Koagulaz - Negatıf Stafılokoklar Uzerıne Topıkal Antımıkrobıyal Ajanların Etkisi
Naci Kemal Kırca, Hüseyin Tol, Mahmut Baykan, Ali Sütçü, Fatma Keklikoğlu, Bülent Baysal, Hüseyin Endoğru
Araştırma makalesi
Özeti
Koagulaz - Negatıf Stafılokoklar Uzerıne Topıkal Antımıkrobıyal Ajanların Etkisi
Effect Of TopIcal AntImIcrobIal Agents On Co-Agulase-NegatIve StaphylococcI
Deri yazeyinde hulunan koagalaz-negatif sta-filokoklara topikal olarak uygulanan antimikrobiyal ajanlarin etkirzligi araorrildr. 5 antiseptik solusyon ye 5 antimikrobiyal pomat degerlendirildi. Antiseptik solusyonlar (% 10 Po-. vidone-iodine, % 2 iodine, % 2 Tentardiyot, % 70 etanol, % 0.5 Klorhekzidin) gazli hezle 15 saniye uy-gulandi. Antimikrobiyal pon-zadlar (mupirocin, neomycin-bacitracin • silver sulfadiazirz, povidone-iodine pomad. sodywn fusidat) gazli hezle 6 saw sareyle tathik edildi. Tedavi uygulamalarrndan sonra arnekler Povidone-iodine. Klorhekzidin ye tentiirdiyot dim Orneklerde (10110) yilzey bakterikrini eradike etti. % 2 iodine 10 ornegin 9'unda, % 70 etanol ise lo ornegin 7'sinde eradike edici hulundu. 5 antimikrobiyal pomadm 471 deri yazeyinin ste-rilizasyonunda etkin hulundu. % Silver sal-fadiazinVe 10 ornekten 2'cinde koagiilaz negatif sta-filokok arernesi goralda.
In the Human Skin The efficacy of antimicrobial agents applied to-pically to the skin surface in eradicating coagulase-negative staphylococci (ENS) residing in the skin surface. Five antiseptic solutions (10 % povidone iodine, 2 % iodine, 2 % tincture of iodine, 70 % ethanol, and 0.5 % Chlorhexidine) were applied for 15s with a gauze sponge. The antimicrobial ointments (po-vidone-iodine. silver sulfadiazine, mupirocin, so-dium fucidate, and a double-antibiotic ointment con-taining neomycine, and bacitracin) were applied and covered for 6 th with gauze. After treatment. the surface was sampled. All agents were effective in eradicating ENS from the surface. The antiseptic solutions povidone-iodine. chlor-hexidine and tincture of iodine eradicated surface bacteria in every trial (10 of 10 each), and 2 % io-dine and 70 % ethanol eradicated bacteria from the surface in 9 and 7 of 10 trials, respectively. Four of the five antimicrobial ointments were also effective in the sterilization of the skin sur-face: 1 % silver sulfadiazine was the exception.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Köpek Portal Ven Üzerine Prazosin, Yohimbin Ve Hidralazin'in Gevşetici Etkileri.
Laika Karabulut, Ekrem Çiçek, Ahmet Kaya, Ergin Şingirik
Araştırma makalesi
Özeti
Köpek Portal Ven Üzerine Prazosin, Yohimbin Ve Hidralazin'in Gevşetici Etkileri.
The Relaxant Effect Of PrazosIn, YohImbIne And HydralazIne In Isolated CanIne Portal VeIn
Köpek vena portasında yapılan bu in vitro çalışmada kasıcı ajan olarak fenilefrin, klonidin ve potasyum klortir (KCL) kullanılmış, belirtilen ilâçlara bağlı kasılmaları inhibe etmek amacıyla da prazosin, yohimbin ve hidralizin denenmiştir. Kümülatif konsantrasyonlarda uygulanan fenilefrin ve klonidin doza bağımlı kasılma oluşturmuş ve bu cevaplar prazosin (10-6M) ve yohimbin (10-8M, 10-6M) tarafından nonkompetitif olarak inhibe edilmiştir. KC1(80 mM) topik ve fazik bir kasılmaya neden olmuş, bu cevab ktimtllatif konsantrasyonda verilen hidralazin ile azaltılmıştır. Bulgular, vena porta vazokonstrUksiyonunu ortadan kaldırmak amacıyla alfa1 ve alfa2 - adrenerjik reseptör antagonistleri ve direkt etkili vazodilatör ilaçların kullanılabileceğini ortaya koymaktadır.
Phenylephrine, clonidine and potassium chloride (KCL) were used as contractive agents in this in vitro study conducted in the canine vena portal, and prazosin, yohimbine and hydralizine were tested to inhibit the contractions due to the specified drugs. Phenylephrine and clonidine administered in cumulative concentrations produced dose-dependent contractions and these responses were inhibited noncompetitively by prazosin (10-6M) and yohimbine (10-8M, 10-6M). KC1 (80 mM) caused a topical and phasic contraction, this response was reduced by hydralazine given at ktimllative concentration. The findings suggest that alpha1 and alpha2 - adrenergic receptor antagonists and direct acting vasodilator drugs can be used to eliminate vena porta vasoconstriction.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Kalsiyum Dobesilat, Pentoksifilin Ve Nikotinil Alkol Tartaratın Kan Glikoz Ölçüsonuçlarına Etkileri
Ayşegül Cenik
Araştırma makalesi
Özeti
Kalsiyum Dobesilat, Pentoksifilin Ve Nikotinil Alkol Tartaratın Kan Glikoz Ölçüsonuçlarına Etkileri
The Effcts Of CalcIum DobesIlate, PentoxyfIllIne And NIcotInyl Alcohol Tartrate On The Results ObtaIned From Blood Glycose DetermInatIon Test
Bu çalışmada, diyabetli hastalarda sık görülen damar hastalıklarını tedavi amacıyla kullanılan ilaçlarla, glikoz ölçümlerinde en sık başvurulan bir yöntem arasındaki muhtemel etkileşmeler araştırılmıştır. Bu nedenle diyabetli hastaların yaygın olarak kullandıkları kalsiyum dobesilat, pentoksifilin ve nikotinil alkol tartarat çalışmanın kapsamına alınmıştır. Bu ilaçların değişik konsantrasyonlarda 2,9-dimetil, 1,10-fenantrolin hidroklorür (neocuproine) - bakır reaktifi ile yapılan glikoz ölçüm yöntemine etkileri araştırılmıştır. Kalsiyum dobesilat kan glikoz ölçüm sonuçlarında istatistiksel anlamda önemli bir artmaya, pentoksifilin ise azalmaya neden olmuştur. Nikotinil alkol tartarat etkisiz bulunmuştur.
In this study, the interactions between the drugs commonly used in diabetic patients and blood glucose determination method have been studied. For this reason, the effects of calcium dobesilate, pentoxyfilline and nicotinyi alcohol tartrate on the results obtained with neocuproine copper reagent method have been evaluated. The changes caused by calcium .dobesilate and pentoxyfilline in the blood glucose determination have been found ta be significant statistically. Howiever, nicotinyl alcohol tartarate has no effect.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Beyin Sapı Lezyonlarında Ortaya Çıkan Dirençli Hıçkırık
tedavisinde Baklofen Kullanımı
Faruk Ömer Odabaş, Haluk Gümüş
Olgu sunumu
Özeti
Beyin Sapı Lezyonlarında Ortaya Çıkan Dirençli Hıçkırık
tedavisinde Baklofen Kullanımı
The Use Of Baclofen At Treatment Of PersIstent HIccup In BraInstem
lessIons
Hıçkırık ani başlangıçlı, diafragma ve inteterkostal kasların
düzensiz kasılması ve bunu takiben larengeal kapanma ile karakterize
bir tablodur. Genellikle kendi kendini sınırlayan bir durumdur. Bununla
birlikte 48 saatten uzun sürenler dirençli, 2 aydan daha uzun süreli
olan hıçkırık inatçı hıçkırık olarak tanımlanır. Hıçkırığın farmokolojik
tedavisinde klorpromazine, gabapentin, baklofen, serotonerjik
ajanlar ve lidokain kullanılabilir. Non-farmakolojik tedaviler sinir
blokajı, akapunkturdur. Bu vaka sunumunda beyin sapı lezyonlarına
bağlı dirençli hıçkırığı olan ve baklofen ile tedavi ettiğimiz 3 vakayı
sunmaktayız.
Hiccup is the sudden onset of erratic diaphragmatic and
intercostal muscle contraction and followed by immediate laryngeal
closure. Hiccup is usually a self-limited disorder; however when it
is prolonged beyond 48 hours, it is considered persistent whereas
longer than 2 months are called intractable. The pharmaco therapy of
hiccup includes chlorpromazine, gabapentin, baclofen,serotonergic
agonists and lidocain. Non-pharmacological approaches are nerve
blockade and acupuncture. We report 3 cases presenting with
persistent hiccup in brain stem lesions and treated with baclofen.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Akut Testiküler Kadmiyum İntoksitesinin Fizyopatolojisinde Serbest Radikallerin Yeri
Ahmet Serel, Hakan Gemalmaz, Alim Koşar, Namık Delibaş, Gülsen Aydın
Araştırma makalesi
Özeti
Akut Testiküler Kadmiyum İntoksitesinin Fizyopatolojisinde Serbest Radikallerin Yeri
The Role Of Free RadIcals In The PathophysIology Of Acute TestIcular CadmIum IntoxIcatIon.
Yirmidört erkek Wistar rota 21 gün süre ile 1 mgiml kadmiyum klorid intraperitoneal olarak en-jekte edildi. Kontrol grubuna ise 20 erkek Wistar rat alındı. Kadmiyum verildikwn 21 gün sonra tüm ı-at-lar sakrifiye edildiler. Testikider antioksidan enzim aktiviteleri fsüperoksid dismutaz. glutatyon pe-roksidaz ve katalaz), kadmiyum düzeyleri ve ma-londialdehid düzeylerinin belirlenmesi amacı ile tüm ratların testisleri çıkarıldı (MDA). Ayrıca testisler histopatolojik olarak değerlendirildi. Kadmiyum ve-rilen radarda testiküler antioksidan enzim ak-tiviteleri ve malondialdehid düzeyleri kontrol gru-buna göre anlamlı derecede yüksek olarak bulundu (p<0.05). Ayrıca kadmiyum verilen raflarda tes-tiküler hasan giısteren patolojik bulgular elde edil-di. Sonuçta kadmiyuma bağlı olarak ortaya çıkan testiküler hasarın fizyopatolojisinde peroksidatıf hasar ve lipoperoksidasyonun rol oynayabileceği kanaatine varıldı.
Twentv-four male Wistar stı-ain rats esere in-je•ted i mglml nf cadmiunı t.hloride lrrt-iaperitnırealiy for 21 clays and 20 male rats were considered as controls. At the end of 21 clays all nıts were sacrified tn determine antioxidant enzyme (su-peroxide dismutase, catalase and glutathion pe-roxidase) activities and malondialdehide levels of. testis (MDA). Testis cadmium levels wc're de-termined hy atomic absoıption spectrophotomeley, The histopathological changes in the testis WC1*(' also noted. In the cadmium-treated group. the an-tioxidant enzyme activities and the MDA levels were found to be increased when uompared with control group. There was a .vtatistically significant dıf-ference between two groups (p<0.05). All the cad-mium-treated rats showed pathological testicular al: terations. Our results suggested that peroxidative damage and lipoperoxidation might be ı-esponsible for the physiopathology of cadmium-induced tes-ticular damage.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Çocuk Hastada Amlodipin Ve Valsartan+hidroklorotiazid İntoksikasyonu
Funda Gök, Alper Kılıçaslan, Mehmet Sargın, Alper Yosunkaya
Olgu sunumu
Özeti
Çocuk Hastada Amlodipin Ve Valsartan+hidroklorotiazid İntoksikasyonu
AmlodIpIne And Valsartan+hydrochlorothIazIde ToxIcIty In ChIld
Kalsiyum kanal blokerinin yüksek doz alımı ciddi klinik sonuçlara
ve ölüme neden olabilir. 13 yaşındaki çocuk hasta intihar amaçlı
yüksek doz amlodipin ve valsartan+hidroklorotiazid alımına bağlı
gelişen belirgin hipotansiyon nedeniyle yoğun bakım ünitemize alındı.
Sıvı, kalsiyum glukonat, dopamin, dobutamin ayrıca glukoz ve insülin
ile başarılı olarak tedavi edilerek ileri komplikasyonların gelişmesi
önlenen hasta, yoğun bakım ünitemizden 8 gün sonra sağlıklı olarak
taburcu edildi.
Intake of high doses of calcium channel blocker can cause serious
clinical consequences and death. A child patient at 13 years old was
admitted to the intensive care unit because of significant hypotension
due to high-dose amlodipine and valsartan+hydrochlorothiazide
intake aiming commit suicide. The patient successfully treated with
fluid, calcium gluconate, dopamine, dobutamine in addition to insulin
and glucose was discharged from intensive care unit after eight days
healthy by preventing development of further complications.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Hipokalemi İle Başvuran İki Kardeş: Ailesel Gitelman Sendromu
Ali Karagöz, Raziye Yazıcı, Şevket Arslan, İbrahim Güney, Lütfullah Altıntepe
Olgu sunumu
Özeti
Hipokalemi İle Başvuran İki Kardeş: Ailesel Gitelman Sendromu
Two ChIldren AdmItted WIth HypokalemIa: FamIlIal GItelman Syndrome
Gitelman sendromu, otozomal resesif geçişli bir renal tubuler hastalıktır. Bu sendrom, ailesel hipokalemi-hipomagnezemi olarak da adlandırılır. Prevelansı yaklaşık 1/40000 olup, erişkin yaşa kadar teşhis edilemeyebilir. Böbreğin distal toplayıcı tubülünde, tiazid duyarlı sodyum klorür taşıyıcılarındaki inaktive mutasyonlar Gitelman sendromu’na sebep olur ve bu durum azalmış kalsiyum atılımı ve hipomagnezemi ile ilişkilidir. Ayrıca mutasyonlar sodyum klorür geri emiliminde azalmaya ve hipovolemiye yol açar. Sonuçta renin-anjiotensin-aldosteron sisteminin aktivasyonu ile hipokalemi ve metabolik alkaloz görülür. Hipokaleminin en sık sebebi, potasyumun renal yolla kaybıdır. Biz burada, potasyumun renal yolla kaybedilmesi ile karakterize, Gitelman Sendromu iki (erkek kardeş) vakayı sunuyoruz.
Gitelman syndrome (GS) is an autosomal recessive renal tubuler disorder. This syndrome also referred to as familial hypokalemiahypomagnesemia. The prevalence is estimated at approximately 1/40000 and it cannot be diagnosed until adulthood. GS, is caused by inactivating mutations in the thiazide-sensitive sodiumchloride cotransporter in the distal convoluted tubule of kidney and is associated low urinary calcium excretion, hypomagnesemia. Mutations, also lead to disruption NaCl reabsorbsion and hypovolemia. Therefore hypokalemia and metabolic alkalosis occur with activated the renin angiotensin aldosterone system. The most common cause of hypokalemia is renal potassium loss. Herein, we report cases of two (brother) GS, characterized by renal loss of potassium.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Skolosidal Maddelerın Karaciğer Ve Safra Yolları Üzerıne Toksik Etkileri
Yüksel Tatkan, Şakir Tavlı, Adil Kartal, Yüksel Arıkan, Mustafa Şahin, Osman Yılmaz
Araştırma makalesi
Özeti
Skolosidal Maddelerın Karaciğer Ve Safra Yolları Üzerıne Toksik Etkileri
The ToxIc Effects Of ScolocIdal Agents To The LIver And BIlIary Tract
Karaciğer kist hidatiklerinin cerrahi tedavisinde kullanılan %2'lik formaldehit, %20'lik hipertonik tuzlu serum, Tol'ilk povidone lodine ve %0.5'lik gümüş nitrat gibi skolosidal solüsyonlar ve kontrol grubu olarak da izotonik sodyum klorür solüsyonu 10-ar adetlik gruplar halinde50 köpeğin safra yollarına verilip, oluşan histopatolojik ve radyolojik lezyonlar istatistiksel olarak değerlendirilıniştir. llistopatolojik olarak saptanan karaciğer lezyonu ve kolanjit ile, radyolojik olarak değerlendirilen sklerozan kolanjit gelişmesi açısından skolosidal madde grupları arasında istatistiksel fark anlamlı bulunmayıp (p>0.05), kontrol grubuna göre tüın gruplarda istatistiksel fark anlamlı bulunmuştur (p<0.01). Bu bulguların ışığında tüm skolosidal ajanların safra yolları ve karaciğere toksik etkileri olduğu kanısına varılmıştır.
The scolocidal solutions which are used in surgi-cal treatment of hydatid cysts such as forrrzaldehite (%2), hypertonic sodyum chloride (%20), povidone iodine (%1) and silver nitrate (%05) were performed to the biliary tract of 50 dogs each group including 10 dogs and the lesions were evaluated histopatho-logically and radiologically. As to the histopathologir findings of liver le-sions and cholangitis and radiological findings of sclerosing cholangitis, there was no significant dif-ference between scolocidal solutions groups (p>0.05) but the dillerence between scolocidal solutions and control group was significant (p<0.01). We concluded that ali scolocidal agents has toxic ellects to the liver and biliary tract.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Akut Hemorajik Şokta Hipertonik Sodyum Klorürün Yeri
Mehmet Metin Belviranlı, Şakir Tavlı, Mehmet ak, Serdar Yol, Celalettin Vatansev
Araştırma makalesi
Özeti
Akut Hemorajik Şokta Hipertonik Sodyum Klorürün Yeri
HypertonIc SodIum ChlorIde SolutIons For The Management Of Acute HemorrhagIc Shock
Köpeklerde oluşturulan herrıorajik şok modelinde ringer laktat, hidroksiefil nişasta ve % 7.5'luk NaCI solüsyonfannın tedavi etkinlikleri ve oluşabilecek yan etkileri araştırıldı. Altışar köpekten meydana gelen 4 grupta denekler anestezi altında 10-15 dakika içinde 20m1/kg kanatıldı. Kontrol grubuna (1. grup) sıvı infüzyonu yapılmadı. Deney grupları 30 dakika şokta tutulduktan sonra 2. gruba hidroksiefil nişasta (kanama miktarı kadar), 3. gruba ringer laktat (kanamanın iki katı kadar) ve 4. gruba %7,57uk NaCI solüsyonu (kanama miktarının 1/4'ü kadar) infüzyon yapıldı. Tüm gruplarda kanama öncesi (0. dakika), 30, 60, 120, 180. dakikalarda ortalama arter basınçtan, pulmoner arter kama basınçtan, hematokrit, sodyum, laktik asit düzeyleri ve idrar miktarları ölçüldü. Ringer laktat, hidroksiefil nişasta ve %7,5i1uk NaC1 solüsyonlannın hemodinamik ve metabolik sonuçları is-tatistiksel olarak karşılaştırıldığında hipertonik tuz solüsyonu ile resüsitasyon yapılan deneklerde idrar çıkışının ye-terli düzeyde olduğu, ortalama arter basıncı ve pulmoner arter kama basıncı= çok iyi kontrol edildiği, diğer grup-lara göre daha iyi hemodilüsyon sağlandığı tesbit edildi. Laktik asit düzeyi daha düşük bulundu. Oluşan hafif hipernatremi istatistiksel olarak anlamlı değildi. Sonuç olarak hemorajik şokta kanama miktarının 1/4'ü kadar ve-rilen hipertonik tuz solüsyonunun hemodinamik ve metabolik fonksiyonları düzelttiği, hafif hipernatremi dışında yan etkilerinin olmadığı, bu nedenle ciddi hemorajik şoklu hastalarda erken dönemde kolayca uygulanabilecek hi-pertonik tuz solüsyonunun hayat kurtarıcı etkisi olabileceği kanaatine varıldı.
v
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Akut Hemorajik Şokta Hipertonik Sodyum Klorürün Yeri
Mehmet Metin Belviranlı, Şakir Tavlı, Mehmet ak, Serdar Yol, Celalettin Vatansev, Osman Çağlayan, Salim Güngör
Araştırma makalesi
Özeti
Akut Hemorajik Şokta Hipertonik Sodyum Klorürün Yeri
HypertonIc SodIum ChlorIde SolutIons For The Management Of Acute HemorrhagIc Shock
Köpeklerde oluşturulan herrıorajik şok modelinde ringer laktat, hidroksiefil nişasta ve % 7.5'luk NaCI solüsyonfannın tedavi etkinlikleri ve oluşabilecek yan etkileri araştırıldı. Altışar köpekten meydana gelen 4 grupta denekler anestezi altında 10-15 dakika içinde 20m1/kg kanatıldı. Kontrol grubuna (1. grup) sıvı infüzyonu yapılmadı. Deney grupları 30 dakika şokta tutulduktan sonra 2. gruba hidroksiefil nişasta (kanama miktarı kadar), 3. gruba ringer laktat (kanamanın iki katı kadar) ve 4. gruba %7,57uk NaCI solüsyonu (kanama miktarının 1/4'ü kadar) infüzyon yapıldı. Tüm gruplarda kanama öncesi (0. dakika), 30, 60, 120, 180. dakikalarda ortalama arter basınçtan, pulmoner arter kama basınçtan, hematokrit, sodyum, laktik asit düzeyleri ve idrar miktarları ölçüldü. Ringer laktat, hidroksiefil nişasta ve %7,5i1uk NaC1 solüsyonlannın hemodinamik ve metabolik sonuçları is-tatistiksel olarak karşılaştırıldığında hipertonik tuz solüsyonu ile resüsitasyon yapılan deneklerde idrar çıkışının ye-terli düzeyde olduğu, ortalama arter basıncı ve pulmoner arter kama basıncı= çok iyi kontrol edildiği, diğer grup-lara göre daha iyi hemodilüsyon sağlandığı tesbit edildi. Laktik asit düzeyi daha düşük bulundu. Oluşan hafif hipernatremi istatistiksel olarak anlamlı değildi. Sonuç olarak hemorajik şokta kanama miktarının 1/4'ü kadar ve-rilen hipertonik tuz solüsyonunun hemodinamik ve metabolik fonksiyonları düzelttiği, hafif hipernatremi dışında yan etkilerinin olmadığı, bu nedenle ciddi hemorajik şoklu hastalarda erken dönemde kolayca uygulanabilecek hi-pertonik tuz solüsyonunun hayat kurtarıcı etkisi olabileceği kanaatine varıldı.
v
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Kan Kültürlerinden İzole Edilen Bakteriler Ve Antimikrobiyallere Duyarlılıkları
Hamza Bozkurt, Muhammet Güzel Kurtoğlu, Yasemin Bayram, Mustafa Berktaş
Araştırma makalesi
Özeti
Kan Kültürlerinden İzole Edilen Bakteriler Ve Antimikrobiyallere Duyarlılıkları
BacterIa Isolated From Blood Cultures And TheIr SensItIvIty To AntImIcrobIals
Amaç: Çalışmada, bir yıllık bir süreçte çeşitli servislerden gönderilen kan örneklerinden izole edilen bakterilerin sıklığının ve antimikrobiyallere duyarlılıklarının araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Kan kültürleri, Becton Dickinson 9120 (USA) otomatik kan kültür sistemi ile yapılmış olup, bakterilerin soyutlanmasında klasik yöntemler kullanılmıştır. Patojen bakterilerin identifikasyonunda Sceptor (Becton Dickinson-USA) cihazı ve panelleri kullanılmıştır. Brucella türlerinin identifikasyonunda Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü’nün Brucella polivalan antiserumu kulanılmıştır. Bakterilerin antimikrobiyallere duyarlılıklarının saptanmasında ise, Sceptor (Becton Dickinson-USA) panelleri veya Müller-Hinton Agarda Disk Diffüzyon Yöntemi kullanıldı. Bulgular: Bir yılık süreçte izole edilen 565 patojenin 165’inin (%29) Koagülaz Negatif Stafilokok(KNS), 116’sının (%21) Staphylococcus aureus, 60’ının (%11) Streptokok spp, 48’inin (%8) Escherichia coli, 36’sının (%6) Brucella spp, 33’ünün (%6) Klebsiella spp ve 107’sinin (% 19) diğer bakterilerden oluştuğu saptanmıştır. Saptanan patojenlerin en fazla duyarlı oldukları antimikrobiyallerin stafilokok ve streptokok gibi Gram pozitif bakteriler için vankomisin, kloramfenikol, siproşoksasin olduğu; Escherichia coli ve Klebsiella pneumoniae gibi Gram negatif bakterilere en etkili antibiyotiklerin imipenem, amikasin, sefoksitin, siproşoksasin, ve sefuroksim olduğu saptanmıştır. Kan kültürlerinden izole edilen Brucella türlerine en etkili antibiyotikler olarak ise tetrasiklin, streptomisin ve seftriakson tespit edilmiştir. Sonuç: Hastanemizde yatan hastalardan alınan kan kültürlerinden en sık stafilokok ve streptokokların, daha sonra Gram negatif bakterilerin soyutlandığı saptanmıştır.
Aim: In this study, it was aimed to investigate the frequency of bacteria isolated from blood samples accumulated from different clinics and their sensitivity to antimicrobials during the last year. Material and Method: Blood cultures were examined using Becton Dickinson 9120(USA) automatic blood culture system, and classical methods were used to isolate the bacteria. To identify pathogenic bacteria, sceptor (Becton Dickinson-USA) device and panels were used. Brucella polyvalan antisera of Refik Saydam H›fz›s›hha Institution were used to identify different types of Brucella. Also, Sceptor (Becton Dickinson-USA) panels or Müller-Hinton Agar Disc Diffusion Method were used in the provision of the sensitivity of bacteria to antimicrobials. Result: Of 565 pathogens isolated during one-year’s time, 165 (29%), 116 (21%), 60(11%), 48(8%), 36(6%) and 107 (19%) were determined to be derived from Coagulasis Negative Staphylococcus (CNS), Staphylococcus aureus, Streptococcus spp, Escherichia coli, Brucela spp., Klebsiella spp. and other microorganisms, respectively. It was detected that antimicrobials for which pathogens are the most sensitive are vancomycin, chloramphenicol, ciprofloxacin for gram negative bacteria, such as Staphylococcus and Streptococcus; the most effective antibiotics are imipenem, amikacin, cefoxitin, ciprofloxacin and cefuroxime for gram negative bacteria, such as Escherichia coli and Klebsiella pneumoniae. However, tetracycline, streptomycin and ceftriaxone were detected to be the most effective against Brucella strains isolated from the blood samples. Conclusion: Investigated the blood cultures provided from the in-patients in our hospital, Staphylococcus and Streptococcus were determined to be isolated as the most prevalent ones; then, the second most isolated group was gram negative bacteria.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Bazı Anestezık Preparatların Mıkroorganızma Ureme Ortamı Olarak Rısk Faktoru Olusturması
Naci Kemal Kırca, Bülent Baysal, Fatma Keklikoğlu
Araştırma makalesi
Özeti
Bazı Anestezık Preparatların Mıkroorganızma Ureme Ortamı Olarak Rısk Faktoru Olusturması
The MIcrobIologIcal RIsk Of AnaesthetIc Pre-ParatIons Propofol Has PrevIously Been Reported To He A SuItable Culture MedIum FIr Several OrganIsms
Bu calışmada bazi anestezik preparatlartn DAZOLAM , HYPNOMIDATE, VECLIRON1LIM BROMIDE, PROPOFOL, FLUMAZENiL, FEN-TANYL CITRATE, DIHIDROBENZYLPERiDOL, KETAMIN HY DROCHLORiD) mikroorganizmalar • kin bir iireme ortarni olup olmadigini incelemek amacryia yapildt. Vecuronium bromide (V), Pro-pofol (P), Flumazenil (F), ye Fentanyl Citrate (FCida Enterobacter Sp. iireraesi gr ruldu. Mi-dazolam (M), Hypnomidate (H), Ketamin hid-roklorid (K) ve Dihidrobenzil peridol (Dida (kerne olmach.
in this study, we evaluated several other anaesthetic preparations in addition to propofol including (mi-dazolam, hypnomidate, vecuronium bromide, pro-pofol, flumazenil, fentarzyl citrate, dihidrobenzyl pe-ridol, ketamin hydrochlorid) as a growth medium for enterohacter sp. As a result, we observed the growth of en-terohacter in the vecuronium bromide, propofol, flu-mazenil, and fentanyl citrate medium. On the other hand, there was no detectable growth in midazolarn, hypnomidate, ketamin hydrochlorur, and dihydrobenzylperidol.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Yeni Povidone-İodine/pvp Solisyonu Ve Aprotininin Karın İçi Yapışıkları Önlemedeki Etkılerı
Ömer Karahan, Şakir Tavlı, Mustafa Şahin, Adil Kartal, Yüksel Tatkan
Araştırma makalesi
Özeti
Yeni Povidone-İodine/pvp Solisyonu Ve Aprotininin Karın İçi Yapışıkları Önlemedeki Etkılerı
The Effects Of A New PovIdone-Iodınelpvp Solutıon And AprotInIn In Preventıon Of Intraperttoneal Adheston
Her iki cinsten 30 Wistar rata ketamin hidroklorür anestezisi altında 4 cm. lik median kesi ile laparatomi yapıldı. Omentum 3 ayrı yerinden 310 ipekle bağlandı. Karın ön duvara sağ yarısında 3cm x 0.5cm. boyutlarında periton-adale defekti oluşturuldu. Budefekt 10 adet 310 tek tek ipek dikişte kapattldı. Denekler 10'ar ratlık üç gruba ayrıldı. Birinci gruptakilerin karın boşluğuna hiçbir madde verilmeyip kontrol grubu olarak alındı. İkinci gruptakilerin periton boşluğuna 50.000 Ü. aprotinin, son gruptakilerinkine ise 2 ml. yeni povidoneiodine/PVP solüsyonu verildi. Bir hafta sonra radar öldürülerek karın içi yapışıklar değerlendirildi. Aprotinin ve povidone-iodine/PVP gruplarındaki yapışıklıklar kontrol grubundan daha az bulundu (p<0.01). Son iki grup arasında fark yoktu (p>0.05). Her iki maddenin karın içi yapışıklıkları önlemede etkili oldukları sonucuna varıldı.
Thirty Wistar rats were anesthesizeci with k.etamine hydroclorure and the abdornen was opened thorough a midline incision 4 cm. tong. Omenturn was tied with 310 black silk suture.rnaterial in 3 clifferent paris and on the right side, 3 x 0,5 crn. patches of the parietal peritoneum and underlying mus.cle were resected. The resuitant defect ciosed with inderrupted 310 black silk suture. We formed 3 groups each including 10 rats. The first group was control with no instillate. second group, 50.000 U of aprotinin and in third group 2 nıL of new poviclone-iodine1PVP solution was injected into the periitoneal cavity. All rats were sacrified at one week and assessment -of adhesion formation was made. Treatrnent with aprotinin and povidone-iodinelPVP SOlidit:»8 resulted in fewer adhesions then controls (p 0.01). There was no significant difference between group 2 and 3 (p> 0.05). in conclusion, this study shows that aprotinin and povidone lodine/PVP solution are both effective in reducing peritoneal adhesions.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Klor Gazı İnhalasyonuna Bağlı Bronş Hastalığı
Hüseyin Çiçek, Şerife Nur Sağmanlıgil, Savaş Yaşar, Oktay İmecik
Araştırma makalesi
Özeti
Klor Gazı İnhalasyonuna Bağlı Bronş Hastalığı
Klor, güçlü, bir oksidan ajandır. Değişik durumlarda klor gazına maruziyet olabilir. Endüstriyel artıklardan su arıtma ve taşınması sırasında, yüzme havuzlarından, ev temizlik maddelerinden inhalasyon olmaktadır. Solunum yollarına toksik etki gösterir ancak akut veya kronik maruziyetten sonra akciğer fonksiyonlanna kronik etkisiyle il-gili yeterli bilgi yoktur. Klor inhalasyonu sonucu minör mukozal cevaptan diffüz alveoler hasara kadar değişik klinik durumlar görülebilir. Hızla akciğer ödemi ve intertisyel pnömoniye yol açarak akut hipaksik solunum yetmeziiğine neden olabilir. lnhalasyondan sonra yapılan solunum fonksiyon testlerinde hava yolu obstrüksiyonu ve hava hapsi dikkat çekicidir. Birinci Dünya Savaşı klor gazı kurbanlannda yapılan takıplerde birçok kişide astma, kronik bronşit ve amfizem geliştiği görülmüştür. Bizim olgulanmızda klor gazı inhalasyonundan sonra yaygın bronş inf-lamasyonu ve hiperreaktivitesi ortaya çıkmış, hava yolu obstrüksiyonu geliştiği gözlenmiş, gelişen hava yolu obstrüksiyonu tedaviye cevap vermiştir.
Chlorine is a strong oxidizing agent. There are several forms of exposure: industrial leaks, environmental re-leases occurring prirnarily in transport or water purification swimming pool-related events and houselhold-cleaning product misadventures. The toxic effect of inhaled chlorine gas on the respiratory tract has been known but there is insufficient evidence ta conclude that there is a chronic impairment of pulmonary function after acute or chronic exposure. Chlorine inhalation may manifest any of the full spectrum of pulmonary irritant effects, from minor mucosal response ta diffuse alveoler damage, may rapidly cause pulmonary edema and interstitial pne-umania, leading to acute hypoxemic respiratory failure. Pulmonary function tesis obtained following inhalation were most notable for airflow obstruction and air trapping. Follow up studies of World War 1 chlorine gas victims indicate that many of the survivors were subsequently disabled by asthma, chronic bronchitis and emphysema. fn aur cases, following chlorine gas inhalation widespread bronchial inflammation and hyperreactivity, and airway obstruction occurred. Airway obstruction resporıded to medicai treatment.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
External Otitin Nadir Bir Nedeni: Achromobacter Xylosoxidans
Mehmet Fatih Garça, M. Zeki Erdem, M. Reşat Ceylan, Hafit Gür, Ahmet Faruk Kıroğlu
Olgu sunumu
Özeti
External Otitin Nadir Bir Nedeni: Achromobacter Xylosoxidans
A Rare Cause Of External OtItIs: Achromobacter XylosoxIdans
Dış kulak yolu kanalının bakteriyel kaynaklı nadir enfektif
etkenlerden biri Achromobacter xylosoxidans’dır. Bu bakteri grubu
insanda enfeksiyon ajanı olarak nadiren görülmesine karşın su
ile ilişkili çevrelerde sıklıkla karşılaşılır. Enfeksiyonların çoğu
nozokomiyal kaynaklıdır. Diyaliz sıvıları, distile veya deiyonize
sular, musluk suları, klorheksidin solüsyonları ve intravenöz sıvılar
enfeksiyon kaynakları arasında sayılabilir. Hastalık genellikle altta
yatan başka hastalıktan dolayı immün direnci bozulmuş hastaları,
immünsüpresan kullanan hastaları, prematüre bebekleri veya
travmaya bağlı immünitesi bozulmuş organları etkileyebilir. Uzun
süre kortizon içerikli damla kullanmış kulaklarda dirençli external
otit varlığında Achromobacter xylosoxidans’a bağlı external otit
düşünülmelidir. Tedavide klasik antibiyoterapi etkisizdir. Trimetoprimsulfametoksazol,
III kuşak sefalosporinler ve antipseudomonal
penisilinler (piperasilin, tikarsilin ve karbapenem) kullanılmalıdır.
One of the rare infective factors of bacterial origin from the external ear canal is Achromobacter xylosoxidans. Although in this group of bacteria as the agent of infection in human rarely seen, this bacteria often encountered associated with water environments. Those most infections are nosocomial origin. Sources of infection include dialysis fluids, distilled or deionized water, tap water, chlorhexidine solutions and intravenous fluids. The disease usually affects patients due to other underlying disease, impaired immune resistance, using immunosuppressants, premature babies or organs impaired immune resistance due to trauma. Ear drops containing cortisone used for a long time in the presence of resistant external otitis external otitis due to Achromobacter xylosoxidans’a should be considered. Classical antibiotic treatment is ineffective. Trimethoprim-sulfamethoxazole, third-generation cephalosporins and antipseudomonal penicillins (piperacillin, ticarcillin, and carbapenems) ‘s should be used.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Ratlarda Eksperimental Renal Kistik Hastalık Gelışımı
Ali Acar, Recai Gürbüz, Esat M. Arslan, Salim Güngör, Ercüment Y. Acarer, Şükrü Çelik
Araştırma makalesi
Özeti
Ratlarda Eksperimental Renal Kistik Hastalık Gelışımı
ExperImental Renal CystIc DIsease Development In Rats
Değişik diüretiklerle oral yoldan 20 gün süreyle beslenen ratların böbreklerinde 2,4-7-Triamino-fenil-plerident+Hidroklorotiyazid ile beslenenlerde az, Amilorid HCL dihidrate+Hidrklorotiyazid ile beslenenlerde belirgin düzeyde, reversibl akiz renal kistik hastalığı anımsatacak makroskopik ve mikros-kopik değişiklikler belirlendi.
There were a little microscopic differences in the kidneys of the rats which were fed up oraly with 2,4-7-Triamino-fenil-plerident+Hydrocholorothylazi-de for 20 days and there were remarkable dillerences in those which were fed up with Amilorid HCI dihydrate+Hidrocholorothiazide and it reminded a reversible acquired renal cystic disease.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Anjiotensinıi Reseptör Blokerlerinin Ve Diüretik Kombinasyonlarinin Santral Hemodinamikler Üzerine Etkileri
Gülperi Çelik, Ali Gündoğdu, Fatih Şahin
Araştırma makalesi
Özeti
Anjiotensinıi Reseptör Blokerlerinin Ve Diüretik Kombinasyonlarinin Santral Hemodinamikler Üzerine Etkileri
Effects Of AngIotensIn Blockers And DIuretIc CombInatIons On Central HemodynamIcs
Bu çalışmada anjiotensin reseptör blokerlerinin (ARB) ve diuretik kombinasyonlarının santral hemodinamikler ve arteriyel sertleşme parametreleri üzerinde etkileri araştırılmıştır. Bu retrospektif çalışmada ARB, ARB+ diuretic kullanan hastaların ve sağlıklı kontrollerin santral hemodinamik prametreleri 24 saatlik periyotta Mobil-O-Graph Arteriograph (I.E.M. GmbH, Stolberg, Germany) cihazı kullanılarak değerlendirildi. Bu retrospektif çalışmaya ARB kullanan 44 olgu, ARB+ hidrokloratiyazid kullanan 81 olgu ve kontrol grubu olarak hipertansiyonu ve kronik hastalığı olmayan 30 olgu dahil edildi. ARB kullanan olguların yaş ortalaması 51.2±15.8, ARB+ hidroklorotiyazid kullananların yaş ortalaması 56.3±13.8, kontrol grubunun yaş ortalaması 53.4±15.9 idi. Yirmi dört saat süresince (24s) ortalama nabız basıncı, 24s santral sistolik kan basıncı (SKB) (r=0.646, p=0.02) ve 24s yansıtma boyutu (r=0.498, p=0.022) ile ilişkiliydi. 24s santral SKB, 24s arttırma indeksi (Aix@75) (r=0.590, p=0.005), kardiyak output (r=0.630, p=0.005) ve periferik rezistans (r=0.451, p=0.030) ile ilişkiliydi. 24s santral diyastolik kan basıncı (DKB), 24s Aix@75 (r=0.445,p=0.040), kardiyak output (r=0.798, p
In this study, effects of angiotensin blockers (ARB) and diuretics combinations on central hemodynamics and arteriyel stiffness parameters were analyzed. In this retrospective study, hemodynamical parameters of patients using ARB, ARB + diuretics and healthy controls were analyzed for 24 hours with Mobil-O-Graph Arteriograph (I.E.M. GmbH, Stolberg, Germany). 44 patients on ARB, 81 cases on ARB + diuretics and 30 healthy control subjects without any hypertension or chronic illness were included. Mean age of patients on ARB, ARB+ diuretics and control group were 51.2±15.8, 56.3±13.8, 53.4±15.9 respectively. 24 hour mean pulse pressure was correlated with 24 hour central systolic blood pressure (SBP) (r=0.646, p=0.02), and 24 hour reflection size (r=0.498, p=0.022). 24 hour central SBP was correlated with 24 hour Aix@75(r=0.590, p=0.005), cardiac output (r=0.630, p=0.005), peripheral resistance (r=0.451, p=0.030). 24 hour central diastolic BP (DBP) was correlated with 24 hour Aix@75 (r=0.445, p=0.040), cardiac output (r=0.798, p
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Konya Hatunsaray Kasabası Evlıyatekke Koyu Kaynak Suyunda Yapılan Değerlendirme Çalışması
Tahir Kemal Şahin, Selma Çivi, Günay Kanber, Tacettin Tütüncü
Araştırma makalesi
Özeti
Konya Hatunsaray Kasabası Evlıyatekke Koyu Kaynak Suyunda Yapılan Değerlendirme Çalışması
EvaluatIon Of SprIng-Water In EvlIyatekke VIl-Lage In Hatunsaray Town Of Konya DIstrIct
Evliyatekke kayfindeki kavnaktan kimyasal analiz kin airman ye kiikfirt iceren hu suyun hanyo §.eklinde kullarami kapntilt deri hastalzklarinda yarar sag-layict ozelliktedir. Buharina maruz kalma ya da 441- mesi solunum vetmezligi, kollaps. koma, ollim olu,y-. turabilir. Duciik miktarlarda bile mukozalarda irritasyon yapzcz niteliktedir. Bu suyun asit yapida olnzasi da mukozalarda irritasyon nedenidir. Top-lam organik madde ve amonyak bulunmasz, sudaki nitrifikas_yonan tamamlandigint giisterir ye harsak enfeksiyonlarzna ?widen olahilecek organik mad-deleri Toplam organik madde miktarmin ye amonyagzn yiiksek olmasz, koruma alanz ol-maywndan kaynaklanabilir. Kloriirfin yiiksek dii-zeyde olmasz insan ya do hayvan kaynaklz idrartn karivIktna delildir.
Bathing with the water containing suiphure has succesful effects in pruritic dermal lesions. Being ex-posed to its vapour or ingestion may cause collaps, coma and death. Even in low doses of sulphure may cause irritation in mucosa and adverse effects. The acidic characteristic of this water is the main cause of the irritation in mucosa. High levels of organic substance and ammonium show discontinued nit-rification of the water. The water containing organic substances may cause intestinal infections. The absence of protective area may increase ammonium concentration and total organic substance. High chlorine con-centration confirms that the water is contaminated with the urine of human beings or animals.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
1999-2000 Yıllarında Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde İzole Edilen Salmonella Ve Shigella Türlerinin Çeşitli Antimikrobiklere Duyarlılıkları
Duygu Fındık, Emine İnci Tuncer, Birsel Erdem
Araştırma makalesi
Özeti
1999-2000 Yıllarında Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde İzole Edilen Salmonella Ve Shigella Türlerinin Çeşitli Antimikrobiklere Duyarlılıkları
SensItIvIty Of Salmonella And ShIgella SpecIes To VarIous AntImIcrobIals Isolated In Selcuk UnIversIty MedIcal Faculty HospItal Between 1999-2000
Bu çalışmada 1999-2000 yıllarında Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Merkez Mikrobiyoloji Laboratuvan’nda izole edilen 50 Salmonella, 25 Shigella suçunun 12 antimikrobiğe gösterdikleri direnç E test yöntemi ile araştırıldı. İzole edilen 50 Salmonella suçunun serotiplendirmesinde 30ünun (%60) S.thyphimurium, 20'sinin (%40) S.enteritidis olduğu saptandı. İzole edilen 25 Shigella suçunun tamamının S.sonnei olduğu belirlendi. Salmonella suçlarında en yüksek direnç ampişilin’e (%90) karşı gözlendi, bunu tetrasiklin (%64), kloramfenikol (%48), trimetoprim/sulfametoksazol (%16), sefuroksim (%16), sefodizim, seftriakson, seftazidı'm, sefepim (%6) direnci izledi. Tüm Salmonella suçları meropenem, imipemen ve siprofloksasine duyarlı bulundu. 25 Shigella suçu ampisiline %88, tetrasikline %76, trimetoprim-sulfametoksazole %64, kloramfenikole %28, sefuroksime %12, siprofloksasine %4 dirençli bulundu. Tüm Shigella izolatlarının meropenem, imipenem, sefodizim, seftriakson, seftazidı'm ve sefepime duyarlı olduğu saptandı.
İn this study the in vitro activities of twelve antimicrobial agents against 50 Salmonella and 25 Shigella strains isolated in the years 1999 and 2000 at the Microbiology Laboratory of the University of Selçuk Faculty of Medicine were investigated by E test method. Of the 50 Salmonella strains 30 were identified as S. thyphimurium and 20 as S.enteritidis. İn this study for Salmonella isolates resistance to ampicillin was most common (90%), follovved by tetracycline (64%), chloramphenicol (48%), trimethoprim/sulfamethoxazole (16%), cefuroxime (16%), cefodizime, ceftriaxone, ceftazidime and cefepime (6%). Ali isolates were susceptible to meropenem, imipenem and ciprofloxacin. For 25 shigella isolates of our study the resistance were 88% for ampicillin, 76% for tetracycline, 64% for trimethoprim/sulphamethoxazole, 28% for chloramphenicol, 12% for cefuroxime and 4% for ciprofloxacin. Ali Shigella isolates were sensitive against meropenem, imipenem, cefodizime, ceftriaxone, ceftazidime and cefepime.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Estrojen Ve Progesteron Tedavisi Yapılan Ovariektomill Sıçanlarda Ritodrin Ve Nikardipinin Tokolit.ik Etkilerinin Karşılaştırılması
Mehmet Kılıç, Ayşe Saide Şahin, Kısmet Esra Atalık, Necdet Doğan
Araştırma makalesi
Özeti
Estrojen Ve Progesteron Tedavisi Yapılan Ovariektomill Sıçanlarda Ritodrin Ve Nikardipinin Tokolit.ik Etkilerinin Karşılaştırılması
ComparIson Of Tocol_ytIc Effects Induced By RItodrIne And NIcardIpIne In OvarIectomIsed Rat Treated WIth Ist-Rogen And Progesterone
izole sıçan uterusunda yapılan bu in virrt) çalışmada, kasıcı ajan olarak kullanılan asetilkolin 114). ak-sitosin (100 ınUlml) ve KC1 (80 tıni,UL, btı,,;11 kastlinalunn ritodrin ve nikardipin gibi uterıts gerşetici hibisyonunda hormonal durumdaki değğinılerin eı.kinki,q araştırılmıştır. Kontrol grubundaki 1-ıavvatılura çalışmada /2 24 saat önce 1 ınglkg dozunda estradiol benzont bir grup sıçanda ise ovariekronıi yupıldıknın sonra 9. - /2. günler arası estradiol benzoat (1 tugıkg.,,,,iiııı re 13. - günler arast da yukarıda belirtilen dozda estrojenle progesteron (1 mg/kgigibıl ıtygulanınışur. Dokular temparatürii 37 'C'de sabit tutulan ve karboten ile sürekli gazlandırılan de Jalon soliisyontı içerisine ainırmş ve ce-vaplar izotonik olarak kaydedilmişrir. Kontrol ve ovariektonıi yapılan sıçan ,fır-ırplaruıda ase-tilkoline ait p132 değerleri arasında anlamlı bir fark bu-lunamamıştır. Asetilkolinle elde edilen kasılnıaların üç farklı konsantrasyonda ritodrin veya nikardipink <10-- 8,10-7,10-6 _M) inhibi.syonunda. ritodrin deneme grubunda daha etkin bulunmuştur. Submaksimal konsantrasvonda (3.10-5 M) uygulanan asetilkolhıe ba;t:,fr kasdına ce-vaplarında ritodrinie elde edilen % maksimum gevşente cevapları _farksız olduğu halde deneme grubunda ritodr-in için hesaplanan IC50 ve 11,2 de.1.-f.erleri daha düşük bu-lunmuştur. Benzer durum nikardipin-ıseıilkolin et-kileşmesi için de geçerlidir. Ritodrin veya nikardipin 10-7. 3.Ifı 10-" oksitosinle elde edilen kasılma cevaplarını denenıe gru-bunda daha güçlü bir şekilde anıagoni:c etmiştir. Benzer şekilde potasyum kloriirle elde £niiletı 4-ısıbıut vaplarının inhibisyonunda tia nikardipin deneme gru-bunda daha etkin bulunmuştur. Sonuçlar, ritodrinin asetilkolin ve oksitosinle elde edi-len kasdniaları deneme grubunda daha belirgin olarak an-tagonize ettiğini. nikardipin-asetilkolin etkileşmesinin hor-monal duruma göre farklılık gösterınedi_i;iııi. buna karşın nikardipinin oksitosin ve potasyum klorfirle oluşturuhm kasılmalart deneme grubunda daha belirgin bir şekilde in-hibe ettiğini göstermektedir. Ayrıca denenıe grubunda ok-sitosin ile oluşan kasılma cevapları üzerine nikarlipinitı inhibitör etkileri ritodrine oranla daha yüksek bu-lunmuştur.
An in vitro sıudy was designed carry out a corn-parative suni]; ta show the antagonistic effect of ritodrine and nicardipine against acetylcholine-, o.xytocin- and INCI-induced contractions in isolated t-at uterus, treated with hormones estrogen or estrogen and progesterone. ln control groups rats were treated with 1 nıglkg est-radiol benzoat 24 hrs. prior ta excision of uterus. On the other hand. the trial group of reis were ovariectomised 9. - 12. davs before estradiol benzoat treatment and tü the sanıe group of rats estradiol benzoat plus progesteron was administered between 13. - 16. clays. The two horns of the ııterus were placed irı isolated organ baths containing de Jalon solution maintained at 37 'C and aerated with 95 % and 5 % CO2 gas mixture. In both control and ovariectomized rats, pD2 values of aceıyicholitıe were not statistically significant. The in-hibirion induced by ritodrine and nicardipine (10-8, 10-7, 10.-" M) in the contractions initiated by acerylcholine was evaluated. Ritodrine was Pim(' ta be more effective on the trial group. Mat-imal percent relaxations caused by ri-todrine and nicardipine were similar in the preparations precontracted by submaximal concentration of acetyl-eholine (3.10-5 Al'). In trial group IC50 and t112 values of ritodrine and nicardipine were than those of control groııps. The inhibition of orytocin-induced contractions by ri-todrine and nicardipine was more protıounced in trial group than control group. Similarly, the inhibition of KCI-induced contraction by nicardipine was clearly more ef-fective on trial group. Results showed that acetyicholine- and oxytocin-induced contractions were antagonized more ellectively by ritodrine in trial group. Tvvo dijferent hormonal tre-anwents did not affect nicardipine-acetylcholine in-teraction, however, oxvtocitı- and KCI- induced cont-ractions were Inhibited by nicardipine more clearly irt control group. Furthermore, in trial groups the inhibitory effect of nicardipine orz oxytocin-induced contractions was greater thall those of ritodrine.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Düşük Doz Morfin Hidroklorünün Rat Böbrekleri Üzerindeki Histolojik Etkisi * *
Ahmet Öztürk, Ahmet Salbacak, İlhami Çelik
Araştırma makalesi
Özeti
Düşük Doz Morfin Hidroklorünün Rat Böbrekleri Üzerindeki Histolojik Etkisi * *
HIstologIcal Influences Of Low-Dose-Morphlne Hydrochlorur On Rat KIdneys
Bu çalışmada, düşük doz morfin hidroklorür'ün rat böbreği üzerindeki etkileri ışık mikroskobik seviyede belirlendi. Çalışmada 15'i erkek ve 15'i dişi olmak üzere 30 adet Sprague Davvley ırkı rat kullanıldı. Her iki cinsten 5'er adedi kontrol grubu, 10'ar adedi ise deney grubu olarak ayrıldı. Kontrol grubu hayvanlara günaşırı derialtı yoluyla serum fizyolojik (5mg/kg dozunda), deney grubu hayvanlara ise 5 mg/kg dozunda morfin hidroklorür verildi. Deney sonunda hayvanlar genel anestezi altında tamponlu formolle (pH=7.4) perfüze edildi ve böbrekler çıkarılarak morfometrik ölçümleri (en, boy, kalınlık) yapıldı. Takiben, böbrek dokusu örneklerinden rutin histolojik tekniklerle preparatlar hazırlanarak 7pm kalınlığında kesitler alındı ve boyandı. Preparatlar ışık mikroskobuyla incelendi. Yapılan incelemelerde, düşük dozda verilen morfin hidroklorürün glomerüler yıkımlanma, proksimal ve distal tubuluslarda epitel nekrozu ve deskuamasyonuna, damarlarda hiperemi ve hemorajilere neden olduğu tespit edildi. Tespit edilen bozuklukların, böbrek tubulus epitel hücrelerinde detoksifikasyon enzimlerine sahip olmayan ratlara özgü olabileceği ve metabolizması insana yakın olan bir türde benzer bir çalışmanın yapılmasının yararlı olacağı sonucuna varıldı.
İn this study the effects of low-dose morphine hydrochlorur on rat kidney vvere determined at light microscopical level. A total of 30 Sprague Davvley rats from both sexes (15 male and 15 female) vvere used. Five rats from both sexes vvere served as Controls, vvhereas 10 rats from each sex vvere used as experimental group. Control animals vvere injected subcutaneously vvith physiological şaline (5mg/kg), the animals of experimental group vvere given morphine hydrochlorur at a dose of 5 mg/kg in every other day. At the end of the experiment, the animals vvere perfused vvith buffered formaline (pH=7.4) under anaesthesia, and kidneys vvere extirpated, and morphometrical measurements (thickness, height, length) vvere taken. Follovving, kidney samples vvere processed by means of routine histological techniques and the sections vvere taken at 7pm thickness, and stained. Slides vvere then examined using light microscope. The investigations have revealed that the low-dose-morphine hydrochlorur caused to glomerular destruction, epithelial necrosis and desquamation in both proximal and distal tubuli, vascular hyperemia and hemorrhagies. Based on the findings, it was concluded that the results of this study might be specific to the rat kidney vvhich is devoid of detoxification enzymes in tubuler epithelial cells and a study should be performed on an animal having similar metabolism with human.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Konya'nın İçme-Kullanma Sularının Demır, Fluorür Ve Klorıür Yönünden Araştırılması
Mustafa Mete, Orhan Demireli, Selma Çivi, Tahir Kemal Şahin
Araştırma makalesi
Özeti
Konya'nın İçme-Kullanma Sularının Demır, Fluorür Ve Klorıür Yönünden Araştırılması
DetermInatIon Of Iron, FluorIne, ChlorIne And LodIrre In Konya's Waters
Konya içme-kullanma sularını sağlık açısından değerlendirmek için toplam 25 kuyudan alınan su-larda demir, fluorür, klorür ve iyodür yönünden analizler yapılmıştır. Yapılan analizler sonucunda klorür, fluorür ve iyodür miktarları standartlar içinde bulunmuştur. Demir miktarlarının ise yaz ve son-bahar aylarında azaldığı, ilkbahar aylarında ise mevsim yağışlarına bağlı olarak artığı saptanmıştır.
Analysis have been made regarding iron, fluorine, chlorine and iodine in water from the total of wells ta evaluate the Konya's drinking-utilizing water in respect tv health. At the result of analysis, chlorine, fluorine and iodine arnounts have been found proper to the standards. But it has been report-ed that the arnotınts of iron are decreased in surnmer and autumn and icreased in spring depending on the seasons rain.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
İnsan Kist Hidatiği Üzerine İn-Vitro Ortamda Değişik Konsantrasyonlardaki Nacı, Albendazol Ve Praziquantel Solüsyonlarının Skolisidal Etkilerinin Araştırılması
Nurullah Aksoy, Mehmet Avni Gökalp, Ersin Borazan, Yasemin Zer
Araştırma makalesi
Özeti
İnsan Kist Hidatiği Üzerine İn-Vitro Ortamda Değişik Konsantrasyonlardaki Nacı, Albendazol Ve Praziquantel Solüsyonlarının Skolisidal Etkilerinin Araştırılması
A Research About The Effects Varıous Concentratıons Of Nacl, Albendazole And Prazıquantel Solutıons On Human's Cyst Hydatıd In In-Vıtro Envıronment
Kist hidatik dünya üzerinde yaygın bir coğrafyada görülen, önemli komplikasyonlara neden olan ve azımsanmayacak düzeyde nüks izlenen bir hastalıktır.Enfektif bir hastalık olmasına rağmen hala primer tedavisi cerrahidir. Bu noktada tedavinin başarı şansını arttırmak için cerrahi teknik ve kullanılan skolisidal madde önem arzetmektedir.
Literatürde en etkin skolisidal maddenin belirlenmesi konusunda yeterli bilgi bulunmamaktadır. Bu nedenle her klinik farklı ajanları kullanabilmektedir.
Bu çalışmada in-vitro ortamda sık kullanılan bazı skolisidal maddelerin zamanla ilişkili olarak etkinliğini araştırdık. Çalışmamızda kullanılan ajanların 20. dakikada hepsinin başarılı olduğunu, ancak en erken ve en efektif yanıtın praziquantel ile alındığını gördük. Bu bulgular praziquantelin E. granulosusu öldürmedeki başarısını göstermekle birlikte medikal tedavide yer edinmesini öneren çalışmalara destek vermektedir.
E.granulosusun hem medikal hem de cerrahi tedavisi sırasında kullanılacak ideal skolisidal maddenin belirlenmesi için efektivite-yan etki analizi yapılan daha fazla çalışma yapılmalıdır.
The hydatid cysts that are common geographically over the world; causing serious complications and considered as a high recurrent average disease . In spite of the infective nature of the disease; the primary treatment is a surgical one . And in this point the surgery techniques and the using of the scolicidal agents is important to increase the chances of the successful treatment.
In the literature, there is not enough information about the determination of the most effective scolicidal substances. Therefore clinically there are different opinions in the using of the different agents
In this study, in –vitro we investigated the activity of some frequent used scolicidal substances related to the time . All the agents that used in our study for 20 minutes were successful. But we have seen that the earliest and the most effective response is noticed with praziquantel. These findings that demonstrate the success of praziquantel to kill E. granulosus are proposing to support the medical treatment.
To determine the ideal scolicidal material that will be used in the medical and the surgical E.granulosus treatment, and its side effects more efficiencies-study analysis must be performed
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Simetidin Ve Famotidin'in Nöromüsküler İletime Etkılerı Ve Gentamisin İle Etkileşmeleri
Ayşegül Cenik, Ayşe Saide Şahin, Ekrem Çiçek, Mehmet Kılıç, Necdet Doğan
Araştırma makalesi
Özeti
Simetidin Ve Famotidin'in Nöromüsküler İletime Etkılerı Ve Gentamisin İle Etkileşmeleri
The Effects Of CImetIdIne And FamotIdIne On Neuromuscular TransmIssIon And TheIr InteractIon WIth GentamIcIn
Bir aminoglikozid antibiotik olan gentamisinin histamin H2-reseptör blokörleri ile kombinasyonlarının neden olduğu nöromüsküler iletim bloğunu araştırmak amacıyla yapılan bu invitro çalışmada sıçan frenik sinirdiyafragma preparatı kullanılmıştır. Tek başlarına uygulandıklarında gentamisin ve famotidin kısmi nöromüsküler iletim bloğu yaptıkları halde simetidin etkisiz bulunmuştur. Nöromüsküler iletimi etkilemeyen konsantrasyonda uygulanan gentamisin (10-4M) ile belirtilen histamin 112-reseptör blokörlerinin etkileşmediği saptanmıştır. Buna icarşın, 10-2M konsantrasyonda uygulanan gentami-sine bağlı kısmi blok, iletimi etkilemeyen konsan-trasyonlarda ilave edilen simetidin veya famotidinle tam blok şekline dönüşmüştür. Oluşan blok kal-siyum klorür ilavesiyle ortadan kaldırılabilmiştir. Bulgular histamin 112-reseptör blokörlerinin mevcut olan bir nöromüsküler iletim bloğunu artırabileceekkrini ortaya koymaktadır.
In the present paper, rat phrenic nerve-diaphragm preparations were used to evaluate the neuromuscular blocking activity of gentamicin, an aminoglycoside antibiotic, and of its combinations with histamine 112-recepwr blocking agents, cimetidine and famoti-dine. Gentamicin and famotidine caused partial neuro-muscular blockade when they were used alone, but cimetidine had no effect. There was no interactions between giyen histamine H2-receptor blocking drugs and reduced concentration of gentamicin (10-4M) which does not exert any neuromuscular blockade. However, when the ineffective doses of cimetidine or famotidine are added in the medium, partial inhibi-tion caused by 10-2 M gentamicin attained to complete blockade. This effect can be reversed with the addition of calcium chloride. These results Show that, if the partial blockade is present, histamine H2-receptor blocking agents can greatly compromise the neuromuscular transmission.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Yetişkin Yoğun Bakım Ünitelerinde Santral Kateter İlişkili Kan Dolaşımı Enfeksiyonlarının Önlenmesi: Sistematik Derleme
Aysun Acun, Nurcan Çalışkan
Derleme
Özeti
Yetişkin Yoğun Bakım Ünitelerinde Santral Kateter İlişkili Kan Dolaşımı Enfeksiyonlarının Önlenmesi: Sistematik Derleme
PreventIon Of Central LIne-AssocIated Bloodstream InfectIon In Adult IntensIve Care UnIts: A SystematIc RevIew
Bu derlemenin amacı, santral kateter ilişkili kan dolaşımı enfeksiyonlarını önlemeye yönelik yapılan ve yayınlanan
müdahale çalışmalarının sistematik olarak incelenmesidir. Bu çalışmada anahtar kelime olarak “Preventing
CLABSI infections” (Central Line-associated Bloodstream Infection=CLABSI) kullanılarak MEDLINE, CINAHL
COCHRANE Library ve PUBMED veri tabanları taranmıştır. 1 Ocak 2016-10 Kasım 2020 tarihleri arasında
uluslararası dergilerde yayınlanan çalışmalar değerlendirilmiş olup, yapılan tarama sonucunda 99 yayına
ulaşılmıştır. Dahil edilme/çıkarılma kriterleri doğrultusunda yedi çalışma derleme kapsamına alınmıştır. İncelenen
çalışmaların sonucunda, el hijyeni, kateter yerleştirilmesi sırasında maksimum bariyer önlemlerine uyulması,
%2’lik klorheksidin ile cilt antisepsisi, uygun pansuman uygulaması, femoral venden kaçınma ve günlük kateter
gerekliliğinin sorgulanması gibi kanıta dayalı enfeksiyon kontrol önlemlerinin uygun yöntemler aracılığıyla
uygulanmasının santral kateter ilişkili kan dolaşımı enfeksiyonlarını önlemede etkin olduğu saptanmıştır. Bu
sistematik derlemenin sonucunda, santral kateter ilişkili kan dolaşımı enfeksiyonu insidansının düşürülmesi için
kanıta dayalı enfeksiyon kontrol önlemlerinin özellikle yetişkin yoğun bakım ünitelerinde uygun yöntemler eşliğinde
uygulanmaya devam edilmesinin gerekliliği saptanmıştır.
The purpose of this review is to systematically review the intervention studies conducted and published to
prevent central catheter-related bloodstream infections. In this study, MEDLINE, CINAHL COCHRANE Library
and PUBMED databases were searched using “Preventing CLABSI infections” (Central Line-associated
Bloodstream Infection = CLABSI) as a keyword. Studies published in international journals between January
1, 2016 and November 10, 2020 were evaluated, and 99 publications were reached as a result of the search.
Seven studies were included in the scope of the review in line with the inclusion / exclusion criteria. As a
result of the investigated studies, the application of evidence-based infection control measures such as
hand hygiene, adherence to maximum barrier precautions during catheter insertion, skin antisepsis with 2%
chlorhexidine, appropriate dressing, avoiding the femoral vein and questioning the need for daily catheters
through appropriate methods It has been found to be effective in preventing associated bloodstream infections.
As a result of this systematic review, it was determined that evidence-based infection control measures
should be continued to be applied in adult intensive care units, especially in adult intensive care units, in order
to reduce the incidence of central catheter-associated bloodstr eam infections.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta