-Dependent RelaxatIon Of RabbIt Aorta
Tavşan aortunda yapılan bu in vitro çalışmada, endotelli ve endotelsiz dokuda, noradrenalin (NA)'e bağlı kasılmalar üzerine kürnülatif konsantrasyonda uygulanan asetilkolin (ACh) cevaplarının ortamdaki Ca++ ve Mg++ iyonlarına ne ölçüde bağımlı olduğu araştırıldı. Endoteli sağlam dokuda Ca++ 7u ve Mg++1u ortamda uygulanan ACh, 10-9M NAte bağlı kasılmaları büyük ölçüde inhibe etli. Besleyici sıvıdaki bu iyonların, yarıya indirilmesi ile söz konusu inhibisyon anlamlı ölçüde azaldı. Her iki iyonun ortamdan uzaklaştırılması ile inhibisyon görülmedi. Endotelsiz dokuda ise, ACh ilavesi NA'e bağlı kasılrnaları her üç ortamda da anlamlı ölçüde artırdı. Bulgular, tavşan aortunda NA'e bağlı kastimaların ACh tarafından inhibe edilebilmesi için endotelin sağlam olmasının gerektiğini göstermiştir. Ayrıca endoteli sağlam dokuda da ACh'in gevşeme yapabilmesi için ortamda Ca++ ve Mg++ iyonlarının gerektiği ortaya konmuştur.
In this in vitro study it was investigated how much the ACh responses, which obtained after NA contractions in rabb it thorasic aorta preparations with endothelium or withouz endothelium, depends on the concentrations of Ca++ and Mg++ ions in the medium. in peraparation with intact endothelium, Ach inhibited the contractile effect of 10-9M NA on a large scala. When these ions' concentrations were reduced to halt, this inhibition decreased significantly. In Ca+ +-free er Mg++-free solution there was no inhibition. However, in preparations without endothelium and in also three mediurn, addition of ACh increased the contractile response to NA, significantly. The results suggest that there must be an intact endothelium in rabbit aorta for inhibition of . NA-mediated contractions, by ACh. Furthermore, iris demonstrated that, also preparations wıttz intact endothelium Ca++ and Mg++ ions are necessary for relaxation by ACh.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Konya Içme Ve Kullanma Sularının Fiziksel Özellıklerı
Mustafa Mete, Orhan Demireli, Selma Çivi, Tahir Kemal Şahin
Araştırma makalesi
Özeti
Konya Içme Ve Kullanma Sularının Fiziksel Özellıklerı
Physıal QualIty Of Well-Waters In Konya
Konya il merkezindeki 25 kuyu suyunda yapılan incelemelerde turbidite ve renk limiti 5 birim olarak bulundu. Ca++ ortalama 58,63±3,13 düzeyinde (75 mg1 /den az) bulundu. Ca++ yönünden mevsimsel farklılık yoktu (p<0.05). 23 kuyuda Ca++ düzeyi normal limitin: altında idi. Mg++ ortalama 42,10±1,61 olarak bulundu. 18 kuyu suyunda normal limitlerde Alg++ vardı. Mevsimsel farklılık Mg++ için de gözlenmedi (p>0.05). Sertlik derecesi ortalama 32,09i-0.25 idi. Mevsimsel farklılık yoktu (p>0.05), pH derecesi ortalama 7,60i0,21 idi. Yaz mevsiminde suların bazik özellikleri artmakta idi (pc0.01 ve pc0,05).
In the study performed in Konya, 5 well-waters were examined about physical quality in three seasons (Spring, surnmer and auturnıe). We found the turbidity and colour of waters as 5 units. Mean level of Ca++ was 58.63±3,13 and mean level of Mg++ was 42,10±1,61. Mean hardness of water was 32.P9,25. There were na significant relations between Ca++ and Mg++ levels and hardness nj water and seasons (p>0.05). Mean degree of pil was 7,50±0,21. in the summer, basic quality of the water washigher than the other seasons (p<0.01 and p<0.05).
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Izole Tavsan Detrusor Kasında Karbakol'e Baglı Kasılmanın Kalsıyum Ile Ilıskısı Ve Bazı Muskarınık Antagonıstlerın Inhıbıtor Etkılerı
Ekrem Çiçek, H. İbrahim Karabacak, Kısmet Esra Atalık, Hülagü Barışkaner
Araştırma makalesi
Özeti
Izole Tavsan Detrusor Kasında Karbakol'e Baglı Kasılmanın Kalsıyum Ile Ilıskısı Ve Bazı Muskarınık Antagonıstlerın Inhıbıtor Etkılerı
The RelatIon Of Carbachol-Induced ContractIon WIth CalcIum And The InhIbItor Effects Of Some MuscarInIc AntagonIsts In Isolated RabbIt Detrusor Muscle.
lzole tavvan detrusor kasinda yapilan hu in vitro calqmada; kalsiyumsuz ortamda karhakol ile kasilan dokular iizerine uygulanan kalsiyumla elde edilen cevaplara, verapamilin inhibitor etkisi ile normal soliisyonlu ortamda ayni agoniste baglt kastlmalar iizerine atropin, arnitriptilin Ye maprotilinin gegetici etkileri arap•ildi. 0.1 mM EGTA iceren kalsiyumsuz ortamda 10-6 M konsantrasyonda karbakole baglt olupn kasilma cevaplari, ortama ilave edilen kalsiyum (10-4 -3x10-3M) ile doza hagtmlt hir vekilde anlamlt olarak anti (p<0.05). Bu artq, 10-6 ye 10-5 M verapamil varliginda kontrole Ore sirasiyla % 69.75 ±5 .52 ye % 42.89±4.13 oraninda hulundu. calqmamn normal soliisyonla ise, aynt konsantrasyonda karhakol ile meydana gelen kasilma cevaplart, kiimiilatif konsantrasyonda (10-9 - 104 M) uygulanan atropin. arnitriptilin ye maprotilin tarafindan inhihe edildi. Bulgular. kullantlan dokuda karbakole bagh kasilmada ekstraseliiler kalsiyum yaninda intraselider kalsiyumun da kullanddigini gostermektedi•. Ayrica kullanilan antagonistlerin karbakole bagli kasilmalari (inland' olarak inhihe ettigini ve IC50 degerlerine Ore guy stralamasinin atropin > amitriptilin > maprotilin ceklinde oldugunu ortaya koymaktadir (p<0.05).
In this in vitro study, the inhibitory effect of verapamil on the responses obtained with calcium on the carhachol induced contractions. In Ca2+ -free medium and the relaxation effects of atropin, amitriptyline and maprotiline on the same contraction in the medium with normal solution in isolated rabbit detrusor muscle. In Cat + free medium with 0.1 mM EGTA, the carhachol-induced contractions were significantly increased by adding of Ca2+ (10-4 - 3x10-3M) dose dependently (p<0.05). This increase was found to he as 69,75±5.52 % and 42.89±4.13 % in the presence of 10-6M and 10-5M verapamil, respectively. In the other part of study carried out using normal solution, the carhachol (10-6M) induced contractions were inhibited by cumulative addition (10-9 - 10-4M) of atropin. amitriptyline and maprotiline. Results suggest that, intracellular calcium was used as well as extracellular calcium for contractions due to carhachol in this tissue. In addition, the antagonists significantly inhibited the contractions induced with carhachol and according to IC50 these antagonists were following order of potency atropin > amitriptyline > maprotiline (p<0.05).
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Tavşan Vaz Deferens Ve Aortasında Alfa-Adrenerak Reseptorler Ve Kalsiyum Kanallarına Kastrasyonun Etkisi
Hülya Dalgıç, Ekrem Çiçek, H. İbrahim Karabacak
Araştırma makalesi
Özeti
Tavşan Vaz Deferens Ve Aortasında Alfa-Adrenerak Reseptorler Ve Kalsiyum Kanallarına Kastrasyonun Etkisi
The Effeets Of CastratIon Alpha-AdrenergIe Receptors And CalcIum Channels In RabbIt Vas Deferens And Aorta
Sunulan bu in vitro çalışma, kastrasyon işlemi uygulanan tavşanlaı-dan 30 gün sonra alınan vaz de-ferens ve torakal aorta preparatlarında ger-çekleştirilmiştir. Kastrasyonun, vaz deferensde elekt-riksel stimülasyon ve noradrenalin uygulantastyla elde edilen cevaplar ile torakal aortada KC1 ka-sılmasının nifedipinle inhibe edilebilirliğ ini ne şe-kilde değiştirdiği araşurılmıştır_ Kontrol ve deneme grubundan alınan pre-parailar. temperatürü 37°C'de sabit tutulan. % 95 02 % 5 CO2 karışımı ile gazlandırılan ve Krehs-Henseleit solüsyonu içeren 25 milik organ han-yosuna alınmıştır. Vaz deferensleı-e submaksimal vol-taj, 0.1 Hz, 1 ms süre ve submaksimal voltaj, 10 Hz ve 0.5 ms olmak üzere iki farklı stimülasyon uy-gulanmıştır. Torakal aortada ise 40 mM KCI'le elde edilen kasılma cevabı üzerine kümülatif tarzda uy-gulanan nifedipinin gevşetici etkisi incelenmiştir. Kontrol grubundan farklı olarak kastre tavşan yaz deferensinde düşük jrekanslı elektriksel alan ile Ni• kasilına cevapları alınamazken, yüksek frekansta elde edilen hifazik cevabın non adrenenjik non ko-linerjik (NANK) komponenti silinmiştir. Stimülasyon uygulanmayan bölümde ise, ekzojen olarak verilen noradrenaline bağlı kasılma cevabının topik 'azının kastrasyon sonrasında kaybolduğu ve spontan kasılmaların oluştuğu görülmüştür. Kontrol ve de-neme grubuna ait tavşanların torakal aortlarında 40 mM KCrle oluşturulan kasılmalar üzerine kü-mülatif tarzda ilave edilen nifedipin, konsanu-asyona bağımlı bir şekilde gevşeme oluşturmuş ve her iki grupta nifedıpinle elde edilen maksimum gevşeme cevapları ile bunlara ait IC50 değerleri arasındaki fark anlamsız bulunmuştur (p> 0.05). Sonuç olarak, tavşan vaz deferensinde adrenerjik ve NANK sinir aracılı cevapların regülasyonunda testosteronun rol oynadığı buna karşın, bu hor-monun torakal aortada nifedipine duyarlı kalsiyum kanallarmin kinetiğini değiştirmediği söylenebilir.
This in vitro investigation has been studied in the isolated vay defer-ens and thoracic aorta obtained fi-om castrated rahhits. The effects of castration on the response of yas deferens to the electrical stimulation and no-radrenalin administration and the changes on in-hibition of KCI induced contraction of thoracic aorta hy nifedipine have been investigated. Pre-parations obtained from control and castrated gro-ups suspended in 25 ml organ bath containing Krebs-Henseleit solution, which was maintained ar a constant temperature of 37°C and bubbled wiht a gas mixture containing 95% 02 and 5%CO2. Two different stimulations wer-e applied tü vas defeı-enses that are submaxirnal voltage. 0.1 Hz, 1 rns duration and submaximal voltage. 10 Hz. 0.5 ms duration. In addition, the inhihitory effect of nifedipine applied cumulative doses orr •ontraction induced 40 mM KC1 was examined. Contrary to the control group, in the castrated rahhit vas deferens no tvi• response ta the low frequency electrical stimulation was oh-served and NANC component of hiphasic response to the high frequency electrical was abolished. In the nonstimulated section of this study, tonic phase of the contraction response tü noradrenalin was aholished and spontaneous contractions occured. The maximum inhibitoıy effects of nijedipine and IC50 values were same for all groups. As a results. it has been concluded that adreneı-gic NANC nerves in rabbit yas deferens were sensitive to the tes-tosterone, however, no effect of' castration on the cakium channels was ohserved in rabbit thoı-acic aorra.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Izole Dana Koroner Arterinde Muskarinik Agonistlerle Oluşan Cevaplar Ve Bu Cevapların Kalsiyumla İlişkisi
H. İbrahim Karabacak, Necdet Doğan
Araştırma makalesi
Özeti
Izole Dana Koroner Arterinde Muskarinik Agonistlerle Oluşan Cevaplar Ve Bu Cevapların Kalsiyumla İlişkisi
MusearInIc AgonIsts-Induced Responses Of Isolated BovIne Coronary Artery And TheIr Dependence On Ca2+
Bu in vitro çalışmada, dana koroner arterinde asetilkolin ve karhakol ile oluşan kasılma cevapları= Ca++ ile ilişkisi ve asetilkolinle alınan kasılma cevapları üzerine L-NAlklEnin etkileri araştırılmıştır. Asetilkolin ve kar-hakol bu dokuda doza bağımlı ve tekrarlanahilir nitelikte kasılma cevapları oluşturmuş ve bu cevaplar atropin ile non-kompetitif tarzda antagonize edilmiştir. Kalsiyumsuz ortamda, 10-6 M asetilkolin ve karbakol ile alınan kasılma cevapları kontrol cevapların sırasıyla, % 23,76 ± 3.17 ve 16.27 ± 3.93'ii oranında olmuş ve ortama artan konsantı-asyonlarda kalsiyum ilavesiyle bu iki agonistle alınan cevaplar artmışttr. Kalsiyum ilavesiyle elde edilen bu cevap artışları verapamil (10-8 - 10-6 M) ile doza bağımlı olarak inhibe Serotonin ile prekontrakte edilen dokulara kümülatif tarzda uygulanan asetilkolin serotonin cevaplarını % 18.5 ± 1.72 oranında artırıntş, buna karşın asetilkolin ilavesinden önce ortama L-NAME (3x10-4 M) konulması ile bu artış % 47.7 ± 10.52 oranında gerçekleşmiştir. KCI ile kasılabilirliği tesbit edilen dokuda, kümülatif tarzda uygulanan asetilkolinle KCI cevaplarının % 39.95 ± 10.61'i oranında bir kasılma cevabı elde edilmiş, buna karşın asetilkolin ilavesinden önce ortama L-NAME konulması ile bu oran % 32.26 ± 10.7 şeklinde olmuştur. Kasılma cevabındaki bu azalma anlamsızdır (P>0.05). Bu sonuçlar, asetilkolin ve karbakol kasılmalaı-mın doza bağımlı ve tekrarlanabilir nitelikte olduğunu, atropin ile non-kornpetitif tarzda antagonize agonistlere bağlı cevaplar da ekstra - ve intraselület-kalsiyumun rol oynadığını ve ayrıca bazal tanımı sahip dokuda asetilkolinle elde edilen kasıhna cevaplar-tnın L-NAME'den etkilenmediğini göstermektedir.
in this in vitro study, the role of Ca2+ of the acetylcholine and carhachol induced contractions and the effects of L-NAME on the acetykholine-induced contractile responses were investigated. Acetylcholine and carhachol caused dose-dependent and reproducible contractions in thiş tissue and these responses were non-compentively antagonized with atropin. In Ca2+-five medium. acetylcholine and carhachol-induced contractions were 23.76±3.17 % and 16.27±3.93 % of the control responses, respectively and the responses to both agonists were increased hy re-addition of cumulative consentrations of Ca2+. The increased responses obtained with Ca2+ re-addition were inhihited with verapamil (10-8-10-6M) in a dose-dependent matıner. In serotonin pre-contracted tissues, cumulative addition of acetylcholine caused the inerease in serotonin responses. This augmenwd responses was found to be as 1 8.57±1 .72 % of initial serotonin conn-action. Pre-incubatiotı with L-NAME significantly augmented this additional contractions. In the tissue that contractility hy KCl was detected acetylcholine-induced contraction was 39.95±10.61 % of the KO responses. in spite of this hy the addition of L-NAME to the medium before acetylcholine-addition, this rano was 3226±10,7 %. The decreasing of the cont•actile responses was insignıficant (p>0.05). The results suggest that the contractions with acetylcholine and carhachol were dose-dependent and reproducibk and antagonized iri a non-competitive rnanner hy atropin and both extı-a- and intracellulaı-Ca2+ had a role in agoııists-induced responses In the resting ten.s-ion, the acervIcholine-induced contractions weı-e not diet-red hv L-NAME.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Izole Sıçan Gastro-Özofagal Sfinkterinde Asetılkolin'e Bağlı Kasılmalarda Felodipin, Verapamil, Nımodipin Ve Nikardipin'in İnhibıtor Etkılerı
Arzu Küçükosmanoğlu, Ekrem Çiçek, Necdet Doğan
Araştırma makalesi
Özeti
Izole Sıçan Gastro-Özofagal Sfinkterinde Asetılkolin'e Bağlı Kasılmalarda Felodipin, Verapamil, Nımodipin Ve Nikardipin'in İnhibıtor Etkılerı
The InhIbItory Effects Of FelodIpIne, VerapamIle, NImodIpIne And NIcardIpIne On The ContractIle Response To AcetylcholIne In Isolated Rat Gastro-Esophageal SphIneter
Sunulan bu in vitro çalışmada, sıçan gastro-özofagal sfinkterinde, asetilkoline bağlı kasılma üzerine felodipin, verapamil, nimodipin ve nikardipi-nin gevşetici etkileri araştıri1611. Sıçandan alıan gastro-özofagal sfinkter şeritleri Krebs-Ilenseleit solüsyonu içine alınarak, 10-4 M asetilkolin ile kasıldı. Plato fazı oluştuktan sonra, antagonistlerden biri kiiınülatıf konsantrasyonda (10-9-10-4 M) ilave edilerek cevaplar gözlendi. Çalışmanın diğer bölümünde ise, Ca2+-suz ortamda aseiilkolinle kasılan doku üzerine aynı antagonist kümülatıf konsantrasyonda uygulandı. Ca2+'suz ortamda asetilkoline bağlı maksimum kasılma cevabı, başlangıçta Ca2+'lu ortamda meyda-na gelen kasılmaya yakın büyüklükte oluştu. Bu du-rum asetilkoline bağlı kasılmalarda ekstraselüler Ca2+ yanında, intraselüler Ca2+ kullanıldığını da göstermektedir. Bulgular; bu dokuda kullanılan antagonistlerin inhibitör güç sıralaması= felodipin> verapamil> nimodipin=nikardipin şeklinde olduğunu, ayni inhi-bisyonun Ca2+suz ortamda meydana gelmediğini, böylece söz konusu ilaçların gastro-özofagal sfinkter kasılmaları üzerine etkili olabileceklerini ortaya koymaktadır.
In this in vitro study, the dilatory effects of felodipine, verapamile, nimodipine and nicardipine on the contractile response to acetylcholine in isolated rat esophageal splıincter were investigated. The ga,s-tro-esophageal sphincters, obtained from rats, were suspended in Krebs-lIenseleit solution and were contracted with 10-4 M acetylcholine. In this part of investigation, cumulative concentrations (10-9-10-4M) of one of the antagonists were added in the medium. Then the responses were observed. tn the other part of investigation, cumulative concentrations of the same antagonist were applied on the preparation, which was contracted with acetylcholine in the Ca2+ -free medium. The maximuın contraction response induced by acetylcholine in Ca2+ -free medium was simi lar ta the response, obtained in medium with Ca2 . It was showed that, acetylcholine used both intra-and extracellular Ca2+. The poıency of the inhibitory effects of these calcium channel blockers was felodipine>verapamile>nimodipine=nicardipine. In Ca2+-free medium, there was no inhibition. The re,s-ults suggest that, these calcium channel blockers are effective on gastro-esophageal sphincter contractions and may be tıseful in the treatment of esophageal spasm.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta