Atipik Bronkoskopik Ve Radyolojik Görünümlü Kronik
eozinofilik Pnömoni
Celalettin Korkmaz, Ümmüye Biçer, Durdu Mehmet Yavşan, Soner Demirbaş, Turgut Teke
Olgu sunumu
Özeti
Atipik Bronkoskopik Ve Radyolojik Görünümlü Kronik
eozinofilik Pnömoni
ChronIc EosInophIlIc PneumonIa WIth AtypIcal BronchoscopIcal And
radIologIcal PresentatIon
Eozinofilik akciğer hastalıkları (EAH), havayolu ve/veya akciğer
dokusunda eozinofillerin artması ile karakterize bir grup hastalığı
tanımlar. Bu grup hastalıkların bir kısmı ağırlıklı olarak akciğeri
etkilerken bir kısmı sistemik tutulum gösterir. Subakut veya kronik
solunumsal ve genel semptomlar, alveoler ve/veya kan eozinofilisi
ve akciğer grafisinde periferik infiltratlar varlığında kronik eozinofilik
pnömoni (KEP) düşünülmelidir. Kliniğimize 6 aydır devam eden
öksürük, ara ara olan ateş, halsizlik şikayetleri ile başvuran 53
yaşındaki erkek olgu, akciğer grafisinde iki taraflı apikal, subapikal
ve hiluslar çevresinde infiltrasyon saptanması üzerine akciğer
tüberkülozu ön tanısıyla yatırılarak değerlendirildi. Hemogramda
eozinofili, yüksek rezolüsyonlu bigisayarlı tomografi (YRBT) de
bilateral düzensiz konturlu infiltratif özellikte lezyonlar, iki taraflı kistik
bronşektazik odaklar saptandı. Bronkoskopide pürülan sekresyonlar
ve koyu mukus tıkaçları izlendi. Etyolojik değerlendirmede herhangi
bir spesifik neden saptanmadı ve olgu KEP olarak kabul edildi.
Alışılmadık bronkoskopik, ve radyolojik bulguları nedeniyle olgu
sunularak tartışıldı.
Eosinophilic pulmonary diseases (EPD) are defined as a group of
diseases characterized by the in crease of eosinophils in the air way
and/or lung tissue. While a part of the sedis orders mainly affects the
pulmonary, others show systemic in volvement. Chronical eosinophilic
pneumonia (CEP) should be kept in mind in the existence of subacute
or chronic respiratory and general symptoms, alveoler and/or bloode
osinophilia and peripheral pulmonary in filtrates on chest radiography.
A 53-year-old male patient was admitted to our clinic with on going
complaints of cough, occasional fever and malaise for six months.
When two-sided apical, subapical and the infiltration around hiluses
were detected on chest x-ray, the case was hospitalized with the
prediagnosis of pulmonary tuberculosis. Eosinophilia in hemogram,
bilateral infiltrative lesions with irregular contours and bilateral cystic
bronc hiectasis foci were detected on high resolution computed
tomography (HRCT). Bronchoscopy revealed purulent secretions and
thick mucous in hibations. No specific etiologic cause was defined
in the etiology, and the case wase valuated as CEP. Due to unusual
bronchoscopic and radiological findings, the case was presented and
discussed.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
İlk Doz Seftriakson Uygulaması Sonrası Gelişen Fatal
anaflaktik Reaksiyon
Sami Çifçi, Mehmet Asıl, Murat Bıyık, Ramazan Yolacan, Hüseyin Ataseven, Ali Demir
Olgu sunumu
Özeti
İlk Doz Seftriakson Uygulaması Sonrası Gelişen Fatal
anaflaktik Reaksiyon
Fatal AnaphylactIc ReactIon FollowIng The FIrst Dose AdmInIstratIon
of CeftrIaxone
Seftriakson kullanımına bağlı fatal anaflaktik reaksiyon oldukça
nadir görülen bir durumdur. Ancak sefalosporinlerin özellikle betalaktam
grubu antibiyotikler ile çapraz reaksiyon verme riski olduğuda
göz önüne alınırsa çeşitli nedenler ile sefalosporin kullanacak
hastalarda alerjik yan etkiler göz ardı edilmemelidir. Biz burada
Hepatit C (HCV) ye bağlı karaciğer sirozu ile takip edilen ve pnömoni
nedeni ile kliniğimize yatırmış olduğumuz, ilk doz seftriakson
sonrası fatal seyirli anaflaktik reaksiyon gelişen bir vakayı sunduk.
Sefalosporin grubu ilaçları kullanacak hastalarda alerji öyküsü, betalaktamalerjisidedahil
olmak üzere ayrıntılı bir şekilde sorgulanması
gerekmektedir. Özellikle ilk doz ilaç uygulamalarında bile gerekli
önlemler alınmalı ve olası yan etkiler açısından hazırlık yapıldıktan
sonra ilaç uygulanmalıdır.
Fatal anaphylactic reaction due to ceftriaxone is quite rare.
Taking into consideration that cephalosporins may also cross-react
with beta-lactam antibiotics, the risk of allergic reactions in patients
using cephalosporins for serious reasons should not be disregarded.
Here, we present a patient with fatal anaphylactic reaction following
the first dose administration of ceftriaxone who had been followed
in our clinic for liver cirrhosis due to hepatitis C (HCV) and was
hospitalized for pneumonia. Detailed allergy history including betalactam
antibiotic allergy should carefully be questioned in patients
to whom cephalosporin treatment is planned. Even in the first dose
of administration, caution should be taken and drug administration
should be performed after appropriate measures.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Özofagus Atrezili Olgularla İlgili 20 Yıllık Deneyim (1991-2010)
Aytekin Bilirim, Müslim Yurtçu, Engin Günel, Adnan Abasıyanık
Araştırma makalesi
Özeti
Özofagus Atrezili Olgularla İlgili 20 Yıllık Deneyim (1991-2010)
20 Years’ ExperIence On Esophageal AtresIa
Bu çalışmanın amacı, üçüncül bir çocuk cerrahisi merkezi olan kliniğimizde tedavi edilen özofagus atrezisinin 20 yıllık sürede karşılaşılan sorunlarını ve ortaya çıkan gelişmeleri değerlendirmektir. Çalışmada kliniğimizde son 20 yılda tedavisi yapılan özofagus atrezili 118 olgu geriye dönük olarak irdelendi. Olgular başvuru yıllarına göre Grup I (1991-1998) ve Grup II (1999-2010) olmak üzere iki ana gruba ayrıldı. Tüm hastalar prenatal öykü, doğum şekli ve zamanı, başvuru zamanı, tanı yöntemleri, ameliyata alınma zamanı, cerrahi teknikler, ek anomali, komplikasyonlar ve mortalite oranları açısından değerlendirildi. Olguların ortalama başvuru ağırlığı 1960±5.35 gram idi. Doğumların %75’i hastane ve %25’i evde gerçekleştirildi. Bebeklerin %85’i miyadında ve % 15’i erken doğum idi. Bebeklerin %55’inde prenatal polihidroamnioz hikayesi saptandı. Vakaların hastaneye gelme zamanları ortalama 5.9±1.42 gündü. Kliniğimize başvurduğunda olguların tamamına yakını ön tanılı idi. Ek anomali %39 oranında saptandı. Grup I’deki olgular acil, Grup II’deki olgular ise hasta stabilize edildikten sonra elektif şartlarda ameliyata alındı. Cerrahi teknik olarak olguların çoğuna primer onarım ve uc uca anastomoz yapıldı. En sık rastlanan ameliyat sırası komplikasyon plevranın iyatrojenik açılması idi. En sık rastlanan ameliyat sonrası erken dönem komplikasyonlar atelektazi ve pnömoni; geç dönem komplikasyon ise GÖR idi. Olguların ortalama %56’sı kaybedilirken, bu oran Grup 1 de %76, Grup 2 de %45 olarak tespit edildi. En sık ölüm nedeni solunum yetersizliği, pnömoni ve anastomoz kaçağı idi. Kliniğimizde geriye dönük olarak yapılan bu çalışma, çocuklarda en sık rastlanan anomalilerden biri olan özofagus atrezisinde; düzeltilmiş yoğun bakım koşulları ve artmış cerrahi deneyimin, preoperatif ve postoperatif komplikasyonları ve mortaliteyi gittikçe azalttığını ortaya koymaktadır.
The aim of the study was to evaluate the problems and progresses of esophageal atresia (EA) treated in our department for 20 years at a single tertiary center for pediatric surgery. The study used a retrospective chart review of infants diagnosed with EA between 1991 and 2010. Patients were divided into 2 groups as Group I (1991-1998) and Group II (1999-2010) according to the years of diagnosis. All patients were also assessed regarding the prenatal history, delivery method and time, time of admission, diagnostic procedures, time of surgery, surgical techniques, associated anomaly, complications, and mortality rates. Mean weight of the cases was 1960±5.35 gr when they were admitted, 75% of deliveries was performed in hospital and 25% was at home. 85% of the babies was in term and 15% was preterm. Prenatal polyhydramnios story was detected in 55% of babies. Mean admittion time of the cases was 5.9±1.42 days. Almost all the patients admitted to our department had prediagnosis. The associated anomaly rate was 39%. Patients in Group I were operated immediately, and the ones in Group II were operated in elective conditions after being stabilized. As surgical technique, primary repair and end-to-end anastomosis were carried out in most of the cases. Most common intraoperative complication was iatrogenic pleural opening. The most common early period postoperative complications were pneumonia and atelectesia; late complication was gastroesophageal reflux. Overall mortality was 56% and this rate was 76% for Group 1 and 45% for Group 2. Respiratory insufficiency, pneumonia, and anastomotic leakage were the most common causes of mortality. This retrospective study performed in our department showed that corrected intensive care conditions and the developments in surgical techniques decreased preoperative and postoperative complications and mortality rates in esophageal atresia, which was one of the most anomalies seen in newborns.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Plorezılerın Ayırıcı Tanısında Ultrasonografı
Faruk Özer, Oktay İmecik, Kemal Ödev, Alaaddin Vural
Araştırma makalesi
Özeti
Plorezılerın Ayırıcı Tanısında Ultrasonografı
Ultrasonography In The DIfferentIal DIagnosIs Of Pleural EffusIons
Bu calısmada 35 plorezili hastada US bul-gularmin aravirilmast ye aytrict tang(' katkilartrun degerlendirilmesi arnaclanmor. cahlmaya alman hastalarin 25'i erkek ye 101u kadin olup ya4lart 18 ile 66 arasznda deg4mekteydi (ortalama 41). Pleura sivist hastalarm 21'inde sagda ye 137inde sol ta-rafta ve bir olguda ise bilateral yerlevimliydi. Pleura siva' eksiida niteliginde elan olgularin to monde (34 olgu) plevra kahnlapnast saptandt. Plevra kalaralaga tiiberkiiloz plO•ezili olgularda(13 olgu) 3-11 mm (ortalarna 5 mm), maligniteli olgularda (11 olgu) 6-19 mm (ortalama 11 mm) ye pnomonili olgularda (8 olgu) 4-17mm (ortalama 7 mm) arasinda de-giymekteydi. Tiiberkiiloz plorezili olgularin 12'sinde (%92) plevra ditzenli ve diffiiz Sekilde kaltrilaqmzot. Ayrica tiiberkiiloz plorezili olgularin 101unda (%77) pant tarzinda ekojenik fibriler yapilartn varhgt dik-kat cekiciydi. Bu calt,cma tiiherkulaz plorezili al-gularin aylrzcz tamsznda ultrasonografinin yararlz olabilecegini gOstermi,stir.
In this study, we investigated ultrasonographic findings of pleural effusion in 35 patients with ple-urisy as an aid to differential diagnosis. 25 of the patients were male amd 10 female. The mean age was 41 (range 18 tO 66). All the cases except one with transudate had pleural thickening. The mean thickness of pleura was 5 mm (range 3-11 mm) in cases with tuberculous effusion, 11 mm (range 6-19 mm) in cases with malignant effusion and 7mm (range 4-17 mm) in cases with pneumonic effusions. In cases with tuberculous effusion pleural thickening was diffuse and regular in 12 of 13 cases (%92). It was also determined mobile echogenic fibrils on the surface of pleura in 10 (%77) of the tuberculous ef-fusions. This study suggests that ultrasonography may he useful in the differential diagnosis of tu-berculous pleural effitsions.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Kartagener Sendromu
Sevil Arı Yuca, Köksal Yuca, Berfin Özgökçe, Cahide Yılmaz, Serhat Avcu
Olgu sunumu
Özeti
Kartagener Sendromu
Kartagener’s Syndrome
Primer silier diskinezi otozomal resesif geçişli, silier yapı ve fonksiyonda anormalliklerle giden ve 20000 canlı doğumda bir görülen nadir bir hastalıktır. Kartagener sendromu primer siliyer diskinezi ve komplet situs inversus ile karekterizedir ve siliyer dissgenezilerin yarısını oluşturur. Burada, tekrarlayan solunum yolu enfeksiyonu öyküsü olan ve iyileşmeyen pnömoni nedeni ile başvuran 12 yaşındaki erkek hasta sunulmuştur.
Primary ciliary dyskinesia is an autosomal recessive, with abnormalities in ciliary structure and function in an outgoing and 20,000 live birth, is a rare disease. Kartagener’s syndrome is characterized by the combination of primary ciliary dyskinesia and situs inversus, and occurs in approximately half of patients with ciliary dyskinesia. It presented here a 12-year-old male patient had a history of recurrent respiratory tract infections and pneumonia.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Göğüs Hastalıkları Kliniğinde Mortalite Nedenleri
Cengizhan Sezgi, Abdurrahman Abakay, Abdullah Çetin Tanrıkulu, Hadice Selimoğlu Şen, Ali İhsan Çalkanat, Abdurrahman Şenyiğit
Araştırma makalesi
Özeti
Göğüs Hastalıkları Kliniğinde Mortalite Nedenleri
The Causes Of MortalIty In The Department Of Pulmonary DIseases
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs hastalıkları kliniğinde yatırılarak tedavi edilen hastalarda mortalite sıklığını ve nedenlerini araştırmak amacıyla retrospektif bir çalışma planlandı. Ocak 2004-Mayıs 2009 arasında bu klinikte yaşamını yitiren hastalar değerlendirildi. Bu süre içerisinde toplam 4417 hastanın yatırıldığı, (8892 yatış) bunların 384 ünün (%8.6) öldüğü saptandı. Yaş ortalaması 66.8±15.3 olan hastalardan 92’si (%33) bayan, 187’si (%67) erkekti. Ana ölüm nedenleri incelendiğinde, 92 hasta (% 33.1) pnömoni, 87 hasta (%31.2) kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), 52 hasta (%18.6) akciğer kanseri, 18 hasta (%6.5) tüberküloz (TB) ,18 hasta (% 6.5) pulmoner tromboemboli ve 12 hasta (%4.2) diğer nedenlerle ölmüştü. Eşlik eden hastalıklar incelendiğinde 130 hastanın (%46.6) ek hastalığı olmadığı, 41 hasta (%14.7) kardiyak hastalıklar, 22 hasta (%7.9) akciğer dışı kanserler, 18 hasta (%6.5) kor pulmonale, 17 hasta (%6.1) nörolojik hastalıklar,15 hasta (%5.4) böbrek hastalıkları, 10 hasta (%3.6) diabetes mellutus DM, 9 hasta (%3.1), TB ve 17 hasta sınıflanmayan hastalıklar (%6.1) olarak saptandı. Sonuç olarak, her kliniğin kendi mortalite oranlarını ve nedenlerini bilmesinin hasta yaklaşımı açısından yararlı olacağını ve eşlik eden hastalıkların dikkate alınmasının mortaliteyi azaltmada faydalı olacağını düşünmekteyiz.
A retrospective study was performed to investigate the mortality among the patients hospitalized in department of chest diseases Dicle University medical school clinic. The patients passed out in this clinic in the period from January 2004 to May 2009 were evaluated. It was determined that totally 4417 patients were hospitalized (8892 hospitalization) in this period and 384 (8.6%) of them resulted in death. The mean age of the patients was 66.8±15.3 and 92 (33%) were women and 187 (67%) were men. The principal causes of their mortality were pneumonia in 92 patients (33.1%), chronic obstructive pulmonary disease (COPD) in 87 (31.2%) patients, pulmonary cancer in 52 (18.6%) patients, tuberculosis (TB) in 18 (6.5%) patients, pulmonary thromboembolism (PE) in 18 (6.5%) patients and another diseases in 12 (4,2%). When the accompanying diseases were evaluated, no additional diseases were determined in 130 (46.6%) patients; 41 patients (14.7%) had cardiac disorders, 22 patients (7.9%) had cancers outside the lungs, 18 patients (6.5%) had cor pulmonale, 17 patients (6.1%) had neurologic disorders, 15 patients (5.4%) had renal diseases, 10 patients (3.6%) had diabetes mellitus (DM), 9 patients (3.1%) had TB and 17 patients (6.1) had unclassified disorders. In conclusion, we think that the knowledge about their mortality rates and the causes of mortality is useful for every clinic for their approach to the patients and considering the accompanying diseases is helpful to decrease the mortality
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Kriptojenik Organize Pnömoni
Celalettin Korkmaz, Turgut Teke, Resul Altuntaş, Durdu Mehmet Yavşan, Soner Demirbaş, Pınar Doğan
Olgu sunumu
Özeti
Kriptojenik Organize Pnömoni
CryptogenIc OrganIzIng PneumonIa
Organize pnömoni (OP) histopatolojik olarak respiratuar bronşiol
ve alveollerde fibroblast kümeleri ve immatür kollojenlerin birikimi
ile karakterizedir. Genellikle öksürük ve dispne gibi nonspesifik
semptomları vardır. Radyolojik olarak OP sıklıkla bilateral yer
değiştirebilen yamalı infiltrasyonlar şeklinde görülür. Kriptojenik
organize pnömoni (KOP) nonspesifik semptomları olan ve OP’nin
herhangi bir sebebe bağlanamadığı alt grubu olarak tariflenebilir.
Kırk dokuz yaşında kadın hasta, 2 yıldır efor dispnesi ve 20 gündür
kuru öksürük şikayeti ile başvurdu. Pnömoni tanısıyla uygulanan
antibiyoterapiler ile hastanın şikayetlerinde ve akciğer grafilerinde
düzelme olmadı. Hastanın fizik muayenesi, rutin laboratuvar
incelemeleri ve bronkoskopisi normaldi. Akciğer grafisinde sol üst
zonda 4 adet yaklaşık 1 cm boyutlarında nodüler dansite artışı
mevcuttu. Toraks BT’sinde her iki akciğer üst lobda ve sol alt lob
superiorda düzensiz konturlu en büyüğü 35X7 mm ebadında multiple
nodüller izlendi. Bronko alveolar lavajda ARB negatifti. Kollojen doku
belirleyicileri normaldi. Hasta klinik ve radyolojik olarak KOP olarak
değerlendirildi. Sistemik kortikosteroid tedavisi başlandı. Tedavinin
altıncı ayında tam klinik düzelme gözlendi ve çekilen kontrol toraks
BT’de nodüler lezyonların kaybolduğu gözlendi. Antibiyoterapiye
cevap alınamayan, radyolojik olarak yer değiştiren ve geçici
infiltrasyonları olan hastalarda ayırıcı tanıda KOP akılda tutulmalıdır.
Organizing pneumonia (OP) is characterized histopathology cally
by tufts of fibroblasts and immature collagen filling of respiratory
bronchioles and alveoli. Symptoms are usually nonspecific and
include cough and dyspnea. Radiograph cally, OP frequently
manifests as patchy bilateral infiltrates that can be relapsing and
migratory. Cryptogenic organizing pneumonia (COP) may be defined
as having non-specific symptoms which can ultimately be described
as a subset of the OP that cannot be attributed to any reason.
Forty-nine-year-old female patient admitted with the complaints of
2 year exertional dyspnea and 20 day dry cough. The patient was
diagnosed of pneumonia and prescribed with antibiotics; however,
no improvement was observed in her complaints and lung graphics.
The physical examination of the patient, routine laboratory analyses,
collagen tissue markers and bronchoscopy were normal. In chest
X-Ray, there were 4 nodular density approximately 1 cm in size, in
the upper zone. In thorax CT, there were irregular contours multiple
nodules, and the biggest one was approximately 35x7 mm in the
upper lobes and in the superior of the left lower lobe of lungs. Acid
fast bacteria was negative at bronchoalveolar lavage. The patient
was diagnosed COP as clinically and radiologically. Then, systemic
cortico steroid therapy was started. A complete clinical recovery was
observed in the sixth month of the treatment and at the control thorax
CT displayed that nodular lesions were disappeared completely. In
the cases that were not respond to antibiotic therapy and patients
having radiologically mobile and temporary infiltrations may be taken
into consideration in the differential diagnosis.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Brusellozda Akciğer Tutulumu
Erdal Peker, Murat Doğan, Sinan Akbayram, Selçuk Bektaş, A. Faik Öner
Olgu sunumu
Özeti
Brusellozda Akciğer Tutulumu
Pulmonary Involvement In BrucellosIs
Bruselloz, gram-negatif bakteri ailesinden Brusella türü bakterilerle oluşan zoonotik bir hastalıktır. Bruselloz, dünya genelinde özellikle gelişmekte olan ülkelerde bir halk sağlığı sorunu olarak görülmeye devam etmektedir. Bakteri başta retiküloendotelyal sistem olmak üzere eklem, kalp, böbrek gibi pek çok sistemi tutabilir. Solunum sistemini tuttuğu bilinmesine rağmen akciğer tutulumu nadirdir. Akciğer tutulumu olan hastalarda klinik bulguların ve komplikasyonların nonspesifik olması tanı koymayı zorlaştırmaktadır. Bu olgu sunumunda, ateş yüksekliği, öksürük, balgam çıkarma, hemoptizi, halsizlik, istahsızlık, dizlerde ağrı şikâyetiyle başvuran 6 yaşındaki erkek hasta pnömoni ve plevral efüzyon tanılarıyla yatırıldı. Yapılan tetkiklerinde hepatosplenomegali ve bisitopeni saptanan olgunun alınan kan ve plevral efüzyon mayisinden RoseBengal testi (+++) ve Wright agglütinasyon testi 1/1280 (+) saptandı. Olgu brusellaya bağlı pnömoni ve plevral effüzyon olarak kabul edildi. Olgu nadir görülmesi ve ülkemiz gibi brusellanın endemik olduğu ülkelerde brusellaya bağlı komplikasyonların geniş bir yelpazede olduğunu vurgulamak üzere sunuldu.
Brucellosis is a zoonotic disease caused by bacteria of the Brucella subspecies from the gram-negative bacteria family. Brucellosis continues to be a public health problem worldwide, especially in developing countries. The bacteria can involve the reticuloendothelial system foremost, and many systems such as joints, the heart and the kidneys. Despite the respiratory system involvement being known, lung involvement is rare. Non-specific findings and complications in the patients with lung involvement makes the diagnosis difficult. In this case report, a 6-year-old male patient, presenting with the complaints of fever, cough, expectoration, hemoptysis, exhaustion, anorexia and knee ache, was hospitalized with the diagnosis of pneumonia and pleural effusion. On the performed examinations, hepatosplenomegaly and bicytopenia were detected. The Rose-Bengal test was (+++) and the Wright agglutination test was 1/1280 (+) in the blood and pleural effusion fluids of the case. The case was considered to be a pneumonia and pleural effusion due to brucella. The case has been presented since it is rarely seen, and in order to emphasize that in countries such as ours, in which brucella is endemic, complications due to brucella show a wide spectrum.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Güvercin Besleyicisi Hastalığı
Ersin Şükrü Erden, Nebihe İsaoğulları, Mesut Demirköse, Ramazan Davran
Olgu sunumu
Özeti
Güvercin Besleyicisi Hastalığı
PIgeon FancIer’s Lung DIsease
Hipersensitivite pnömonisi, çeşitli organik ya da kimyasal
maddelerin inhalasyonu ile gelişen immun yanıtın neden olduğu bir
inflamatuar intertisyel akciğer hastalığıdır. Kuş besleyicisi hastalığı,
kanatlıların dışkı ve tüy antijenlerine bağlı gelişen bir hipersensitivite
pnömonisidir. Başta güvercin olmak üzere birçok kanatlı
hipersensitivite pnömonisi’ne neden olmaktadır. Burada güvercin
besleyicisi hastalığı tanısı konularak tedavi edilen bir subakut
hipersensitivite pnömoni olgusu sunulmaktadır. Otuz iki yaşında
erkek göğüs hastalıkları polikliniğine iki aydır olan efor dispnesi,
kuru öksürük, ateş, terleme, halsizlik ve kilo kaybı şikayetleri ile
başvurdu. Hastanın güvercin beslediği öğrenildi. Hastaya anamnez,
fizik muayene, solunum fonksiyon testleri, akciğer grafisi ve yüksek
rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografi bulguları ile güvercin besleyicisi
hastalığı tanısı konularak prednizolon tedavisi yapıldı. Sonuç
olarak, bu olguların erken tanı almaları, böylece gerekli önlemlerin
alınarak erken tedavi edilmeleri hastalığın kronik forma ilerlemesinin
önlenmesi bakımından büyük önem taşımaktadır.
Hypersensitivity pneumonia is an inflammatory interstitial lung
disease caused by immune response due to inhalation of various
organic and chemical substances. Bird fancier’s lung disease is a
hypersensitivity pneumonia which develops in response to organic
bird products. Hypersensitivity pneumonitis is caused by many birds,
especially pigeon. In the current case, the diagnosis was subacute
hypersensitivity pneumonitis. Thirty two year-old male was admitted
to chest diseases outpatient clinic due to two months of effort
dyspnea, dry cough, fever, sweating, fatigue and weight loss. The
patient has a history of pigeon feeding. The patient was diagnosed
as pigeon fancier’s lung disease by the help of the history, physical
examination, pulmonary function tests, chest radiography and highresolution
computed tomography findings, and he had prednisolone
therapy. As a result, an early diagnosis and then early treatment
after the necessary precautions are very important to avoid chronic
progress of these diseases.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesinde Görülen Hastane Enfeksiyonları
Hasan Koç, Hızır Yılmaz, İsmail Reisli, Mustafa Altındiş, Hüseyin Altunhan, İbrahim Erkul
Araştırma makalesi
Özeti
Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesinde Görülen Hastane Enfeksiyonları
NosocomIal InfectIons At Newborn IntensIve Çare UnIt
Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları yenidoğan ünitesine 1992-1996 yılları arasında yatırılan 4468 çocuk hastanın 236’sında(% 5.2) hastane enfeksiyonu saptandı. Bu enfeksiyonların 169’u (%71.6) prematüre bebeklerde, 67’si (%28.4) ise matür bebeklerde gelişmiştir. Matür bebeklerde enfeksiyon gelişme oranı % 2.2 iken, prematürelerde % 11.5 idi. Hastane enfeksiyonlarından sepsis (% 73.1) en sık görülürken, menenjit %19.3, pnomoni %3.4 ve diğer enfeksiyonlar %4.2 oranında tesbit edildi. Değişik vücut sıvılarından alınan kültürlerden 32’sinde bakteri üretilebildi (%13.5). Etkenler arasında Klebsiella spp. 9(%28.1), Escherichia coli (E.coli) 8(%25.0) olarak saptandı. Hastane enfeksiyonlarından ölüm oranı pnömonide %87.5, sepsisde %61.5, menenjitte %8.7 ve diğerlerinde %40.0 bulundu. Genel olarak hastane enfeksiyonlarının %51.6’sı ölüm ile sonuçlandı.
236 (5.2%)nosocomial infections were detected in 4468 patients hospitalised in our newborn unit in Medical Fa- culty, Selçuk University between 1992 and 1996. 169 (71.6 %) of the infections detected were in prematüre ba- bies while 67 (28.4%) of them in mature babies and that numbers corresponded 11.5 percent and 2.2 res- pectively. The most common infection was sepsis (73.1%) and others such as menengitis (19.3%), pneumonia (3.4%) and others (4.2%) followed it. At least one microorganism growed in 32 (13.5%)specimens obtained from various body fluids. 9 (28.1%) of the miroorganisms were Klebsiella spp. and 8 (25.0%) of were E.coli Mortality rates of the infections were 87.5% for pneumonia, 61.5% for sepsis, 8.7% for menengitis and 60.0% for others, which corresponded an average mortality rate of 51.6 %.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Kalp Hastalıklı Premature Bebege Radyolojık Yaklasım
Bülent Oran, İsmail Oran
Araştırma makalesi
Özeti
Kalp Hastalıklı Premature Bebege Radyolojık Yaklasım
Radıologıcal Approach To Premature Baby Wıth Heart Dısease
Sadece fizik muayene bulgulanm dikkate alarak kardiyovaskiiler hastaliklarla, solunum sistemi has-tahklanm birbirinden ayirdetmek bazen cok zordur. PrematUre bebeklerdeki respiratuvar distres bulgulan, konjenital kalp hastaligi, konjestif kalp yetmezligi, hiyalen membran hastahgi, aspirasiyon sendromu, pnomoni, pnOmotoraks, lober amfizeni, pulmoner agenezi veya hipoplazi ye metabolik bir bozukluga bagli olabilir. Geleneksel radyoloji coku zaman klinik tamda bize yarduncidtr. Fetusta duktus arteriyozus genii oidugundan, aorta ye pulmoner arteriyel sistem basinclan e§ittir. Bu yiizden, pulmoner hipertansiyon normal fetal dola§imin bir ozelligidir
It is sometimes very difficult to distinguish between cardiovascular diseases and respiratory diseases, taking into account only physical examination findings. Symptoms of respiratory distress in premature babies may be due to congenital heart disease, congestive heart failure, hyaline membrane disease, aspiration syndrome, pneumonia, pneumothorax, lobar emphysema, pulmonary agenesis or hypoplasia and a metabolic disorder. Traditional radiology has often helped us clinically. From the wider ductus arteriosus to the fetus, the pressure of the pulmonary arterial system to the aorta is equal. Therefore, pulmonary hypertension is a feature of normal fetal circulation.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Tüberküloz Plörezi Ve Adenozin Deaminaz
Mustafa Kürşat Özvaran, Hacer Okur, Mithat Özgel
Derleme
Özeti
Tüberküloz Plörezi Ve Adenozin Deaminaz
Pleural TuberculosIs And AdenosIne DeamInase
Adenozin deaminaz (ADA); pürin yıkım yolunda bulunan adenosini inosin ve amonyağa, deoxyadenosin’i deoxyinosine ve amonyağa dönüşümünü irreversibi katalizleyen sitoplazmik bir enzimdir. İnsan biyolojik sıvılarındaki ADA aktivitesi farklı başlıca iki izoenzimden kaynaklanır. Bunlar ADA1 ve ADA2 şeklinde isimlendirilir. Tüberküloz plörezilerde sıvı ADA seviyesi artışı %81-100 sensitivite ve %83-100’lük bir spesifisite gösterir. Tüberküloz effüzyonlarında ADA’nın başlıca kaynağı monosit-makrofaj hücrelerde sentezlenen ADA2’dir. Lenfositlerden zengin plevra sıvı toplanmasına neden olan parapnömonik effüzyonlar, ampiyem ve lenfoproliferatif hastalıklarda da sıvı ADA seviyesi artışı olabilir.
In pürine pathway, adenosine deaminase is a cytoplasmic enzyme which changes adenosine into inosine and ammoniumi deoxyadenosine into deoxyinosine and ammonium catalyzed irreversibly. Activation of ADA in human fluids is by two enzymes: ADA1 and ADA2. Increased ADA levels in tuberculosis pleural effusion have %81-100 sensivity and %83-100 specivity. ADA in tuberculosis effusions originated from macrophages and monosit is mainly ADA2. ADA level also can be increased in ampiyem, lenfoproliteratif disorders and parapnömonic pleural effusions which have ıymphocyte cell mostly.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Klor Gazı İnhalasyonuna Bağlı Bronş Hastalığı
Hüseyin Çiçek, Şerife Nur Sağmanlıgil, Savaş Yaşar, Oktay İmecik
Araştırma makalesi
Özeti
Klor Gazı İnhalasyonuna Bağlı Bronş Hastalığı
Klor, güçlü, bir oksidan ajandır. Değişik durumlarda klor gazına maruziyet olabilir. Endüstriyel artıklardan su arıtma ve taşınması sırasında, yüzme havuzlarından, ev temizlik maddelerinden inhalasyon olmaktadır. Solunum yollarına toksik etki gösterir ancak akut veya kronik maruziyetten sonra akciğer fonksiyonlanna kronik etkisiyle il-gili yeterli bilgi yoktur. Klor inhalasyonu sonucu minör mukozal cevaptan diffüz alveoler hasara kadar değişik klinik durumlar görülebilir. Hızla akciğer ödemi ve intertisyel pnömoniye yol açarak akut hipaksik solunum yetmeziiğine neden olabilir. lnhalasyondan sonra yapılan solunum fonksiyon testlerinde hava yolu obstrüksiyonu ve hava hapsi dikkat çekicidir. Birinci Dünya Savaşı klor gazı kurbanlannda yapılan takıplerde birçok kişide astma, kronik bronşit ve amfizem geliştiği görülmüştür. Bizim olgulanmızda klor gazı inhalasyonundan sonra yaygın bronş inf-lamasyonu ve hiperreaktivitesi ortaya çıkmış, hava yolu obstrüksiyonu geliştiği gözlenmiş, gelişen hava yolu obstrüksiyonu tedaviye cevap vermiştir.
Chlorine is a strong oxidizing agent. There are several forms of exposure: industrial leaks, environmental re-leases occurring prirnarily in transport or water purification swimming pool-related events and houselhold-cleaning product misadventures. The toxic effect of inhaled chlorine gas on the respiratory tract has been known but there is insufficient evidence ta conclude that there is a chronic impairment of pulmonary function after acute or chronic exposure. Chlorine inhalation may manifest any of the full spectrum of pulmonary irritant effects, from minor mucosal response ta diffuse alveoler damage, may rapidly cause pulmonary edema and interstitial pne-umania, leading to acute hypoxemic respiratory failure. Pulmonary function tesis obtained following inhalation were most notable for airflow obstruction and air trapping. Follow up studies of World War 1 chlorine gas victims indicate that many of the survivors were subsequently disabled by asthma, chronic bronchitis and emphysema. fn aur cases, following chlorine gas inhalation widespread bronchial inflammation and hyperreactivity, and airway obstruction occurred. Airway obstruction resporıded to medicai treatment.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Ağır Kombine İmmunyetmezlikli Bir İnfantta Pnömoniye Bağlı Epidural Amfizem
İsmail Reisli, Şebnem Yosunkaya
Olgu sunumu
Özeti
Ağır Kombine İmmunyetmezlikli Bir İnfantta Pnömoniye Bağlı Epidural Amfizem
EpIdural Emphysema And PneumomedIastInum In An InfIant WIth Severe CombIned ImmunodefIcIency
Pnömoniye bağlı gelişen pnömomediastenler hakkında var olan bildirilerin hemen hepsi yetişkinlere aittir ve pediatrik yaş grubunda nadirdir. Bu vaka takdiminde pnömomediasten ve epidural amfizemle komplike olmuş bir pnömonisi olan infant sunuldu. 8 aylık kız çocuğunun altta yatan hastalığı şiddetli kombine immun yetmezlikti. Olgu sunumu yapılmasının bir diğer nedeni de pnomoni ve pnömomediastene bağlı epidural amfizem (pnomoraşis) gelişiminin nadir olmasıdır.
Nearly all of the reports about pneumomediastinum associated with pneumonia have been conducted in adults as pneumomediastinum was uncommon in pediatric age group. This case report is described an infant with pneumonia complicated with pneumomediastinum and epidural emphysema. Her original disease is a severe combine immunedeficiency (SCID). Another reason to provide this case report is that epidural emphysema or pneumorachis associated with pneumonia and pneumomediastinum is a rare condition.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Ventilatör İlişkili Pnömoniden Korunma
Alper Yosunkaya
Derleme
Özeti
Ventilatör İlişkili Pnömoniden Korunma
PreventIon Of VentIlator-AssocIated PneumonIa
Ventilatör ilişkili pnömoni (VİP) yoğun bakım ünitelerinde en sık görülen hastane kaynaklı enfeksiyondur ve VİP gelişen hastaların mortalite oranını, hastanede kalış süresini ve hastane maliyetlerini artırarak hastalığın seyrini komplike hale getirir. Bu nedenle VİP’in önlenmesi klinik olarak hastanın sonuçlarını ve hastane maliyetini iyileştirebildiği için yoğun bakım klinik pratiğinde en önemli konulardan biridir. Ventilatör ilişkili pnömoninin önlenmesi ile ilgili literatürde tartışılmış çok sayıda strateji vardır. Bu önleyici stratejiler konusunu hedefleyen çalışmaların sayısı bu yüzyılın başından beri önemli ölçüde artmıştır. Ancak ventilatör ilişkili pnömoniyi önlemek için geliştirilen bu stratejiler hakkında oldukça fazla tartışma vardır. Ventilatör ilişkili pnömoniyi önlemek için alınması gereken önlemler, esas olarak orofaringeal veya gastrik kolonizasyonu azaltmak ve kontamine olmuş hava yolu ve sindirim kanalı sekresyonlarının aspirasyonundan kaçınmayı amaçlar. Bu derleme günümüzde VİP’in önlenmesi için kullanılan non-farmakolojik ve farmakolojik önlemleri özetlemeyi amaçlamıştır. Biz önlem almanın tedaviden daha iyi olduğuna inanıyoruz.
Ventilator-associated pneumonia (VAP) is the most frequent nosocomial infection in the ICU, and it complicates illness course by increasing mortality rate, hospital length of stay, and costs for patients who acquire it. Therefore, the prevention of VAP is a major issue in ICU clinical practice since it may help improve clinical outcome and reduce costs.. There are numerous strategies discussed in literature in relation to the prevention of VAP The numbers of studies targeting many areas of preventative strategies have significantly increased since the turn of this century. On the other hand, these strategies for ventilator-assisted pneumonia remain highly controversial. Preventive measures of VAP are mainly aimed to reduce oropharyngeal or gastric colonization, and to avoid aspiration of contaminated aerodigestive tract secretions. This review aims to summarize the nonpharmacologic and pharmacologic measures for prevention of VAP. We belive that prevention is better than cure.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Perıferık Akciger Lezyonlarının Ayırıcı Tanısında Ultrasonografik Bulguların Dırek Akcığer Radyogramları İle Karşılaştırılması
Saim Açıkgözoğlu, Kemal Ödev, Kemal Balcı, Mustafa Erken, Ahmet Candan Durak, Alaattin Vural
Araştırma makalesi
Özeti
Perıferık Akciger Lezyonlarının Ayırıcı Tanısında Ultrasonografik Bulguların Dırek Akcığer Radyogramları İle Karşılaştırılması
ComparIson Of UltrasonographIc FIndIngs WIth Together Chest Roentgenograms In The DIfferentIal DIagnosIs Of The PerIpherIc Lungs DIseases
Periferik komşuluğu olan akciğer lezyonlarım ultrasonografi (US) ile incelemek mümkündür. US bu lezyonlarını kistik ve solid oluşlarını ayırmada ve plevral sıvı ile beraber olan solid yapıyı görüntüIemede başarılıdır. Çalışma kapsamına alınan 57 hastanın 49(%86) unda kesin klinik sonuç alındı. 49 hastadan 25 (%51) inde akciğer tümörü, 6(%12) sında pnömoni, 6 (%12) sında kist hidatik, 3(%6) önde enkapsule sıvı, 2(%4) Binde abse, 1 (%2) inde sol ventrikül anevrizması ve 1 (%2) inde perikardial kist hidatik saptandı. Konsolidasyonlar, hipoekojen ve içinde dallanan hiperekojen tübüler yapılar içeren solid kitleler şeklinde görüntülendi. Tümoral yapılar ise daha ekojen ve homojen solid olarak göründilendi. Atelektaziler tümörlerden daha hipoekojen, içinde yer yer vasküler ekolar olan oluşumlar şeklinde görüntülendi.
Lesions in the peripheral lung area chest roentgenograms may be examined by ultrasonography. Solid and cystic lesions may be differentiated with ultrasonography (Us). ln 49 of 57 patients the US diagnosi.s of cases was correct. In 25(%51) of 49 patients lung !umar was diagnosed. In 6(%12) cases pneumonia, in 6(%12) cases hydatid cyst, in '" 5(%6) cases empyerna. in 3 (%6) cases encapsuie fluid collection, in 2(%4) cases absces5', in 1(%2) cases left ventrikül anevriysm and in 1(%2) case pericardial hydatid cyst were diagnosed. Consolidations were imagined in solid structures that include hypoechoic and branching sutructures. Tumors were imagined ta be more echogenic and homogeneus solid maseses. Atelectasis waüs imagined in structures consist of hypoechois bronchial and vascular echoes.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Yoğun Bakım Enfeksiyonlarında Tedavi Yaklaşımı
Kürşat Uzun, Mehmet Gök, Turgut Teke
Derleme
Özeti
Yoğun Bakım Enfeksiyonlarında Tedavi Yaklaşımı
The Approach Of InfectIon Treatment In IntensIve Care UnIt
Amaç: Hastane kökenli pnömoniler hastane kökenli enfeksiyonlar içinde en sık ikinci neden olmakla beraber enfeksiyon ölümlerinde birinci sırada yer almaktadır. Bu derlemenin amacı yoğun bakım enfeksiyonlarında tedavi yaklaşımlarını özetlemektir. Ana bulgular: Yoğun bakım ünitelerinde pnömoniler en sık enfeksiyon sebebidir. Bu oran hastanelerin diğer bölümlerinde yatan seçilmemiş hastalarda %0.4 iken YBÜ de %23 olarak meydana gelmektedir. Yoğun bakım hastalarında enfeksiyon geliştiğinde ölüm oranı enfekte olmayanlara göre 2.5 kez daha fazla görülmektedir. Yoğun bakımda pnömoniyi önlemek için yapılacak girişimler invaziv aletleri, mikroorganizmaları ve hastayı korumayı hedef alan kombine tedbirleri kapsamalıdır. Pnömoni geliştiğinde uygun antibiyotik seçimi sonuç için önemli bir faktördür. Sonuç: Antibiyotik tedavisi hemen başlanılmalı ve daha önce antibiyotik kullanılması sonrası gelişen direnç mekanizmalarını önleyecek şekilde olmalı. Bundan dolayı antibiyotik tercihi kuruma özgü olmalı ve hastaya göre değerlendirilmelidir.
Aim: Nosocomial pneumonia is the second most frequent nosocomial infection and represents the leading cause of death from infections that are acquired in the hospital. The aim of this review summarize to therapeutic approaches in infection of intensive care unit. Main findings: Pneumonia is the most common nosocomial infection in intensive care unit (ICU). Occurrence ranges from 0.4% in unselected hospitalized patients to 23% in the ICU. ICU patients with any nosocomial infection have 2.5 times the death rate of uninfected patients. Interventions to prevent pneumonia in the ICU should combine multiple measures targeting the invasive devices, microorganisms, and protection of the patient. Once pneumonia develops, the appropriateness of the initial antibiotic regimen is a vital determinant of outcome. Conclusion: Antibiotic therapy should be started immediately and must circumvent pathogen-resistance mechanisms developed after previous antibiotic exposure. Therefore, antibiotic choice should be institution specific and patient oriented.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Pnomonı Tedavısının Izlenmesınde Yenı Bir Test
Kemal Balcı, Ali Özkurt, Mehmet Gök, Adil Zamani, Faruk Özer, Mahmut Baykan
Araştırma makalesi
Özeti
Pnomonı Tedavısının Izlenmesınde Yenı Bir Test
A New Test In The Follow -Up Of The Tre-Atment Of PneumonIa
Pnömoninin klinik seyrinin izlenmesinde ye helirlenmesinde plazma fibrinojen seviyesi (PFL) ile yaklapk olarak uyumlu plan pratik hir slide testin (ST) ne derecede giivenilir olabilecegi 18 hakteriyel pnomonili hastada ve 18 saglikli kontrol gruhunda araprildt. Sonuclar lOkosit saytmuun, pe-riferik yaymada notrofil yazdesittin (PY), eritrosit sedimantasyon hizintn (ESR) ye PFL tayinininin so-nu•lart ile karplaprildt. Bu hes hematolojik testin hepsi de tedavi sonunda (15. gun) tedavi Oncesi de-gerlere gore helirgin hir dame giisterdiginden pno-moninin iyilepnesinin gastergesi olahilecegi so-nucuna varildt. Ancak lijkosit saytmt ye ESRide tedavi Oncesi lie tedavinin 5. ve 10. giinlerinin son-lartndaki degerlerin karpla§ttrilmastnda anlamh hir lark saptanmadt. Buna karphk ST. PY ye PFL de-gerleri tedavi siiresince derece derece azalarak has-taligin iyile§mesi ile heraher normale veya normale cok yakm seviyelere ductii. Sonuc olarak hunlar ara-sinda ST'in ye PYinin ucuzlugu ye kolayllgt nedeni ik pnOmoni tedavisinin takihinde daha uygun testier oldugu kantsina vartldt.
The reliability in the clinical follow - up of prog-ress and recovery from pneumonia of a practical slide test (ST) that is approximately parallel to the plasma fibrinogen level (PFL) has been investigated in a group of 18 patients with bacterial pneumonia and 18 healthy subjects considered as a control group. Test results were compared with white blood cell (WBC) count, WBC differential count, eryt-hrocyte sedimentation rate (ESR) and PFL. It was concluded that since at the end of the treatment (15. day) all five of these hematologic tests showed mar-ked declines compared to pre-treatment levels, they could be accepted as indicators of the cure of pne-umonia. However, no significant differences were observed between pre-treatment levels of WBC count and ESR and the corresponding levels me-asured at the end of the 5. and 10. days of the tre-atment period. In contrast. ST. WBC differential count and PFL values dropped consistently thro-ughout the treatment and returned either to normal or nearly normal levels upon recovery. We conclude that among these tests ST and WBC differential count were better suited to the treatment of bacterial pneumonia because of their low cost and ease in application.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Covid-19 Hastalarında Pnömoni Şiddeti İle Koku Ve T At Kaybı Varlığı Arasındaki İlişki
Fakıh Cıhat Eravcı, Necdet Poyraz, Celalettin Korkmaz, Hilmi Alper, Miyase Orhan, Mehmet Akif Dündar, Pınar Diydem Yılmaz, Hamdi Arbağ
Araştırma makalesi
Özeti
Covid-19 Hastalarında Pnömoni Şiddeti İle Koku Ve T At Kaybı Varlığı Arasındaki İlişki
The RelatIonshIp Between PneumonIa SeverIty And The Presence Of AnosmIa And AgeusIa In HospItalIzed PatIents WIth CovId-19
Amaç: Literatür, koku ve tat kaybı semptomları yaşayan COVID-19 hasta grubunun daha genç olduğunu,
ağırlıklı olarak kadın olduğunu ve bunlarda hastalığın daha hafif seyrettiğini ortaya koydu. Mevcut
çalışmada COVID-19 ile hastanede yatan hastalarda koku ve tat kaybı semptomlarının varlığının pnömoni
şiddeti ve laboratuvar test sonuçları ile ilişkisinin değerlend irilmesi amaçlandı.
Hastalar ve Yöntem: Ekim 2020-Mart 2021 tarihleri arasında Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı tarafından
yatırılan ve toraks bilgisayarlı tomografisi (BT) çekilen hastalar retrospektif olarak değerlendirildi.
Hastaların toraks BT bulguları, her bir lob için şiddet skoru ile skorlandı ve toplam skor elde edildi.
Pnömoni lezyonların şekline, dağılımına ve görünümüne göre sınıflandırıldı ve laboratuvar test sonuçları
kayıt edildi. Bu bulgular koku ve tat kaybı varlığına göre karş ılaştırıldı.
Bulgular: Yaş ortalaması 53.0±14.5 yıl (18-89 yıl) olan, 89'u (%50.2) erkek ve 88'i (%49.8) kadın olmak
üzere toplam 177 hasta değerlendirilmeye dahil edildi. Anosmi ve ageusia semptomlarından en az birini
yaşayan (Grup 1) hasta sayısı 67 (%37.9) olup, geri kalanı (Grup 2) bunlardan hiçbirini yaşamamıştır. Bu
semptomları olan, Grup 1 hastalarının yaş ortalaması, Grup 2’ye kıyas ile daha gençti (p=0,009). Toplam
pnömoni skoru ve tutulum paternleri açısından gruplar arasında fark saptanmadı (p> 0.05). Bu gruplar
laboratuvar sonuçları açısından da benzer bulundu (p> 0.05).
Sonuç: Hastanede yatan hastalarda koku ve tat kaybı prevalansı az değildir ve bu semptomlar gençlerde
daha sıktır. Hastanede yatan hastalarda koku ve tat kaybı semptomlarının varlığı ile pnömoni şiddeti ve
laboratuvar sonuçları arasında ilişki saptanmadı. Bu semptomların hastanede yatan hastalarda, hastalığın
şiddeti açısından prognostik değeri yoktur .
Aim: The literature revealed that group of COVID-19 patients who experience anosmia and ageusia
symptoms is younger, is predominantly female, and experiences a milder course of the disease. This
study aimed to evaluate the relationship of the presence of anosmia and ageusia symptoms with the
severity of pneumonia and laboratory test results in hospitaliz ed patients with COVID-19.
Patients and Methods: A retrospective evaluation was made of patients who were hospitalized by
the Department of Pulmonology between October 2020-March 2021 and underwent thorax computed
tomography (CT). Thorax CT findings of the patients were scored with a severity score for each lobe and
a total score was obtained. Pneumonia was classified according to the shape, distribution and appearance
of the lesions, and laboratory test results were obtained. These findings were compared according to the
presence of anosmia and ageusia symptoms.
Results: Evaluation was made of a total of 177 patients, comprising 89(50.2%) males and 88(49.8%)
females with a mean age of 53.0±14.5 years (range, 18-89 years). The number of patients who experienced
at least one of the symptoms of anosmia and ageusia (Group 1) was 67(37.9%) and the rest (Group 2)
did not experience any of these symptoms. The Group 1 patients who experienced these symptoms was
younger (p=0.009). No difference was determined between groups regarding the total pneumonia score
and involvement patterns (p> 0.05). The groups were similar in terms of laboratory results(p> 0.05) .
Conclusion: The prevalence of anosmia and ageusia in hospitalized patients is not a small number and
is more common in the younger population. No association was seen between the presence of these
symptoms and milder pneumonia severity and laboratory results. These symptoms do not have prognostic
value for the severity of the disease in hospitalized patients.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Gazyağı Pnömonileri
Faruk Özer, Mehmet Gök, Oktay İmecik
Araştırma makalesi
Özeti
Gazyağı Pnömonileri
Kerosene PneuınonIa
Bazı sıvılar alt solunum yollan için toksiktir aspirasyonlan sonucu bakterie 1 egeksiyonlarla ilişkisi bir infiamasyona neden olurlar. Bn sıvılar arasında asitler, hidrokarbonlar, mineral sıvılar. alkol, safra ve hayvansal yağlar sayılmaktadır. Seyrek görülmesi nedeniyle kliniğimizde takip ettiğimiz, bir hidrokarbon bileşiği olan gazyağı alınu sonucu oluşan iki pnömoni olgusunu sunuyoruz.
Certain fluids are toxıc to the lower respiratory tract when they aspirated, and can initiate an inf-laınatory reaction which is independent of bacterial infection. Examples include acids, bile, mineral oils., annimaldts, alchool and hydrocarbons. in tiıis article, we presem two cases of pneumonia caused by ingestion of kerosene, a hydrocarbon distillates. We describe clinical and radiologicfeatures of the disese.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta