Gülay Turan, Pembe Oltulu, Meydan Turan, Refik Oltulu
İmpresyon sitolojisi (IC) selüloz asetat filtre kağıtları kullanılarak, oküler yüzeyin çeşitli bozukluklarının tanısına yardımcı olan basit, noninvaziv bir tekniktir. Bu bozukluklar arasında oküler yüzey skuamöz neoplazisi, kuru göz sendromu, limbal kök hücre eksikliği, spesifik viral enfeksiyonlar, vitamin A eksikliği, alerjik bozukluklar, konjonktival melanozis ve malign melanom yer alır. IC, oküler yüzey hastalığının teşhisine yardımcı olmak, oküler yüzey hastalığının patofizyolojisini daha iyi anlamak ve klinik çalışmalarda sonuç ölçütleri olarak kullanılmak üzere biyobelirteçler sağlamak için giderek daha fazla kullanılmaktadır.
Impression cytology (IC), using cellulose acetate filter papers is a simple, noninvasive technique that aids in the diagnosis of several disorders of the ocular surface.These disorders include ocular surface squamous neoplasia, dry eye syndrome, limbal stem-cell deficiency, specific viral infections, vitamin A deficiency, allergic disorders, conjunctival melanosis, and malignant melanoma. IC has been used increasingly to assist in diagnosis of ocular surface disease, improve our understanding of the pathophysiology of ocular surface disease, and provide biomarkers to be used as outcome measures in clinical trials.
Beyza Saraçlıgil, Zeynep Dadacı, Salih Macin
\r\n Eksternal oftalmomiyazis oküler yüzeyin sinek larvaları tarafından infestasyonudur. Bu yazıda sağ gözünde yabancı cisim hissi, kaşıntı ve kızarıklık şikayeti ile başvuran 47 yaşında bir olguyu tarif ettik. Yarıklı lamba biyomikroskopisinde konjonktival yüzeyde hareket eden küçük larvalar izlendi. Toplamda dört larva topikal anestezi altında çıkarılarak laboratuvara gönderildi ve oestrus ovis birinci evre larvaları olarak tanımlandı. Topikal antibiyotik-steroid kombinasyonu damla reçete edildi. Hastanın takip muayenelerinde herhangi bir şikayeti olmadı. Miyazisin şehir merkezlerinde yaşayan sağlıklı bireylerde de gelişebileceği göz önünde tutularak kırmızı gözün ayırıcı tanısında eksternal oftalmomiyazis hatırlanmalıdır.
\r\n\r\n External ophthalmomyiasis is infestation of ocular surface with fly larvae. In our report, we described a 47-year-old man who presented with complaints of foreign body sensation, itching and redness in the right eye. Slit-lamp biomicroscopy revealed tiny larvae crawling on the conjunctival surface. A total of four larvae were removed under topical anesthesia and sent to laboratory where they were identified as first stage larvae of oestrus ovis. Topical antibiotic-steroid combination drop was prescribed. The patient had no complaints in the follow-up examinations. External ophthalmomyiasis should be remembered in the differential diagnosis of red eye as myiasis may also occur in healthy people living in city centers.
\r\nSıddıka Fındık, Nazlı Türk, Selman Belviranlı, Pembe Oltulu, Fahriye Kılınç, Mehmet Uyar
Amaç: Konjonktiva; çeşitli neoplastik yada nonneoplastik lezyonların gelişebileceği bir bölgedir. Bu çalışmada amaç konjonktival lezyonların histopatolojik olarak analizini yapmak ve prevalansını tespit etmektir.
Gereçler ve yöntem: 2009-2019 yılları arasında patoloji laboratuarına gelen 401 olguya ait konjonktiva biyopsileri retrospektif olarak incelendi. Olgular histopatolojik olarak nonneoplastik ve neoplastik lezyonlar olarak 2 gruba ayrıldı. Neoplastik lezyonlar benign, premalign ve malign lezyonlar olarak alt gruplara bölündü. Lezyonların görülme oranları ile gruplara göre yaş ve cinsiyet dağılımı analiz edildi.
Bulgular: 401 olguya ait serimizde yaş ortalaması 49.89±21.75 olup olguların 209 (%52.1) u erkek, 192 (%47.9) i kadın idi. 296 (%73.8) olguda nonneoplastik,105 (%26.2) olguda neoplastik lezyon tespit edildi. Nonneoplastik lezyonlarda yaş ortalaması 50.79±19.34, neoplastik lezyonlarda ise 47.34±27.39 idi. Neoplastik lezyonlardan 64’ü (% 60.2) benign, 17’si (%16.2) premalign, 24’ü (%22.6) malign idi. Pterygium (n:220; %54.78) en sık görülen nonneoplastik lezyon, nevüsler ve diğer pigmente lezyonlar (n:38; %9.5) en sık görülen benign lezyon, skuamöz hücreli karsinom (n:14; %3.5) ise en sık görülen malign lezyon olarak tespit edildi. Neoplastik lezyonların görülme sıklığı 45 yaş üzerinde anlamlı olarak artmakta idi (p<0.05).
Sonuç: Mevcut çalışmada; laboratuvarımızda10 yıl boyunca tanı almış olan konjonktival lezyonlar gözden geçirilerek histopatolojik analizi yapıldı. Konjonktival lezyonların tanınması, nonneoplastik lezyonlar ve benign lezyonlar ile premalign ve malign lezyonların oranlarının farkında olunması, tedavinin planlanması ve görme fonksiyonlarının korunması bakımından son derece önemlidir.
Objective: Conjunctiva is a region where various neoplastic or non-neoplastic lesions may develop. In this study, we aimed to perform a histopathological analysis of conjunctival lesions and to determine their prevalence.
Material & Methods: Conjunctival biopsies of 401 patients who presented to the pathology laboratory between 2009 and 2019 were retrospectively examined. The cases were histopathologically divided into two groups as non-neoplastic and neoplastic lesions. Neoplastic lesions were further divided into subgroups as benign, premalignant, and malignant lesions. The prevalence of lesions and distribution of age and gender among the groups were analyzed.
Results: In our series of 401 patients, the mean age was 49.89±21.75 years. Of all patients, 209 (52.1%) were male and 192 (47.9%) were female. Non-neoplastic lesions were found in 296 (73.8%) and neoplastic lesions in 105 (26.2%) patients. The mean age was found as 50.79±19.34 years in patients with non-neoplastic lesions, and 47.34±27.39 years in patients with neoplastic lesions. Of neoplastic lesions, 64 (60.2%) were benign, 17 (16.2%) premalignant, and 24 (22.6%) malignant. The most commonly found non-neoplastic lesion was pterygium (n:220; 54.78%) while the most common benign lesions were nevus and other pigmented lesions (n:38; 9.5%), and the most common malignant lesion was squamous cell carcinoma (n:14; 3.5%). The prevalence of neoplastic lesions significantly increased over 45 years old (p<0.05).
Conclusion: In the current study, conjunctival lesions diagnosed in our laboratory over 10 years were reviewed and histopathologically analyzed. Recognition of conjunctival lesions and being aware of the rates of non-neoplastic and neoplastic lesions are crucial for treatment planning and protection of visual functions.
Meydan Turan
Amaç: Kliniğimizde otogreftli pterjiyum cerrahisinde uyguladığımız fibrin doku yapıştırıcı ve vikril sütür tekniğininin karşılaştırılması amaçlandı.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya vikril sütür ile otogreftli pterjiyum cerrahisi yapılan 72 hasta (Grup 1), (primer pterjiyumlar Grup 1a, Nüks pterjiyumlar Grup 1b), fibrin doku yapıştırıcısı kullanılarak otogreftli pterjiyum cerrahisi yapılan 58 hasta (Grup 2), (primer pterjiyumlar Grup 2a, Nüks pterjiyumlar Grup 2b) dahil edildi. Hasta dosyaları retrospektif olarak gözden geçirildi. Her iki grupta cerrahi işlem süreleri ve komplikasyonlar not edildi. SPSS, 20.0 versiyon istatistik analiz programı kullanıldı. Veriler bağımsız örneklem t testi kullanılarak değerlendirildi.
Bulgular: Gruplara dahil edilen hastaların yaşları Grup 1’de 37 ile 65 yıl arasında olup, ortalama yaş 47.04±5.70 yıl iken, Grup 2’de 38 ile 57 yıl arasında olup ortalama yaş 47.10±4.88 yıl idi. Gruplar arasında hastaların yaşı değerlendirildiğinde anlamlı fark görülmedi (p= 0.95). Ameliyatın ortalama süresi grup la, 1b, 2a ve 2b'de sırasıyla 24.91 ± 3.08 dk, 25.60 ± 2.20 dk, 17.62 ± 2.57 dk ve 18.84 ± 2.83 dk idi. Grup 1a ve 1b (p = 0.021), grup 2a ve 2b (p = 0.001), grup 1 ve 2 (p <0.001) arasında ameliyat süresi açısından istatistiksel olarak anlamlı fark vardı. Nüks pterjiyumda her iki teknikte daha fazla cerrahi süresi gerektirdiği tespit edildi. Her iki grupta hastalarda nüks görülmedi.
Sonuç: Otogreftli pterjiyum cerrahisi, pterjiyumda güvenilir, nüks oranı düşük bir cerrahi yöntemdir. Fibrin doku yapıştırıcı ile yapılan otogreftli pterjiyum cerrahisi daha kısa cerrahi süresine olanak sunması nedeniyle tercih edilebilecek bir yöntem olduğunu düşünmekteyiz.
Objectives: The aim of this study was to compare the fibrin tissue adhesive technique with vicryl suture technique in autograft pterygium surgery.
Material and Methods: Seventy two patients (Group 1) who underwent autograft pterygium surgery with vicryl suture technique (Primary pterygium Group 1a, recurrent pterygium Group 1b) and 58 patients who underwent autograft pterygium surgery with fibrin tissue adhesive technique (Primary pterygium Group 2a, recurrent pterygium Group 2b) were included in this retrospective study. Duration of the surgery and complications were analyzed from the file records. Statistical analyses of the data were performed using the SPSS 20.0 software. Independent samples – t test was used for the comparisons between groups.
Results: The mean age of the patients was 47.04±5.70 years (ranging between 37-65) in Group 1 and 47.10±4.88 years (ranging between 38-57) in Group 2. There was not a statistically significant difference in terms of age between two groups (p=0.95). The mean duration of the surgery was 24.91±3.08 min, 25.60±2.20 min, 17.62±2.57 min, and 18.84±2.83 min in groups 1a, 1b, 2a and 2b, respectively. There were statistically significant differences in terms of the duration of the surgery between groups 1a and 1b (p=0.021), groups 2a and 2b (p=0.001), groups 1 and 2 (p<0.001). Recurrence pterygium was found to require more surgery time in both techniques. Postoperative recurrence was not observed in any of the patients.
Conclusion: Pterygium surgery with conjunctival autograft is a reliable surgical method with low recurrence rates. The duration of surgery in recurrent pterygium was found to be longer in both surgical techniques. It is concluded that autograft pterygium surgery with fibrin tissue adhesive is the preferred surgical method that shortens the duration of the surgery.