Asetilsalisilik Asidin Serum Lipidleri Üzerine Olan Etkilerinin Araştırılması
Sevil Kurban, İdris Mehmetoğlu, Said Sami Erdem
Araştırma makalesi
Özeti
Asetilsalisilik Asidin Serum Lipidleri Üzerine Olan Etkilerinin Araştırılması
InvestIgatIon Of Effect Of AcetylsalIcylIc AcId On Serum LIpIds
Bu çalışmada, 100 ve 150 mg/gün Asetilsalisilik asid (ASA, aspirin) tedavisinin kan lipidleri üzerine etkisini araştırmayı amaçladık. Çalışmaya, toplam 30 sağlıklı gönüllü alındı. İki ay boyunca vakaların 17’si (7K, 10E) günde 100 mg (Grup I) ve 13’ü (5K, 8E) günde 150 mg (Group II) ASA kullandı. Vakaların ASA verilmeden önce ve verildikten 1 ve 2 ay sonra açlık kan örnekleri alındı. Bu kan örneklerinden serum total kolesterol, yüksek dansiteli lipoprotein (HDL) kolesterol, ve trigliserid seviyeleri rutin metodlarla ölçüldü. Düşük dansiteli lipoprotein (LDL) kolesterol seviyeleri Friedwald formülü kullanılarak hesaplandı. Her iki grup da 2 ay boyunca ASA tedavisi sonucu total kolesterol, LDL kolesterol ve trigliserid seviyelerinin biraz azaldığı, HDL kolesterol seviyelerinin ise biraz arttığı ancak bu değişikliklerin istatistiksel açıdan anlamlı olmadığı görüldü. Sonuç olarak günde 2 ay boyunca 100 ve 150 mg ASA tedavisinin kan lipidleri üzerine önemli bir etkisinin olmadığı ve bu konuda daha uzun süreli ve yüksek doz ASA tedavisinin araştırılmasının faydalı olacağı kanaatindeyiz
The aim of the study was to investigate the effect of 100 and 150 mg/day acetylsalicylic acid (ASA, aspirin) treatment on blood lipids. The study group consisted of 30 healthy volunteers. Of the volunteers, 17 (7F, 10M) received ASA as 100 mg (Group I) and 13 (5F, 8M) received ASA as 150 mg (Group II) daily for a period of two months. Fasting blood samples of the subjects were drawn before and 1 and 2 months after ASA treatment. Serum total cholesterol, high density lipoprotein (HDL) cholesterol and triglyceride levels of the subjects were measured by routine methods. Low-density lipoprotein (LDL) cholesterol levels were calculated by Friedwald formula. Althought total cholesterol, LDL cholesterol and triglyceride levels were slightly decreased and HDL cholesterol levels were slightly increased 2 months after ASA treatment in both groups, the differences between lipid levels were not statistically significant. In conclusion, ASA treatment at 100 and 150 mg daily for a period of 2 months has no significant effect on blood lipid levels and further investigations about ASA treatment for longer time and at higher doses might be useful.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Tuberkıjloz Plorezilerde Adenosın Deaminaz Aktıvıtesının Tanısal Degerı
Mehmet Gök, Faruk Özer, Oktay İmecik, Hüseyin Vural, Kürşat Uzun
Araştırma makalesi
Özeti
Tuberkıjloz Plorezilerde Adenosın Deaminaz Aktıvıtesının Tanısal Degerı
DIagnostIc Value Of AdenosIne DeamInase ActIvIty In Tuberculous Pleursy
Bu calışmada Selcuk Universitesi Tap Fakiiltesi Gogiis Hastalzklart Anabilim Dalind_a takip edilen 89 plorezili hasta ile kontrol grubu olarak secilen 15 saglxkla bireyin serum ye plevra swat adenosin deaminaz dlizeyleri araytirtlmuttr. Hastalar etyolojik tantlartna gore 4 gruba ayrilmutirr- 1- Taberkiiloz (24 olgu), 2- Malignite (27 olgu), 3- Pnamoni (28 olgu) ye 4- Konjestif kalp yetrnezligi (10 olgu). Serum ADA (SADA) aktivitesi turn hasty gruplartnda kontrol grubuna oranla anlamlz derecede yiiksek olmaszna karlin hasta gruplart arasinda anlamh farklatk gOsterrnedi. Plevra sivisz ortalama ADA aktivitesinin (PADA) taberkaloz grubunda en yiiksek (54.88 ± 5.77 U11) oldugu ye digerleri ile aralarinda anlarnh Park bulundugu saptandi. Plevra mull serum ADA oram (P/S ADA) ise tiiberkiiloz plorezilerde mal ignite ve KKY gruplartna oranla anlamh derecede Ayrzca plevra stvisinda ortalama ADAlprotein, ADAILDH , ADAlkolesterol ye ADAITotal biliriibin oranlartrun da tuberkiiloz kaynakh plorezilerde diger gruplarda bulunan degerlerden biiyiik oldugu gosterildi. Titherkiiloz plorezilerin, tliberldiloz kaynakh ol-mayanlardan ayirdedilmesinde spesifitesi en yiiksek olan parametrenin PADA (% 91), en yiiksek olantn sensitivitesi ise P/S ADA( % 88) oldugu saptandt. Diger parametrelerin ise bu ikisi ile ktyaslanabilir oranda spesifite .ve sensitiviteye sahip olduklart gazlerldi. Bulgulartnuz gore plevra stvzstnda ADA aktivitesinin tiiberkiil o z plorezilerin tantsinda kullanqh bir inceleme yonterni oldugunu gostermigir.
In this study, we measured pleural fluid and serum adenosine deaminase (ADA) activity in 89 patients with pleural of and 15 healthy person choosen as control group. Patients were divided into four groups; 1) Tuberculosis (n=24), 2) Malignancies (n=27), 3) Pneumonias (n=28),4)Congestive hearth failure (CHF) (n=10). Mean ADA activity of tuberculous effusions (54.88 ± 5.77 U/1) was significantly higher than those of malignant, pneumonic effusions and transudative effusions in CHF. With the cutoff level of 40 Ul I, we found that the sensitivity and the specifity of pleural fluid ADA activity (PADA) in discriminating between tuberculous and other effusions were 71% and 91%, respectively. Mean pleural fluid to serum ADA ratio (PIS ADA) in tuberculous pleurisy was higher than that in any other group. Pleural fluid to serum ADA ratio exceeding 2_5 appeared to have sensitivity of 88% and specifity of 72%. ADA to protein, ADA to LDH, ADA to cholesterol, and ADA to total bilirubine ratios of pleural fluids were also determined and found that the mean values in tuberculosis are all higher than those of other effusions. They also showed the sensitivity and the specifity comparable to those found in PADA and PIS ADA. It seems that these parameters can be used in establishing tuberculous pleural effusion as well as PADA and PIS ADA.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Yeni Tanı T İp 2 Diyabetes Mellitus Ve Prediyabetik Hastalarda Serum İrisin Düzeyleri
Ahmet Yavuz, Zümrüt Mine Işık Sağlam, Ebru Kavak Yavuz, Melike Doğruel Yılmaz, Ezgi Değerli, Zeynep Karaali
Araştırma makalesi
Özeti
Yeni Tanı T İp 2 Diyabetes Mellitus Ve Prediyabetik Hastalarda Serum İrisin Düzeyleri
Serum IrIsIn Levels In Newly DIagnosed Type 2 DIabetes MellItus And PredIabetIc PatIents
Amaç: Kas hücrelerinden salınan, miyokin grubu içerisinde yer edinen, kas ile yağ dokusu arasında
mesajcı olarak görev yapan irisin hormonunun insülin direncinde, glukoz ve enerji metabolizmasının
düzenlenmesinde aktif bir rol oynadığı gösterilmiştir. Çalışmamızda irisin molekülünün glukoz
metabolizması ile olan ilişkisinin incelenmesi amaçlanmıştır .
Hastalar ve Yöntem: Çalışmaya, Nisan 2017 ve Eylül 2017 arasında İç Hastalıkları Polikliniğine başvurmuş
29 yeni tanı tip 2 diyabetes mellitus hastası, 41 yeni tanı prediyabet hastası ve 28 sağlıklı kontrol grubu
dahil edildi. Serum irisin d üzeyleri, laboratuvar bulguları ve metabolik parametreler ölç ülerek kaydedildi.
Bulgular: Tip 2 diyabetes mellitus hasta grubunun serum irisin ortalaması prediabetik hastalara ve
kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı yüksekti (p=0,015 p<0,001). Prediyabetik hastaların irisin
ortalaması kontrol grubuna göre daha yüksekti, ancak bu iki grup arasında istatiksel olarak anlamlı fark
saptanmadı. İrisin düzeyi ile plazma açlık glukozu, HbA1c, total kolesterol, LDL, TG ile pozitif yönde HDL
ile negatif yönde istatistiksel olarak anlamlı ilişkili saptand ı.
Sonuç: Bizim çalışmamız irisinin Tip 2 DM hastalarında artan insülin rezistansına kompansatuvar cevap
olarak glukoz metabolizmasını düzenleyici şekilde artış gösterdiğini desteklemektedir. Çalışmamızda yer
alan insülin direncine sahip prediyabetik hastalarda irisin ortalaması düzeyi kontrol grubuna göre yüksekti
ancak istatiksel olarak iki grup arasında anlamlı fark saptanmadı. İrisinin insülin direnci üzerine olumlu
sonuçları olduğu düşünülmekle birlikte etkisinin daha belirgin olarak anlaşılabilmesi için daha geniş ve
daha farklı değişkenlerin göz ön üne alındığı çalışmalara ihtiyaç vardır .
Aim: Irisin molecule is in the group of myokins, it is released from muscle cells and a messenger between
muscle and fat tissue. It is shown that irisin peptide has an important role in insulin resistance, glucose and
energy metabolism. In our study we aimed to show irisin molecule's relationship with glucose metabolism.
Patients and Methods: The study included 29 newly diagnosed type 2 diabetes mellitus patients, 41
newly diagnosed prediabetes patients and 28 healthy control groups who applied to the Internal Medicine
Outpatient Clinic between April 2017 and September 2017. Serum irisin levels, laboratory findings and
metabolic parameters were measured and recorded.
Results: The mean plasma irisin level of the type 2 diabetes mellitus patient group was statistically
significantly higher than the prediabetic patients and the control group (p=0.015 p<0.001). Although the
mean plasma irisin level of prediabetic patients was higher than the control group, no significant difference
was found. A statistically significant correlation was found between plasma irisin level and plasma fasting
glucose, HbA1c, total cholesterol, LDL, TG in a positive way and HDL in a negative way .
Conclusion: Our study supports that plasma irisin increases in a compensatory response to the increased
insulin resistance in Type 2 DM patients in a way that regulates glucose metabolism. Although in our
study the mean irisin level in prediabetic patients was higher than the control group, no statistically
significant difference was found between the two groups. Even tough irisin is thought to have positive
results on insulin resistance, studies that larger and consider more different variables are needed in order
to understand its ef fect more clearly .
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Konya Bölgesinde Aterosklerotik Kalp Hastalığı Risk Faktörlerinin Bölgesel Dağılımı
Hasan Hüseyin Telli, Asım Sarıgüzel, Ahmet Temizhan, Ali Borazan, Turgut Karabağ, Hasan Gök
Araştırma makalesi
Özeti
Konya Bölgesinde Aterosklerotik Kalp Hastalığı Risk Faktörlerinin Bölgesel Dağılımı
RegIonal DIstrIbutIon Of The AtherosclerotIc Heart DIsease's RIsk Factors In Konya
Bu retrospektif klinik çalışmada Konya bölgesinde koroner anjiografi için kliniğimize alınan hastalarda aterosklerotik risk faktörleriyle, klinik tanı ve anjio skorlarının bölgesel dağılımını araştırmayı amaçladık. Çalışma klinik olarak koroner arter hastalığı (KKH) tanısı konulan 630 olguda yapıldı. Olguların yaş, cinsiyet, dislipidemi, total kolesterol, trigliserid, LDL kolesterol, HDL kolesterol, sigara kullanımı, hipertansiyon, diyabet, heredite gibi risk faktörleri değerlendirildikten sonra KKH'ın yaygınlığının bir ölçüsü olan Reardon'un modifiye şiddet skoru hesaplandı. Çalışmaya 450'si erkek. 180 i kadın ( yaş ortalaması 56.2 ±9.3 yıl ve yaş aralığı 20-80 yıl) toplam 630 olgu alındı. Aterosklerozun yaygınlığı arttıkça trigliserid değerleri de belirgin olarak artış gösterdi. Bu artış 2 damar hastalığı grubunda tek damar hastalığı grubuna göre anlamlı (p<0.05) idi. HDL değerleri damar tutulumu arttıkça azalma gösterdi. Bu azalma 3 damar grubunda tek damar grubuna göre anlamlıydı (p<0.05). Erkeklerde trigliserid değeri, sigara skoru ve oranları 20-49 yaş grubunda, 60 yaş üzeri gruba göre daha yüksekti (p< 0.05). Sigara kullanımı 50-59 yaş grubunda da 60 yaş üzeri grubuna göre daha fazla bulundu (p<0.05). Hipertansiyon 60 yaş üzeri grupta 20-49 ve 50-59 yaş grubuna göre daha yüksekti (p<0.05). KKH ile yaş, kolesterol, trigliserid. LDL kolesterol, HDL kolesterol ve sigara kullanımı arasında korelasyon bulundu. Sonuç olarak, bölgemizde sigara dışında aterosklerotik risk faktörleri TEKHARF çalışmasındaki gerek Türkiye gerekse İç Anadolu için verilen değerlerden daha yüksek bulundu.
İn this retropective study, patients with atherosclerotic risk factors and the related clinical diagnosis, angiographic scoring and regional distribution were investigated. A total of 630 patients (450 male, 180 female, mean age 56,2 ± 9.3) t hat underwent coronary angiography were enrolled. Patients were classified according to the clinical characteristic and Reardon’s modified severity scoring which is the indicator of the extend of coronary artery disease, was calculated. A parallel increase in coronary disease along with higher triglicehdes was observed, which was significantly different betvveen single and double vessel disease(p<0,05). The same correlation was apparent between HDL levels and the extent of the disease vvhich was remarkable in single and triple vessel disease group (p<0,05). Triglyceride levels varied as higher in males younger than 60 year of age vvhile smoking was lower in the same group (p<0,05). On the other hand hypertension was observed more frequently in elder patients (<60 year of age) (p<0,05). As a conclusion, ali risk factors other than smoking appeared to be higher than TEKHARF cohort, which were given for Central Anatolia region.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Hidrojen Peroksit Uygulanan Sıçanlarda Beyin Kolesterol,
a Ve E Vitamini Düzeyine Geraniolün Etkisi
Zafer Şahin, Ahmet Özkaya, Ökkeş Yılmaz, Ahmet Orhan Görgülü
Araştırma makalesi
Özeti
Hidrojen Peroksit Uygulanan Sıçanlarda Beyin Kolesterol,
a Ve E Vitamini Düzeyine Geraniolün Etkisi
Effect Of GeranIol On BraIn Cholesterol, VItamIn
a And E Levels In The Hydrogen PeroxIde-Treated
rats
Amaç: Bir monoterpen olan geraniol, bazı bitkilerde yer alan doğal bir antioksidandır. Hidrojen peroksit
(H2O2) ise reaktif oksijen türlerinin (ROS) bir üyesidir. Bu çalışmada, H2O2 uygulanan sıçanlarda geraniolün
beyin kolesterolü ve yağda çözünen A (retinol) ve E (alfa (α)-tokoferol ve α-tokoferol asetat) vitaminlerine
etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntem: Çalışmada yetişkin erkek Wistar sıçanlar rastgele dört gruba ayrılarak (n=7),
geraniol (50mg/kg) ve H2O2 (16mg/kg), intraperitoneal olarak, 30 gün süresince gün aşırı uygulandı. Beyin
numuneleri homojenize edildikten sonra kolesterol, α-tokoferol, α-tokoferol asetat ve retinol düzeyleri yağ
ekstraktlarından HPLC ile analiz edildi.
Bulgular: Beyin kolesterol düzeyinin H2O2 grubunda kontrol grubuna kıyasla daha fazla olduğu belirlendi.
H2O2 ve geraniol+ H2O2 gruplarında, beyin α-tokoferol asetat düzeylerinin kontrole kıyasla daha yüksek
olduğu bulundu. Beyin retinol seviyesi bakımından grupların hiçbirisinde istatistiksel olarak anlamlı bir
değişiklik mevcut değildi.
Sonuç: Elde ettiğimiz veriler, beyinde kolesterol ve α-tokoferol asetat düzeylerinin H2O2 ile oluşturulan
oksidatif stresten etkilendiğini göstermektedir. Geraniolün erkek sıçanlarda H2O2’nin etkilerini azaltma
potansiyeli olduğu söylenebilir.
Aim: Geraniol, a monoterpene, is a plant-derived natural antioxidant. Hydrogen peroxide (H2O2) is a
member of reactive oxygen species (ROS). The objective of this study is to de-termine the effect of
geraniol on brain cholesterol and lipophilic vitamins such as vitamin A (retinol) and vitamin E (alpha (α)-
tocopherol and α-tocopherol acetate) in H2O2-administrated male rats.
Materials and Methods: Adult male Wistar rats were randomly divided into four groups (n=7). Geraniol
(50 mg/kg) and H2O2 (16 mg/kg) were administered by an intraperitoneal injection for 30 days with a
1-day interval. Brain samples were homogenized and cholesterol, α-tocopherol, α-tocopherol acetate, and
retinol levels analyzed from lipid extracts by HPLC.
Results: Brain cholesterol level was found to be significantly higher in the H2O2 group than the control
group. Brain α-tocopherol acetate levels were found to be significantly higher in the H2O2 and the
geraniol+H2O2 groups than the control group. There was no difference in retinol levels between any
groups.
Conclusion: In conclusion, our results indicate that brain cholesterol and α-tocopherol acetate levels are
affected by H2O2-induced oxidative stress. Moreover, we suggest that geraniol has the potential to reduce
the effect of H2O2 in male rats.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Hırsutızmde Kardıyovaskuler Rısk Acısından Hdl Alt Gruplarının Tayını
Mehmet Gürbilek, Mehmet Aköz, Hüseyin Vural, Mine Kaymakçı, Mahmut ay, Mürsel Gökçen
Araştırma makalesi
Özeti
Hırsutızmde Kardıyovaskuler Rısk Acısından Hdl Alt Gruplarının Tayını
The DetermInatIon Of Hdl-Cholesterol Levels As CardIovascular RIsk Factor In HIrsutIsm.
Hirsutismus'lu 23 hastada, serum total ko-lesterol, LDL- kolesterol, HDL- Kolesterol, HDL2- kolesierol ye HDL3- kolesterol seviyeleri 18 normal kadinlarazki ile karplavtrildt. Hirsutismus'lu grupta HDL-kolesterol ye HDL-2 kolesterol onemli mik-tai-da diisiiktii (p<0.01). Dugiik HDL- kolesterol ye HDL,- kolesterol seviyeleri hirsutismuslu vakalarda ateroskleroz riskini arttrabilecegi kanaatine varildt.
In this study, the serum total cholesterol, LDL-cholesterol, HDL-cholesterol. HDL2-cholesterol and HDL3- cholesterol levels of 23 hirsutic patient were compared with 18 normal women. HDL-cholesterol and HDL2-cholesterol levels were significantly lower in hirsutic group than in control (p<0.01). It is known that low levels of HDL-cholesterol can he considered as a risk marker for atherosclerozis. We conculuded that low HDL-cholesterol and HDL2- cholesterol leyel.s- in hirsutism may constitute an im-portant risk factor.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Sürekli Ayaktan Periton Diyalizi Hastalarında Ateroskleroz Riski Daha Mı Düşük?
Lütfullah Altıntepe, Murat Demir, Halil Zeki Tonbul, Mehmet Akif Düzenli, İbrahim Güney, Süleyman Türk, Mehdi Yeksan
Araştırma makalesi
Özeti
Sürekli Ayaktan Periton Diyalizi Hastalarında Ateroskleroz Riski Daha Mı Düşük?
Is AtherosclerosIs RIsk Lower In Capd PatIents?
Amaç: Aterosklerotik kalp hastalığı kronik böbrek yetmezliği (KBY) hastalarda morbidite ve mortalitenin başlıca nedenidir. Bu çalışmada erken dönem aterosklerozun bir bulgusu olarak yorumlanan artmış karotid arter intima media kalınlığı (İMK) ile çeşitli kardiyovasküler hastalık risk faktörlerinin sürekli ayaktan periton diyalizi (SAPD) ve hemodiyaliz (HD) hastalarında karşılaştırılması amaçlandı. Metod: Kliniğimizde takip edilen hastalardan rastgele örnekleme yöntemiyle seçilen 25 hemodiyaliz (12E, 13K; ortalama yaş 42.3±11.4 yıl, diyaliz süresi 32.6 f 19.5 ay) ve 28 periton diyaliz hastası (10E, 18K; ortalama yaş 41.8±9.5 yıl, diyaliz süresi 25.5±22.1 ay) çalışmaya dahil edildi. Diabetesmellitusu olan ve 10 yıldan uzun süreli diyalize giren hastalar çalışmaya dahil edilmedi. Tüm hastaların ekokardiografileri ve karotis arter incelemeleri, hastaların klinik ve laboratuar bilgileri belirtilmeden aynı kardiyolog tarafından yapıldı. Bulgular: SAPD hastalarıyla karşılaştırıldığında, HD hastalarında hem homosistein düzeyi hem de karotid arter İMK anlamlı olarak arttığını saptadık (sırasıyla p=0.012 ve p=0.011). Buna karşın SAPD hastalarında total kolesterol ve trigliserid düzeyleri daha yüksek saptandı (sırasıyla p=0.0001 ve p=0.008). HD hastalarında; İMK ile homosistein düzeyi arasında pozitif ilişki saptanırken (r=0.677, p=0.001), SAPD hastalarında ise böyle bir ilişki tespit edilmedi. Sonuç: SAPD hastalarında hem erken dönem aterosklerozun bulgusu olan İMK hem de homosistein düzeyleri daha düşük olarak saptandı. SAPD tedavisi ateroskleroz gelişimi açısından daha avantajlı bir tedavi seçeneği olabilir.
Aim: Atherosclerotic heart disease is the most causes of morbidity and mortality in chronic renal failure patients. We compared CAPD and HD patients for cardiovasculer disease (CVD) risk factors and increased mean carotid artery intima media tickness (MCIMT) that results early atherosclerosis. Method: 25 HD patients (12 M, 13 F, mean age 42.3 11.4 year, dialysis time 32.6 19.5 month) and 28 CAPD patients (10 M, 18 F, mean age 41.8 9.5 year, dialysis time 25.5 22.1 month) in our clinic were included to the study. All patients bilateral carotid arteries examined by B mode ultrasonography and measured MCIMT. Patients with diabetes mellitus and more than 10 years undergo dialysis excluded. Results: In HD patients homocystein level and MCIMT are higher when compaired with CAPD patients. (in order p=0.012 and p=0.011). But in CAPD patients plasma total cholesterol and triglycerid levels are higher than HD patients. (in order p=0.001 and p=0.008) There is a positive correlation between MCIMT and homocystein level in HD patients (p=0.001, r=0.677) but not yet in CAPD patients. Conclusion: In CAPD patients MCIMT; early sign of atherosclerosis and homocystein level are lower. CAPD may be more advantageous and defender for atherosclerosis with renal replacement therapy patients.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Kordon Kanında Serum Lipidleri Üzerıne Bir Araştırma (+, ++)
Mustafa Ünaldı, Gökhan Timuralp, Ekin Önder, Orhan Değer, Mehmet Gürbilek
Araştırma makalesi
Özeti
Kordon Kanında Serum Lipidleri Üzerıne Bir Araştırma (+, ++)
An InvestIgatIon On Serum LIpIde In Cord Blood
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Doğum Kliniğinde normal olarak doğmuş, sağlıklı 150 bebeğin kordon kanından total lipid, total kolesterol ve fosfolipid tayinleri yapıldı. Elde edilen orta-lama değerler şöyle idi: Total lipid : 378.39 ± 88.02 % mg Total kolesterol: 106.48 ± 23.05 % mg Fosfolipid : 139.67 ± 39.82 % mg
In this research, the levels of iptal lipid, total cholesterol and phospholipids of 150 cord obtained from healthy newborns. Total lipid: 378.39 ± 88.02 mg % Total cholesterol: 106.48 ± 23.05 mg % Phospholipids: 139.67 ± 39.82 mg % These results vere compared with the other results belong to healthy adults and discussed.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Primer Hiperkolesterolemi'li Kışılerde Lovastatın'ın Etkılerı
Ali Bayram, Ali Koşar, Alaaddin Avşar, Talat Tavlı, Bayram Korkut
Araştırma makalesi
Özeti
Primer Hiperkolesterolemi'li Kışılerde Lovastatın'ın Etkılerı
The Effects Of LovastatIn On PrImary HypercholesterolemIc Subjects
Bu çalışma 25'i kadın (%65 .8), 13'ü erkek (%34.2) olmak üzere toplam 38 primer hiperkoles-terolemili olgu üzerinde gerçekleştirildi. Olgulara 6 hafta süreyle akşam yemeği ile birlikte 20 mg Lo-vastatin uygulandı. Tedaviye bağlı olarak total kolesterol 295± mgl dL'den 230±7 mgldL'ye, LDL-kolesterol 203±4 mg1 dL'den 150±5 mgldL'ye trigriserid düzeyi 243±15 mg/dL'den 165±12 mgldL'ye ve VLDL-kolesterol 48±19 mg/dL'den 33±15 mgldL'ye indi; dört para-metre için de tedaviye bağlı değişim istatistiksel yönden ileri derecede önemli idi (p<0.00I). IIDL-kolesterol düzeyi tedavi öncesi 45.9±1.7 mgldL iken, tedavi sonrasında 50.2±1.8 mgldL'ye yükseldi. Aradaki fark istatistiksel yönden önemsiz olmakla birlikte (p>0.05), total kolesterol ve LDL-kolesterol değerlerinde düşmeyle birlikte olduğundan ERF, LDL-K/HDL-K ve HDL oranı önemli düzey-lerde olumlu değişiklikler gösterdi; değişim istatis-tiksel açıdan ileri derecede anlamlı idi (p<0.001). Iltica bağlı klinik veya biyokimyasal ciddi hiçbir yan etki gözlenmedi. Primer hiperkolesterolemili kişilerde günde 20 mg Lovastatin'in hem total hem de LDL- kolesterol düzeyylerini etkili şekilde düşürdüğü, ilaca tahammülün iyi olduğu ve bu amaçla güven içinde kullanılabileceği kanaatine varıldı.
This study has done in subjects with primary hy-percholesterolemia with 25 female (65.8%) and 13 male (34.2). Subjets have taken 20 mg lovastatin with dinner during the six weeks. It reduced from 295 5 mgldL to 230±7 mgldL with cholesterol and 203±4 v.s. 150±6 mgldL with LDL-cholesterol and 243±15 v.s. 165 -±I2 mgldL with triglyceride and 48±19 v.s. 33±15 mgldL with VLDL- cholesterol after lovastatin therapy. These changes were found statistically highly signıficant (p<0.001). IIDL-cholesterol increased from the level of 45.9-±1.7 mgldL to the level of 50.2±1.8 mgldL af-ter treatmet. This difference was not statistically sig-nificant, but ERF and LDL-KIIIDL-K and HDL ratio changed statistically highly significant (p<0.001). There were no clinical or biochemical side effect related to this drug. It is in conclusion that 20 mg lovastatin is a safe, well-tolerated drug, which has been shown to lower LDL-cholesterol and total cholesterol level in subjetcs with primary hypercholesterolemia.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Kronik Hemodiyalizin Lipid Metabolizmasına Etkisi
Müfid İspanoğlu, Mehdi Yeksan, Şamil Ecirli, İbrahim Erkul, Fikret Güldoğan
Araştırma makalesi
Özeti
Kronik Hemodiyalizin Lipid Metabolizmasına Etkisi
Effect Of Chronıc Hemodıalysıs On Lıpıd Metabolısm
Bu çalışma, Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Hemodiyaliz ünitesinde devamlı diyalize giren 20 diyaliz has-tasında yapılmıştır. Diyaliz hastalarında diyalizden önceki ve sonraki Total Kolesterol (TK), Yüksek dansiteli lipoprotein - Kolesterol (HDL-C), Düşük dansiteli lipoprotein - Kolesterol (LDL-C), Beta Lipoprotein, Pre-beta lipoprotein, Alfa lipoprotein değerleri, 20 kontrol hastası ile karşılaştırıldı. Sonunda diyaliz grubunda, kontrol grubuna nazaran TK, HDL-C, LDL-C, prebeta lipoprotein, affa lipoprotein düşük, Beta Lipoprotein yüksek bulundu. Diyalizden sonra ise Beta-lipoprotein ve LDL-C de düşüş, diğer fraksiyonlarda ise hafif yükselme bulunmuştur.
This report is performed on twenty undergoing haemodialysis pa-tients, at Selçuk University, Medical Faculty, Haemodialysis unit of Internal Medicine. Total cholesterol HDL-C, LDL-C, Beta lipoproteins, Pre-beta lipoprotein and Alpha lipoprotein values of haemodialyzed pa-tients and the values of control group are compared. In dialyzed patients TC, HDL-C, LDL-C, Pre-beta lipoprotein and alpha lipopro-teins are found low but Beta lipoprotein high, comparing to the control group. After dialysis Beta lipoprotein and LDL-C are decreased and the other fractions are slightly increased.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Kronik Böbrek Yetmezliği Olgularında Hdl E Vitamini Düzeyı
Sadık Büyükbaş, İsmail Öztok, Mehdi Yeksan, Mustafa Ünaldı, Süleyman Türk, Mehmet Gürbilek, Mustafa Yöntem
Araştırma makalesi
Özeti
Kronik Böbrek Yetmezliği Olgularında Hdl E Vitamini Düzeyı
Hdl Bound VItamIn E Levels In PatIents WIth ChronIc Renal FaIlure
Kronik böbrek yetmezliği {KBY) olan 20 olguda ve 24 sağlıklı kontrol grubunda serum E vitami-ni, IIDL kolesterol ve 11DL E vitamini düzeyleri ölçüldü. Bu parametreler strastyla kontrol grubu için 1.1063 ± 0.0079 mgldl, 48 ± 4.81 mgidl ve 0.1095 ± 0.0094 mg/dl olarak ve KBY grubu için 1.0881 ±. 0.0437 mg1d1, 26.55 ± 6.21 mgldl ve 0.2657 ± 0.1209 mg/dl olarak saptandı. Bulgu-lartmtza göre KBY olgularında IIDL E vitamini düzeyi belirgin olarak yüksek ve IIDL kolesterol düzeyi belirgin olarak düşiiktür (p<0.001).
Serum vitamin E, IIDL cholesterol and IIDL bound vitamin E levels were inverstigated in 20 patients with chronic renal failure and 24 healty subjects. Vitamin E, 11DL cholesterol and IIDL bound vitamin E levels of controls were fou.nd as 1.1063 ± 0.0079 mg/dl, 48 ± 4.81 mg/dl and 0.1095 ± 0.0094 mg/dl while those of patients were 1.0881 ± 0.0437 mg/dl, 26.55 ± 6.21 mg1d1 and 0.2657 .± 0.1209 mg/dl, respectively. IIDL-bound vitamin E levels of patients were higher (p<0.001) and 1113L cholesterol levels were lower (p<0.001) than those of controls.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Böbrek Yetmezlikli Hastalarda İdrar Yolu Enfeksiyonlarının Değerlendirilmesi
Selma Güler, Mustafa Haki Sucaklı, Orçun Altunören, Ömer Faruk Kökoglu, Hasan Uçmak, Seyyit Kus, Ekrem Doğan, Gözde Yıldırım Çetin, Hayriye Sayarlıoğlu
Araştırma makalesi
Özeti
Böbrek Yetmezlikli Hastalarda İdrar Yolu Enfeksiyonlarının Değerlendirilmesi
EvaluatIon Of UrInary Tract InfectIons In PatIents WIth Renal InsuffIcIeny
Kronik böbrek yetmezliği olan hastalarda gelişen idrar yolu
enfeksiyonlarında (İYE) predializ ile diyaliz hastaları ve 65 yaş altı
ile üstü hasta grupları arasında üriner enfeksiyon belirteçleri ve
muhtemel risk faktörlerini araştırmayı amaçladık. Ocak 2012 ve Aralık
2012 tarihleri arasında Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi
Araştırma Hastanesi Nefroloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Kliniğinde
Kronik böbrek yetmezliği (KBY) tanısı olan ve İYE gelişen 82 hasta
retrospektif olarak değerlendirildi. prediyaliz KBY hastalar grup 1,
sürekli ayaktan periton diyalizi (SAPD) ve hemodiyializ hastaları grup
2, olarak sınıflandırıldı. Hastaların 58’i (%70,7) diyaliz hastası iken,
24’ ü (%29,3) ise predializ KBY hastasıydı. Hastaların yaş ortalaması
diyaliz grubunda 50±21 iken prediyaliz grubunda ise 63,6±15,4, idi.
Hastaların 36 sı (%43,9) diyabetikdi. Vakaların 37’si (%45,1 ) ≥65
yaş olup, bu grupta kolesterol, trigliserid ve albümin değerleri 65 yaş
altı gruba göre anlamlı olarak daha düşük bulundu. Her iki grupta
da idrar kültürlerinde en sık üreyen mikroorganizma Escherichia coli
(E. Coli) idi. Diyaliz ve prediyaliz gruplarının karşılaştırılmasında
lökosit sayımı, eritrosit sedimentasyon hızı, tam idrar tahlili ve
CRP düzeyleri açısından gruplar arasında istatistikî olarak anlamlı
fark yoktu. Ateş, piyürü ve nitrit pozitifliğinin prediyaliz ve diyaliz
gruplarında sık olmasına rağmen her iki grup arasında istatistiksel
olarak fark bulunmadı. 65 yaş üstü grupta ise eşlik eden komorbid
durumlar idrar enfeksiyonuna eğilimi arttırabilir.
We aimed to investigate the markers and possible risk factors
of urinary infection in predialysıs patients with CRF and patients
undergoing dialysis by comparing groups younger or older than 65
years of age. We evaluated 82 patients with chronic renal failure
who have been followed by nephrology and infectous disease
policlinic due to urinary infection during January 2012 and December
2012 in medical faculty of Kahramanmaras Sutcu Imam University.
The patient in the predialysis period was accepted as group I, the
patients ongoing dialysis and continuous ambulatory peritoneal
dialysis (CAPD was accepted as group II. 58 (70,7%) of these
patients were in dialysis program. 34 (29,3%) were in predialysis
patients. The average age of the patients in predialysis group was 63,
62±15,482 and the average age of the patients in dialysis group were
50, 08±21,086. (45,1%) of these patients were ≥65 years old and
compared with serum levels of the kolesterol, trigliserid ve albumin,
levels in ≥65 years old cases were statistically significant than ≤65
years old cases. Escherichia coli was microorganism that the most
commonly isolated in urinary cultures in both groups. (43.9%) of
patients were diabetic. There was no statistical difference between
the levels of serum CRP, ESR and leucocytosis between the groups
(p>0.05). Fever, pyuria and nitrite positivity between the predialysis
and dialysis groups was statistically no significant. Comorbidity in the
group above 65 years of age may increase the tendency of infection.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Familial Hiperkolesterolemi Tedavisinde Iki Lipoprotein Aferezi Yönteminin Karşılaştırılması
Özcan Çeneli, Mehmet Ali Karaselek, Atakan Tekinalp, Sinan Demircioğlu, Mustafa Kulaksızoğlu
Araştırma makalesi
Özeti
Familial Hiperkolesterolemi Tedavisinde Iki Lipoprotein Aferezi Yönteminin Karşılaştırılması
ComparIson Of The Two LIpoproteIn ApheresIs Methods In The Treatment Of FamIlIal HypercholesterolemIa
Amaç: Ailesel hiperkolesterolemi düşük dansiteli lipoprotein kolesterol düzeyinin önemli derecede yükselmesine ve erken yaşta koroner arter hastalığı ile kalp nedenli ölüme yol açan otozomal dominant kalıtımlı bir genetik hastalıktır. Bu hastalığın heterozigot ve homozigot formları vardır ve insidansları sırasıyla 1:500 ve 1:1 000 000 olarak rapor edilmiştir. Bu hastalık sıklıkla LDL reseptörü (en sık), apolipoprotein B (Apo B), proprotein konvertaz subtilisin/cexin 9 (PCSK9) ve LDL reseptör adaptör proteini (LDLRAP) gen mutasyonları nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Ailesel hiperkolesterolemili hastalar statin gibi lipid-düşürücü tedavilere iyi yanıt vermez ve bu nedenle lipoprotein aferezi seçkin tedavi yöntemidir.
Gereç ve Yöntemler: Homozigot ailesel hiperkolesterolemi tanısı alan 20 yaşında kadın hastada, çift filtrasyon plazmaferez (DFPP) ve dekstran sülfat kolonu (DSC) olmak üzere farklı iki lipoprotein aferez yönteminin sonuçlarını karşılaştırdık. 20 seans çift filtrasyon plazmaferez (DFPP) ve 20 seans dekstran sülfat kolonu (DSC), toplam 40 aferez seansı değerlendirildi.
Bulgular: İki yöntemin karşılaştırılmasında, yüksek dansiteli lipoprotein (YDL), lökosit, platelet, potasyum, kalsiyum, protrombin zamanı ve aktive parsiyel tromboplastin zamanı değerleri değişiklikleri istatistiksel olarak anlamlı bulundu.
Sonuç: Sonuç olarak, çalışmamız iki farklı yöntemin serum elektrolit değerleri, hemostaz ölçütleri ve lökosit, trombosit sayılarına farklı etkileri olduğunu gösterdiği için, aferez yöntemi seçiminin hastanın klinik ve laboratuvar bulgularına göre yapılmasının daha uygun olacağını düşündürmektedir.
Objective: Familial hypercholesterolemia (FH) is an autosomal dominant inherited genetic disorder that causes a significant increase in low-density lipoprotein (LDL) cholesterol levels and leads to early coronary heart disease and cardiac mortality. Although this disease has a heterozygous (HeFH) and homozygous (HoFH) form, the incidence of HeFH is reported to be 1: 500, while HoFH is reported to be 1: 1 000 000. This disease is often caused by LDL receptor (most common), apolipoprotein B (Apo B), Proprotein Convertase Subtilisin/Kexin 9 (PCSK9), and LDL receptor adaptor protein (LDLRAP) gene mutations. Patients with FH do not respond well to lipid-lowering therapies such as a statin, and so lipoprotein apheresis is the treatment of choice.
Material and Methods: We compared the results of lipoprotein apheresis in a 20-year-old female patient diagnosed with HoFH with two different methods [double-filtration plasmapheresis (DFPP) and dextran sulfate column (DSC) methods]. 40 lipoprotein apheresis procedures including 20 sessions of DFPP and 20 sessions of DSC were evaluated.
Results: When the two methods were compared the changes in high-density lipoprotein, white blood cells, platelets, potassium, calcium, prothrombin time (INR) and activated partial thromboplastin time values were statistically significant.
Conclusions: In conclusion, our study suggests that it would be more appropriate to choose the apheresis method according to the clinical and laboratory findings of the patient since it shows that two different methods have different effects on serum electrolyte values, hemostasis criteria and leukocyte and platelet counts.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Konya Bölgesınde Yaşayan Sağlıklı Kışılerde Akş, Total Kolesterol, I-Idl-Kolesterol Ve Trigliserid Değerlerının Incelenmesı
Aykut Çağlayan, Mustafa Ünaldı, Ahmet Çığlı, Mehmet Gürbilek, Osman Yaşar öz
Araştırma makalesi
Özeti
Konya Bölgesınde Yaşayan Sağlıklı Kışılerde Akş, Total Kolesterol, I-Idl-Kolesterol Ve Trigliserid Değerlerının Incelenmesı
In InvestIgatIon Abant The Values Of Blood Su Gar, Tutal Cholesterol, Hdl-Chotesterol And TrIglyeerIde In Mormal Subjeets LIvIngs In Konya And SurroundIng
Her bölgenin kendi normallerini belirlemesi ve onları kullanması gerektiği gerekçesiyle 96 sağlıklı vakadan oluşan bir grupta AKŞ, total kolesterol, 11191,-kolesterol, ve trigliserid analizleri yapılmış, AKŞ kadınlarda 87, 06=8,93 erkeklerde 76,97=9,1 ingldl, ~I kolesterol kadınlarda 206,41=28,43 mg21, erkeklerde ise 187,20=41,34 mgidl, HDL-kolesterol kadınlarda 54,45=9,83 rngl dl, erkeklerde 41,63 mgldl, trigliserid kadınlarda 101,38=35,17 -mgidl, erkeklerde 127,6=5.1,94 mgidl bulunmuştur. Ayrıca vakalar yaşlara göre: 20-34, 35-49, 50 ve daha yukarı olmak üzere üç yaş grubuna ayrılmış, değerlerin yaşa göre değişimleri de incelenmiştir. Elde edilen sonuçlar başka araştırıcıların sonuçlarıyla karşılaştırılmış, bulunan sonuçların bölgede çalışan laboratuvarlar için referans değerler olabileceği kanaatine varılmıştır.
To identify the normals of ecch region and as it is necessary la use thern, in a group of 96 healty people fasting blood sugar levels total cholesterol, 11DL-cholesterol and triglyserid analysis were carried out. fasting blood sugar level in females were 87,06 ± 8.93 mgtell and 76,97 ± 9,1 mg1d1 tn rnales; total cholesterol 206,41 ± 28,43 rrıgidl in _females and 187,20 ± 41,34 mg1d1 in rnales; 11DL-eholesterol 54,45 ± 9,83 rngIdl in females and 41,63 ± 8,42 rngidl in rnales and triglyserids 101,38 ± 35,17 rngidl in females and 127,6 ± 5.1,94 rngidl in ırrzalex Also the people were arranged in three groups, according ta their ages ranging from 20-34.-35- 49, 50 and over; and the eheınges of value• related to age were inspected. The results which were obiained have been compaired with the results of the other investigators and it has been agreed that the results which were found would be a refe.rence for the laboratories stu-dying iıx that region.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Obezlerde Ağırlık Kaybı İçin Uygulanan Elektroakupunktur Ve Diyet Tedavisinin Serum Lipid Düzeylerine Akut Etkileri
Mehmet Tuğrul Cabıoğlu, Neyhan Ergene, Said Bodur
Araştırma makalesi
Özeti
Obezlerde Ağırlık Kaybı İçin Uygulanan Elektroakupunktur Ve Diyet Tedavisinin Serum Lipid Düzeylerine Akut Etkileri
Acut Effects Of Acupuncture ApplIcatIon And DIet RestrIctIon For VveIght Loss In Obese People On Levels Of Serum LIpIds.
Amaç: Obezlerde elektroakupunktur tedavisinin vücut ağırlığına, serum kolesterol, trigliserit, HDL kolesterol ve LDL kolesterol düzeylerine etkilerini incelemektir. Yöntem: Yaş ortalamaları 39.8+5.3, vücut kitle indeksleri (VKİ) 34.8±3.3 olan 22 kadına elektroakupunktur (EA), yaş ortalamaları 42.7±3.9, VKİ’leri 34.9±3.3 olan 21 kadına diyet programı uygulandı. Ayrıca yaş ortalamaları 43.3+4.3, VKİ’leri 32.2±3.4 olan 12 kadından da kontrol grubu oluşturuldu. Elektroakupunktur kulak noktalarından hungry ve shenmen, vücut noktalarından Ll 4, Ll 11, St 25, St 36, St 44 ve Liv 3 kullanılarak, günde tek seans, 30 dakika, diyet programı ise günde 1425 kcal. diyet verilerek 20 gün süre ile uygulandı. Bulgular: Elektroakupunktur uygulamasıyla % 4.8, diyet uygulaması ile % 2.9 oranında ağırlık kaybı gözlenirken; EA uygulamasıyla serum kolesterol, trigliserit, LDL kolesterol düzeylerinde ve diyet uygu lamasıyla serum kolesterol, trigliserit düzeylerinde azalma gözlendi. Sonuç: Obezlerde elektroakupunktur uygu lanmasının, muhtemelen serum beta endorfin düzeyinin yükselmesiyle, lipolitik etki yaparak serum kolesterol, trigliserit, LDL kolesterol düzeylerini düşürmesi, obezite ile birlikte görülen risk faktörlerini azaltabileceği ve ayrıca enerji depolarını mobilize ederek ağırlık kaybına katkı sağlayabileceğini düşünmekteyiz.
Aim: To investigate the effect of acupuncture therapy in obeses on body weight, levels of serum cholesterol, triglycerides, HDL cholesterol and LDL cholesterol. Methods: Electroacupuncture applied to 22 women with mean body mass index (BMI) of 34.8+3.3 and mean age of 39.8+5.3 and diet restriction to 21 women with BMI of 34.9±3.3 and mean age of 42.7+3.9. Control group also consisted of 12 vvomen with BMI of 32.2+3.4 and mean age of43.3±4.3. Electroacupuncture (EA) applied to earpoints of Hunger and Shen Men, and to body points of Ll 4, Ll 11, St 25, St 36, St 44 and Liv 3 as önce daily for 30 minutes. Diet restriction was applied for 20 days as 1425 kcalorie diet program. Results: VVeight loss of 4.8% follovving electroacupuncture application and 2.5% follovving diet restriction and also on reduction of serum levels of cholesterol, triglycerides, LDL cholesterol follovving EA and cholesterol and triglycerides follovving diet restriction were observed. Conclusion: VVe presume that elec troacupuncture application in obeses rises serum beta endorphin level and therefore possible creates lipolytical effect thus reduces the levels of serum cholesterol, triglycerides, LDL cholesterol, then this may reduces the risk factors at obesity and mobilizes the energy Stores and causes a vveight reduction.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Losemı Ve Malıgn Lenfomalarda Serum Kolesterol Ve Trıglıserıd Degerlerı
Şamil Ecirli, Özcan Sardohan, Hakkı Polat, Sait Önal, Alim Koşar
Araştırma makalesi
Özeti
Losemı Ve Malıgn Lenfomalarda Serum Kolesterol Ve Trıglıserıd Degerlerı
Serum TrIglIserIde And Cholesterol Levels In -LeukemIc And Lympoma PatIents
Selcuk Universitesi Tip Fakiiltesi Ic Hastalzklart Anahilim Dalinda 1992-1994 yillan arasznda takip edilen 15'i non-Hodgkin. 1 Hodgkin hastaligi Ye 19 Insemili vakada trigliserid ye kolesterol degerleri arastinldt. Lenfamalz hastalann 17'sinde (% 65.38), losenzili hastalann 8'inde (% 42.10) trigliserid de-gerleri yiiksek hulundu. Losemili hastalann 1 'inde (% 5.10) trigliserid diizeyi dfictik hulundu. Len-fomall hastalarda trigliserid teshit edil-medi. Lenfomalt hastalann 2'sinde (% 7.80), Lo-sem& hastalann 1 'rode (% 5.10) kolesterol seviveleri yiiksek hulundu. Losemili hastalann ninde (% 15.30) kolesterol diizeyi di4uk hulundu. Letzfornalt hastalarm da 3'i inde (% 10.15) kolesterol tesbit edildi.
In this study, cholesterol and triglyceride levels were evaluated in 15 non-Hodgkin 11 Hodgkin and 19 leukemia patients retrospectively between 1992-1994 in Selcuk University Department of Internal Medicine. Trigylceride levels has been found high in 17 patients with lymphoma (65,38 %) and 8 patients with leukemia (42, 10%). Triglyceride level was low in 1 patient with leukemia (5.10%). Triglyceride level was not low in any lymphoma patients. Cho-lesterol levels were high in 2 patients with lym-phoma (7.8%) and 1 patient with leukemia (5.10%). Cholesterol levels were low in 3 patients with leu-kemia (15.30%). Also cholesterol levels were low in 3 patients with lymphoma (10.15%).
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Kronık Böbrek Yetmezlikli Hastalarda Alfa Tokoferol, Askorbik Asid, Triglıserid, Total Kolesterol, Hdl-Kolesterol, Ldl-Kolesterol, Ure Ve Kreatinin Düzeyleri
İsmail Öztok, Sadık Büyükbaş, Mehdi Yeksan, Süleyman Türk, Mustafa Yöntem, Bünyamin Kaptanoğlu, Mehmet Gürbilek
Araştırma makalesi
Özeti
Kronık Böbrek Yetmezlikli Hastalarda Alfa Tokoferol, Askorbik Asid, Triglıserid, Total Kolesterol, Hdl-Kolesterol, Ldl-Kolesterol, Ure Ve Kreatinin Düzeyleri
Serum Alpha Toeopherol, AscorbIc AcId, TrIglycerId, Tutal Cholesterol, Hdl-Cholesterol, Ldl-Cholesterol, Urea And CreatInIne Levels In ChronIe Renal FalIure PatIens
Kronik Böbrek Yetmezliği (KBY) olan 30 oll;uda ve 35 sağlıklı kontrol grubunda serıun affa iokoferol, askorbik asid, trigliscrid, totral kolesterol. IIDL-kolesterol, LDL-kolesterol, üre ve kreatinin düzeyleri çalışıldı. Bu parametreler kontrol grubunda sırası ile 1,10 ± 0.01 mgldl, 1.02 ± 0.07 mgldl, 92.2 ± 32.57 mgldl, 168 ± 27.09 ingIdl, 47.4 ± 5.23 mgI dl, 104.2 ± 27,94 !ngldl, 34.6 ± 5.18 nıgldl ve 0.48 ± 0.09 mg1d1 olarak ve KBY grubunda ise 1.104 ± 0.009 mgldl, 0.47 ± 0.17 mgldl, 204.2 ± 39.62 mgi dl, 199.3 ± 45.73 mgldl, 25.93 ± 7.01 mgldl, 125.6 ± 34.8 mgldl, 2235 ± 79.18 mgldl ve 10.24 ± 4.79 ingldl olarak saptandı. Bu sonuçlai-a göre KEY grubuna ait trigliserid, total ve LDL-kolesterol düzeyleri kontrol grubuna göre istatistiki açıdan önemli derecede yüksek (Trigliserid için p<0,001 to-tal kolesterol için p<0.005, LDL-kolesterol için p<0.01, üre için p<0.001 ve kreatinin için p<0.001) Askorbik asid ve IIDL-kolesterol düşzeyleri ise düşüktü, (her ikisi içinde p<0.001). KBY olgularında alta tokoferol düzeyleri ise kontrol grubu değerlerine yakındır. Tozal kolesterol ile LDL-kolesterol arasında pozitif bir korelasyon saptanıruştır (r = 0.719, t = 5.48).
Serum Alpha Toeopherol, Ascorbic Acid, Triglycerid, Tutal Cholesterol, IIDL-Cholesterol, LDL-Cholesterol, Urea and Creatinine Levels in Chronie Reno! Faliure Patiens Chronic renal fidlure patients sera were analyzed for alpha tocopherol, rucorbic acid, totrıl cholesterol, triglycerid, IDL-cholesterol, LDL-cholesterol, urea and creatinine. These values were compared with those of healthy subjects. The serum samples were obtained from 35 normal healthy and 30 patients with chronic renal failure. Nortnal healthy peopk serum kvels were: alpha tocopherol 1.10 ± 0.01 mgidl, ascorbic acid 1.02 ± 0.07 mgldl, total cholestcrol 168 ± 27.09 mgidl, triglycerid 92.2 ± 32.57 ingldl, HDL-cholesterol 47.4 ± 5.23 mgldl, LDL-cholesterol 104.2 ± 27,94 urea 34.6 ± 5.18 nıglıll,. .creatinine 0.48 ± 0.09 ?right/. The serum levels of patients with chronic renal failure were: alpha tocopherol 1,104 ± 0..009 mgldl, ascorbic acid 0.47 ± 0.17 mgidl, triglycerid 204,2 ± 39.62 in►Idl, cholesterol 199.3 ± 45.73 ingidl, 11DL-cholesterol 25.93 ± 7.01 mgldl, LDL-cholesterol 125.6 ± 34.8 nıgidl, urea 223.5 ± 79.18 creatinine 10.24 ± 4.79 ingldl. The follo•ing values of patients were higher than those nf healthy subjects: iriglycerid (p<0.00I ), choksterol (p<0.005), LDL-chole►terol (p<0.01), urea (p<0.001), ceratinine (p<0.001). On the other hand, ascorbic acid and 11D1.-rholesterol values were lower (p<0.001). Alpha levels of the patients were normal. A po►itıı-t' correlation was found betwcen cholesterol and LDL-choksterol = 0.719, t =5.,48).
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Periferik Arter Hastalığı Yaygınlığıyla Aterosklerotik Risk Faktörleri Arasında İlişki
Ömer Şatıroğlu, Mehmet Bostan, Yüksel Çiçek, Mustafa Çetin, Engin Bozkurt
Araştırma makalesi
Özeti
Periferik Arter Hastalığı Yaygınlığıyla Aterosklerotik Risk Faktörleri Arasında İlişki
The RelatIonshIp Between PerIpheral Artery DIsease Prevalence And AtherosclerotIc RIsk Factors
Bu çalışmada ülkemizde periferik arter hastalığı tanısı almış hastalarda, aterosklerotik risk faktörleri ile ilişkilerini belirlemek amaçlanmıştır. Risk faktörlerinin iyi bilinmesi modifiye edilebilir olanlara karşı gerekli önlemlerin alınmasını, erken tanı ve tedaviyi mümkün kılacaktır. Klinik olarak veya ultrasonografi ile periferik arter hastalığı (PAH) tanısı almış olan hastalara alt ekstremite arterleri için periferik anjiyografi yapıldı. Hastaların yaş, cinsiyet ve ateroskleroz risk faktörleri sorgulandı. Çalışmaya alınan 408 hastanın %78.4’i erkek olup, hastaların yaş ortalaması 61.5±9.5 idi. Hastaların %58.3’ünde hipertansiyon (HT), %26.7’sinde diyabetes mellitus (DM), %15.9’unda ailede koroner arter hastalığı (KAH) öyküsü mevcuttu. Hastaların %48.2’i sigara kullanıyordu, %49.7’sinde hiperkolesterolemi vardı. Periferik alt ekstremite anjiyografisinde saptanan periferik arter hastalığı yaygınlığının derecesi ile aterosklerotik risk faktörleri arasında ilişki vardır. Risk grubundaki hastalarda morbidite ve mortaliteyi azaltmak için periferik arter hastalığı açısından dikkatli olunmalı ve erken tanı için noninvaziv testler ve gerekirse invaziv testler yapılmalıdır.
The current study aimed to determine the in our country patients diagnosed peripheral arterial disease (PAD), the relationship with the atherosclerotic risk factors. A better understanding of the risk factors will make it possible to take precautions against the modifiable risk factors, and will facilitate the early diagnosis and implementation of effective therapy. The patients who had been diagnosed with PAD either clinically or by using ultrasonography underwent peripheral angiography for the arteries of the lower extremities. The patients were evaluated in terms of age, gender, and atherosclerotic risk factors. Of the 408 patients, 78.4% were males, and the mean age was 61.5±9.5 years. The patients had the following risk factors: hypertension (HT), 58.3%; diabetes mellitus (DM), 26.7%; a family history of CAD (Coronary artery disease), 15.9%; smokers, 48.2%; hypercholesterolemia, 49.7%. The extent of PAD observed during peripheral lower extremity angiography was associated with atherosclerotic risk factors. Particular attention should be focused on the co-morbidities of PAD. Non-invasive, as well as invasive tests, should be performed when indicated to decrease morbidity and mortality in patients at risk for PAD.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Otistik Bozukluğu Olan Çocuk Ve Ergenlerde Kolesterol Düzeyleri
Sabri Hergüner, Arzu Hergüner
Araştırma makalesi
Özeti
Otistik Bozukluğu Olan Çocuk Ve Ergenlerde Kolesterol Düzeyleri
Cholesterol Levels In ChIldren And Adolescents WIth AutIstIc DIsorder
Otizm sosyal ilişki ve iletişim alanlarında belirgin güçlükler, yineleyici-sınırlı-olağan dışı davranış ve ilgilerin olduğu nörogelişimsel bir bozukluktur. Otizmin nedeni halen net olarak bilinmemektedir fakat genetik, immünolojik, metabolik ve çevresel faktörlerin etkileşimiyle oluşan multifaktoriyel bir bozukluk olduğu düşünülmektedir. Otizmin etyolojisinde lipid metabolizmasında bozulmanın bulunduğuna dair kanıtlar giderek artmaktadır. Bu çalışmada otistik bozukluğu olan çocuk ve ergenlerin kolesterol düzeylerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya DSM – IV ölçütlerine göre otistik bozukluk tanısı alan 88 çocuk ve ergen alınmıştır. Bilinen her hangi bir genetik, metabolik ve/veya nörolojik hastalığı olan olgular çalışma dışı bırakılmıştır. Ortalama kolesterol düzeyi 150.5 ± 28.7 (81.0 – 230.0) mg / dl olarak bulunmuştur. On altı olgunun (% 18.2) kolesterol düzeyinin iki yaşından büyük çocuklar için 5. persantil değeri olan 100 mg/dl’den düşük olduğu görülmüştür. Bu bulgular kolesterol metabolizmasında bozulmanın otistik bozukluk etyolojisinde rol alabileceğini desteklemektedir. Otizm ile kolesterol metabolizması arasında ilişkiyi inceleyen daha ileri çalışmalara gereksinin bulunmaktadır.
Autism, a neurodevelopmental disorder, is defined by core abnormalities in reciprocal social interaction and communication, and by the presence of restrictive or stereotyped interests and behaviors. Its etiology is almost unclear however a number of factors is being investigated including genetic, infectious, metabolic and environmental causes. Recent findings suggest the role of abnormal lipid metabolism in autism. The aim of this study was to investigate the incidence of cholesterol deficiency in a group of subjects with autistic dis¬order (AD). Study group included 88 children and adolescents with autistic disorder according to DSM-IV criteria. Children with any diagnosed genetic, metabolic, or neurological disorders were excluded from the study. The mean cholesterol level was 150.5 ± 28.7 (81.0 – 230.0) mg / dl. Sixteen subjects (18.2 %) had a cholesterol level lower than 100 mg/dl, which is below the 5th centile. Our findings confirmed the high prevalence of abnormally low cholesterol levels in autistic disorder and support clinical significance regarding the possible role of cholesterol deficit in the etiology. Further studies are needed to investigate the relation between cholesterol metabolism and autism.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Normal Kışılerde, Glikoz Tolerans Bozukluğu Olanlarda Ve Diabetes Mellituslularda Koroner Kalp Hastaliği Rıskı
Ali Bayram, Hüseyin Kazancı, Alaaddin Avşar, Talat Tavlı, Süleyman Türk, İrfan Güner
Araştırma makalesi
Özeti
Normal Kışılerde, Glikoz Tolerans Bozukluğu Olanlarda Ve Diabetes Mellituslularda Koroner Kalp Hastaliği Rıskı
The RIsk Of Coronary Heart DIsease In Normal Subjects, PatIents WIth Glucose Intolerance And DIabetes MellItus
Tip-2 diabetes mellituslu hastalardu kardiyo-vasküler morbidite ve mortalitenin yüksek olduğu bilinmektedir. Glukoz tolerans bozukluğu olanlarda hiperinsülinemi, hiperkolesterolemi, hiperırigliseri-demi, çok düşük dansiteli lipoprotein kolesterol düzeyinde artış, obezite ve hipertansiyonun daha sık olduğu ve bunlara bağlı olarak koroner kalp hastalığı riskinin arttığı bildirilmiştir. Bu çalışmada; 60'ı normal, 60'1 glukoz tolerans bozukluğu olan ve 60', tip-II diabetes mellituslu top-lam 180 olgu koroner kalp hastalığı ve risk faktörleri yönünden karşılaştırıldı. Body mass indekx glukoz tolerans bozukluğu olanlarda ve diabetes mellituslularda daha yüksek bu-lundu. Sistolik ve diastolik kan basıncı değerleri glu-koz tolerans bozukluğu olanlarda ve diabetikleı-de daha yüksek idi. Açlık kan şekeri, total kolesterol ve trigliserid düzeyleri glukoz tolerans bozukluğu olan-larda ve diabetes mellituslularda daha yüksek; HDL-kolesterol düzeyi ise her iki grupta daha düşüktü. Glukoz tolerans bozukluğu olanların ve diabetes mellitusluların fizik olarak daha inaktif bir yaşam sürdükleri Sonuçta; glukoz tolerans bozukluğu olanlarda da diabetes mellituslulardaki gibi koroner kalp hastalığı risk faktörlerinin artmış olduğu kanaatine varıldı.
It is a know that morbidity of cardiovascular disorders is high in diabetic patients. Besides obesity and hypertension, increased levels of triglycerides and very low density lipoprotein cholesterol were identıfied among high risk factors in the development of coronary arter disease in patients with abnormal oral glucose tolerance test. In this study, i1 is compared with risk factors and coronary heart disease among the patients with 60 abnormal glucose tolerance test and 60 type-II diabetes mellitus and 60 normal cases. Body muss index is found high in patients with' aıabetes melliıbıç and abnormal glucose tolerance les( It was higı- levels of systolic and diastolic blood pressuı e in patients with diabetes mellitus and abnormal glucose rolerance test. The level of triglycerids and totaı s holesterol and fasting blood sugaı were high in patıenıs with diabetes mellitus and abnormal glucose tolerance test, but it was low level of high density liport.teın cholesterol in both groups. It is identıfied mort ınactivelife standart regarding life style in both Finally these results suggested that the risk tactors of coronary artery disease increased in patients with abnormal glucose tolerance test lıke diabetes mellitus
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Alkole Bağlı Olmayan Karaciğer Yağlanması İle Yüksek Dansiteli Dışı Lipoprotein/yüksek Dansiteli Lipoprotein Oranının İlişkisi
Recep Alanlı, Murat Bülent Küçükay, Kadir Serkan Yalçın
Araştırma makalesi
Özeti
Alkole Bağlı Olmayan Karaciğer Yağlanması İle Yüksek Dansiteli Dışı Lipoprotein/yüksek Dansiteli Lipoprotein Oranının İlişkisi
RelatIonshIp Between NonalcoholIc Fatty LIver And Non HIgh DensIty LIpoproteIn To HIgh DensIty LIpoproteIn RatIo
Amaç: Bu çalışmada, karaciğer yağlanması ile hastaların demografik özellikleri, kan değerleri ve özellikle
yüksek dansiteli dışı lipoprotein/ yüksek dansiteli lipoprotein oranı arasında bir ilişki olup olmadığını
araştırmak hedeflenmiştir.
Hastalar ve Yöntem: Şubat 2020 ile Eylül 2020 tarihleri arasında karaciğer yağlanması düşünülen 329
hastanın laboratuvar ve ultrasonografi sonuçları prospektif olarak değerlendirildi. Karaciğer yağlanması
saptanan ve saptanmayan hastaların; boy, ağırlık, karaciğer enzimleri, vitamin d düzeyleri ve lipid
değerleri karşılaştırıldı.
Bulgular: Hastaların 164'ünde karaciğer yağlanması saptanırken, 165'inde ise saptanmadı. Karaciğer
yağlanması varlığı ile; yaş, ağırlık, ALT, AST, vücut kitle indeksi, trigliserid, yüksek dansiteli dışı
lipoprotein ve yüksek dansiteli dışı lipoprotein / yüksek dansiteli lipoprotein düzeyleri arasında anlamlı bir
ilişki saptandı. Yağlanma şiddeti ile ağırlık, ALT ve vücut kitle indeksi arasında anlamlı bir ilişki saptandı.
Monosit/ yüksek dansiteli lipoprotein oranı ve d vitamini düzeyi ile karaciğer yağlanması varlığı arasında
bir ilişki saptanmadı. Non-HDL/HDL oranı ile non-alkolik karaciğer yağlanması arasında ilişki saptanmıştır
(r=0.179). Non-HDL/HDL oranının, non-alkolik karaciğer yağlanması tanısındaki pozitif ve negatif prediktif
değerleri sırasıyla %56,3 ve %60,9 olarak bulunmuştur .
Sonuç: Non-HDL/HDL oranı ile karaciğer yağlanması arasında anlamlı bir ilişki saptandı. Non-HDL/HDL
oranı; karaciğer yağlanmasında kullanılabilecek yeni, kullanışl ı ve kolay ulaşılabilen bir belirteçtir .
Aim: The aim of this study was to investigate the relationship between non-alcoholic fatty liver and
demographic characteristics, laboratory parameters and predictory non-high density lipoprotein to high
density lipoprotein ratio.
Material and Methods: Between February and September 2020, 329 patients with fatty liver prediagnosis
were evaluated prospectively. Laboratory (whole blood counts, transaminases, lipid profiles, 25-oh vitamin
d3 levels) and ultrasonography findings, body height, body weight and body mass index of patients were
compared between fatty liver and control groups.
Results: Fatty liver was diagnosed in 164 patients out of 329 participants. There were significant
relationships between existence of fatty liver and age, body weight, body mass index, triglyceride
levels, non-high density lipoprotein, non-high density lipoprotein to high density lipoprotein ratios. Also
relationships between severity of fatty liver and body weight, alanine aminotransferase and body mass
index were found to be significant. There were no relationship between existence of fatty liver and
monocyte to high density lipoprotein ratio and vitamin D levels. Linear regression analysis for Non-HDL/
HDL ratio in diagnosis of nonalcoholic fatty liver, revealed a correlation coefficient as r=0.179. Positive
and negative predictive values for Non-HDL/HDL ratio in diagnosis of nonalcoholic fatty liver were, 56.3%
and 60.9%, respectively .
Conclusion: There is a significant relationship between fatty liver and non-high density lipoprotein to
high density lipoprotein ratio. This ratio may be a simple and readily available predictor in patients with
fatty liver.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Propranolol Ve Nıfedıpıne Tedavilerinin Serum Hdl (yüksek Dansıteli Lipoprotein) Kolsterol Düzeyıne Etkileri
Yahya Erdoğan
Araştırma makalesi
Özeti
Propranolol Ve Nıfedıpıne Tedavilerinin Serum Hdl (yüksek Dansıteli Lipoprotein) Kolsterol Düzeyıne Etkileri
Effects Of Propranolol And NIfedIpIne Treatm.ent On Serum Hdl Cholesterol Levels
Yüksek dansiteli lipoproteinlerin (HDL) ateroskleroz gelişmesini önleyici etkileri bulunmaktadır (11, 13, 24). KKH ve hipertansiyon tedavisinde uzun süreli alman ilaçlardan nifedipine ve propranolol'un plazrna HDL kolesterol konsantrasyonlarına etkilerini araştırmak için nifedipine verilen 20 hasta, propranolol verilen 20 hasta ve ilaç verilmeyen 20 kişilik sağlıklı kontrol grubu ile çalışma yapıldı. Serum HDL kolesterol konsantrasyonları koroner kalp hastalığı (KKH) olanlarda, kontrol grubundan daha düşüktü (P <0.05). İki aylık ilaç verilenlerden propranolol grubunda HDL kolesterol seviyelerinde anlamlı düşme olurken (P <0.01), nifedipine verilenlerde değişme bulunmadı. Total kolesterol değerleri anlamlı farklılık göstermedi, ilaç almması ile değişiklik olmadı. Total/HDL kolesterol oranı propranolol verilenlerde arttı, nifedipiıve verilenlerde değişmedi. K.KH ve hipertansiyonun uzun süreli tedavisi için propranolol vermenin IIDL kolesterol seviyelerini düşürdüğü, nifedipine vermekle düşme olmadığı sonucuna vardık.
High-density lipoproteins (HDL) have preventive effects from developing atherosclerosis (11, 13, 24). In order to investigate the effects of long-term drugs nifedipine and propranolol on HDL cholesterol concentrations in the treatment of CHD and hypertension, 20 patients who were given nifedipine, 20 patients who were given propranolol and 20 healthy controls were studied. Serum HDL cholesterol concentrations were lower in patients with coronary heart disease (CHD) than in the control group (P <0.05). There was a significant decrease in HDL cholesterol levels in the propranolol group (P <0.01), but no change in those given nifedipine. Total cholesterol values did not differ significantly, and there was no change with drug intake. Total / HDL cholesterol ratio increased in those given propranolol, but did not change in those given nifedipia. We concluded that administration of propranolol for long-term treatment of KH and hypertension reduces IIDL cholesterol levels, but administration to nifedipine did not.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Bazı Biyokimyasal Parametrelerin Ölçüm Belirsizliğinin Iso/ts 20914 Kılavuzuna Göre Değerlendirilmesi
Turan Akdağ, Saadet Kader
Araştırma makalesi
Özeti
Bazı Biyokimyasal Parametrelerin Ölçüm Belirsizliğinin Iso/ts 20914 Kılavuzuna Göre Değerlendirilmesi
EvaluatIon Of Measurement UncertaInty Of Some BIochemIcal Parameters AccordIng To Iso/ts 20914 GuIdance
Amaç: Laboratuvar testleri, klinik açıdan tanısal karar vermenin önemli bir parçasıdır. Bu nedenle ölçüm
belirsizliği laboratuvar sonuçlarının doğruluğu bağlamında ön plana çıkmaktadır. Bu çalışmada, 29 rutin
biyokimya analitinin ölçüm belirsizliği araştırılarak farklı ka lite hedefleri ve sonuçları değerlendirildi.
Gereçler ve Yöntem: Çalışmada Mindray BS-800 otoanalizörü ile Ekim 2020 - Nisan 2021 tarihleri arasında
çalışılan 29 analitin ölçüm belirsizliği analiz edilmiş ve ISO/TS 20914 Kılavuzuna göre değerlendirilmiştir.
Ölçülen değerlerin tanımlanması, ölçümü etkileyen faktörlerin belirlenmesi, metot ölçüm belirsizliği,
kalibrasyon belirsizliği, kalite kontrol verilerinden oluşan dış belirsizlik ve ölçüm belirsizlikleri belirlenmiştir.
Ayrıca kalite kontrol verilerinden oluşan eksternal belirsizlik ve ölçüm belirsizlikleri de ölçülmüştür .
Bulgular: Ölçülen analitlerden trigliserit, demir, fosfor, GGT, kreatin kinaz, ürik asit, lipaz ve CRP’ nin
her iki seviyede EFLM ve Ricos toplam izin verilen hata (TEa %) değerlerine göre limit içerisinde olduğu
görülürken, ALT’ nin 2. seviyede ve 1.seviyede Ricos’ a göre geçtiği, amilazın 2. seviyede geçtiği, AST’
nin 2. seviyede Ricos’a göre geçtiği, total kolesterolün 2. seviyede geçtiği, HDL’ nin 2. seviyede geçtiği,
potasyumun 2. seviyede Ricos’a göre geçtiği, total bilirubinin 2. seviyede Ricos’a göre geçtiği, LDH’ nin
2. seviyede EFLM’ ye göre geçtiği, BUN’ un ise 2. seviyede geçtiği belirlenmiştir .
Sonuç: Ölçüm sonuçlarının dağılımını gösteren bir değer olarak ölçüm belirsizliği, laboratuvar testlerinin
ölçüm ve test sonuçlarının değerlendirilmesinde önemli rol oynar. Çalışmamızda EFLM ve Ricos' un toplam
izin verilen hatasına (%TEa) göre trigliserit, demir, fosfor, GGT, kreatin kinaz, ürik asit, lipaz ve CRP
analitlerinin her iki düzeyde de uyumlu olduğu, diğer parametrelerin ise uyumlu olmadığı görülmektedir.
Daha ileri ve kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır .
Aim: Laboratory tests are an important part of clinical diagnostic decision. Therefore, measurement
uncertainty stands out in the context of the accuracy of the laboratory results. In the study, different
quality objectives and results were evaluated by investigating the measurement uncertainty of 29 routine
biochemistry analytes.
Material and Methods: The measurement uncertainty calculation model of 29 analytes were analyzed
with the Mindray BS-800 autoanalyzer between October 2020 and April 2021, and evaluated according
to ISO/TS 20914 Guideline. The external uncertainty and measurement uncertainties consist of definition
of the measured values, determination of the factors affecting the measurement, method measurement
uncertainty, calibration uncertainty , and quality control data were determined.
Results: The measured analytes as triglyceride, iron, phosphorus, GGT, creatine kinase, uric acid, lipase
and CRP were compatible with EFLM and Ricos total allowable error (TEa%) values at both levels. ALT
was compatible with level 2 and level 1 according to Ricos, amylase, AST, total cholesterol, HDL and total
bilirubin were compatible with level 2 according to Ricos. In addition, LDH and BUN were compatible with
level 2 according to EFLM.
Conclusion: Measurement uncertainty shows the distribution of measurement results which displays an
important role in the evaluation of measurement of laboratory tests. In our study, it was determined that
triglyceride, iron, phosphorus, GGT, creatine kinase, uric acid, lipase and CRP analytes were compatible
with both levels according to the total allowable error (TEa%) of EFLM and Ricos. Also, it was observed
that the other parameters were not compatible with both levels. Further and comprehensive studies are
needed.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Obez Kışılerde Akş,total Kolesterol, Iıdl - Kolesterol Ve Trıglıserıd Düzeylerı
Ahmet Çığlı, Mustafa Ünaldı, Aykut Çağlayan, Osman Yaşar öz, Süleyman Kaleli
Araştırma makalesi
Özeti
Obez Kışılerde Akş,total Kolesterol, Iıdl - Kolesterol Ve Trıglıserıd Düzeylerı
Serum FastIng Blood Sugar,total Cholesterol, Hdl- Cholesterol And TrIglycerIde Levels Of Headthy Ohese Subjects
29 Obez ( I 0 kadın 19 erkek) ile 96 sağlıklı kişiden oluşan kontrol grubunda (44 kadın, 52 erkek) serum açlık kan şekeri (AKŞ), total kolesterol, trigliserid ve IIDL kolesterol düzeyleri aravırıldı. AKŞ düzeyleri obezlerde kontrol grubuna göre yüksek olup fark kadınlarda ve erkeklerde önemli (p < 0.01 ve p < 0.05 ) bulunmuştur. Trigliserid dü-zeylerinde ober kadınlarda kontrollere göre önemli artış < 0.02) görülmüşiür. Ober kadınlarda IIDL - kolesterol düzeyleri obez erkeklere göre önemli oranda yüksek (p < 0.001) bulunmuştur. Oberitenin diabetes mellitus için risk faktörü olabileceği kanaatine varılmıştır.
Serum fasting blood sugar (FBS), total cholesterol, 11DL- cholesterol and triglyceride of 96 non- obese (44femak, 19 male) and 29 <>hese (10fernale, 19 male) people were deterrnined, FBS level of obese women and men were higher < 0.01 for women, p <0.05 for men) than those of non- obese subjeets.Triglvreride level of obese women was higher (han that of controls (p < 0.02). 11DL-rholesterol levels of obese women were significantly higher !han !hese of obese men (p < 0.(01). It was roncluded that obesity may be a rise factor for diabetes mellitus (DM).
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Orta Anadolu'daki Asemptomatik Erişkinlerde Koroner Kalp Hastaliklari Ve Rısk Faktorlerinin Araştirilmasi
Mustafa Sait Gönen, Hasan Gök, Ali Bayram, V. Gökhan Cin, Hasan Hüseyin Telli
Araştırma makalesi
Özeti
Orta Anadolu'daki Asemptomatik Erişkinlerde Koroner Kalp Hastaliklari Ve Rısk Faktorlerinin Araştirilmasi
An InvestIgatIon Of RIsk Factors And Coronary Heart DIsease Of AsymptomatIc Adults In The Central AnatolIa In Turkey
Orta Anadolu'nun merkezinde yer alan Konya ve çevresindeki erişkin yaş ve sonrası (k40) semptom-suz bireylerde, koroner kalp hastalığı (KKII) ve bu-nun risk faktörlerinin prevalansuu belirlemek amacıyla, homojen bir yapı gösteren Bozkır Ilçe merkezini temsilen gelişigüzel örnekler seçerek top-lam 280 kişi incelendi. Çalışmaya alınan olguların tümünde kardiyovasküler sistem muayenesi yapıldı, EKG'ı ve teleradyografisi çekildi. Atherosklerotik risk faktörleri araştır-11dt. 54 olguda (%19.3) hipertansiyon, 11 olguda (%3.9) hiperglisemi, 58 erkek olguda (%59.8) sigara içimi, erkeklerin %17 ve kadınların %27'sinde obe-site, olguların %12'sinde hiperkolesterolemi %7.4'ünde hipertrigliseridemi ve 40 olguda da (%14.3) KKI I saptandı. Yaş arttıkça hipertansiyon insidensinin arttığı, sigara içim oranının değişmediği görüldü. Değiştirilebilir major risk faktörleri ile mücadelenin olumlu sonuçlarının ışığı altında; halkın periyodik taranması ve atheroskleroıik risk faktörleri ile KKI1 yönünden incelenmesi önerildi. Ayrıca koruyucu veya tedavi edici yöntemlere başvurulmasının önemi vurgulandı.
The Coronary heart disease and üs risk factors were investigated in Konya, which is placed in the central pan of Central Anatolia in Turkey. In 'his study 280 asymptomatic people, who are middle aged and over (.40), were selected randomize from Bozkır, a small town of Kon" ya, which shows a ho-mogen structure of population. All of the cases which were investigated, cardio-vascular system was examined. ECG and teleradiog-raphy were taken. In 54 cases (19.3%) hypertension, 11 cases (3.9%) hyperglisemia and 58 male cases (59.8%) smoking were found. Obesite was seen 17% of male and 27% of female. Ilypercholesterolarnia in 12% of cases and hypertrigliseridemia in 7.4% of cases were also seen. In 40 cases, coronary heart dis-ease was deterrnined. Incidence of hypefrtension was increasing with age, but the rale of cigarette-smoking was not changed. With the understanding of posiıive results of struggle -withreversible major risk factors periodic examinations in cases with high risk; furthermore investigation of risk factors medical and preventive treatment procedures were pointed out clearly as important issues which mut be followed by physidans.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta