Konjenital Fibröz Banda Bağlı Meckel Divertikül Torsiyonu
Muzaffer Haldun Çolak, Murat Çakır, Tevfik Küçükkartallar, Ahmet Tekin, Halil İbrahim Taşcı, Ramazan Atalay
Özeti
Konjenital Fibröz Banda Bağlı Meckel Divertikül Torsiyonu
TorsIon Of Meckel's DIvertIculum Caused By CongenItal FIbrous Band
Meckel divertikülü, gastrointestinal traktın en sık görülen konjenital anomalisidir. Vakaların çoğu asemptomatiktir. Genel olarak cerrahi ve otopsiler esnasında rastlantısal olarak bulunur. Ani gelişen karın ağrısı ve akabinde hayatı tehdit edici komplikasyonlarla karşımıza çıkabilir. Komplikasyon gelişmiş bir Meckel divertikülünde tanı, genel olarak tanısal laparotomiler sonrasında konulmaktadır. Biz bu makalemizde, akut apandisit (a.apandisit) ön tanısı ile operasyona alınan ve cerrahisi laparoskopik olarak tamamlanan, literatürde ender bir komplikasyon olarak belirtilen fibrotik banta bağlı torsiyona uğrayarak gangrene olmuş meckel divertikülü olgumuzu sunmak istedik.
Meckel’s diverticulum is the most frequently seen congenital anomaly of the gastrointestinal tract. Most of the cases are asymptomatic. Generally they are found randomly during surgical procedures and autopsies. They can be seen following fulminant abdominal pain and subsequently life-threatening complications. A Meckel’s diverticulum with complications is generally diagnosed following diagnostic laparotomy procedures. In our study, we present the case of a gangrened Meckel’s diverticulum case twisted and attached to the fibrotic band, which is reported to be a rare complication in literature. The patient was taken into surgery with the pre-diagnosis of acute appendicitis and the procedure was completed laparoscopically.
\r\n
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Primer Epiploik Apandisit: Olgu Sunumu
Arif Aslaner, Tuğrul Çakır, Umut Rıza Gündüz, Burhan Mayir, Nurullah Bülbüller
Olgu sunumu
Özeti
Primer Epiploik Apandisit: Olgu Sunumu
PrImary EpIploIc AppendagItIs: Case Report
Primer Epiploik Apandisit cerrahiye gereksinim duymadan kendi kendini sınırlayabilen bir durumdur. Bilgisayarlı Tomografi ile tanısı doğrulandıktan sonra konservatif olarak tedavi edilebilir. Acil servisimize ani başlayan karın ağrısı ile başvuran 36 yaşında erkek hastayı tartıştık.
\r\n
Primary Epiploic Appendagitis is a self-limited condition without need any surgery. It can be conservatively treated after diagnosis with Computerized Tomography. We discuss a healthy 36-year-old man who admitted to our emergency clinic with sudden onset abdominal pain.
\r\n
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Çocukluk Çağı Ailevi Akdeniz Ateşi Hastalarında Klinik,
laboratuvar, Epidemiyolojik Özellikler Ve Bu Özelliklerin
genetik Mutasyonlarla İlişkisi
Özkan Solmaz, Bülent Ataş, Adnan Karaibrahimoğlu
Araştırma makalesi
Özeti
Çocukluk Çağı Ailevi Akdeniz Ateşi Hastalarında Klinik,
laboratuvar, Epidemiyolojik Özellikler Ve Bu Özelliklerin
genetik Mutasyonlarla İlişkisi
ClInIcal, Laboratory And EpIdemIologIcal CharacterIstIcs Of FamIlIal
medIterranean Fever In ChIldhood And The RelatIonshIp Between
these Features WIth GenetIc MutatIons
Ailevi Akdeniz Ateşi (AAA) seröz zarların inflamasyonu
ile karakterize, ataklarla seyreden bir hastalıktır. MEVF gen
mutasyonlarının keşfinden sonra, genotipin fenotipe etkisi ile ilgili
bir çok çalışma yapılmış, bazı araştırmalarda genotip ile fenotip
arasında ilişki bulunurken, bazılarında bulunamamıştır. Bu çalışmada
AAA hastalarının klinik özellikleri ve kolşisine yanıtlarının genotiple
ilişkisinin araştırılması amaçlandı. AAA tanısıyla izlenmekte olan
131 hastanın dosyaları retrospektif olarak taranarak demografik,
klinik veriler ve mutasyon analizleri kayıt edildi. Hastalarımızın
%52.7’si erkek, %47.3’ü kızdı. Hastalarımızın şikayetlerinin başlama
yaşı ile tanı yaşının dağılımı farklılık göstermekteydi (p=0.00). En
sık görülen semptom karın ağrısı (%94.7) ve onu sırasıyla ateş
(%91.6), artralji (%65.6) ve göğüs ağrısı (%27.5) takip ediyordu.
Enfeksiyon, stres, menstürasyon, spor gibi faktörler bazı hastalarda
atağı tetiklemekteydi. En sık görülen mutasyonlar sırasıyla M694V
(%50.4), M680I (%26.7), 148Q (%11.5) idi. Mutasyon saptanmayan
%14.5 hastamız vardı. M694V homozigot olan hastalarda bulantı
ve kusma daha az, E148Q heterozigot olan hastalarda artralji daha
fazlaydı (p<0.05). Aynı aileden kolşisine dirençli 3 hastamız vardı.
Çalışmamızda AAA hastalarının fenotip ve genotipi arasında önemli
bir ilişki gözlenmemiştir. İnfantil dönemde hastalığın tanınması
zor olup, komplikasyonları önlemek adına hastaneye sık başvuran
hastalarda AAA tanısı da akla gelmelidir.
Familial Mediterranean Fever (FMF) is characterized by attacks
and inflammation of serous membranes. After discovery of MEVF
mutations, several studies have been carried out about the effect
of genotype to phenotype, a number of them showed relationship
between genotype and phenotype, but some of them not. The aim
of our study was to investigate the relationship between genotype
and clinical features in children with FMF. This study was performed
with 131 patients who have FMF diagnosis. The demographic data,
clinical findings, mutations were investigated retrospectively. 52.7%
of our patients were boys, 47.3% were girls. Distribution of the age
of diagnosed was different from age of onset of symptoms (p=0.00).
The most frequent symptom was abdominal pain (94.7%) and it is
followed by fever (91.6%), arthralgia (65.6%) and chest pain (27.5%).
Infection, stress, menstruation and physical training triggered the
attack in some patients. Respectively, the most common mutations
were M694V (50.4%), M680I (26.7%) and 148Q (11.5%). No mutation
was detected in 14.5% of our patients. Nausea and vomiting were
less in M694V homozygous patients, and arthralgia was higher in
E148Q heterozygous patients (p<0.05). We had 3 patients with
colchicine-resistant who were siblings. In our study, a significant
relationship between phenotype and genotype was not observed. It
is difficult to recognize the disease in infancy period, FMF should be
considered in patients with frequently admitted to hospital in order to
avoid complications.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Fonksiyonel Karın Ağrısı Olan Çocukların Yaşam Kaliteleri Ve Psikiyatrik Özellikleri
Mahmut Abuhandan, Hasan Kandemir, Cemil Kaya, Bülent Güzel, İbrahim Fatih Karababa, Bülent Koca, Muazzez Çevik
Araştırma makalesi
Özeti
Fonksiyonel Karın Ağrısı Olan Çocukların Yaşam Kaliteleri Ve Psikiyatrik Özellikleri
QualIty Of LIfe And PsychIatrIc PropertIes In ChIldren WIth FunctIonal
abdomInal PaIn
Bu çalışmada fonksiyonel karın ağrısı olan çocuk ve ergenlerde,
rahatsızlığın yaşam kalitesi ve psikiyatrik belirtileri üzerine etkisinin
değerlendirilmesi amaçlandı. Roma III kriterlerine göre fonksiyonel
karın ağrısı tanısı alan 30 hasta ile birlikte yaş ve cinsiyetleri eşleşmiş
30 sağlam çocuk kontrol grubu çalışmaya dahil edildi. Gruplara,
Çocuklar için Depresyon Ölçeği (ÇDÖ), Çocuklar için DurumlukSüreklilik
Kaygı Ölçeği (ÇDSKÖ) ve Çocuklar için yaşam kalitesi
ölçeklerinin Ebeveyn ve Çocuk formları (ÇİYKÖ-E ve C) uygulandı.
Fonksiyonel karın ağrısı olan çocuk ve ergenlerin yaşam kalitesi
tüm ölçek puanları, kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı
derecede düşük bulundu (p<0.001). Fonksiyonel karın ağrısı olan
çocuk ve ergenler için yaşam kalitesi ebeveyn açısından tüm ölçek
puanları, kontrol gruplarına göre istatistiksel olarak anlamlı derecede
düşük bulundu (p<0.001). Fonksiyonel karın ağrısı olan çocuk ve
ergenlerin çocuklar için depresyon ölçeği, çocuklar için süreklilik
kaygı ölçeği ve çocuklar için durumluluk kaygı ölçeği puanları, kontrol
grubun göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulundu (p
değerleri sırasıyla p<0.001, p=0.003, p=0.001). Fonksiyonel karın
ağrısı olan çocukların, kontrol gruplarına göre yaşam kalitesinde
azalma, sürekli kaygı içinde oldukları ve depresyona meyil oldukları
tespit edildi.
In this study, it was aimed to evaluate the effects of functional
abdominal pain and psychiatric signs on life quality in childrens and
adolescents. 30 patients diagnosed with functional abdominal pain
according to Roma III criterias and 30 healthy children as control
group matched of age and gender were included in the study. Child
Depression Inventory (CDI), State-Trait Anxiety Inventories for
Children (STAI-C) and Pediatric Quality of Life Inventory Parent
and Child Versions (PedQL-P and C) were applied to both patient
and control groups. All scale scores of life quality of childrens
and adolescents with functional abdominal pain were statisticaly
significance lower than control group (p<0.001). All the score of
life quality in terms of parents of childrens and adolescents with
functional abdominal pain were statisticaly significance lower than
control group (p<0.001). Depression scale, trait anxiety inventory
and state anxiety scores for children and adolescents with functional
abdominal pain were statisticaly significance higher than control
group (p<0.001, p=0.003, p=0.001, respectively). When compared
to control group, lower life quality scale scores , increased anxiety
levels tendency to depression and generally decreased life quality
status were determined in functional abdominal pain group.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Proksimal Jejenumda Gastrointestinal Stromal Tümöre Bağlı Perforasyon
Tevfik Küçükkartallar, Bayram Çolak, Murat Çakır, Ahmet Tekin
Olgu sunumu
Özeti
Proksimal Jejenumda Gastrointestinal Stromal Tümöre Bağlı Perforasyon
PerforatIon Caused By GastroIntestInal Stromal Tumour In ProxImal Jejunum
Gastrointestinal tümörlere (GİST) bağlı perforasyon çok sık görülen bir durum değildir. Bu yüzden proksimal jejenumda GİST’e bağlı perforasyon görülen bir olgumuzu sunmayı amaçladık. Yaklaşık 30 gündür karın ağrısı olan bir hasta akut karın tanısıyla ameliyat edildi. Proksimal jejenumda perforasyon vardı. Bu segmentin rezeksiyonundan sonra yapılan histopatolojik inceleme sonucu yüksek risk grubunda GİST olarak bildirildi. Hastanın cerrahi tedavisi tamamlandıktan sonra medikal tedavisi düzenlendi. Histopatolojik olarak yüksek risk grubunda olduğu için yakın takibe alınan hastada sürelik takipte nüks bulgusu bulunmadı. Genellikle rastlantısal olarak saptanan GİST vakaları bazen perforasyonla da akut karın tablosu olarak karşımıza çıkabilir.
Perforation caused by gastrointestinal stromal tumours (GIST) is not a frequently observed phenomenon. Therefore, we intend to present a case in which perforation was observed in proximal jejunum caused by GIST. A patient who had been complaining of abdominal pain for about 30 days was operated on after being diagnosed with acute abdominal pain. Perforation was observed in proximal jejunum. At the end of the histopathological examination performed after the resectioning of this segment, the case was reported as high risk GIST. A medical treatment was arranged for the patient after his surgical treatment was completed. No finding of recurrence of the disease exists in the patient who has been kept under close observation as he is in the high risk group histopathologically. Generally identified by chance, cases of GIST may also present themselves as acute stomach through perforation.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Karın Ağrısı İle Gelen Hastada Yaygın Arteriyal Tromboz–vaskülit
Özlem Özer Çakır, Gökhan Güngör, Hüseyin Ataseven, Ali Demir
Olgu sunumu
Özeti
Karın Ağrısı İle Gelen Hastada Yaygın Arteriyal Tromboz–vaskülit
DIssemInated ArterIal ThrombosIs In A PatIent PresentIng WIth
abdomInal PaIn-VasculItIs
Büyük damar vasküliti primer vaskülitlerin bir parçası olmakla
birlikte, daha çok aorta ve onun dallarının kronik granülomatöz
inflamasyonu ve obliteratif değişiklikleriyle karakterizedir. Takayasu
arteritinde abdominal vasküler yapılar sık tutulmasına rağmen karın
ağrısı nadir tanımlanan klinik bir semptomudur. Şimdiye kadar tıp
literatüründe ilk semptomu akut ya da kronik karın ağrısı olan on üç
Takayasu arteriti olgusu bildirilmiştir. Bizim olgumuzda da acil servise
akut karın ağrısı ile başvuran 45 yaşındaki kadın hastada abdominal
görüntüleme yönteminde aorta ve dallarında yaygın trombüs ve
organ enfarktı ortaya çıkan, büyük damar vasküliti (Takayasu arteriti)
hastasını sunmayı amaçladık.
Large vessel vasculitis, although a part of the primary
vasculitides, more branches of the aorta and is characterized by
chronic granulomatous inflammation, and obliterative changes.
Abdominal pain is rarely described as a clinical manifestation of
Takayasu arteritis, although abdominal vascular involvement is
common in this disease. Until now, at the medical literature, which
is the first symptom of acute or chronic abdominal pain have been
reported in thirteen cases with Takayasu’s arteritis. In our case, we
aimed to present that the diagnosis of the large vessel vasculitis
(Takayasu’s arteritis) at the 45 years old woman admitted to the
emergency room with acute abdominal pain and her abdominal
imaging method showed that organ infarction and widespread
thrombosis with branches of the aorta.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Sağ Ovaryan Kist Ön Tanısıyla Opere Edilen Benign
uterin Müllerien Kist Olgusu
Zeliha Esin Çelik, Mehmet Güzelgül
Olgu sunumu
Özeti
Sağ Ovaryan Kist Ön Tanısıyla Opere Edilen Benign
uterin Müllerien Kist Olgusu
BenIgn UterIne MullerIan Cyst Operated WIth PreoperatIve DIagnosIs
of RIght OvarIan Cyst
Müllerien tip benign retroperitoneal kistler; perimenopozal ve
postmenopozal kadınlarda pelvik kitle olarak ortaya çıkar ve klinik
olarak ovaryan maligniteleri taklit edebilir. Burada; medikal tedaviye
dirençli postmenopozal kanaması olan ve sağ ovaryan basit kist
ön tanısıyla opere edilen kadın hastada tespit edilen benign uterin
müllerien kist olgusu sunulmuş, ayırıcı tanıda düşünülmesi gereken
diğer lezyonlara dikkat çekilmiştir. Karın ağrısı ve vaginal kanama
şikayetleriyle başvuran 62 yaşında postmenopozal kadın hastanın
pelvik ultrasonografisinde sağ adneksiyel bölgede 4x3 cm ölçülerinde
sağ overden kaynaklandığı düşünülen kistik kitle tespit edildi. Daha
önce uygulanan 6 aylık medikal tedaviyle düzelmeyen postmenopozal
kanaması da olan hastaya sağ ovaryan basit kist ön tanısıyla
laparotomi uygulandı. Histopatolojik bulgularla olguya benign uterin
müllerien kist tanısı konuldu.
Benign cysts of Mullerian type present as pelvic mass in
perimenopausal and postmenopausal women mimicking ovarian
malignancy. Herein, a case of benign uterine mullerien cyst detected
in a woman with postmenopausal uterine bleeding resistant to
medical treatment and operated with a preoperative diagnosis of
right ovarian simple cyst is presented. Differential diagnosis is also
discussed. Sixty two years old postmenopausal woman presented
with complaint of abdominal pain and vaginal bleeding. A cystic mass
of 4x3 cms thougth to be originated from right ovary was determined
on pelvic ultrasound. The patient with postmenopausal uterine
bleeding resistant to medical treatment of 6 months given before
went to surgery with a preoperative diagnosis of right ovarian simple
cyst. After pathologic examination, the cyst was diagnosed as benign
uterine mullerien cyst.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Torsiyone Meckel Divertikülüne Bağlı İleus
Tuğrul Çakır, Arif Aslaner, Erdem Can Yardımcı, Burhan Mayir, Umut Rıza Gündüz
Olgu sunumu
Özeti
Torsiyone Meckel Divertikülüne Bağlı İleus
IntestInal ObstructIon Due To TorsIoned Meckel’s DIvertIculum
Yetişkinlerde Meckel divertikülü mekanik bağırsak tıkanıklığının
nadir bir nedenidir. Non spesifik semptom ve preoperatif tanı
yetersizliği sebebiyle cerrahlar bu nadir durumu akıllarında
bulundurmalıdırlar. Yirmi sekiz yaşındaki erkek hasta acil servisimize
yaklaşık 8 saat önce başlayan karın ağrısı, bulantı ve kusma
şikayetleri ile başvurdu. Hastaya akut ince bağırsak tıkanıklığı
tanısı konuldu ve acil cerrahiye alındı. Operasyonda ileoçekal valfin
60 cm proksimalinde ileumu torsiyone etmiş bir Meckel divertikülü
ve proksimalindeki ince barsakta distansiyon izlendi. Torsiyone
olmuş ileum detorsiyone edildi ve Meckel divertikülüne rezeksiyon
uygulandı. Hasta Postoperatif 3. Günde taburcu edildi. Spesimenin
histopatolojisi 3x2x1cm boyutlarında Meckel divertikülü olarak
raporlandı.
Meckel’s diverticulum is a rare cause of mechanical intestinal
obstruction in adults. Due to non-specific symptoms and preoperative
diagnosis of this rare condition, surgeons should keep in mind. A
28-year-old male patient was admitted to our emergency department
with abdominal pain, nausea and vomiting for about 8 hours before
onset. The patient was diagnosed as acute small bowel obstruction
and underwent emergency surgery. At operation a torsioned ileum
due to Meckel’s diverticulum 60 cm proximal to ileocecal valve and
small bowel distention proximal to this site was seen. Ileum was
detorsioned and Meckel’s diverticulum resection was performed.
The patient was discharged on postoperative day 3. Histopathologic
specimen were reported as Meckel’s diverticulum in 3x2x1cm size.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Nefes Darlığının Eşlik Ettiği Dev Basit Böbrek Kisti
Abdülkadir Kandemir, Mahmud Zahid Ünlü, Mehmet Balasar, Mehmet Mesut Pişkin
Olgu sunumu
Özeti
Nefes Darlığının Eşlik Ettiği Dev Basit Böbrek Kisti
GIant SImple Renal Cyst AssocIated WIth Dyspnea
Basit böbrek kistleri; genellikle tedavi gerektirmeyen, yaygın,
benign, asemptomatik kitlelerdir. Ancak zamanla bu basit kistler
büyüyebilir, semptomatik hale gelebilir ve komplikasyonlar geliştirip
tedavi gerektirebilir. Çalışmamızda, nefes darlığı, karın ağrısı ve
asimetrik karın şişliği kliniği ile başvuran 63 yaşındaki erkek hastayı
sunmayı amaçladık. Abdominal ultrasonografi (USG) görüntülemede
195x180 mm boyutuna ulaşmış ekzofitik böbrek kisti saptandı.
Hastaya devamlı perkütan drenaj eşliğinde sklerozan madde
uygulandı ve takibinde nefes darlığı geriledi. Altı ay sonraki USG
takibinde kistin kaybolduğu gözlendi.
Simple kidney cysts are common, benign and asymptomatic
masses and usually unrequire any treatment. However, this simple
cyst can grow over time, may become symptomatic and develop
complications they may require treatment. In our study, we aim to
present, the 63 -years-old male patient admitted to our clinic with
dyspnea, abdominal pain and asymmetric abdominal distension.
Abdominal ultrasonography (USG) showed that exophytic renal
cyst reached 195x180 mm. We underwent sclerosing agents in the
presence of continuous percutaneous catheter drainage and dyspnea
decreased at the follow-up. Subsequent USG after six months
revealed disparition of the cysts.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Karın Ağrısı Şikayetiyle Acil Servise Başvuran Geriatrik Hastaların Demografik Özelliklerinin Ve Prognozlarının Değerlendirilmesi
Zerrin Defne Dündar, Mustafa Kürşat Ayrancı
Araştırma makalesi
Özeti
Karın Ağrısı Şikayetiyle Acil Servise Başvuran Geriatrik Hastaların Demografik Özelliklerinin Ve Prognozlarının Değerlendirilmesi
EvaluatIon Of GerIatrIc PatIents AdmItted To Emergency Department WIth A ComplaInt Of AbdomInal PaIn In Terms Of DemographIc CharacterIstIcs And PrognosIs
Amaç: Bu çalışmada Acil Tıp Kliniğimize 1 yıllık süre zarfında karın ağrısı şikayeti ile başvuran 65 yaş ve üzeri hastaların demografik özelliklerinin, acil servis bakım ihtiyaçlarının ve prognozlarının değerlendirmesi amaçlanmıştır.
Hastalar ve Yöntem: Tek merkezli, retrospektif, gözlemsel çalışmaya, 15 Haziran 2015 ile 14 Haziran 2016 tarihleri arasında karın ağrısı şikayeti ile acil servise başvuran 65 yaş ve üzeri hastalar dahil edildi. Hastaların elektronik ve yazılı dosyalarından ilgili değişkenler kaydedildi. Genel hasta popülasyonu ve 65-74 yaş, 75-84 yaş, ≥85 yaş gruplarında değişkenlerin farklılıkları araştırıldı.
Bulgular: Çalışmaya toplam 1330 hasta dahil edildi. Hastaların ortalama yaşı 75,2±7,2 idi ve 582’i (%43,8) erkekti. Hastaların %58,8’i acil servisten taburcu edilirken, en sık Genel Cerrahi (%14,1) ve Gastroenteroloji (%11,4) kliniklerine yatırılmıştı. Yoğun bakım yatış oranı yaş ile birlikte artmaktaydı (p<0,001; %3,3 - %5,8 - %11,6). Ortalama hastanede yatış süresi 5,9±7,1 gündü ve hastane içi mortalite oranı %3,4 idi. 65-74 yaş grubunda hastaların %50,1’i acil servisten konsültasyon ihtiyacı olmadan taburcu edilirken, ≥85 yaş grubunda bu oran %36,6’ya düşmekteydi ve fark istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0,001). Hastaların %34,1’inde batın ultrasonu, %20,0’sinde batın tomografisi ve %7,5’inde batın ultrasonu ve batın tomografisi tetkiklerinin her ikisi birden yapılmıştı.
Sonuç: 85 yaş ve üzeri karın ağrılı hastalar daha fazla tetkik gereksinimi, daha fazla konsültasyon ihtiyacı, daha fazla hastaneye yatış oranı ve daha fazla mortalite oranları ile özellik sergileyen hastalardır. Karın ağrılı yaşlı hastaların acil servis yönetimi esnasında bu farklılıkların göz önünde bulundurulması hasta bakım kalitesini artırırken morbidite ve mortalite oranlarının düşmesine yardımcı olacaktır.
Aim: The aim of this study was to evaluate the demographic characteristics, emergency care needs and prognosis of patients aged 65 years and older who presented to our Emergency Medicine Clinic with abdominal pain for a period of one year.
Patients and Methods: In this single-center, retrospective, observational study included patients aged 65 years and older who presented to the emergency department with abdominal pain between June 15, 2015 and June 14, 2016. The related variables were recorded from the patients' electronic and written files. The general patient population and the differences of variables in the 65-74 age group, 75-84 age group and ≥85 age group were investigated.
Results: A total of 1330 patients were included in the study. The mean age of the patients was 75.2 ± 7.2 years and 582 (43.8%) were male. While 58.8% of the patients were discharged from the emergency department, the most common hospitalization wards were General Surgery (14.1%) and Gastroenterology (11.4%). The ICU admission rate increased with age (p<0.001; 3.3% - 5.8% - 11.6%). The mean length of stay in hospital was 5.9 ± 7.1 days and the in-hospital mortality rate was 3.4%. While 50.1% of the patients in the 65-74 age group were discharged from the emergency department without consultation, this rate decreased to 36.6% in the ≥85 age group and the difference was statistically significant (p<0.001). Abdominal ultrasound was performed in 34.1%, abdominal tomography in 20.0% and both of them in 7.5% of the patients.
Conclusion: The patients aged 85 years and older with abdominal pain are more likely to be characterized by more examination needs, more consultation needs, more hospitalization rates and higher mortality rates. Taking these differences into consideration during the management of the elderly patients with abdominal pain in emergency department will help to reduce morbidity and mortality rates while improving patient care quality.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Kronik Lenfositik Lösemili Hastada Asemptomatik Mezenterik Pannikülit
Sinan Demircioğlu, Serhat Sayın, İrfan Fırat Özcan, Serdar Karaköse, Aynur Uğur Bilgin, Hakkı Polat
Olgu sunumu
Özeti
Kronik Lenfositik Lösemili Hastada Asemptomatik Mezenterik Pannikülit
MesenterIc PannIculItIs In A PatIent WIth ChronIc LymphocytIc LeukemIa
Mezenterik pannikülit, mezenterik yağ dokusunu etkileyen inflamasyon ve fibrozis ile giden bir durumdur. Karın ağrısı, bulantı, kusma gibi semptomlar olabileceği gibi asemptomatik de olabilir. Etyolojisinde sıklıkla travma, abdominal cerrahi, enfeksiyon suçlanmakla beraber son zamanlarda malignite ile birlikteliği artış göstermiştir. Biz, literatürde birlikteliğine rastlamadığımız kronik lenfositik lösemili bir hastada asemptomatik mezenterik pannikülit olgusunu sunduk.
Mesenteric panniculitis is a situation which effects adipose tissue of the mesentery with inflammation and fibrosis. There may be symptoms like stomachache, nausea, vomiting or asymptomatic. Trauma, abdominal surgery, infection are the main causes and recently its association with the malignancy has been increased. We reported asymptomatic mesenteric panniculitis in a patient with chronic lymphocytic leukemia that hasn’t been experienced before in the literature.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Rektal Prolapsusa Neden Olmuş Kanser Görüntüsü Olan Dev Villöz Adenom
Murat Çakır, Mehmet Kılıç
Olgu sunumu
Özeti
Rektal Prolapsusa Neden Olmuş Kanser Görüntüsü Olan Dev Villöz Adenom
Kolorektal kanserlerin büyük çoğunluğu poliplerden gelişir. Beklenmedik bir klinikle ortaya çıkan ve tanıda yanılmaya neden olan karmaşık dev rektal polipli bir olguyu literatür eşliğinde tartışmak istedik. Olgu: Otuz altı yaşında erkek hasta. Yaklaşık 1 yıldır olan kramp tarzı karın ağrısı ve barsak alışkanlığında değişme mevcut. Kolonoskopide çekumda malign kitle ve rektumda dev villöz adenom tespit edildi. Çekumdaki kitle laparoskopik cerrahi ile çıkarıldı. Rektumdaki kitle lokal eksizyonla polipektomi yapıldı. Polipte kanser görülmesine rağmen cerrahi sınır ve kabul edilebilir histolojik özellikler nedeniyle yapılan işlem yeterli kabul edildi. Kolorektal polipler kanser riski taşıyan lezyonlar olduğu için detaylı histopatolojik inceleme yapılmalı ve cerrahi karar titizlikle verilmelidir
\r\n
Many of the colorectal cancers originales from polips.We wanted to discuss a case accompanied with literature who has a complicated giant rectal polip which presented with an unusual clinic and confusion in diagnosis. 36 years old male patient.He has cramp like stomache and changing in volonic habits for about a year.During colonoscopy a malign mass in caecum and a giant villous adenoma in rectum is identified.The mass in caecum is excised via laparoscopic surgery.The mass in rectum received polipectomy via local excision.Altough a cancer has seen in the polip the surgery is considered opprepriote because of the surgical frontier and acceptable histologic properties. Colorectal polips are lesions which has the risk to turn into cancers thus, detoiled histopatologic examination and gently decission of surgery is needed.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Primer İnce Barsak Tümörlerinde Acil Cerrahi
Tevfik Küçükkartallar, Ebubekir Gündeş, Murat Çakır, Ahmet Tekin, Serhat Doğan
Araştırma makalesi
Özeti
Primer İnce Barsak Tümörlerinde Acil Cerrahi
PrImary Small IntestInal Tumor Cases In Emergency Surgery
İlerlemiş tanı yöntemlerine rağmen ince barsak tümörlerinin teşhisi zordur ve genellikle tanı esnasında ilerlemiş olarak bulunurlar. Bu kanserler sinsi olarak seyreden karın ağrısı ve kilo kaybına veya kanama, obstrüksiyon ve perforasyon gibi cerrahi gerektiren acil durumları oluşturabilirler. Acil şartlarda cerrahi işlem uyguladığımız primer ince barsak tümörlü 29 hastanın kısa dönem sonuçlarını ve klinik deneyimlerimizi sunmayı amaçladık. Kliniğimizde 2005-2011 yılları arasında acil şartlarda ameliyat edilen 29 ince barsak tümörlü hastanın verileri retrospektif olarak incelendi. Hastaların demografik, klinik, radyolojik ve patolojik özellikleri araştırılan parametrelerdi. Hastaların 16’sı erkek, 13’ü kadın olup, yaş ortalamaları 62 (35- 80) idi. Tüm vakalar acil şartlarda ameliyat edildi. Vakaların 19’u da instestinal obstrüksiyon, 6’sında invajinasyon, 6’sında perforasyon ve 1’inde ise mezenterik iskemi saptandı. Tümör yerleşimi 14 hastada ileumda, 10 hastada jejunumda ve 5 hastada ise duodenum olarak saptandı. Patolojik tanı olarak en sık 7 olgu GİST ve 7 olgu adenokarsinomdu. İnce barsak rezeksiyonu ve anastomoz en sık uygulanan cerrahi işlemdi. Ameliyat sonrası dört hastada cerrahi alan infeksiyonu, üç hastada anastomoz kaçağı görüldü. Erken postoperatif dönemde beş hastada mortalite izlendi. İnce barsak tümörleri çok nadir olarak görülür. Bulgular spesifik değildir ve tanı sürecinde daha ileri yöntemlere gereksinim duyulmaktadır. Genellikle acil cerrahi tedavi gerektirecek klinik tablo oluşturmaktadır. Tedavinin başlama zamanı sağkalımı belirleyen önemli bir etkendir.
Despite advanced diagnostic methods, diagnosis of small
intestinal tumors is hard and they are generally detected at an
advanced stage. These cancers may form emergency cases that
need to be addressed surgically like bleeding, obstruction, and
perforation or insidious abdominal pain and weight loss. We present
our clinical experiences and the short term results of 29 patients
with primary small intestinal tumors who had undergone emergency
surgical procedures. The data of these 29 patients treated at our
clinic between 2005 and 2011 were retrospectively evaluated. Study
parameters included the patients’ demographic, clinical, radiological,
and pathological characteristics. All the cases underwent emergency
surgery. 16 of the patients were male, while 13 were female, and their
mean age was 62 (35-80). Intestinal obstruction was detected in 19
of the cases, while perforation in 6, and mesenteric ischemia in 4.
Tumors were located in the ileum in 14 patients, in the jejunum in 10,
and in the duodenum in 5. The most frequent pathological diagnoses
were GIST with 8 cases and adenocarcinoma with 8 cases. The
most frequently performed surgical procedures were small intestinal
resection and anastomosis. Four patients developed surgical site
infection and three had anastomotic leaks in the post-op period.
Mortality was seen in five patients in the early post-op period. Tumors
of the small intestine are very rare. The findings are non-specific
and advanced diagnostic methods are needed during the diagnostic
process. They generally cause clinical conditions that necessitate
emergency surgery. The timing of the treatment is a significant factor
determining survival.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Her İki Uçtan Tümör Obstrüksiyonuna Bağlı Gelişen Kapalı Segment Tıkanıklığı
Mehmet Erikoğlu, Gürcan Şimşek
Olgu sunumu
Özeti
Her İki Uçtan Tümör Obstrüksiyonuna Bağlı Gelişen Kapalı Segment Tıkanıklığı
Closed Segment ObstructIon Related To Tumor ObstructIon On Both Ends
Mekanik barsak tıkanıklıkları; cerrahların günlük cerrahi pratiğinde sık karşılaştıkları klinik problemlerdir. Kapalı segment tipi tıkanıklıklar mekanik barsak tıkanıklıklarının nadir bir tipi olmasına rağmen distansiyonun hızla artması, barsak duvarında dolaşımın bozularak strangülasyona yol açması nedeniyle oldukça tehlikeli bir obstrüksiyon tipidir. İlk olgu; 38 yaşında kadın hasta, dış merkezde 10 ay önce inoperabl rektosigmoid köşe tümörü nedeniyle rezeksiyon yapılmaksızın yalnızca loop ileostomi uygulanmış. Hasta kliniğimize karın ağrısı ve distansiyon nedeniyle başvurdu.Hastada rektosigmoid bölgedeki tümörün çekumu infiltre etmesine bağlı kapalı segment tıkanıklığı tespit edildi.Transvers kolostomi açılarak hasta tedavi edildi. İkinci olgumuz ise 50 yaşında erkek hastaydı. Üç yıl önce sigmoid kolon tümörü nedeniyle sol hemikolektomi geçiren hasta mekanik ileus tablosu ile acil servise başvurdu. Operasyonda ince barsak mezenterindeki metastatik kitlelere bağlı ince barsakta kapalı segment tıkanıklığı geliştiği tespit edildi. Subtotal ince barsak rezeksiyonu yapılarak hasta tedavi edildi. Kapalı segment tıkanıklıkları nadir görülen, hızla tedavi edilmesi gereken mekanik barsak tıkanıklığı nedenleridir. Her iki tarafından tümör infiltrasyonuna bağlı gelişen kapalı segment tıkanıklığı oldukça nadir görülür. Bu nedenle kliniğimizde cerrahi olarak tedavi edilen her iki tarafından tümör obstrüksiyonuna bağlı kapalı segment tıkanıklığı gelişen iki olguyu bu yazımızda literatür eşliğinde tartışmayı amaçladık.
Mechanical intestinal obstructions are frequent clinical problems that the surgeons come across in their daily surgical practices. Although the closed segment obstruction is a rare type of the mechanical intestinal obstruction, it is all the more dangerous because of the rapid increase in distension and its entailing strangulation based on the upset circulation in the intestinal wall. In our study we have discussed two closed segment cases related to colon tumor existence along with literature on the subject. The first case is a 38-year-old female patient who underwent only loop ileostomy without a resection because of inoperable rectosigmoid corner tumor 10 months ago at another health center. The patient presented to our clinic with complaints of abdominalgia and distension.The patient was diagnosed with closed segment obstruction based on the infiltration of the cecum by the tumor in the rectosigmoid area. The patient was treated through opening up a colostomy from the transverse colon.The second case was a 50-year-old male patient. The patient, who had undergone left hemicolectomy because of sigmoid colon tumor three years before, presented to the emergency service with a condition of mechanical ileus.The patient was diagnosed with closed segment obstruction in the small intestine related to the metastatic masses in the small intestinal mesentery, intraoperatively. The patient was treated through subtotal small intestinal resection.Closed segment obstructions are rare causes of mechanical intestinal obstructions that need to be treated rapidly. Closed segment obstructions that develop because of the tumor infiltration on both ends are quite rare. Therefore, we aim at discussing the aforementioned cases of closed segment obstruction that developed because of tumor obstruction on both ends and surgically treated in our clinic, along with literature on the subject.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Sigmoid Kolonda Kolon Kanserini Taklit Eden Aktinomsigmoid Kolonda Kolon Kanserini Taklit Eden Aktinomikoz Olgusuikoz Olgusu
Tamer Ertan, Mehmet Kılıç, A. Keşşaf Aşlar, Ömer Yoldaş, Erdal Göçmen, Mahmut Koç
Olgu sunumu
Özeti
Sigmoid Kolonda Kolon Kanserini Taklit Eden Aktinomsigmoid Kolonda Kolon Kanserini Taklit Eden Aktinomikoz Olgusuikoz Olgusu
ActInomycosIs Of SIgmoId Colon: MImIckIng A Colon Cancer
Abdominal aktinomikoz anaerobik bir bakteri olan Actinomyces İsraeli’nin neden olduğu nadir görülen bir enfeksiyöz hastalıktır. Pelvik aktinomikoz sıklıkla intrauterin araç (İUA) kullanımıyla birliktedir. Kronik süpüratif enfeksiyon pelvik maligniteyi taklit edebilir. Preoperatif dönemde doğru tanı konulması genellikle mümkün olmamaktadır. İUA kullanımının bu nadir komplikasyonunu farketmek hastayı gereksiz ameliyattan kurtarabilir. Olgu: 31 yaşında ve İUA kullanım öyküsü olan kadın hasta karın ağrısı şikayeti ile acil servise başvurdu. Fizik muayenesinde sağ alt kadranda hassasiyeti mevcuttu. Bimanuel pelvik muayenesinde 8x10 cm’lik kitle mevcuttu. Transvajinal ultrasonda sağ overden köken alan 9x9 cm’lik kistik kitle saptandı. Hasta sağ over kist torsiyonu tanısıyla acil ameliyata alındı. Ameliyatta sağ adneks, sigmoid kolon, sakrum ve sağ pelvik duvarı infiltre eden kitle lezyonu saptandı. 10 cm’lik bir jejunum ansı’da bu kitle lezyonuna yapışıklık gösteriyordu ve sigmoid kolonda yaklaşık 5x6 cm boyutunda kitle palpe ediliyordu. Bu bulgular kolon karsinomunu destekliyordu ve intraoperatif genel cerrahi konsültasyonu istendi. Hastaya sağ salfingo ooferektomi + sigmoid rezeksiyon + segmental jejunum rezeksiyonu yapıldı. Rezeksiyon materyalinin patolojik incelemesinde aktinomikozla uyumlu kronik inflamasyon doku saptandı. Sonuç: Özellikle İUA kullanan hastalarda pelvik kitlelerin ayırıcı tanısında nadir görülen bu infeksiyöz hastalık akılda tutulmalıdır.
Abdominal actinomycosis is a rare infectious disease caused by an anaerobic bacterium actinomyces israeli. Pelvic actinomycosis is generally associated with the use of intrauterin devices (IUD). This chronic suppurative infection can mimic pelvic malignancy. The diagnosis of the disease is frequently miss preoperatively. The surgeons must be aware of this rare complication in order to avoid an extensive surgical procedure. Case: We present the case of a 31 year old premenoposal woman with an abdominal pain and a history of IUD us efor 6 years. On physical examination the patient had tenderness on right lower abdomen and a palpable cystic mass 8x10 cm in size on pelvic bimanual examination. A preoperative transvaginal USG showed a 9x9 cm cystic mass originated from right ovary. The patient was taken to the emergency operating suite with the diagnosis of torsion of the right cystic ovary by gynaecologist. During the exploratory laparotomy we observed an extensive diffusely infiltrating process involving right adnexa, sigmoid colon sacrum and right pelvic Wall. A loop of jejunum was adherent to this infiltrating process and a mass 5x6 cm in size was palpated in sigmoid colon. These findings were highly suggestive of a colonic carcinoma and the patient was consulted with a general surgeon intraoperatively. Right salpingo -ooferectomy + sigmoid resection + segmental jejunal resection was performed. Pathologic findings showed chronic inflammatory tissue with evidence of actinomycosis. Conclusion: The case described here underlines that surgeons must be aware of this unusual infectious disease in the differential diagnosis of pelvic mass.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Nedeni Bilinmeyen Ateşin Nadir Bir Nedeni: Mtfhr-C677t Gen Polimorfizminin Eşlik Ettiği Portal Ven Trombozu
Ramazan Büyükkaya, İbak Gönen, Ayla Büyükkaya, Kürşat Oğuz Yaykaşlı, Fahri Halit Beşir, Beyhan Öztürk, Davut Özdemir
Olgu sunumu
Özeti
Nedeni Bilinmeyen Ateşin Nadir Bir Nedeni: Mtfhr-C677t Gen Polimorfizminin Eşlik Ettiği Portal Ven Trombozu
Fever Of Unknown OrIgIn, WIth Mtfhr-C677t Gene PolymorphIsms And Portal VeIn Thrombus
Nedeni bilinmeyen ateş (NBA), üç haftadan beri devam eden, 38.3ºC’ nin üzerinde seyreden ve hastanın yatışıyla birlikte yapılan bir haftalık incelemelerde etiyolojinin aydınlatılamadığı ateş olarak tanımlanır. NBA’lı hastaların değerlendirilmesi komplekstir çünkü etiyolojide birçok neden bulunmakta ve literatüre her geçen gün yeni sebepler eklenmektedir. 24 yaşında erkek hastanın NBA ve karın ağrısı nedeniyle yapılan kontrastlı bilgisayarlı tomografi incelemesinde portal ven ve süperior mezenterik vende trombüs görüldü. Trombüs etiyolojisi araştırıldığında Metiltetrahidrofolat redüktaz C677T (MTFHR-C677T) gen polimorfizmi saptandı. Hastanın verilen Clexane 0,8 ml 2x1 tedavisinin 5. gününde ateşlerinin düşme eğilimine girdiği, karın ağrısının azaldığı, eş zamanlı takip doppler ultrasonografisinde trombüs görünümünde kısmen regresyon olduğu görüldü. Biz bu makalede NBA’ in nadir bir sebebi olan ve literatürde rastlamadığımız MTFHR-C677T gen polimorfizminin eşlik ettiği portal ve süperior mezenterik ven trombüsünün klinik ve radyolojik görüntüleme bulgularını sunmayı amaçladık..
Fever of unknown origin is defined as the following a temperature greater than 38.3°C (101°F) on several occasions, more than 3 weeks’ duration of illness, and failure to reach a diagnosis despite 1 week of inpatient investigation. Evaluation of patients with FUO is complicated because there are multiple etiologic factors and new ones are adding in literature every day. A 24years old man was performed contrast enhanced CT for FUO and abdominal pain, show trombus in portal vein and superior mezenteric vein. On examination, metiltetrahidrofolate reductase gene polimorphism is detected in the etiology of trombus. The patient’s fever and abdominal pain improved after 5 day treatment of Clexane 0,8 ml. A further doppler sonography show partial regression in trombus by which time the patient’s symptoms resolved. We aimed to present clinical and radiologic imaging findings in a case of portal and superior mesenteric vein trombus associated with MTFHR-C677T gene polimorphism which is a rare cause of FUO and we didn’t meet in the literature.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Renal Transplantasyon Sonrası Pyonefroz Nedeniyle Yapılan Bilateral Nativ Nefrektomi
Mehmet Erikoğlu, Gürcan Şimşek, Şakir Tavlı
Olgu sunumu
Özeti
Renal Transplantasyon Sonrası Pyonefroz Nedeniyle Yapılan Bilateral Nativ Nefrektomi
BIlateral NatIve Nephrectomy Due To PyonephrosIs FollowIng Renal TransplantatIon
Transplantasyon sonrası Nt. N (nativ nefrektomi) sık uygulanan bir işlem değildir. Çünkü böbreklerin organizmada önemli endokrin fonksiyonları vardır. Bu nedenle transplantasyon sonrasında nativ böbrekler yerinde bırakılmaktadır. Kırk sekiz yaşında bayan hasta; karın ağrısı, bulantı, kusma ve ateş yakınmalarıyla acil servise başvurmuş. Hastanın özgeçmişinden yaklaşık 30 ay önce kadeverik böbrek nakli geçirdiği öğrenildi. Fizik muayenede tüm karında yaygın hassasiyet ve rebaund tespit edildi. İdrar sedimentinde bol lökosit ve eritrosit vardı. Sıvı replasmanı ve uygun antibiyoterapiye rağmen sepsis bulguları gerilemeyen hasta opere edildi. Hastaya orta hat insizyondan iki taraflı Nt. N yapıldı. İki taraflı Nt. N nadir uygulanan bir operasyondur. Bu olguda tekrarlayan nativ böbrek enfeksiyonu nedeniyle gelişen sepsis ve akut batın tablosu iki taraflı Nt. N başarılı bir şekilde tedavi edilmiştir. Ancak bu olgunun sık tekrarlayan böbrek enfeksiyonları olması nedeniyle sepsis ve akut batın tablosu gelişmeden önce daha iyi şartlarda Nt. N yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu şekilde morbidite ve mortalitenin azalacağı ve transplante böbreğin daha uzun ömürlü olacağını düşünüyoruz.
Nt. N (native nephrectomy) is not a frequently performed procedure following transplantation because the kidneys have important endocrinal functions in the organism. Therefore, native kidneys should not be displaced following transplantation. A 48-year-old female patient presented to the ER (emergency room) with complaints of abdominal pain, nausea, vomiting and fever. The patient’s history revealed that she had undergone cadaveric renal transplant about 30 months ago. Examination showed that there was comprehensive sensitivity and rebound all about the abdomen. Her urinary sediment contained an ample amount of leucocytes and erythrocytes. The patient who did not show any improvement regarding the sepsis indications in spite of liquid replacement and appropriate antibiotheraphy was taken into surgery. The patient received bilateral Nt. N from the midline incision. Bilateral Nt. N is a rare procedure. Sepsis and acute abdomen problems brought about by recurrent native renal infections of the patient were successfully treated by bilateral Nt. N . We think that for this case native nephrectomy should have been performed under better conditions before development of sepsis and acute abdomen conditions due to recurrent renal infections.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Mezenterik Kist; 17 Olgunun Analizi
Ebubekir Gündeş, Murat Çakır, Ahmet Tekin, Halil İbrahim Taşcı, Celalettin Vatansev
Araştırma makalesi
Özeti
Mezenterik Kist; 17 Olgunun Analizi
MesenterIc Cyst: AnalysIs Of 17 Cases
Mezenterik kistler nadir görülen intra-abdominal tümörlerdir.
Bu çalışmada mezenterik kistlere ait klinik bulguların, patolojik
özelliklerin ve uygulanan cerrahi yaklaşımların irdelenmesi
amaçlanmıştır. Kliniğimizde 2005-2012 yılları arasında mezenter
kisti nedeni ile ameliyatı yapılan 17 hastanın verileri geriye dönük
olarak incelendi. Hastalarımızın 11’i (%65) kadın, 6’sı erkek (%35)
olup, ortanca yaş 32 (17- 70) idi. Hastalarımızda klinik olarak en
sık başvuru şikâye¬ti karın ağrısı ve abdominal kitle idi. Mezenterik
kistleri en sık ince barsak mezenteri yerleşimliydi (%70,5). Kist
boyutları 2-25 cm arasında değişmekteydi. Hastalara uygulanan en
sık cerrahi girişim enüklasyondu (%76). İki hastada cerrahi alan
enfeksiyonu ve bir hastada anastomoz kaçağı tespit edildi ve bu
hastaya loop ileostomi açıldı. Ortalama hastanede yatış süresi 8(2-
17) gündü. Postoperatif dönemde mortalite gözlenmedi. Mezenter
kistleri nadir görülen karın içi kitlelerdir. Karın boşluğu içerisinde
değişik lokalizasyonlarda görülebilirler. Tanı genellikle radyolojik
olarak konur. Total eksizyon sonrası nüks oranı düşük olup prognoz
iyidir. Laparoskopik rezeksiyon tercih edilen bir yöntem olabilir ancak
malign vakalarda rezeksiyonun tam olduğundan emin olunmalı ve kist
perfore edilmemelidir.
Mesenteric cysts are rare intra-abdominal tumors. The goal of
this study is to analyze the clinical symptoms and the pathological
features of mesenteric cysts and the surgical approaches. The
data of 17 patients who had surgeries because of mesenteric cysts
between 2005 and 2012 at our clinic were evaluated retrospectively.
Eleven (65%) of our patients were female, while six (35%) were
male and the median age was 32 (17-70). The most frequently seen
clinical presenting complaint of our patients was abdominal pain
and abdominal mass. The mesenteric cysts were most frequently
located in the small intestine mesentery (70.5%). The cyst sizes
varied between 2 and 25 cm. The most frequently performed surgical
procedure was enucleation (76%). While surgical site infection was
seen in two patients, anastomosis leak was seen in one and this
patient had loop ileostomy. The mean period of hospitalization was
8 (2-17) days. No mortality cases were seen in the post-op period.
Mesenteric cysts are rare intra-abdominal masses. They can be seen
in different localizations within the abdominal cavity. Patients are
generally diagnosed by radiological methods. The rate of recurrence
is low following total excision and it has a good prognosis. Although
laparoscopic resection is a preferred method, physicians should
secure total resection in malign cases and the cyst should not be
perforated.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Henöch Schönlein Purpurasına Bağlı, Nekroz Ve Perforasyonla Seyreden İnvajinasyon
Müslim Yurtçu, Mustafa Yaşar Özdamar, Nilifer Gürbüzer, Bahattin Aydoğdu, Hacı Hasan Esen, Engin Günel
Olgu sunumu
Özeti
Henöch Schönlein Purpurasına Bağlı, Nekroz Ve Perforasyonla Seyreden İnvajinasyon
IntussusceptIon AssocIated WIth NecrosIs And PerforatIon After HenochschönleIn Purpura
Amaç: Henoch-Schönlein purpurası (HSP) tanısı konmuş sekiz yaşındaki erkek çocukta, alerjik vaskülit, eritematöz makülopapüler döküntüler, rektal kanama, karın ağrısı ve invajinasyon nedeniyle uygulanan cerrahi girişimi literatür bilgileri ışığında tartışmayı amaçladık. Olgu Sunumu: Sekiz yaşında erkek hasta altı günden beri mevcut olan bulantı, safralı kusma ve özellikle alt ekstremitelerde yaygın makülopapüler döküntüleri nedeniyle konsülte edildi. Derinin histopatolojik incelemesinde HSP bulguları saptandı. Karın muayenesinde yaygın hassasiyet ve distansiyon, hipoaktif barsak sesleri ve nazogastrik tüpten bol miktarda (24 saatte 800 ml) safralı drenajla karakterize akut karın bulguları tespit edildi. Ağır peritonit bulguları ve hastanın genel durumunun kötü olması nedeniyle perforasyon riski olabileceğinden pnömotik ve hidrostatik redüksiyon denenmedi. Preoperatif resüsitasyon sonrası acil operasyona alındı. Eksplorasyonda tüm barsaklarda invajinasyona bağlı ödem ve yer yer dolaşım bozukluğu bulguları mevcuttu. ‹leoçekal valvin 10 cm proksimalinden başlayan yaklaşık 20 cm.lik barsak segmentinde nekroz tespit edildi; bu segment rezeke edilerek ileostomi yapıldı. Postoperatif 11. gün eviserasyon ve brid ileus gelişen hasta, ikinci kez acil ameliyata alınarak bridektomi yapıldı ve aynı seansta ileostomisi kapatıldı. İleostomi kapatılmasından 16 gün sonra hasta şifa ile taburcu edildi. Sonuç: HSP akut karın nedeni olarak seyrek görülmesine rağmen, bu hastalıkta çok ciddi barsak komplikasyonlarının görülebileceği unutulmamalıdır.
Aim: We aimed to evaluate surgical procedure carried out to an 8 years old child, clinically diagnosed as Henoch-Schönlein Purpura (HSP), undergoing intussusception repair, because of allergic vasculitis, erythamatose maculopapuler rashes, rectal bleeding, abdominal pain and intussusception, under the light of literature data. Case Report: An eight years old and a male child was consultated because of his biliary vomiting, nausea and diffuse maculopapuler rushes which were localised especially in lower extremites. The symptoms of HSP were observed at histopathologic examination of skin. On examination, the symptoms of acute abdomen, which were characterised with diffuse tenderness and distansion, hipoactive intestinal sounds and abondant biliary drainage from nasogastric tube, were identified. The pneumatic and hydrostatic reductions were not performed because of the risk of perforation due to severe peritonitis and his poor general condition. The patient was operated on after preoperative resuscitation. During the explorative laparatomy, edema and the symptoms of insufficient vascularisation in all intestinum were present. Also, it was observed that approximately 20 cm’s intestinal segment which begins from 10 cm proximal of ileocaecal valve, had been necrotic and ileostomy was carried out after resecting this segment. Meanwhile, it was observed that the whole intestine was edematous and localised blood circulation was distorted in some areas. The patient was operated on to make bridectomy when evisceration and brid ileus occurred on postoperative eleventh day, and the ileostomy was closed at the same session. The patient was delivered with complete recovery 16 days after closing of ileostomy. Conclusion: Although HSP is rarely seen as the cause of acute abdomen, too serious complications of this disease must be kept in mind.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Onaltı Haftalık Nonkomunike Rudimenter Horn Gebelik
Ersen Eraydın, Ahmet Karataş, Seyhan Sönmez, Şevki Göksun Gökulu, Ömer Başoğul
Olgu sunumu
Özeti
Onaltı Haftalık Nonkomunike Rudimenter Horn Gebelik
16 Weeks Pregnancy WIth NoncommunIcatIng RudImentary Horn
Rudimenter hornlu unikornuat uterus tanı konulup uygun tedavi edilmez ise jinekolojik ve obstetrik açıdan morbidite ve mortalite riski taşıyan, müllerian kanalın yetersiz gelişimi sonucu oluşan kadın genital sisteminin en nadir görülen anomalilerindendir. Bu vaka sunumunda 31 yaşında, 4 aylık amenore sonrası karın ağrısı şikayeti ile başvuran ve yapılan abdominal ultrasonografi (USG) sonrası rudimenter horn içerisinde 16 haftalık kardiak aktivitesi olmayan fetus tespit edilen, laparotomi ve eksizyon yapılan rudimenter horn gebelik olgusu sunulmuştur. Erken ve doğru tanı için hastalıktan şüphelenmek ve ultrasonografi kullanımı kilit rol oynamaktadır.
Unicornuate uterus with rudimentary horn is the rarest congenital anatomic anomaly of women genital system and usually develops following insufficient development of Mullerian ducts causing many life threatening obstetrical and gynecologic complications unless diagnosed and managed properly. We present a 31 years old patient applied to our clinic with a his-tory of 4 months amenorrhea and progressively incerasing low abdominal pelvic pain. Abdominal sonographic examination revealed a nonviable fetus at 16 weeks of gestation, lying in a rudimentary horn. Elective laparotomy was performed and the unrupture rudimentary horn with a nonviable fetus was totally excised by laparatomy. Post-operative recovery was uneventful. The need for a high index of suspicion and the role of ultrasonography in the accurate diagnosis is highlighted.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Akut Karının Nadir Bir Nedeni; Apendikal Nöroma. Olgu Sunumu
Mehmet Tolga Kafadar, Gürkan Değirmencioğlu
Olgu sunumu
Özeti
Akut Karının Nadir Bir Nedeni; Apendikal Nöroma. Olgu Sunumu
A Rare Cause Of Acute Abdomen; AppendIceal Neuroma. Case Report
Akut karının nadir bir nedeni; apendikal nöroma. Olgu sunumu
\r\n
ÖZET
\r\n
Akut karın ani başlayan karın ağrısı ile karakterize, travma dışı nedenlere bağlı olarak abdominal bölgede gelişen patolojiler olarak ifade edilir. Ağrının nedeni çoğu olguda acil cerrahi girişim yapılmasını gerektirecek bir patolojidir. Akut karın nedeniyle acil birimlere başvuran hastalarda en sık cerrahi müdahale sebebi akut apandisittir. Akut apandisitin patofizyolojisinde apendiks lümenindeki obstrüksiyonun başlatıcı neden olduğu yaygın olarak kabul görmüştür. Çoğunlukla apendiksin lümenine bazı gıda ve dışkı artıklarının girmesi, bunlarla tıkanması ve bölgede lenf bezlerinin iltihaplanarak şişmesi sonucu meydana gelir. Lümenin obstrüksiyonu bakterilerin aşırı çoğalmasına, mukus sekresyonunun artmasına ve intraluminal basıncın artmasına yol açar. Son yıllarda patofizyolojide nöral komponentin varlığının ileri sürüldüğü çalışmalar da bulunmaktadır. Bunlar oblitere apendiks, fibröz obliterasyon, apendikal nöroma, nörojenik apandisit gibi tanılarla karşımıza çıkabilmektedir. Bu yazıda, akut karının nadir görülen bir nedeni olan, apandisit ön tanısıyla apendektomi uygulanan ve histopatolojik olarak apendikal nöroma tanısı alan bir olguyu sunduk.
A rare cause of acute abdomen; appendiceal neuroma. Case report
\r\n
\r\n
ABSTRACT
\r\n
\r\n
Acute abdomen refers to nontraumatic pathologies of abdominal origin which are characterized by sudden-onset abdominal pain. In most cases the cause of pain is a pathological condition requiring urgent surgical intervention. Acute appendicitis is the most common indication for surgical intervention in patients presenting to emergency department with acute abdomen. Obstruction of appendiceal lumen has been widely accepted as the precipitating factor in the pathophysiology of acute appendicitis. It usually develops as a result of food or feces particles entering into and obstructing appendiceal lumen, leading to inflammation and swelling of regional lymph nodes. Luminal obstruction results in overproduction of bacteria, excessive mucus secretion, and increased intraluminal pressure. Some studies in recent years have suggested a neural component in the pathophysiology of this condition. Such cases may present with various diagnoses such as obliterated appendix, fibrous obliteration, appendiceal neuroma, and neurogenic appendicitis. In this paper we present a case operated with the initial diagnosis of appendicitis and histopathologically diagnosed with appendiceal neuroma, a rare cause of acute abdomen.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Safra Kesesi Agenezisi; Nadir Bir Konjenital Hastalık
Murat Çakır, Tevfik Küçükkartallar, Ahmet Tekin, Adil Kartal
Olgu sunumu
Özeti
Safra Kesesi Agenezisi; Nadir Bir Konjenital Hastalık
Gallbladder AgenesIs, A Rare CongenItal DIsorder
Safra kesesi agenezisi toplumda 10000’de 1-2 arasında görülen
nadir konjenital anomalidir. Olgular üst karın ağrısı gibi biliyer tip
bulgularla karşımıza çıkabilirler. Ultrason biliyer semptomlar için
ilk tercih edilecek görüntüleme yöntemidir. Ancak ultrasonografi ile
safra kesesi agenezisini sıklıkla yanlış yorumlanır. Laparoskopik
cerrahi esnasında teşhis edilen safra kesesi agenezisi ve safra
yolları amomalisini olan olguyu sunduk. Sonuç olarak birçok hastanın
tanısı laparoskopi sonrası açık cerrahi kolesistektomi esnasında
safra kesesinin olmaması ile teşhis edilir. Laparoskopi esnasında
safra kesesi agenezisinden şüphelenildiğinde açık cerrahi prosedüre
geçmek gereksizdir. Aksi halde biliyer kanal yaralanması ile birlikte
artmış mortalite ve morbititeye neden olunabilir.
Agenesis of the gallbladder is a rare congenital anomaly occurring
in 1 to 4 people of a population of 10000. It may present with biliary
type symptoms such as upper abdominal pain requiring further
investigation. Ultrasound is the first choice of imaging for biliary
symptoms but is frequently misleading in the context of Gallbladder
Agenesis. We report a case of congenital Gallbladder Agenesis and a
biliary tract abnormality diagnosed by laparoscopy. As a result most
patients are diagnosed following conversion of laparoscopic to open
cholecystectomy and subsequent failure to identify the gallbladder.
Failure to suspect Gallbladder Agenesis at laparoscopy can result in
unnecessary open surgery and a high risk of bile duct damage with
corresponding postoperative morbidity and mortality.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Gebeliğin İkinci Trimesterinde Morgagni Kistine Bağlı Fallop Tüpünde Torsiyon: Olgu Sunumu
Fedi Ercan, Melike Bayman, Osman Balcı, Mehmet Aykut Yıldırım, Teyfik Küçükkartallar
Olgu sunumu
Özeti
Gebeliğin İkinci Trimesterinde Morgagni Kistine Bağlı Fallop Tüpünde Torsiyon: Olgu Sunumu
FallopIan Tube TorsIon Due To MorgagnI Cyst In Second TrImester Pregnancy: A Case Report.
\r\n Tubal torsiyon, özellikle gebelikte çok nadir bir durumdur. Burada gebeliği 24 haftasında akut karın kliniği ile kliniğimize başvuran bir olguyu sunmaktayız. Radyolojik ve biyokimyasal araştırmalar karın ağrısının nedenini açıklamadı ve laparatomi uygulandı. Ameliyat sırasında, daha önce ultrasonografik muayene ile görülen Morgagni kisti nedeniyle sağ fallopian tüpün torsiyone olduğu görüldü. Sırasıyla Morgagni kistine kistektomi ve fallopin tüpe de detorsiyon uygulandı.
\r\n
\r\n Tubal torsion is a very rare case, especially in pregnancy. We present a case of a patient of 24 weeks gestation that was admitted to our clinic with acute abdomen. Radiological and biochemical investigations did not reveal the cause of abdominal pain which resulted in laparatomic exploration. During the operation, the Morgagni cyst, previously explored by ultrasonographic examination, and the right fallopian tube were found twisted among themselves. Cystectomy and detorsion was performed of the Morgagni cyst and the fallopian tube, respectively.
\r\n
\r\n
\r\n
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Tesadüfen Tespit Edilen Çift Vena Kava İnferior
anomalisi
Mustafa Cüneyt Çiçek, Yüksel Dereli, Ömer Tanyeli, Ömer Faruk Çiçek
Olgu sunumu
Özeti
Tesadüfen Tespit Edilen Çift Vena Kava İnferior
anomalisi
Double InferIor Vena Cava Anomaly DetermIned By Chance
Vena kava inferior, embriyolojik hayatın beşinci ve sekizinci
haftaları arasında üç çift primitif venin kompleks anastomozu
sonucu oluşur. Vena kava inferiorun bu kompleks embriyolojik
gelişimi sırasındaki anormallikler sonucu, çeşitli anomaliler meydana
gelebilir. Nadir olarak rastlanan çift vena kava inferior anomalisi
en sık görülen inferior vena kava patolojisidir. Bu makalede, akut
karın ağrısı ile hastanemize başvuran ve rutin tetkikler esnasında
tesadüfen tespit edilen çift vena kava inferior anomalisi bulunan, 17
yaşında bir erkek hasta sunuldu. Son yıllarda, modern görüntüleme
tekniklerinin gelişmesi ve bunların klinik kullanımının yaygınlaşması
ile asemptomatik vena kava inferior anomalilerinin tesadüfi olarak
tespit edilmesine olanak sağlanmıştır. Özellikle retroperitoneal
cerrahi operasyonlarda oluşabilecek komplikasyonları önlemek adına
çift vena kava inferior anomalisinin tespit edilmesi önemlidir.
The inferior vena cava is formed by complex process involving
the several anastomoses between three paired embryonic veins
during the fifth to the eighth week of embryonic development. It is
reported that abnormalities in this complex development may result
various defects. Double inferior vena cava is the most common
anomaly affecting the vena cava, though it is a rare pathology. In
this study, a 17 year old male patient was presented who admitted
to our hospital with acute abdominal pain and were determined by
chance during routine inspections double inferior vena cava anomaly.
In recent years, the development of modern imaging techniques and
with the widespread clinical use of these asymptomatic inferior vena
cava anomaly has been identified as incidental facilities are provided.
In particular, retroperitoneal surgery in order to avoid complications
that could occur in pairs inferior vena cava anomaly detection is
important.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Karın Duvarı Fıematomları
Yalçın Kekeç, Erol Aksungur, Mahmut Oğuz, Erol Atilla, Mehmet Altay
Araştırma makalesi
Özeti
Karın Duvarı Fıematomları
AnterIor AbdomInal Wall Hematomas
Şiddetli karın ağrısı ve palpahl hassas abdominal kitle bulgular, vererek, akut karını taklit edebilen karın ön duvar hematomlart oldukça nadir görülen palolojilerdir. Akut karın veya şüpheli abdominal kitle ön tatlılar-0,1a ultrasonografi (USG) veya bilgi-sayarlı (BT) tomografi tetkikleri istenilen altı hastada karın ön duvarı hematomu saptanmıştır. USG ile tam konan hastalarda hematomun kesin lokalizasyo-ııu, ekstansiyonu ve eşlik eden ilave patolojilerin araştırılması için bilgisayarlı tomografi incelemesi yapılmıştır. Bu çalştmada oldukça nadir görülen karın ön duvarı hematomlarının USG ve BT ile akut karın tanısında,' kolayca ayırdedildigi görülmektedir.
Anterior abdominal wall hematoma is a rare pat-hological condition.It may simulate the acute surgi-cal abdomen. Ilematoma was diagnosed by utilizing ultrasonography (USG) and computerized tomogra-phy (ST) in six patients who vere thouht to have acute abdomen orland abdominal mass. Although the diagnosis was made by USG, CT had been used to investigate localization, extension and associated pathological conditions of the hematoma. In !his article,differential diagnosis of andominal wall hematomas from acute surgical abdomen in six patients by using USG and CT are presented.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Çocukluk Çağı Ailevi Akdeniz Ateşi Hastalarında Isı Şok Protein 90 Alfa Ve Vitamin Düzeylerindeki Değişim
Bülent Ataş, Serkan Kutlu
Araştırma makalesi
Özeti
Çocukluk Çağı Ailevi Akdeniz Ateşi Hastalarında Isı Şok Protein 90 Alfa Ve Vitamin Düzeylerindeki Değişim
The Changes Of Heat Shock ProteIn 90 Alpha And VItamIn Levels In PedIatrIc PatIens WIth FamIlIal MedIterranean Fever
Ailevi Akdeniz ateşi (AAA) tanılı hastalarımızın atak ve remisyon dönemlerinde ısı şok protein (HSP) 90 alfa ve vitamin düzeyindeki değişimleri sağlıklı gönüllülerle kıyaslamak ve bu moleküllerin AAA atağını kontrol etmede, amiloid birikimini önlemede faydasının olup olmayacağını araştırmak, ayrıca bu moleküllerin AAA gen mutasyonları ile ilişkilerinin araştırılması amaçlandı.
Hastalar ve Yöntem: Hastanemiz çocuk nefrolojisi bölümünde AAA tanılı 6 ay-18 yıl arası 30 hastadan atak ve remisyon dönemlerinde ve 30 sağlıklı gönüllüden alınan kan örneklerinde HSP 90 alfa, A vitamini, B 12 vitamini, D vitamini, E vitamini ve folik asit düzeyleri çalışıldı. Sonuçlar istatistiki olarak birbirleriyle kıyaslandı.
Bulgular: Çalışmamızda hastaların 19’u (%63,3) erkek, 11’i (%36,7) kızdı ve yaş ortalaması 11 yıldı. Hastaların atak döneminde en sık başvuru şikayeti ateşten sonra 19 (%63,3) hastada karın ağrısı idi ve sadece yüksek ateş beş (%16,7) hastada saptandı. En sık genetik mutasyon M694V 14 (%46,7) hastada varken beş (%16,7) hastada mutasyon saptanmadı. HSP 90 alfa atak grubunda en yüksek, en düşük ise remisyon grubunda olmasına rağmen gruplar arasında anlamlı fark bulunmadı. B12 vitamini gruplar arasında anlamlı düzeyde farklıydı ve en yüksek değer kontrol grubundaydı. D vitamini atak ve remisyon grupları arasında anlamlı derecede farklıydı ve en yüksek değer atak grubunda idi. Ayrıca D vitamini düzeyi erkeklerde anlamlı yüksekti. A vitamini, E vitamini ve folik asit değerleri arasında anlamlı fark bulunmadı. AAA gen mutasyonlarının HSP 90 alfa ve vitamin düzeyleri üzerinde etkili olmadığı saptandı.
Sonuç: Bulgularımız AAA'da serum HSP 90 alfa, D vitamini, E vitamini ve folik asit değerlerinin normal olduğunu, ancak B12 vitamini ve A vitamini düzeylerinin atak ve remisyon sırasında düşük olduğunu göstermiştir. Ancak konuyla ilgili daha geniş serileri içeren prospektif çalışmaların yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
Aim: It was aimed to compare with healthy volunteers the changes in heat shock protein (HSP) 90 alpha and vitamin levels during exacerbation and remission periods in our patients with familial Mediterranean fever (FMF), to research whether these molecules will benefit in control of FMF exacerbation and prevention of amyloid accumulation, and also to investigate the relationship of these molecules with FMF gene mutations.
Patients and Methods: HSP 90 alpha, vitamin A, vitamin B 12, vitamin D, vitamin E and folic acid levels were studied in 30 patients with AAA diagnosed in our hospital's pediatric nephrology department during the exacerbation and remission periods and 30 healthy volunteers. The results were compared statistically.
Results: In our series, 19 (63.3%) of the patients were male, 11 (36.7%) were female, with a mean age of 11 years. The most common presenting complaint was abdominal pain (n=19; 63.3%) after fever and only high fever was found to be present in five (16.7%) patients. The most common genetic mutation was M694V (n=14; 46.7%), whereas no mutation was detected in five (16.7%) patients. Although HSP 90 alpha was the highest in the exacerbation group and the lowest in the remission group, there was no significant difference between the groups. Vitamin B12 was significantly different between the groups and the highest value was in the control group. Vitamin D was significantly different between the exacerbation and the remission groups and the highest value was in the exacerbation group. In addition, vitamin D levels were significantly higher in boys. There was no significant difference between vitamin A, vitamin E and folic acid levels. FMF gene mutations did not affect HSP 90 alpha and vitamin levels.
Conclusion: Our findings showed that serum HSP 90 alpha, vitamin D, vitamin E and folic acid levels were normal in AAA, but vitamin B12 and vitamin A levels were low during exacerbation and remission. However, we think that prospective studies including larger series should be performed about the subject.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Çölyak Arter Stenozu Olan Bir Olguda Cerrahi Tedavi: Aorto-Hepatik Bypass
Mehmet Işık, Ali Sarıgül
Olgu sunumu
Özeti
Çölyak Arter Stenozu Olan Bir Olguda Cerrahi Tedavi: Aorto-Hepatik Bypass
Surgıcal Treatment In A Patıent Wıth Celıac Artery Stenosıs: Aorta-Hepatıc Bypass
Kronik mezenterik iskemi, intestinal perfüzyon bozukluğundan kaynaklanan nadir görülen bir hastalıktır. Yemeklerden sonra artan karın ağrısı, iştahsızlık, kilo kaybı gibi belirtilerle seyreder. Olgu sunumu yapılan hastada, intestinal iskemi, arterya dorsalis pedis tıkanıklığı, çölyak arter (ÇA) ve süperior mezenterik arter (SMA) tutulumu mevcuttu. 35 yaşındaki bir bayan hastada tüm bu lezyonların birlikte görülmesi, nadir olması açısından ilginçti.
Bu çalışmada, multipl lezyonlar nedeniyle endovasküler işleme uygun olmayan ve safen ven ile aorta-hepatik bypass yapılan genç hastanın cerrahi tedavisi paylaşılmak istendi.
Chronic mesenteric ischemia is a rare disease caused by intestinal perfusion disorder. Increased abdominal pain after meals, loss of appetite, weight loss, such as the symptoms of the course. The patient was presented with intestinal ischemia, arterial dorsalis pedis obstruction, celiac artery and superior mesenteric artery involvement. The coexistence of all these lesions in a 35-year-old female patient was interesting because of its rarity. In this study, we wanted to share the surgical treatment of a young patient who was not suitable for endovascular treatment and underwent saphenous vein and aorta-hepatic bypass due to multiple lesions.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Karın Ağrısı Olan Hastaların Cerrahi Tanısında Bazı Parametrelerin Etkinliği
Müslim Yurtçu, Ayşe Adam, Adnan Abasıyanık
Araştırma makalesi
Özeti
Karın Ağrısı Olan Hastaların Cerrahi Tanısında Bazı Parametrelerin Etkinliği
EffectIveness Of Some Parameters In The PatIents WIth AbdomInal PaIn In SurgIcal DecIsIon MakIng
Amaç: Karın ağrısı olan hastalarda preoperatif dönemde bazı parametrelerin cerrahi endikasyon açısından etkili olduğu bildirilmiştir. Çalışmamızın amacı, bu parametrelerden hangilerinin cerrahiye karar vermede etkin olduğunu belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Karın ağrısı olan 56’sı (%64) erkek ve 31’i (%36) kız [ortalama yaş: 8.18±1.25 (1-16 arası)]; toplam 87 hasta üzerinde çalışıldı. 1. Grubu opere edilen 76 hasta ve 2. grubu da opere edilmeyen 11 hasta oluşturdu. Her iki grupta da yaş, cinsiyet, preoperatif ateş (°C), kanda lökosit sayısı (LS) ve tam idrar tetkiki (T‹T) nde lökosit, ayakta direkt karın grafisi (ADKG), karın ultrasonografisi (USG), nazogastrik drenaj (NGD), preoperatif tanı ve tedavi değerlendirildi. Bulgular: Preoperatif dönemde ateş, diğer karın ağrısı nedenleri ile karşılaştırıldığında sadece perfore apandisitte anlamlı olarak yüksekti (P=0.028). Yine ADKG’sinde perfore apandisitte gaz-sıvı seviyesi ve akut apandisitte de gaz görüntüsü diğer karın ağrısı nedenlerine göre anlamlı olarak yüksek bulundu (P=0.001). USG preoperatif dönemde diğer karın ağrısı nedenleri ile karşılaştırıldığında, invajinasyon ve mezenter lenfadenitin ayırıcı tanısında anlamlı olup hastaların cerrahiye gitmesinde karar verme açısından değerli bulundu (P=0.000). BK (P=0.346), TİT (P=0.131) ve NGD (P=0.205)’ın, hastaların cerrahiye gitmesine karar verme açısından anlamlı olmadığı tespit edildi. Sonuç: Karın ağrısı olan hastalardan perfore apandisitte preoperatif dönemde ateş yükselmekte ve ADKG’sinde gaz-sıvı seviyesi saptanmaktadır. Ayrıca karın ultrasonografisinin gereksiz cerrahi girişimlerden kaçınmak için preoperatif dönemde, özellikle invajinasyon ve mezenter lenfadenitin ayırıcı tanısında etkili olduğunu söyleyebiliriz.
Aim: This study aimed to determine which of these parameters is effective in surgical decision making. Material and Method: The study population consisted of 87 patients, 56 (64%) male and 31 (36%) female [mean age, 8.18±1.25 years (±SD); range, 1 to 16 years], who were examined and investigated in our department. Two groups were studied: Operated group (O group) who underwent surgery and included 76 children and nonoperated group (NO group) who did not undergone surgery and included 11 children. In both groups age, gender, preoperative temperature, leukocyte count in blood and urine, the plain XRay film of the abdomen, abdominal ultrasonography (USG), nasogastric drenage (NGD), preoperative diagnosis and treatment were identified. Results: In preoperative period temperature were significantly high in only perforated appendicitis compared with other causes of abdominal pain (P=0.028). Gase-liquid level in perforated appendicitis and gase image in acute appendicitis were significantly high compared with other causes of abdominal pain in plain graphy (P=0.001). USG was rather significant in the differential diagnosis of intussuception and mesenteric lymphadenopathy compared with other causes of abdominal pain in this period (P=0.000). In addition, USG was found as a valuable parameter in surgical decision making. Leukocyte count in blood (P=0.346), the leucocyte in urine (P=0.131), NGD (P=0.205) were not significant in surgical making decision. Conclusion: It was shown that temperature were significantly high and gase-liquid level in the patients who are suspected to be perforated appendicitis of the patients who have abdominal pain in preoperative period. We may say that abdominal USG is effective especially in the differential diagnosis of intussuception and mesenter lymphadenitis to avoid unnecessary surgical procedures.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Olanzapin İle Tedavi Edilen Bir Monosemptomatik Hipokondriyak Psikoz Olgusu
Bilge Burçak Annagür
Olgu sunumu
Özeti
Olanzapin İle Tedavi Edilen Bir Monosemptomatik Hipokondriyak Psikoz Olgusu
A MonosymptomatIc HypochondrIacal PsychosIs Case Treated WIth OlanzapIne
Sanrısal bozukluk; kalıcı ve ısrarlı bir veya birden çok sayıda garip olmayan sanrılı düşüncenin klinik görünüme egemen olduğu psikiyatrik tanıdır. Sanrısal bozukluk bedensel alt tipi monosemptomatik hipokondriyak psikoz olarak adlandırılır. Bu bozuklukta kişi bir hastalığı olduğuna inanır ve bu sanrısal inancına uygun olarak varsanıları bulunabilir. Midesinde ülser olduğu düşüncesi ve karın ağrısı nedeni ile hastanenin acil servisine, dâhiliye kliniğine ve genel cerrahi kliniğine her gün birkaç kez başvuruda bulunan ve yapılan çok sayıda tetkikin normal olmasına rağmen ısrarla ameliyat olmak isteyen bir monosemptomatik hipokondriyazis olgusunun psikiyatriye yönlendirilişi sunulmuştur. Olanzapinin bu olgularda kullanılabilecek etkili bir tedavi seçeneği olabileceği gösterilmiştir. Bu az görülen hastalığın özellikle psikiyatri dışı hekimler tarafından göz önünde bulundurulması, hem hastanın psikiyatriye erken başvurması açısından hem de diğer hekimlerin gereksiz işlemler yapmaması açısından oldukça önemlidir.
Delusional disorder is a psychiatric diagnosis that one or more persistent and insistent nonbizarre delusional belief is dominant in clinical feature. The delusional disorder somatic subtype is called as monosymptomatic hypochondriacal psychosis. In this disorder one believes that he/she has a disease and has hallucinations pertinent to this delusional belief. In this report, a monosymptomatic hypochondriacal psychosis case which directed to psychiatry clinic because she presented to emergency service, internal medicine clinic and general surgery clinic of our hospital several times every day with stomachache due to the belief of presence of gastric ulcer, and insisted to be operated despite large number of examinations done were normal, was presented. It was shown that olanzapine is an effective treatment option that can be used in these cases. It is important to be taken into consideration this rare disease especially by non psychiatry clinicians both for early presentation of these patients to psychiatry clinic and to prevent unnecessary interventions by other clinicians.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Kronik Miyeloproliferatif Neoplazi Tanılı
114 Hastanın İncelemesi
Zafer Gökgöz, Füsun Özdemirkıran, Melda Cömert, Güray Saydam
Araştırma makalesi
Özeti
Kronik Miyeloproliferatif Neoplazi Tanılı
114 Hastanın İncelemesi
ExperIence Of 114 PatIents WIth ChronIc MyeloprolIferatIve Neoplasm
Kronik miyeloproliferatif neoplaziler , kemik iliğindeki
multipotansiyel kök ve öncül hücrelerde ortaya çıkan ve kontrolsüz
hücre yapımı sonucu periferik kanda olgun hücrelerin artışı ile
karakterize hastalıklardır. Biz bu çalışmada Ege Üniversitesi Tıp
Fakültesi Hematoloji Polikliniğine ayaktan başvuran Philedelphia
(-) 114 Kronik miyeloproliferatif neoplazi hastasının geriye yönelik
olarak klinik özelliklerini inceledik. Hastalarımızın 58’i kadın (%49.1),
56’sı (%50.1) erkekti. Tanı anında ortanca yaş 52 idi. 39 hasta
polisitemia vera, 23 hasta primer miyelofibrozis, 52 hasta esansiyel
trombositoz tanılarıyla izlenmekteydi. 29 hasta iskemik semptomlar,
29 hasta halsizlik, 11 hasta başağrısı, 10 hasta karın ağrısı,8 hasta
kaşıntı, 3 hasta baş dönmesi yakınması ile başvurmuş. 24 hasta ise
tesadüfen yapılan tetkikler sonucu tanı almış. Hastalarımızın tanı
anında ortalama tam kan değerleri ise sırasıyla; lökosit:11.163x 〖10
〗^6 ±5600µL, trombosit: 901.336±439.105/µ , hemoglobin:13.8±2.91
g/dl idi. Hastalarımızın %25.4 ‘ünde tromboz hikayesi varken %74.6
‘sında tromboz hikayesi yoktu. Tedavilere baktığımızda ise 18
hasta anegralide, 26 hasta hidroksiüre, 8 hasta asetilsalisik asit
diğer hastalar ise ya tedavisiz takipte ya da kombinasyon tedavileri
almaktaydı. Bu çalışma ülkemizde yapılan kronik miyeloproliferatif
neoplazi hastalarının klinik özelliklerinin incelendiği en büyük
serilerden biridir.
Chronic myeloid neoplasms are pluripotent hematopoetic
diseases characterized by maturating and differantiating defects
of bone marrow cells and reflecting to peripheral blood. We
retrospectively analysed the clinical features of Philedelphia (-)
114 Chronic myeloid neoplasm diagnosed patients of Ege Universty
Hematology Department Outpatient Clinic. 58 (49.1%) of patients
are female, 56 (50.1%) of patients are male. The median age is
52. 39 of patients has policytemia vera, 23 of patients has primary
myelofibrosis, and 52 of patients have essential trombocytosis
diagnosis. The appealing sypmtoms are; for 29 of patients have
weakness, for 29 of patients have ischemic symptomps, 11 have
headache, 8 have pruritis and 3 patients have vertigo. 24 patients
were diagnosed incidentally. The mean leucocyte value is 11.163x 〖10
〗^6±5600µL, platelet: 901.336±439.105/µ and hemoglobin:13.8±2.91
g/dl. 25.4% of patients had a story of thrombosis while the 74.6% not.
18 patients are under treatment with anegralide, 26 hydroxyurea,
8 acetylsalisilic acid other patients have combination treatments or
under follow up without treatment. This study is one of the largest
series in our country.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Çok Sayıda Trikobezoar
Müslim Yurtçu
Olgu sunumu
Özeti
Çok Sayıda Trikobezoar
Multıple TrIchobezoars
Bezoarlar, lifli ya da emilemeyen gıdaların sindirim sisteminde sürekli birikimi sonucu ortaya çıkarak belli bir yer işgal eden katılaşmış cisimlerdir. Çocuklardaki bezoarların çoğu; oyuncak bebek ya da fırçalardaki saçların yutulması ile oluşurlar. Trikobezoarlar, tipik olarak karın ağrısı ve bulantıya sebep olurlar; aynı zamanda asemptomatik abdominal kitleden, barsak tıkanıklığı ve barsak perforasyonuna kadar giden belirtilerle seyrederler. Trikobezoarlar, daha çok duygusal olarak rahatsız olan ya da mental retarde çocuklarda görülür. 8 yaşındaki bir kız çocuğunda seyrek görülen dev bir trikobezoarı sunulmaktadır. Söz konusu trikobezoar, oldukça büyük ve duodenuma geçtiğinden dolayı endoskopik olarak çıkarılamadı. Keza, yumuşatıcılar ve papain enzimi de etkili olmadı. Cerrahi olarak supraumblikal median kesi ile karın açılarak eksplorasyon yapıldı. Yaklaşık 15X3 cm ebadındaki trikobezoar, ileoçekal segmentin 50 cm proksimalinde tespit edildi ve çıkarıldı; 10 cm'lik jejunal segment Heineke Mikulicz prosedürü ile onarıldı.
Bezoars are concretions in the gastrointestinal tract that increase in size by continuous accumulation of non-absorbable food or fibers. Most bezoars in children are trichobezoars from swallowed hair from the dolls or brushers. Trichobezoars typically cause abdominal pain and nausia, but can also present as an asymptomatic abdominal mass, progressing to intestinal obstruction and perforation. It is predominantly found in emotionally disturbed or mentally retarded youngers. We report a case of an unusual giant trichobezoar in 8-year-old girl. It was not extracted endoscopically, because it was huge and passed into the duodenum. Attempts at dissolving the bezoar with enzymes (papain) or meat tenderizers have not been efficacious. The abdomen was explored through a supraumblical median incision, an approximately 15X3 cm trichobezoar in diameter was identified in 50 cm distance from ileocecal segment, and was removed. In addition, ischemic and rupture 10 cm jejunal segment was repaired. These two rupture segments were repaired using Heineke Mikulicz procedure.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Dev Sürrenal Kitle
Serhat Doğan, Adil Kartal, Tevfik Küçükkartallar, Mustafa Şentürk, Yusuf Yavuz, Mehmet Aykut Yıldırım
Olgu sunumu
Özeti
Dev Sürrenal Kitle
GIant Surrenal Mass
Kırk bir yaşında kadın ve 64 yaşında bir erkek hasta karın ağrısı nedeniyle kliniğimize başvurdu. Yapılan tetkiklerinde her iki vakada da karaciğerde dev hemanjiom olduğu raporlandı. Her iki vakada semptomatik olması ve malignite şüphesi olması nedeniyle operasyon kararı alındı. Operasyon esnasında kitlenin karaciğer kaynaklı olmadığı, sağ sürrenal kaynaklı dev adenom olduğu görüldü, ikinci vakada da kitlenin sağ böbrek kaynaklı olduğu görüldü. Rezeksiyon yapıldı. Sürrenal bölgedeki kitlelerin hemanjiomlarla karıştırılabileceği unutulmamalıdır.
\r\n
Fourty one years old female and 64 years old man were admitted to our clinic because of abdominal pain. In investigating the liver was reported with a giant hemangioma. It was symptomatic and look like malignancy for each cases so they were operated. In operation it was not a liver mass , one of them observed right giant adrenal adenoma and the second one is renal cell carsinoma. Resection was performed for each cases. Adrenal mass could be noted that mixed hemangiomas.
\r\n
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Ailesel Akdeniz Ateşi
İlhan Sezer, Hilal Kocabaş
Derleme
Özeti
Ailesel Akdeniz Ateşi
FamIlIal MedIterranean Fever
Amaç: Ailesel Akdeniz Ateşi, günümüzde bilinen herediter periyodik ateş sendromları arasında en yaygın ve en iyi tanınmış olanıdır. Biz bu derlemede, yurdumuzda sıkça görülen bu hastalığı ve yeni tedavi metotlarını özetledik. Ana bulgular: Ailesel Akdeniz ateşi literatürde ilk defa 1908 yılında bir Yahudi kızında tanımlanmıştır. Çoğunlukla Ermenilerde, Sefarad Yahudilerinde, Araplarda, Anadolu Türklerinde görülür. Hastalığın patogenezi tam olarak aydınlatılamamıştır. Tipik özelliği karın ağrısı, göğüs ağrısı veya eklem ağrısının eşlik ettiği akut ateş ataklarıdır. En önemli komplikasyonu ise AA tipi amiloidozdur. Spesifik bir laboratuvar veya radyolojik bulgusu yoktur. Tedavide en çok kullanılan kolşisin, akut atak sıklığını azalttığı gibi amiloidoz gelişimini önlemede de etkindir. Sonuç: Hastaların yaklaşık 1/4’ü kolşisin tedavisine dirençlidir. Bu hastalarda tedaviye eklenen interferon a, selektif seratonin reuptake inhibitörleri veya biyolojik ajanların etkili olduğunu gösteren çalışmalar vardır.
Aim: Familial Mediterranean fever, is the most common and well known disease in hereditary periodic fever syndromes at the present time. In this review we summarized the disease, which was seen frequently in our country, and newly treatment methods. Main findings: Familial Mediterranean fever was described in a Jewish girl in 1908. Generally it was seen in Armenians, Sefaradian Jew, Arabians and Anatolian Turks. Pathogenesis of the disease was not clear. Characteristic feature of the disease is acute fever attacks accompanied with abdominal pain, chest pain and joint pain. The most important complication is type AA amiloidosis. There is no specific laboratory or radiological finding. Colchicum which is used in the treatment, decreases frequency of attacks and prevents from development of amiloidosis. Result: Aproximately 1/4 patients are resistive to colchicum treatment. There are some studies which shows adding interferon a, selective seratonine reuptake inhibitors and biological agents to the treatment are effective in these patients.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Yetişkinde İnce Barsak İnvajinasyonu
Fatıma Bilgin, Özhan Özcan, Mustafa Dönmez, Erdem Şentatar, Erhan Ayşan, Arslan Kaygusuz
Olgu sunumu
Özeti
Yetişkinde İnce Barsak İnvajinasyonu
IntestInal InvagInatIon In An Adult
İnvajinasyon barsağın bir segmentinin diğer segmentinin içine girmesi olarak tanımlanır. Yetişkin invajinasyonu nadir bir durumdur ve sebepleri çocukluk yaş grubundan farklıdır. Otuzüç yaşında kadın hasta acil servise karın ağrısı, bulantı ve kusma şikayetleriyle başvurdu. Karın ultrasonografisi ve bilgisayarlı tomografide invajinasyondan şüphelenildi, hasta acil ameliyata alındı. İnvajinasyon alanında tümöral kitle palpe edilerek segmenter rezeksiyon uygulandı. Ameliyat sonrası süreçte sorun yaşanmayan hasta postoperatif yedinci gün taburcu edildi. Patolojik değerlendirmede dört polibin her birinde iyi diferansiye adenokarsinom tespit edildi. Yetişkin olgularda invajinasyon nadir görülse de preoperatif değerlendirmede invajinasyon düşünüldüğünde bunun habis bir tümöre bağlı olabileceği unutulmamalıdır. Bu bağlamda yapılacak rezeksiyonun sınırlarının geniş tutulması önerilir.
Invagination is the condition whereby a segment of intestine becomes drawn into the lumen of the proximal bowel. İnvagination in adults is a rare situation and the causes are different from childhood group. A 33 years old female patient admitted to emergency service with abdominal pain , nousea and vomiting. In ultrasonography and abdominal computed tomography suspected from invagination so the patient was operated urgently.In operation a masswas palpated and segmental resection was applied. Post-operative 7 th day , the patient was discharged from hospital without any complication. In pathological evaluation well-differentiated adenocarcinoma was detected in all polyps. Although invagination is a rare condition in adult patients when suspected from invagination the possibility of malign tumor should be considered. According to this , wide segmental resection is advised.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Ailevi Akdeniz Ateşine Bağlı Çok Nadir Bir Göğüs Ağrısı Sebebi; Kostokondrit
Turgut Teke, Kemal Erol, Emin Maden, Ali Sallı, Kürşat Uzun
Olgu sunumu
Özeti
Ailevi Akdeniz Ateşine Bağlı Çok Nadir Bir Göğüs Ağrısı Sebebi; Kostokondrit
A Very Rare Chest PaIn Reason Due To FamIlIal MedIterranean Fever; CostochondrItIs
Ailevi Akdeniz Ateşi (AAA), ateş ve serozit atakları ile karakterize otozomal resesif geçişli bir hastalıktır. Eklem tutulumu, karın ağrısından sonra ikinci en sık görülen bulgusudur. Eklem tutulumu sıklıkla alt ekstremitelerin büyük eklemlerinde olur, ancak ayak bileği, omuz, temporomandibular eklem veya sternoclavicular eklemlerde de tutulum gözlenebilir. Burada kostokondritin eşlik ettiği 25 yaşındaki AAA’li erkek bir hastayı sunduk. Sonuç olarak AAA artriti klinik olarak kostakondrit gibi çeşitli formlarda ortaya çıkabilir
Familial mediterranean fever (FMF) is an autosomal recessivelytransmitted disease characterised by attacks of fever and serositis. Articular involvement is the second most common manifestation following abdominal pain. Articular involvement is commonly in the large joints of the lower extremities but may occur in other joints such as the ankle, shoulder, temporomandibular joint, or sternoclavicular joint. Here, we report a 25-year-old man of FMF with accompanying costochondritis. In conclusion, arthritis of FMF is clinically presented in various forms such as costochondritis
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Gastrointestinal Sistemin Gıst Dışı Mezenkimal Tümörleri
Meryem İlkay Eren Karanis, İlknur Küçükosmanoğlu, Tuğba Günler, Yaşar Ünlü, Hande Köksal
Araştırma makalesi
Özeti
Gastrointestinal Sistemin Gıst Dışı Mezenkimal Tümörleri
Non-Gıst Mesenchymal Tumors Of The GastroIntestInal Tract
Amaç: Gastrointestinal stromal tümörler dışındaki gastrointestinal sistemin mezenkimal tümörleri nadirdir ve çoğu iyi huyludur. Bu çalışmanın amacı gastrointestinal sistemin gastrointestinal stromal tümör dışı mezenkimal tümörlerinin klinik ve patolojik özelliklerini ortaya koymaktır.
Gereç ve Yöntemler: 2008-2018 yılları arasında tüm gastrointestinal endoskopik ve cerrahi rezeksiyon materyalleri retrospektif olarak incelendi. Gastrointestinal stromal tümör dışındaki mezenkimal tümör tanısı alan olgular dahil edildi.
Bulgular: Yirmi dört lipom, 14 inflamatuar fibroid polip, altı leiomyom, dört lenfanjiyom, dört hemanjiyom, dört schwannom, iki nöroma, iki malign melanom, bir leiomyosarkom, bir granüler hücreli tümör ve bir Kaposi sarkomu saptandı. Olguların ortanca yaşları 61 (29-87), ortanca tümör boyutu 1.5 cm (0.2-14) idi. Otuz yedi olgu (% 58,7) kadın, 26 olgu (% 41,3) erkekti. Bu tümörler spesifik olmayan semptomlara neden oldular. Benign tümörlerde eksizyon sonrası patolojik tanıya bakılmaksızın nüks veya metastaz saptanmadı.
Sonuç: Gastrointestinal sistemin gastrointestinal stromal tümör dışı mezenkimal tümörleri her yaşta görülebilen ve sıklıkla kadınlarda izlenen, çoğunlukla küçük ve iyi huylu tümörlerdir. En yaygın olanları lipomlar ve inflamatuar fibroid poliplerdir. Mide tümörlerinin çoğu dispeptik şikayetlere, barsak tümörleri de karın ağrısı, bulantı veya kusmaya neden olurlar. Ayrıca bağırsak tümörlerinin bazıları akut ve kronik kanama, obstrüksiyon, perforasyon, volvulus veya intussussepsiyon gibi ciddi, hatta ölümcül klinik durumlara yol açarlar. İyi huylu tümörlerin tedavisi için eksizyon yeterlidir, nüks veya metastaz göstermezler.
Aim: Mesenchymal tumors of the gastrointestinal tract other than gastrointestinal stromal tumors are rare and most of them are benign. The aim of this study to reveal the clinical and pathological features of non-gastrointestinal stromal tumor mesenchymal tumors of the gastrointestinal tract.
Materials and Methods: All gastrointestinal endoscopic and surgical resection materials, between 2008-2018, were retrospectively reviewed. Cases diagnosed with mesenchymal tumor other than gastrointestinal stromal tumors were included.
Results: Twenty four lipomas, 14 inflammatory fibroid polyps, six leiomyomas, four lymphangiomas, four hemangiomas, four schwannomas, two neuromas, two malignant melanomas, one leiomyosarcoma, one granular cell tumor and one Kaposi sarcoma were detected. The median ages of the cases were 61 years (29-87), the median tumor size was 1.5 cm (0.2-14). Thirty seven (58.7%) cases were female and 26 (41.3%) were male. They caused nonspecific symptoms. No recurrence or metastasis was detected after excision in benign tumors regardless of the pathological diagnosis.
Conclusion: Non-gastrointestinal stromal tumor mesenchymal tumors of the gastrointestinal tract are mostly small and benign tumors that can be seen at any age and are frequently seen in women. The most common ones are lipomas and inflammatory fibroid polyps. Most gastric tumors cause dyspeptic complaints and intestinal tumors cause abdominal pain, nausea or vomiting, as well as some of the intestinal tumors lead to serious, even fatal clinical situations such as acute and chronic bleeding, obstruction, perforation, volvulus or intussusception. For benign tumors’ treatment, excision is sufficient, they do not exhibit recurrence or metastasis.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Remisyonda Akut Myeloid Lösemide Ortaya Çıkan
kolon Granülositik Sarkomu
Murat Bıyık, Ramazan Uçar, Gökhan Güngör, Hasan Esen, Sinan Demircioğlu, Özlem Özer Çakır, Hüseyin Ataseven, Ali Demir
Olgu sunumu
Özeti
Remisyonda Akut Myeloid Lösemide Ortaya Çıkan
kolon Granülositik Sarkomu
GranulocytIc Sarcoma Of Colon In A PatIent WIth Acute MyeloId
leukemIa Who Is In RemIssIon
Granulositik sarkom, lösemik hücrelerin ekstramedüller
tutulumudur ve bunun gastrointestinal sistem tutulumu oldukça
nadirdir. Bu olgular karın ağrısı, ileus, gastrointestinal sistem
kanaması ve perforasyon ile başvurabilir. Biz, karın ağrısı ile
başvuran, kemoterapi sonrası kemik iliği remisyona giren akut
miyeloid lösemi hastasında gelişen kolon granulositik sarkomu
olgusunu sunmayı amaçladık.
Granulocytic sarcoma is extramedullary infiltration of leukemic
cells and the involvement of the gastrointestinal tract is rare. These
cases may present with abdominal pain, ileus, gastrointestinal
bleeding and perforation. We present an acute myeloid leukemia
patient that admitted with abdominal pain whose bone marrow is in
remission after chemotherapy in whom the reason of abdominal pain
was granulocytic sarcoma that occurred in the colon.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Akut Pankreatit
Ayşegül Bükülmez
Derleme
Özeti
Akut Pankreatit
Acute PancreatItIs
Akut pankreatit, çocuklarda akut karın ağrısının önemli bir nedenidir ve acil tedavi gerektirir çünkü hayatı tehdit edici olabilir. Akut pediatrik pankreatit insidansı artmaktadır. Her ne kadar akut pankreatit epidemiyolojisi, çocuklarda klinik bulgular ve akut pankreatit seyri genellikle yetişkinlerden farklı olsa da, yetişkin çalışmaları temelinde etiyoloji, tedavi ve sonuçlar hakkında bilgi edinilir. Çoğu durumda, inflamasyon kendini sınırlayabilir, ancak bazı durumlarda akut pankreatit, akut tekrarlayan pankreatit veya kronik pankreatit ilerleyebilir. Sekonder komplikasyonları önleyebileceğinden, çocuklarda akut pankreatit döneminde en uygun tedaviyi sağlamak gereklidir. Bu derlemede akut pankreatit epidemiyolojisi, akut pankreatit tanısında görüntüleme ve görüntüleme bulgularının rolü, tedavi yöntemleri ve tedavisi ve akut pankreatit komplikasyonları özetlenmiştir.
Acute pancreatitis is an important cause of acute abdominal pain in children and requires prompt treatment because it may become life-threatening. The incidence of acute pediatric pancreatitis is increasing. Although epidemiology of acute pancreatitis, clinical manifestations and acute pancreatitis course in children are generally different than in adults, information about etiology, management and results are obtained on the basis of adult studies. In most cases, inflammation may limit itself, but in some cases acute pancreatitis, acute recurrent pancreatitis or chronic pancreatitis may progress. It is necessary to provide optimal management in the acute period of pancreatitis in children, as this may prevent secondary conplications. In this review we summarise the epidemiology of acute pancreatitis, role of imaging and imaging findings in the diagnosis of acute pancreatitis, treatment methods and management and complications of acute pancreatitis.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Özefagusa Rüptüre Olan Mediyastinal
tüberküloz Lenfadenit
Hatice Kılıç, Tuba Öğüt, Ayşegül Şentürk, Birkan Bozkurt, H.canan Hasanoğlu
Olgu sunumu
Özeti
Özefagusa Rüptüre Olan Mediyastinal
tüberküloz Lenfadenit
Rupture Of The Esophagus WIth MedIastInal
tuberculosIs LymphadenItIs
Tüberküloz lenfadenit extrapulmoner tüberkülozun en sık görülen
şeklidir.Tanısı oldukça güçtür. Sıklıkla haftalar ve aylar içerisinde
şişen ağrısız lenf nodları şeklinde kendini gösterir. Mediastinal
tüberküloz oldukça nadirdir; özefagial semptomlar ile kendini
göterir. Karın ağrısı yakınması ile başvuran 50 yaşındaki bayan
hastada çekilen torakoabdominal bilgisayarlı tomografi (BT) ‘de
özefagial rüptür ve mediyastinit bulguları saptanması üzerine yapılan
torakotomide mediastinal tüberküloz uyumlu bulgular saptanması
üzerine bu nadir olgu sunuldu.
Extrapulmonary Lymphadenitis is the most common form of
tuberculosis. It is very difficult to diagnose. Often within weeks or
months, manifests itself in the form of the bottle painless lymph
nodes. Mediastinal tuberculosis are very rare; shows with esophageal
symptoms. A 50-year-old female patient referred with abdominal pain.
Her thoracoabdominal computed tomography (CT) in esophageal
rupture and mediastinitis findings on the identification underwent
thoracotomy mediastinal tuberculous consistent findings on the
identification of this rare case is presented.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta