Superfisiyel Mesane Tümörlerinde İntravezikal Mitoxantrone Uygulaması
Ali Acar, Recai Gürbüz, İbrahim Ünal Sert, Esat M. Arslan, Ercüment Y. Acarer
Araştırma makalesi
Özeti
Superfisiyel Mesane Tümörlerinde İntravezikal Mitoxantrone Uygulaması
The ApplIcatIon Of IntravesIcal MItoxantrone On SuperfIcIal Bladder T Umors
Kliniğimizde süpeıfisiyel mesane tümörü nede-niyle transüretral rezeksiyon uygulanan ve patolojik tetkikleri grade 1 ve 2 transisyonel hücreli karsinom olduğu belirlenen 14 hastaya, postoperatif bir ay sonra başlamak üzere intrakaviter mitoxantrone uy-gulandı. Vakaların ortalama izleme süresi 13 aydır (3 ay-19 ay arası). Uygulamalarda klinik olarak belirlen-miş sistemik bir yan etki ve şimik sistit belirtisine rastlanılmadt. Uygulamalar tümörsüz periyodu kesin olarak belirleyecek uzunlukta olmamakla beraber, simik sistit meydana getirmemesi ve sadece bir hastada rekürrens görülmesinin ümit verici bir gelişme ola-rak kabul edilmesi gerektiği kanısına varıldı.
The intracaviter mitoxantrone was applied to the 14 patients who was evaluated having grade 1 and 2 transitional cell carcinoma in the pathologic examinations by using transurethral resection for the bladder tumor in our Mean follow-up period was 13 months (range 3-19 months). Any systemic complications and chemic cystitis sings weren't enough to determine the period without tumor,since they didn't cause any chemic cystitis and only one patient had recurrence, they found very hopeful.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Geniş Tutulum Gösteren Bir Condyloma Acuminatum Olgusu
Zekeriya Tosun, Mübin Hoşnuter, Nedim Savacı
Araştırma makalesi
Özeti
Geniş Tutulum Gösteren Bir Condyloma Acuminatum Olgusu
A Case Report Of Largely Located Condyloma Acu-MInatum
Altmış iki yaşında bir hastada kırk yıllık bir öyküye sahip inguinal yerleşimfi büyük bir condyloma acu-minatum vakası eksizyon sonrası ince kalınlıkta deri grefti ile onarıldı. Bu kadar uzun bir öyküye rağmen, malign transformasyon göstermeyişi ve büyük bo-yutları sebebi ile sunuldu.
A case of very large condyloma acuminatum lo-cated in inguinal region in a 62 years old male 40 years history was treated by surgical excision and split thickness skin graft. Altough it had very Tong his-tory there was no malign transformation in histo-pathological examination. We presented it because of its unusual size and tong history without malign transformation.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Sezaryen Skarında Endometriozis
Ahmet Göçmen, Mustafa Gazi Uçar, Fatih Şanlıkan
Olgu sunumu
Özeti
Sezaryen Skarında Endometriozis
EndometrIosIs On The Cesarean Scar
Endometriozis fonksiyonel ve morfolojik olarak endometrial gland ve stromal yapısının uterus dışında bulunması halidir. Genellikle pelvisi, peritonu, overleri, cul de sac boşluğunu ve utero sakral ligamentleri tutar. Endometriozis patogenezinde; retrograd menstruasyon, metaplazi, hematojen ve lenfatik yayılım, operasyon esnasında insizyon skarı içine mekanik transplantasyon gibi çeşitli teoriler öne sürülmüştür Cilt altında kitle, şişlik, menstruasyonla beraber siklik ağrı, hassasiyet gibi klinik bulgular verebilir. Tanıda manyetik rezonans, bilgisayarlı tomografi, ultrason ve ince iğne aspirasyon biyopsisi kullanılabilir. Skar endometriozisin cerrahi olarak tümüyle çıkarılması önerilen tedavi yöntemidir. Total eksizyon sonrası rekürrens oldukça nadirdir. Bu vakada 33 yaşında sezaryenden 3 yıl sonra pfannenstiel kesisinin sol dış tarafında siklik ağrı ve şişlik yakınması başlayan bir hastada teşhis ve tedavi ettiğimiz skar endometriozisini sunmaktayız.
Endometriosis is a condition where the functional and morphological endometrial gland and stromal structure are found outside the uterus. It occurs most often in pelvis, peritoneum, ovaries, posterior cul-desac and uterosacral ligaments. Retrograd menstruation, metaplasia, lymphatic and hematogenous outspread, mechanical transplantations in insicional scars during the operations and some else theories are introduced for pathogenesis. Subcutaneous mass, swelling, cyclic pains associated with menstruation, tenderness are likely clinical symptom and signs. Magnetic resonance imaging, computed tomography, ultrasound, fine needle aspiration biopsy are used in diagnosis. Total excision is the considered management of the scar endometriosis. Recurrens is rarely occurs after total excision. Here we present the case of 33 years old woman who had a cyclic painful mass on her p
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Melkersson-Rosenthal Sendromu
Mehmet İhsan Gülmez, Şemsettin Okuyucu, Cengiz Çevik
Olgu sunumu
Özeti
Melkersson-Rosenthal Sendromu
Melkersson-Rosenthal Syndrome
Melkersson-Rosenthal sendromu, ağırlıklı olarak dudakları tutan
tekrarlayan orofasyal ödem, tekrarlayan fasyal sinir paralizisi ve
fissürlü dil triadı ile karakterize bir hastalıktır. Sıklıkla 2. dekatta
ortaya çıkmaktadır. En sık görülen bulgu orofasyal ödemdir. Bir diğer
bulgu olan fasyal paralizi tipik olarak rekürrendir, unilateral veya
bilateral, parsiyel veya komplet olabilir. Fissürlü dil en az rastlanılan
bulgudur, konjenital olduğu düşünülmektedir. Melkersson-Rosenthal
sendromunun etiyolojisi tam olarak bilinmemekle birlikte genetik
ve çevresel faktörlerin rol oynadığı düşünülmektedir. Sendromun
tanısı klinik olarak konur. Tedavide çeşitli medikal ajanlar ve cerrahi
yöntemler uygulanabilmekte ise de üzerinde fikir birliğine varılmış
bir tedavi prorokolü bulunmamaktadır. Bu olgu sunumunda tanısı geç
konulmuş olan ve klasik triadın bir arada görüldüğü bir MelkerssonRosenthal
Sendromu olgusu sunulmuştur.
Melkersson-Rosenthal syndrome is a disease, characterized
by recurrent orofacial edema that predominantly involves the lips,
recurrent facial nerve paralysis and fissured tongue. It is usually
seen in second decade of life. The most common finding is orofacial
edema. Facial paralysis, another finding of syndrome, is typically
recurrent, can be unilateral or bilateral and may be partial or
complete. The fissured tongue is the least common symptom and
considered as congenital. Although Melkersson-Rosenthl Syndrome’s
etiology is unknown, genetic tendency and environmental factors
suspected to play role. The syndrome is diagnosed clinically.
Although various medical and surgical methods implemented, there
is no consensus for its treatment protocol. In this case report, we
presented a Melkersson-Rosenthal Syndrome case which classic
triad seen together and taken a late diagnosis.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Tidoid Ameliyatlarında Rekürren Laringeal Sinirinin Ortaya Konulmasının Vokal Kord Paralizisi Gelişmesine Etkisi
Hüsnü Alptekin
Araştırma makalesi
Özeti
Tidoid Ameliyatlarında Rekürren Laringeal Sinirinin Ortaya Konulmasının Vokal Kord Paralizisi Gelişmesine Etkisi
The Effect Of Recurrent Laryngeal Nerve IdentIfIcatIon DurIng ThyroId Surgery On IncIdence Of Vocal Fold ParalysIs.
Amaç: Tiroid bezine yönelik cerrahi girişimlerde rekürren laringeal sinirin ortaya konulmasının paralizi olasılığı üzerine etkisi olup olmadığını araştırmak. Gereç ve yöntem: Son yıllarda tiroid ameliyatları esnasında çeşitli yöntemlerle rekürren laringeal sinirin ortaya konulmasının, sinirde oluşabilecek paralizi riskiniazalttığı ileri sürülmektedir. Bu prospektif çalışma Ocak 2003-Ekim 2005 tarihlerinde gerçekleştirilmiştir. Toplam 36 hastada tiroid ameliyatı esnasında rekürren laringeal sinir, diseksiyon ve görsel tanımlama ile ortaya konarak sinir paralizisi gelişme oranları araştırıldı. Bulgular: Hastalardan 30’unda (%83.3) bilateral subtotal lobektomi, 4’üne (%11.1) totale yakın tiroidektomi, 2’sine (%5.6) uniteral total lobektomi + istmektomi ameliyatı yapıldı. Hastaların hiçbirinde kalıcı rekürren laringeal sinir paralizisi gelişmedi. Geçici rekürren laringeal sinir paralizi oranı %1.42 idi. Sonuç: Rekürren laringeal sinirin ortaya konulması sinirde oluşabilecek paralizi riskini azaltmaktadır.
Aim: We have investigated effect of recurrent laryngeal nerve identification during thyroid surgery on incidence of nerve paralysis. Material and method: Routine intraoperative dissection and identification of recurrent laryngeal nerve was said to have reduced the nerve paralysis at recent reports in the literatüre. This prospective study was conducted between January 2003 and October 2005. The recurrent laryngeal nerve identification was performed during thyroid surgery and incidence of nerve paralysis was recorded in 36 patients. Results: For 30 patients (83.3%) the surgical procedure was bilateral subtotal lobectomy, for 4 patients (11.1%) the surgical procedure was unilateral total lobectomy + isthmusectomy and for 2 patients (5.6%) the surgical procedure was near-total thyroidectomy. There was no permanent recurrent laryngeal nerve paralysis. The temporary recurrent laryngeal nerve paralysis rate was 1.42 percent. Conclusion: The identification of recurrent laryngeal nerve reduced the rate of postoperative recurrent laryngeal nerve paralysis.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Lokal İleri Evre Rektum Kanserinde Pre-Operatif Radyoterapinin Yeri
Gül Kanyılmaz, Meryem Aktan, Berrin Benli Yavuz
Derleme
Özeti
Lokal İleri Evre Rektum Kanserinde Pre-Operatif Radyoterapinin Yeri
Current Status Of Pre-OperatIve RadIotherapy For Locally Advanced Rectal Cancer
\r\n Lokal ileri evre rektum kanseri (LİRK), onkolojide multidisipliner tedavi yaklaşımlarının ortak işbirliği sonucu etkili tedavi sonuçların elde edilebildiği en iyi örneklerinden birisidir. Her ne kadar, radyoterapi ile kombine tedavi yaklaşımlarıyla hem lokal-sistemik rekürrensler hem de sağkalım açısından başarı oranlarında artış olsa da LİRK’ de esas tedavi halen radikal cerrahidir. Günümüzde preoperatif RT’ nin postoperatif RT’ ye göre daha üstün olduğu gösterilmiştir. Bu derlemede preoperatif RT’ nin uygulanma yöntemleri, avantaj ve dezavantajları değerlendirmek amaçlanmıştır.
\r\n
\r\n Locally advanced rectal cancer is one of the best example that optimal outcomes are achieved with a multidisciplinary approach. The mainstay of curative treatment remains radical surgery; however, combine with radiotherapy is the optimal treatment to control local recurrence and to improve survival. To date, preoperative radiotherapy is shown to be superior than postoperatif radiotherapy. In this review, we aimed to evaluate the application methods, advantages and disadvantages of preoperative radiotherapy.
\r\n
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Proteın Enerjı Malnütrisyonlu Hastalarda Lipidli Ve Lipidsiz Total Parenteral Beslenme (tpb) İle Alınan Sonuçlar
Yüksel Tatkan, Adil Kartal, Adnan Kaynak, Mehmet Metin Belviranlı, Ömer Karahan, Adem Özdemir, Mustafa Şahin
Araştırma makalesi
Özeti
Proteın Enerjı Malnütrisyonlu Hastalarda Lipidli Ve Lipidsiz Total Parenteral Beslenme (tpb) İle Alınan Sonuçlar
The Results Of Total Parenteral NutrItIon (tpn) WIth Fat And Fat-Free SolutIons In The PatIents WIth ProteIn Energy MalnutrItIon
Protein-enerji malnutrisyonlu 8 hastada lipidli ve lipidsiz total parenteral nutrisyon solüsyonlartnın etkisi araştırıkiı. Lipidsiz gruptaki bezoara bağlı rekürren barsak obstrük.siyonlu bir hasta dışındakiler kilo aldı. Lipidli grupta karaciğer fonksiyonlarında bazı önemsiz değişiklikler gözlendi. Total parenteral beslenmeden kısa bir süre sonra karaciğer fonksiyonları normale döndü.
The effect of total parenteral nutrition (TPN) with fat and fat-free solutions in eight patients who had protein-energy malnutrition was investigated. All patients gained weight except one in fat-free group with recurrent bowel obstruction due ta bezoar. Some unirnportant changes in liver functions was observed in fat group. Liver functions returned to normal values, in a short time after TPN.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Sydenham Kore
Haluk Gümüş, Meltem Gümüş
Derleme
Özeti
Sydenham Kore
Sydenham Chorea
Sydenham koresi (SK) antistreptokokal antikorların beyinde
özellikle bazal ganglionlarda çapraz reaksiyon yapması ve
inflamasyon oluşturması sonucu ortaya çıkan nörolojik bir hareket
bozukluğu tablosudur. SK, 1992 modifiye Jones kriterlerine göre akut
romatizmal ateşin major kriterlerinden olup tanı için yeterlidir. En
sık 5-15 yaşları arasında görülür. ARA atağından yaklaşık olarak
6 ay sonra ortaya çıkmaktadır. Genellikle 4-6 hafta sürer, yıllar
boyu kalıcı olabilmektedir. Diğer ARA bulgularından en sık kardite
eşlik eder. Sydenham koresi anksiyete, duygu-durum bozuklukları,
obsesif kompulsif belirtiler, dikkat eksikliği ve hiperaktivite belirtileri
veya tiklerle seyredebilen bir nöropsikiyatrik durumdur. Spontan
düzelmekle birlikte şiddetli vakalar için günümüzde pekçok tedavi
yöntemi mevcuttur. Rekürens bildirilmektedir. Rekürrens ve karditi
engellemek için penisilin proflaksisi önerilmektedir. SK, gelişmekte
olan ülkelerde akkiz korenin en sık nedeni olarak kabul edilmektedir.
Asırlardır tanınan bir hastalık olmasına rağmen dönem dönem
alavlenmekte ve önemini korumaktadır. SK ve ARA son yıllarda
azalmakla birlikte ülkemizde hala önemli düzeyde morbidite sebebi
olan bir halk sağlığı sorunudur.
Sydenham’s Chorea (SC) is a neurological movement disorder
that results from antistreptocpccal antibodies cross-reacting with
brain tissues, especially basal ganglia and causing to an inflamatory
reaction. According to the 1992 modified Jones criteria, acute
rheumatic fever is a major criterion and is sufficient evidence on
which to base a diagnosis. SC is frequently seen in the 5-15 years
of age. It appears approximately 6 months later from the attack of
ARF. SC usually continues 4-6 weeks, it may be permanent. Carditis
accompanies SC much more frequently than the other signs of ARF.
SC is a neuropsychiatric disorder that may present with anxiety,
emotional lability, obsessive compulsive symptoms, attention deficit
and hyperactivity symptoms or tics. Most of the cases improve
spontanously and many treatment are available. Recurence is
common. Penisilin prophylaxis should continued to avoid carditis
and recurrence. SC is considered to be the most common cause of
acquired chorea in devoloping countries. Even though it has been
recognized for centuries, it has kept up its importance by periodic
exacerbations. SC and ARF are still declining in recent years in our
country, together with which is a significant cause of morbidity as a
public health problem.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Kamptodaktili Tedavisinde Farklı Bir Yaklaşım
Zekeriya Tosun, Adem Özkan, Sadık Şentürk, Nedim Savacı
Araştırma makalesi
Özeti
Kamptodaktili Tedavisinde Farklı Bir Yaklaşım
A DIfferent Approach For Treatment Of Camptodactyly
Kamptodaktili, proksimal interfalangial (PIP) eklemin antero -posterior düzlemdeki konjenital fleksiyon deformite- sidir. Etyolojide bir çok sebep ileri sürülürken, tedavi için de bir o kadar farklı alternatif ortaya konmuştur. Kliniğimize 1993 -2001 yılları arasında başvuran ve yaş ortalaması 21 olan 11 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların tamamında her iki el 5. parmakta kamptodaktili mevcut idi. Cilt kontraktürünü rahatlamak amacıyla “Z ” plasti yapıldıktan sonra dinamik splint ile her iki parmak yaklaşık 6 ay süreyle ekstansiyona alındı. Ortalama takip süresi 20 ay idi ve bu süre içinde hastaların hiç birinde rekürrens görülmedi. Böyle bir tedavinin uygun olgularda ağır cerrahimüdahalelerdeki sürprizlere kapalı ve oldukça kabul edilebilir sonuçları olan bir yaklaşım olduğu kanaatindeyiz.
Camptodactyly is a congenital flexion deformity of the proximal interphalangial joint in the anteroposterior plane. Many factors have been claimed for its etiology and, many alternatives have been proposed for treatment. Eleven patients with an average age of 21 were treated between 1993 and 2001 and included in this study. Ali the patients had bilateral camptodactyly in the fifth finger. After releasing the skin contracture by “Z” plasty, dynamic splint was applied for both fingers in extension for approximately 6 months. The mean follow-up time was 20 mounths and there were no recurrences in any patient. Our method of treatment has no surprises tike extensive surgical treat ment and has acceptable results in selected cases.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Kutanöz Skuamöz Hücreli Karsinomda Yüksek Risk Faktörleri Ve Sentinel Lenf Nodu Biopsisi: Rekürrens Ve Prevalans Analizi
Pembe Oltulu, Bilsev İnce, Nazlı Türk, Mehmet Uyar, Fahriye Kılınç
Araştırma makalesi
Özeti
Kutanöz Skuamöz Hücreli Karsinomda Yüksek Risk Faktörleri Ve Sentinel Lenf Nodu Biopsisi: Rekürrens Ve Prevalans Analizi
HIgh RIsk Factors And SentInel Lymph Node BIopsy In Cutaneous Squamous Cell CarcInoma: AnalysIs Of Prevalence And Recurrence
\r\n Amaç: Kutanöz skuamöz hücreli karsinomların (KSHK) erken dönemde teşhis edilmesi prognozu etkileyen en önemli faktördür ve iyi prognoza sahip hastalar çoğunluktadır. Yüksek riskli grup olarak tanımlanan bazı hastaların bölgesel tekrarlama ve uzak metastaz oranları oldukça yüksek olup agresif bir seyir izlerler. İlaveten son zamanlarda KSHK’larda Sentinel lenf nodu (SLN) örneklemesinin önemini belirlemeye dönük pek çok çalışmalar yapılmakta ve SLN pozitifliği ile kötü prognoz ilişkilendirilmektedir. Bu çalışmada, KSHK tanısı alan yüksek risk faktörlü hastalarda SLN sonuçlarının prognostik öneminin belirlenmesi amaçlandı.
\r\n
\r\n Hastalar ve Yöntem: 2009-2017 yılları arasında KSHK tanısı ile eksizyonel operasyon yapılmış, klinik ve patolojik verileri eksiksiz, çeşitli vücut bölgelerinden toplam 29 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların yüksek risk faktörleri ve sentinel lenf nodu biopsi sonuçları ile en az 9 aylık klinik takip sonuçları kaydedilerek analiz edildi. AJCC Yüksek risk faktörlerinden en az birine sahip hastalar yüksek riskli grup olarak kabul edildi.
\r\n
\r\n Bulgular: Toplam 29 KSHK hastasının 25 tanesi yüksek risk grubunda idi. Yüksek riskli KSHK hastalarında SLN pozitiflik oranı %12 (n:3/25) olup, düşük riskli 4 hastanın tamamında SLN’ları negatifti. SLN pozitif hastaların tamamına lokal tamamlayıcı lenfadenektomi uygulandı ve hepsi nüks sebebiyle tekrar opere edildi. Yüksek riskli-SLN pozitif KSHK hastalarında nüks oranı %100 (n:3/3); Yüksek riskli-SLN negatif KSHK hastalarında nüks oranı %18 (n:4/22) idi. El-ayak lokalizasyonlu hastalarda yüksek nüks oranları (%41.6) ve SLN pozitifliği belirlendi.
\r\n
\r\n Sonuç: SLN pozitif hastalarda ilerleyen hastalık sürecinde çok büyük oranlarda lokal nüks görülebilmektedir. KSHK’ların el-ayak bölgesinde lokalizasyonu; tümörün çapının 0.6 cm’in üzerinde olması gerekliliğine bakılmaksızın direkt bir yüksek risk faktörü olarak değerlendirilebilir.
\r\n
\r\n Objective: Early diagnosis of cutaneous squamous cell carcinomas (CSCC) is the most important factor affecting prognosis and most patients have a good prognosis. Some patients defined as high-risk group have high rates of regional recurrence and distant metastasis, and follow an aggressive course. In addition, recently numerous studies have being performed for determining the importance of sentinel lymph node sampling, and sentinel lymph node (SLN) positivity has been associated with a poor prognosis. In this study, we aimed to determine prognostic importance of SLN outcomes in patients with high-risk patients diagnosed with CSCC.
\r\n
\r\n Patients & Methods: A total of 29 patients who underwent excisional operation in various body regions with the diagnosis of CSCC between 2009 and 2017, with available complete clinical and pathologic data were included in the study. At least 9-month clinical follow-up results, high risk factors and sentinel lymph node biopsy outcomes of the patients were recorded and analyzed. Patients with at least one of the American Joint Committee on Cancer (AJCC) criteria were considered as high-risk group.
\r\n
\r\n Results: Twenty-five of the 29 CSCC patients were in the high-risk group. SLN positivity rate was 12% (n: 3/25) in the high-risk CSCC patients, all patients in the low-risk group had negative SLNs. All patients with SLN positive underwent local complementary lymphadenectomy, and all of these patients were re-operated due to recurrence. The rate of recurrence was found as 100% (n= 3/3) in high-risk CSCC patients with positive SLN, and 18% (n= 4/22) in high-risk CSCC patients with negative SLN. High recurrence rates (41.6%) and SLN positivity were observed in patients with hand-foot localizations.
\r\n
\r\n Conclusion: High rates of local recurrence may be seen during progression of the disease in SLN positive patients. Hand-foot localization of CSCCs can be considered as a high risk factor regardless of a tumor diameter should be above 0.6 cm.
\r\n
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Agressif Seyirli Bilateral Meme Kanserli Olguda Cilt Metastazının Elektron Beam Tedavisi
Yılmaz Tezcan, Mehmet Koç, Hikmettin Demir
Olgu sunumu
Özeti
Agressif Seyirli Bilateral Meme Kanserli Olguda Cilt Metastazının Elektron Beam Tedavisi
Electron Beam Treatment In SkIn MetastasIs Of BIlateral Breast Cancer Cases WhIch Has AggressIve Cours
Meme kanseri kadınlar arasında en sık görülen ve akciğer kanserinden sonra, kansere bağlı en sık ölüm sebebidir. Bilateral meme kanserlerinin %1-2’si senkron, %5-8’i ise metakron olarak görülür. Bilateral meme kanserinde prognoz tek taraflı meme kanserine oranla daha kötüdür. Mastektomi sonrası lokoregional rekürrensler sıklıkla kemik, kas, deri veya göğüs duvarının subkutan dokusunda olur. Lokoregional relapslar, mastektomiden sonra ortalama iki yılda ortaya çıkar. Cilt metastazlarında asimetrik nodüller, eritamatöz rash, kaşıntı, kanama, ülserasyon, nekrotik eksuda gibi semptom ve bulgular görülebilir. Meme kanserlerinde tedavi multidisipliner olmalıdır. Radyoterapi bu hastalarda küratif veya palyatif amaçla uygulanır. Bu olgumuzu, modern radyoterapi tekniklerinden elektron beam tedavisi ve etkinliğini göstermek amacıyla sunduk.
Breast cancer is the most frequently diagnosed cancer in women and second cancer leading death among cancer deaths in women (after lung cancer). Simultaneous bilateral breast cancer is seen 1-2% and metachronous 5-8%. Bilateral breast cancer has worse prognosis than unilateral breast cancer. Locoregional recurrences after mastectomy is often occure in bone, muscle, skin or subcutaneous tissue of the chest wall, and that was seen approximately until 2 years. In skin metastases; asymmetric nodules, eritematose rash, itching, bleeding, ulceration, symptoms and signs such as necrotic exuda can be seen. Breast cancer treatment should be made by a multidisciplinary team. Radiotherapy in these patients are curative or palliative. In this case, we aimed to show the effectiveness of the electron beam in modern radiotherapy.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Rekürren Eosinofilik Sistitin Oluşturduğu Mesane Yassı Hücreli Metaplazisi
Talat Yurdakul, Mehmet Mesut Pişkin, Mustafa Cihat Avunduk
Olgu sunumu
Özeti
Rekürren Eosinofilik Sistitin Oluşturduğu Mesane Yassı Hücreli Metaplazisi
Squamous Cell MetaplasIa Of Bladder Induced By Recurrent EosInophIlIc CystItIs
Amaç: Nadir görülen bir patoloji olan mesanenin rekürren eozinofilik sistit olgusuna bağlı gelişen mesane yassı hücre metaplazisini sunmak. Olgu sunumu: Yirmi dört yaşında kadın olgu sık idrar yapma, supra pubik ağrı ve dizüri şikayetleri ile kliniğimize başvurdu. idrar mikroskopisinde hematüri saptandı. idrar kültürü steril idi. Genel anestezi altında yapılan sistoskopide mesane trigonunda yerleşmiş ödemli, ülsere lezyon görüldü. Transüretral yolla lezyon rezeke edildi, patolojik değerlendirme ile eozinofilik sistit tanısı konuldu. Sonrasında antihistaminik ve antikolinerjik medikal tedaviye başlandı. Tedavi bitiminden iki ay sonra şikayetleri tekrarlayan hasta yapılan Sistoskopide farklı bir alanda lezyon izlendi. Lezyona transüretral rezeksiyon yapıldı. Biyopside epitelde yassı hücreli metaplazi ile birlikte eozinofilik hücre infiltrasyonu izlendi. Hastaya ek olarak steroid ve antihistaminik kombinasyon tedavisi başlandı. ilaçların kesilmesini takiben 6. ayında hasta semptomsuz izlenmektedir. Sonuç: Eozinofilik sistit rekürensleri medikal tedavi ile etkili bir şekilde kontrol altına alınabilir. Rekürren eozinofilik sistit, mesane mukazasında yassı hücreli metaplaziye yol açabilir.
Aim: To present a squamous cell metaplasia of bladder which is induced by a rarely seen pathology called recurrent eosinophilic cystitis. Case report: Twenty four years old female patient, admitted to our clinic with frequent urination, suprapubic pain and dysuria. Microscopic hematuria was found in urine analysis. We performed cystoscopy under general anestesia and an edematous, ulcerative lesion located at the trigone was found. The lesion was resected transuretrally. Pathology revealed eosinophilic cystisis. The patient began antihystaminics and aniticholinergics. The symptoms of the patient relapsed 2 months after medical treatment. This time the cystoscopy revealed a similiar lesion in a different area than the first one. The lesion was resected transurethrally. The biopsy revealed squamous cell metaplasia of epithelium and eosinophilic cell infiltration. Patient began steroid and antihistaminic combination postoperstively. The patients has been followed up to 6 months without any symptom. Result: Medical treatment is effective in the control of reccurencies of eosinophilic cystitits. Recurrent eosinophilic cystitis might cause squamous cell metaplasia in the bladder mucosa.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Gebelikte Rekürren Trombotik Trombositopenik Purpura
Osman Balcı, Fatma Yazıcı, Alaa S. Mahmoud, Ali Acar
Olgu sunumu
Özeti
Gebelikte Rekürren Trombotik Trombositopenik Purpura
Recurrent ThrombotIc ThrombocytopenIc Purpura In Pregnancy
Trombotik trombositopenik purpura (TTP), hemolitik anemi ve trombositopeni ile karakterize olup klinik tabloya sıklıkla ateş, nörolojik bulgular ve böbrek yetmezliğinin eşlik ettiği gebelikte görüldüğünde ise ciddi ve mortalitesi yüksek olan bir hastalıktır. Gebeliğin bazı hastalıkları ile karışabilmektedir. Erken tanı konulması maternal ve fetal sağlık açısından son derece önemlidir. Biz bu makalemizde kliniğimize kontrol amaçlı başvuran, 23 yaşında ve 23 haftalık intrauterin ex gebeliği saptanan, 2 yıl önce ilk gebeliğinin de 19 haftalık iken intrauterin ex olup sonlandırıldığı öğrenilen ve her iki gebeliğinde de TTP tanısı alan bir olguyu sunduk.
Thrombotic thrombocytopenic purpura (TTP) is a clinical condition characterized by hemolytic anemia and thrombocytopenia. The condition is usually associated with fever, neurological findings and renal failure. When it occurs in pregnancy, it is a serious disease with high mortality rate. It may become confused with some diseases of pregnancy. Early diagnosis is very important for maternal and fetal health. In our article we present 23 years old patient with 23 weeks intrauterine dead fetus presented to our clinic for control. She had her first pregnancy before 2 years and it was terminated on the 19th week because of intrauterine death. She had the diagnosis of TTP in her both pregnancies.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Radyoiyot Taramada İzlenmeyen, Fakat Pet/bt’de Saptanan Diferansiye Tiroid Karsinom Rekürrensi Olgusu
Oktay Sarı, Buğra Kaya, Faruk Aksoy, Orhan Özbek
Olgu sunumu
Özeti
Radyoiyot Taramada İzlenmeyen, Fakat Pet/bt’de Saptanan Diferansiye Tiroid Karsinom Rekürrensi Olgusu
A Case Of DIfferantIated ThyroId CarcInoma Not Detected WIth RadIoIodIne Scan, But Detectable WIth Pet/ct
Yüksek tiroglobülin (Tg) düzeyi olan, ancak tüm vücut taramada fizyolojik radyoiyot tutulumu izlenen, FDG PET/BT ile lenf nodu metastazı saptanan tiroidektomili bir olguya yaklaşımı sunmayı amaçladık. Altı yıl önce tiroid kanseri nedeniyle total tiroidektomi yapılıp radyoiyot tedavisi alan, ancak uzun süredir takip edilmeyen 31 yaşındaki kadın hastanın Tg değerinin yüksek olması, ancak tüm vücut radyoiyot taramasının negatif olması nedeniyle PET/BT yapıldı. Boyunda artmış metabolik aktivite gösteren lenf nodlarının tespit edilmesi üzerine minimal invaziv cerrahi ile lenf nodları eksize edildi. Patoloji sonucunun papiller karsinom metastazı gelmesi üzerine radyoaktif iyot tedavisi de uygulandı. Tg’in yüksek olduğu, buna rağmen radyoiyot taramanın negatif olduğu diferansiye tiroid karsinomlu olgularda PET/BT tanıya katkı sağlayabilir.
We aimed to propose a management in a patient with thyroidectomized and high thyroglobulin (Tg) level, but negative radioiodine scan, whose lymph nodes detected with PET/CT. PET/CT was done to a patient, 31 years-old, with thyroidectomized and given radioiodine treatment, but not followed for a long time, for high Tg level and negative radioiodine scan. Metabolically active lymph nodes were detected in the cervical region. So, lymph nodes were excised with minimally invasive surgery. Radioiodine treatment was done because of papillary carcinoma metastasis. PET/CT may contribute to diagnosis in cases of high Tg levels, but negative radioiodine treatment in differentiated thyroid carcinoma.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Tiroid Ameliyatlarında Nervus Laryngeus Rekurrens Ve Dığer Tiroidektomi Komplikasyonları
Şükrü Bülent Özer, Şakir Tavlı, Mikdat Bozer, Adnan Kaynak
Araştırma makalesi
Özeti
Tiroid Ameliyatlarında Nervus Laryngeus Rekurrens Ve Dığer Tiroidektomi Komplikasyonları
The Recurrent Laryngeal Nerve In ThyroId O PeratIons And Other ComplIcatIons Of ThyroIdectomy
Bu makalede tiroid ameliyat: yapılan ve 621'i kadın, 71'i erkek olan 692 vakabildirilmiştir. Hasta-ların 19 unda nodül çıkarılması, 532'sinde subtotal çıkarma (157 bir taraflı 375 iki taraflı), 141'inde to-tal çıkarma (30 bir taraflı, 96 bir taraf tela! + karşıtaraf subtotal, 15 iki taraflı) uygulanmıştır. Postoperatif mortalite oranı %0.0 dır. 692 hastanın 292'sinde 508 sinir disseksiyonu yapılmış ve 276 kez nervus laringeus recurrens ve ar-teria tiroidea inferior ilişkisi ortaya konmuştur. Sinir-arter disseksiyonu yapılan 292 hastanın sa-dece birinde geçici hipoparatiroldizm görülmüştür. Zorunlu olmadıkça inferior tiroid arterin trunkusu iki taraflı baglanmamalı, arterin dalları paratiroidlerin ilerisinde baglanırsa karşı tarafta baglanmamasına dikkat edilmelidir.
In this article, 692 patients in whom thyroid op-erations were made have been reported. Of these cas-es, 621 were female and 71 mal e. Enucleation was petformed in 19 patients, subtotal excision in 532 cases (157 unilateral, 375 bilateral) and total exci-sion in 141 patients (30 unilateral, 96 total on one side+subtotal on the other side, 15 bilateral). The postoperative mortality rate was %0.0. 508 nerve dissections were carried out in 292 of 692 pa-tients and the relations of the recurrent laryngeal nerves to the inferior thyroid arteries were found in 276 dissection. Only one transient hypoparatiroidism was found in one of 292 patients in whom nerve and artery dis-section were peıformed. Bilateral ligation of the trunk of the inferior thy-roid artery must not be carried out ıf it is not neces-sary, the branches of this vessel should be ligated be-yond the parathyroid glands. If the trunk of the artery is ligated on one side for hemorrhage atention is paid not to ligate it on the other side.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Perikardiyal Efüzyon Tedavisinde Subksifoidal Tüp Drenajı
Yüksel Dereli, Ramis Özdemir, Musa Ağrış, Nihan Kayalar, Kemalettin Hoşgör, Ali Suat Özdiş
Araştırma makalesi
Özeti
Perikardiyal Efüzyon Tedavisinde Subksifoidal Tüp Drenajı
SubxIphoId Tube DraInage In PerIcardIal EffusIon Treatment
Bu çalışmada perikardiyal efüzyon hastalarında subksifoidal perikardiyal tüp drenajı tekniğinin sonuçları değerlendirildi. Ocak 2007 ile Aralık 2010 tarihleri arasında kliniğimize başvuran 39 perikardiyal efüzyonlu hasta, subksifoidal perikardiyal tüp drenajı tekniği ile tedavi edildi. Hastaların 16’sı kadın, 23’ü erkek ve yaşları 17-83 yaş arasında idi. Prosedür tüm hastalarda lokal anestezi ve sedasyon altında gerçekleştirildi. Hiçbir hastada mortalite gözlenmedi. Ortalama drenaj miktarı 1050 ml idi. Rekürrenefüzyon nedeniyle, 2 hastada tekrar cerrahi girişim gerekti. Perikardiya lefüzyon tedavisinde,subksifoidal perikardiyal tüp drenajı efektif ve güvenli bir yöntemdir.
Inthisstudy,theoutcomes of subxiphoid pericardial tube drainage technique were eveluated in patients with pericardial effusion. 39 patients with pericardial effusion admitted toour clinic between January 2007 - December 2010 were treated with subxiphoid pericardial tube drainag etechnique. 16 of patients were femaleand 23 were male and their ages were between 17 to 83 years. The procedure was carried out with local anesthesia and sedation in all patients. There was no mortality in any patients. Average drainag evolume was 1050 ml. Recurrent pericardial effusion requiring repeated surgical in tervention was observed in 2 patients. Subxiphoid pericardial tube drainage is a effective and safetechnique for treatment of pericardial effusion.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Tıroidektomi Teknıklerının Nervus Rekurrens Paralızisi Oranına Etkisi (on Çalısma)
Osman Güler, Metin Aydın, Muzaffer Kırış
Araştırma makalesi
Özeti
Tıroidektomi Teknıklerının Nervus Rekurrens Paralızisi Oranına Etkisi (on Çalısma)
The Effects Of ThyroIdectomy TechnIques On The Rate Of Recurrent Laryngeal Nerve ParalysIs (pre-LImInary Study)
Tiroid cerrahisinde, N. Rekurrens yaralanrnast guniirnazde de buyuk bir problerndir. Rekurrens'in hasar gorme olastligt guatrin morfolojisi, fonk-siyonel dururnu ye esas itibariyle rezeksiyon teknigi ile ill kilidir. Bu nedenle tiroidektomi tekniklerinde inodifikasyonlar geli,vtirilmektedir. Ekim 1994 ye Mart 1996 tarihleri arasinda Yiizuncii Ytl Uni-versitesi Tip Faakulesi Hastanesi Genel Cerrahi Kli-niginde bilateral subtotal tiroidektomi yap:Ian 57 guatr olgusu calrFma kapsamtna almmtpr. 27 oi-guda N. Rekurrens operasyon esnasincla goriildii ye inferior tiroid arterler baglandi. 30 olguda ise int-rakapsiiler caltoldr. Operasyon oncesi ye operasyon sonrast indirekt laringoskopi ile kord vocal mu-ayenesi yaprldt. Birinci grupta 1 olguda bilateral (%3.7), 1 olguda tek tarafli (%3_7) sinir paralizisi saptanch. Ikinci grupta ise sadece 1 olguda tek ta-raflt sinir paralizisi (% 3.3) saptandt. Bilateral sinir paralizisi saptanan hasta haric. digerleri ,vifa buldu On calt,saffuzin sonucunda, intrakapsiiler teknigin N. Rekurrens hasartnt azalttigt
Recurrent Laryngeal Nerve injury still remains the major problem in thyroid gland surgery and is influenced both by morphology and function of the goitre and essentially by the resection technique. Therefore, the modifications have been improved in thyroidectomy technique. Fifty-seven goitre patients who underwent bilateral subtotal thyroidectomywere taken into the study in Medicine Faculty of Vie-zancii Yil University, Department of General Sur-gery from October 1994 and March 1996.Recurrent laryngeal nerves were seen in 27 patients and in-ferior thyroid ateries were tied, although int-racapsular thyrodiectorny was performed in 30 pa-tients. The vocal cord examination with indirect laryngoscopy was carried out before the operation and postoperatively. The laryngeal nerve injury was established in 1. grog both bilateral (one patient-3.7%) and unilateral (one patient-3.7%), althought it was established in 2. group unilateral only in one patient (3.3%). Except one patient who was de-termined bilateral nerve inury, others recovered. In conclusion of our preliminary study, it has been seen that decreased the laryngeal nerve injury of int-racapsular technique.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Troid Cerrahisinde Vokal Kord Paralizilernin Önemi
Erdinç Kanımtürk, M. Yalçın Özkaptan, Ş. Ali Tekalan
Araştırma makalesi
Özeti
Troid Cerrahisinde Vokal Kord Paralizilernin Önemi
The Importance Of Vocal Ford ParalysIs In ThyroId Surgery
Son yıllarda rekürrent sinir ile tiroid gland ilişkisinin daha iyi anlaşılmasıyla tiroid ameliyatlarının komplikasyanu olarak ortaya çıkan vokal kord paralizileri oranında azalma olduğu gözlenmektedir. Ancak, rekürrent sinirin sıklıkla değişken bir anatomik seyir göstermesi, tiroid ameliyatı sırasında bu sinirin rutin identifikasyonu ,dolayısıyla tiroid cerrahının bu yeteneği edinmiş olmasını gerekli kılmaktadır. Konuya katkıda bulunabilmek için rekürrent sinirin cerrahi travmaya elverişli anatomide (..) ve önerilmiş indentifikasyon yöntemleri gözden geçirildi. Rekürrent sinir travmasına bağlı olarak ortaya çıkan klinik tahtalar ve önlemleri üzerinde duruldu.
In recent years, a better understanding of the relationship between the recurrent nerve and the thyroid gland has led to a decrease in the rate of vocal cord paralysis, which is a complication of thyroid surgeries. However, the frequently variable anatomical course of the recurrent nerve requires the routine identification of this nerve during thyroid surgery, so the thyroid surgeon must acquire this skill. In order to contribute to the subject, the anatomy suitable for surgical trauma (..) and recommended indentification methods of the recurrent nerve were reviewed. We focused on clinical boards and their precautions due to recurrent nerve trauma.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta