Sıçan Testisinde Sigara Maruziyeti İle Oluşan Histolojik Değişiklikler Üzerine Kafeik Asit Fenetil Ester (cape)'in Koruyucu Etkisi
Hıdır Pekmez, İlter Kuş, Neriman Çolakoğlu, Hüseyin Özyurt, İsmail Zararsız, Mustafa Sarsılmaz
Araştırma makalesi
Özeti
Sıçan Testisinde Sigara Maruziyeti İle Oluşan Histolojik Değişiklikler Üzerine Kafeik Asit Fenetil Ester (cape)'in Koruyucu Etkisi
ProtectIve Effects Of CaffeIc AcId Phenetyl Ester (cape) On Exposure Of CIgarette Smoke-Induced HIstologIcal Changes In Tar Testes
Bu çalışmada, sigara dumanına maruz kalan sıçanlara ait testislerde meydana gelen histolojik değişikliklerin incelenmesi ve bu değişiklikler üzerine kafeik asit fenetil ester (CAPE)’in etkisinin araştırılması amaçlandı. Bu amaçla 21 adet Wistar cinsi erkek sıçan üç gruba ayrıldı. Grup I’deki hayvanlar kontrol grubu olarak kullanıldı. Grup II’deki sıçalar sigara dumanına maruz bırakıldı. Grup III’deki sıçanlara ise sigara dumanına maruziyet ile birlikte günlük olarak CAPE enjekte edildi. 60 günlük deney süresi sonunda tüm sıçanlar dekapitasyonla öldürüldü. Hayvanlardan alınan kanların serumlarında testosteron analizi yapıldı. Testis doku örnekleri rutin histolojik prosedürlerden geçirilerek ışık mikroskobunda incelendi. Çalışmamızda, sigara dumanına maruz kalan sıçanların serum testosteron seviyeleri ve seminifer tubul çaplarında bir düşüşün olduğu ve bu düşüşün CAPE uygulaması ile engellendiği tespit edildi. Sigara dumanına maruz bırakılan sıçanlara ait testislerin ışık mikroskobik incelenmesinde ise, interstisyel alanlardaki damarlarda konjesyonun olduğu ve bağ dokusunun arttığı gözlendi. Ayrıca, seminifer tubullerde vakuolizasyonun olduğu ve spermatogenik hücrelerin azaldığı görüldü. Sigara maruziyeti ile birlikte CAPE uygulanan sıçanlarda ise, sigara maruziyetinin neden olduğu histolojik değişikliklerin oluşmadığı tespit edildi. Sonuç olarak, sigara dumanına maruz kalan sıçanların testis fonksiyonlarında azalmanın olduğu ve bu azalmanın CAPE uygulaması ile önlendiği görüldü.
The aim of this study was to investigate the histological changes in testis of rats exposed to cigarette smoke and effects of caffeic acid phenetyl ester (CAPE) on these changes. Fort his purpose, 21 male Wistar rats were divided into three groups. Animals in Group I were used as control. Rats in Group II were exposed to cigarette smoke and rats in Group III were exposed to cigarette smoke and injected daily with CAPE. At the end of the 60-days experimental period, all rats were killed by decapitation. Serum testosterone analysis were performed in the blood samples obtained from the animals. Following routine histological procedures, testicular tissue specimenswere examined under a light microscope. In our study, serum testosterone levels and diameters of seminiferous tubules were found to be decreased in rats exposed to cigarette smoke and these were prevented by the administration of CAPE. Light microscopic examination of testis specimens from rats exposed to cigarette smoke revealed that congestion of vessels and increase of connective tissue in the interstitial space. Additionally, there was vacuolization in the seminiferous tubules and a decrease in spermatogenetic cells. Whereas, exposure of cigarette smoke induced histological changes were not seen in rats exposed to cigarette smoke and injected with CAPE. In conclusion, it was observed that testicular functions of rats exposed to cigarette smoke were decreased and this decrease was prevented by administration of CAPE.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Sıçanlarda Melatonin Hormonunun Tiroid Folliküler Hücreleri Üzerine Etkisi: Agnor Boyama Ve Elektron Mikroskobik Çalışma
İlter Kuş, Jale Öner, Ahmet Songur, Oğuz Aslan Özen, Mustafa Sarsılmaz
Araştırma makalesi
Özeti
Sıçanlarda Melatonin Hormonunun Tiroid Folliküler Hücreleri Üzerine Etkisi: Agnor Boyama Ve Elektron Mikroskobik Çalışma
Effects Of MelatonIn Hormone On The ThyroId FollIcular Cells In Rats: Agnor StaInIng And Electron MIcroscopIc Study
Bu çalışma, pinealektominin ve pinealektomi sonrası uygulanan melatoninin tiroid bezi üzerine etkisinin araştırılması amacıyla yapıldı. Bu amaçla 18 adet VVistar-Albino cinsi erkek sıçan kullanıldı. Hayvanlar üç gruba ayrıldı. Grup I ve Grup II sırasıyla kontrol (Sham-pinealektomi) ve pinealektomili sıçanlar olarak düzenlendi. Grup IH’deki sıçanlara da pinealektomi sonrası günlük olarak ve bir ay süresince melatonin enjeksiyonu yapıldı. Deney süresi sonunda hayvanlar vasküler perfüzyonla öldürüldü. Daha sonra sıçanlardan alınan tiroid doku örneklerinden bir kısmı AgNOR tekniği ile boyandı ve ışık mikroskopta incelenerek tiroid hücre çekirdeklerindeki AgNOR sayıları belirlendi. Tiroid doku örneklerinin bir kısmında da elektron mikroskobik inceleme yapıldı. Çalışmamızda, pinealektomi sonrası tiroid epitel hücre çekirdeklerindeki AgNOR taneciklerinin sayısında artışla birlikte mitoz aktivasyon artışını gösteren bulgular gözlendi. Ayrıca hücre sitoplazmalarındaki lizozom ve salgı granüllerinde artış görüldü. Melatonin enjekte edilen grupta ise, hücre çekirdeklerindeki AgNOR taneciklerinin sayısında düşüş olduğu belirlendi. Bununla birlikte, pinealektomi sonrası tiroid epitel hücrelerinde gözlenen ve hücre aktivasyon artışını gösteren ultrastruktürel değişikliklerin melatonin uygulaması ile kaybolduğu tespit edildi. Sonuç olarak, pinealektomi sonrası tiroid epitel hücre proliferasyonunda ve hücre aktivasyonunda artış meydana geldiği, melatonin enjeksiyonu ile de bu artışın gerilediği görüldü.
This study was undertaken to examine effects of pinealectomy and pinealectomy followed by melatonin adminis- tration on thyroid gland. For this purpose 18 male VVistar rats were used. Animals were divided into three groups. Group I and II were designated as sham-pinealectomized (control) and pinealectomized, respectively. The rats in Group III were pinealectomized and daily injected with melatonin for 1 month. At the end of the experiment, ali animals were killed by vascular perfusion. The thyroid glands of rats were removed, then some of the thyroid tissue specimens were stained with AgNOR techniçue and examined by light microscopy. AgNOR numbers in nuclei of thyroid follicular cells were counted. Some of the tissue specimens were examined by electron microscopy. İn our study, some findings proving the increase of mitoz activation along with the increase in the number of AgNOR granules in celi nuclei of thyroid epithel were observed after pinealectomy. Furthermore, lizozomes and secretory granules in the cytoplasm of thyroid follicular cells were increased. İn the melatonin injected group, the number of AgNOR granules in celi nuclei were decreased. Additionally, ultrastructural changes, which indicate the increase of celi activation and is visible in thyroid epithel cells after pinealectomy were disappeared follovving injection of melatonin. İn conclusion, it was observed that there has been an increase in thyroid epithel celi proliferation and in celi activation after pinealectomy and this increase has been reversed by melatonin injection.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Beyaz Sıçanlarda Lipofussin Pigmentinin Yaş Grubuna Göre Serebellar Çekirdeklerde Ve Medulla Spinalisteki Nöronlarda Histokimyasal Yöntemlerle Işık Mikroskobu Duzeyinde İncelenmesi
Hasan Cüce
Araştırma makalesi
Özeti
Beyaz Sıçanlarda Lipofussin Pigmentinin Yaş Grubuna Göre Serebellar Çekirdeklerde Ve Medulla Spinalisteki Nöronlarda Histokimyasal Yöntemlerle Işık Mikroskobu Duzeyinde İncelenmesi
Investıgatıon Of Lıpofussın Pıgment In Whıte Rats At Lıght Mıcroscope Level By Hıstochemıcal Methods In Cerebellar Nucles And Neurons In Medulla Spınalıst By Age Group
1, 1.5 ve 2 yaşındaki sıçanların medulla spinalislerinin servikal, thorakal, lumbal bölümlerinde, serebellumun nukleus dentatus, nukleus globosus ve nukleus fastigi nöronlarında ve Purkinje hücrelerinde lipofussin polar, bipolar, perinükleer, ve diffuz şekillerde görüldü. Purkinje hücrelerinde ve medulla spinalisde pigment miktarı belirgin biçimde arttığı halde beyincik çekirdeklerinde bu artışın daha az olduğu tespit edildi.
The lipofuscin pigment in neurons of the cervical, thoracal and lumbal paris of the spinal cord and of the nucleus dentatus, fastigii, globosus of the cerebellum of the 12, 18, 24 months old rats was observed as polar, bipolar, diffuse and perinucleer. Although the lipofuscin accumulation was obviousiv high in neurons of the spinal cord, this increase in neurons of the cerebellar nucleus was less atan that of the spinal card.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Sıçan Mezenter Lenf Düğümü Ve Makrofajlarının Değişik Şartlar Altında Işık Mikroskobu Seviyesinde İncelenmesi
Refik Soylu
Araştırma makalesi
Özeti
Sıçan Mezenter Lenf Düğümü Ve Makrofajlarının Değişik Şartlar Altında Işık Mikroskobu Seviyesinde İncelenmesi
The Investıgatıon Of The Rat Mesenter Lymph Node And Macrophagees At Lıght Mıcroscope Level Under Dıfferent Condıtıons
Son yıllarda, Makrofajlar hakkında ve özellikle onların bağışıklıktaki (İmmunute) rolleri üzerinde sayısız araştırmalar yapılmış, makale ve kitaplar yazılmıştır. Özellikle hücresel (Cellular) bağışıklıktaki rolü büyük bir tartışma konusudur.
In recent years, there are extensive investigations, written books and papers on macrophages and especially their roles on immunity. Espe-cially their role on cellular immunity is a large subject to be discussed.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Sıçan İzole Gastro-Özofagal Sfinkteri Üzerine Verepamil, Nifedipin Ve Nitrendipin'in Gevşetici Etkileri
Ekrem Çiçek, Ahmet Kaya, Laika Karabulut, Ergin Şingirik, Necdet Doğan
Araştırma makalesi
Özeti
Sıçan İzole Gastro-Özofagal Sfinkteri Üzerine Verepamil, Nifedipin Ve Nitrendipin'in Gevşetici Etkileri
The Relaxant Effects Of VerapamIl, NIfedIpIne And NItrendIpIne In Isolated Rat Gastro-Oesophageal SphIncter
Rat gastro-özofagal sfinkterinde yapılan bu in vitro çalışmada, karbakol'e bağlı kasılmalar üzerine Ca2+ kanal blokörlerinden verapamil, nifedipin ve nitrendipin'in gevşetici etkileri incelenmiştir. Söz konusu antagonistler ile elde edilen % gevşemeler karşılaştırıldığında, verapamil ve nitrendipin'in aynı oranda gevşeme yaptığı, buna karşın nitrendipin ile elde edilen gevşemenin diğer iki ilaca göre düşük olduğu görülmüştür.
In this in vitro study performed in the rat gastro-esophageal sphincter, the relaxing effects of verapamil, nifedipine and nitrendipine, which are Ca2 + channel blockers, on contractions due to carbachol were investigated. When the% relaxations obtained with the said antagonists were compared, it was seen that verapamil and nitrendipine relaxed at the same rate, whereas the relaxation achieved with nitrendipine was lower than the other two drugs.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Izole Sıçan Aortunda Baryum'a Bağlı Kasılma Üzerıne Verapamil'in Etkisi
Ekrem Çiçek, Ergin Şingirik, Necdet Doğan, Erdoğan Özkal
Araştırma makalesi
Özeti
Izole Sıçan Aortunda Baryum'a Bağlı Kasılma Üzerıne Verapamil'in Etkisi
Effect Of VerapamIl On ContractIon Due To BarIaın In Isalated Rat Aorta
izole sıçan aortunda kümüliatif konsantrasyonda uygulanan Ba2+ doza bağımlı bir kasılma oluşturdu. Bu kasılma verapamil tarafından inhibe edildi. Ca2+Isuz ortamda ise, Ba2+ kontrol cevaba göre küçük fakat anlamlı bir kasılmaya neden oldu. Bu cevap verapamil tarafından inhibe Bulgular bu dokuda Ba2÷'un ekstraselüler Ca2+ girişini artırarak kasılma yaptığım ve buna ilave olarak intraselider olayları da tetikleyerek bu kasılmaya katkıda bulunduğunu telkin etmektedir.
With an isolated rat aorta, Ba2+ used al a cumulative concentraiion created a dose-clependent contraction. This contraction is inhibited by verapamil. in a medium containing no Ca2+, it caused Utile but significant contraction compared ta the responses of control group. This contraction isn't inhibited by verapamil. Findings suggest that Ba2+ caused contraction by increasing the extracellular Ca2 + entry and alsa contributed to the intracellular processes.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Sıçanlarda Ovarektominin Ve Ovarektomi Sonrası Uygulanan Östrojenin Pineal Bez Üzerine Etkisi:ışık Mikroskobik Çalışma
İlter Kuş, Hakan Öner, Ahmet Songur, Mustafa Sarsılmaz
Araştırma makalesi
Özeti
Sıçanlarda Ovarektominin Ve Ovarektomi Sonrası Uygulanan Östrojenin Pineal Bez Üzerine Etkisi:ışık Mikroskobik Çalışma
Effect Of OvarIectomy And OvarIectomy Follovved By AdmInIstratIon Of Estrogen On The PIneal Gland: A LIght MIcroscopIc Study.
Bu çalışma, ovarektominin ve ovarektomi sonrası uygulanan östrojenin pineal bez üzerine etkisinin ışık mikroskop düzeyde araştırılması amacıyla yapıldı. Bu amaçla 15 adet Wistar-Albino cinsi dişi sıçan kullanıldı. Hayvanlar üç gruba ayrıldı. Grup I ve Grup II sırasıyla kontrol (Sham-ovarektomi) ve ovarektomili sıçanlar olarak düzenlendi. Bu hayvanlara günlük olarak ve derialtı yolla 0.1 mİ susamyağı enjekte edildi. Grup III deki sıçanlara da ovarektomi sonrası günlük olarak ve derialtı yolla 0.1 mİ susam yağı içerisinde 0.5 mg Estradiol Beonzoate enjekte edildi. Bir aylık deney süresi sonunda tüm hayvanlar vasküler perfüzyonla öldürüldü. Sıçanların pineal bezleri çıkartılarak rutin histolojik yöntemlerle ışık mikroskobik preparatları hazırlandı. Çalışmamızda, ovarektomi sonrası pinealositlerde hipertrofinin oluştuğu ve bez yapısında lipid damlacıklarında artış meydana geldiği gözlendi. Ovarektomi sonrası östrojen enjeksiyonu sonucunda ise, ovarektomi sonrası gözlenen hipertrofinin ve lipid damlacıklarındaki artışın kaybolduğu tespit edildi. Ayrıca, parankima! hücreler arasındaki bağ dokuda artış gözlendi. Sonuç olarak, ovarektomi sonrası pinealosit hücre aktivasyonunda artış meydana geldiği ve bu artışın östrojen enjeksiyonu ile baskılandığı görüldü.
This study was aimed to examine the effects of ovariectomy and ovariectomy follovved by estrogen administration on the pineal gland by light microscopy. For this purpose 15 female Wistar rats vvere used. Animals were divided into three groups. Group I and II vvere designated as sham-ovariectomised (Control) and ovariectomised, respectively. They received sesame oil (0.1 mİ subcutaneously) alone. The rats in Group III vvere ovariectomised and daily injected vvith Estradiol Benzoate (0.5 mg/0.1 mİ sesame oil per day s.c) for 1 months. At the end, ali animals vvere killed by vascular perfusion. The pineal glands of rats vvere removed, then processed for light microscopy. Ovariectomy caused hypertrophy in pinealocytes and an increase of lipid droplets in the structure of pineal gland. İt was observed that Estradiol administration follovving ovariectomy inhibited ovariectomy induced hypertrophy and increase of lipid droplets. Additionally, the connective tissue betvveen parenchymal cells was increased in this group. İn conclusion, increased of celi activity was seen in the pinealocytes after ovariectomy and this increase was suppressed follovving the administration of Estradiol benzoate.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Verapamil Ve Diltiazem'in Sıçan Aorta Ve Gastro-Özofagal Sfinkter Kasılmaları Üzerıne Etkileri
Ekrem Çiçek, Necdet Doğan, Kısmet Esra Nurullahoğlu Atalık, Erdoğan Özkal
Araştırma makalesi
Özeti
Verapamil Ve Diltiazem'in Sıçan Aorta Ve Gastro-Özofagal Sfinkter Kasılmaları Üzerıne Etkileri
Effeets Of VerapamIl And DIttIazem On ContractIons Of Aorta And Gastro-Oesophageal SphIncIer In Rats
İzole sıçan aortunda Ca2÷'suz ortamda serotonin (5-11Tre bağlı kasılma cevapları, ekstraselüler ortama ilave edilen Ca2+ ile doza bağımlı olarak artırılmıştır. Eksternal Ca2+'a bağlı bu kasıla, ortama ilave edilen verapamil veya diltiazem ile anlamlı olarak inhibe edilmiştir. Aynı şekilde izole sıçan gastro-özofagal sfinkterinde Ca2+'suz ortamda asetilkolin (ACh) ile oluşturulan kasılma, kümülatif konsantrasyonda uygulanan Ca2+ ile artırılmış, ortama ilave edilen her iki kalsiyum aslagonisti ile de anlamlı olarak inhibe Bulgular bu dokularda verapamil ve diltiazemin ekstraselüler Ca2+ girişini inhibe ettiğini ortaya koymaktadır.
The contraction responses induced with serotonin (5-M) irz a medium without Ca2 + showed a dese-dependent increase by acicling Ca2+ into the extracellular mediutn. This contraction due to external Ca2+ used has significantly been inhibited by verapamil and diltiazem added into the extracellular medium. Similarly, in an isolated gastro-oesophageal sphincter, in a medium containing no Ca2+ the contraction induced with acetylcholine (ACh) has alsa been increased with Ca2+ used at a cumulative concentration and significantly inhibited by either calcium antagonists. Findings indicate that veraparnil and diltiazem have inhibited the eniry of extracellular Ca2+ intr. the tissues.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Tıkanma Sarılığında E Vitamini Ve Urso Deoksi Kolik Asid'in İmmün Sistem Üzerine Etkisi
Yüksel Tatkan, Ersin Çiftçi, Mustafa Şahin, Serdar Yol, İlhami Çelik
Araştırma makalesi
Özeti
Tıkanma Sarılığında E Vitamini Ve Urso Deoksi Kolik Asid'in İmmün Sistem Üzerine Etkisi
The Effect Of VItamIne E And UrsodeoxycholIc AcId On Immune System In ObstructIve JaundIce
Amaç: Bu çalışmada tıkanma sarılığı oluşturulan sıçanlarda; UDKA ve vitamin E'nin lökosit sayısı, T, B ve null lenfosit oranları ve floresans boya ile işaretli E.coli translokasyonu üzerine etkilerinin araştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Araştırmada 70 VVistar-Albino cinsi erkek sıçan kullanıldı. Tıkanma sarılığı oluşturulan sıçanlar 15'erli dört gruba ayrıldı. Birinci grup sadece tıkanma sarılığı oluşturulan gruptu. İkinci gruba 8-14. günler arası 25mg/kg ora! UDKA verildi. Üçüncü grup, aynı günler arasında bir haftalık süre içinde günaşırı 500 mg/kg int- ramüsküler (toplam 3 kez) vitamin E verilen deney grubuydu. Dördüncü gruba UDKA ve vitamin E, yukarıda be lirtilen süre ve dozda birlikte verildi. Geriye kalan 10 denekte (5. grup) sham işlemi uygulandı. 14. günde tüm sıçanlara, ml'sinde 109 bakteri içeren floresans boya İle işaretli E.coli 2 mİ olarak nazo-gastrik tüp ile verildi. Bir gün sonra steril şartlarda sakrifiye edilen sıçanlardan, histopatolojik inceleme için MLN, karaciğer, dalak, ince bar sak ve kan örnekleri alındı. Kan yaymalarında May-Grünwald-Giemsa yöntemi ile lökosit formülü, ANAE enzimi ile T, B ve null lenfosit oranları saptandı. Bilirübin, SGOT, SGPT ve alkalen fosfataz çalışıldı. Barsak duvarı, MLN, ka raciğer, kan ve dalakta floresans mikroskopta işaretli E.coli'ler belirlendi. Bulgular: Lökosit formülünde 1 ve 2. grupta lenfosit oranlarında azalma vardı (p<0.05). E vitamini verilen gruplarda ise lenfosit oranları sham grubu ile benzerdi. T ve B lenfosit oranları ise tüm tıkanma sarılıklı gruplarda azalmıştı. Bu azalma 3 ve 4. gruplarda daha belirgindi (p<0.05). Null lenfositlerin oranı ise tüm tıkanma sarılıklı gruplarda artmış, E vitamini verilen gruplarda ise daha belirgin olarak artmıştı (p<0.05). İşaretli E.coli'lerin birinci grupta anlamlı yükseklik gösterdiği, diğer grup lar arasında fark olmadığı belirlendi. Sonuç: Tıkanma sarılıklarında E vitamininin lenfoproliferatif etkiyle Null len fositlerde anlamlı bir artış sağladığı, UDKA ’in immün sistem üzerine direkt bir etkisinin olmadığı, ancak işaretli E. colllerin dokulara geçişini E vitaminine eşdeğer oranda azalttığı tesbit edilmiştir.
Purpose: The aim of this study is to investigate the effect of Vitamine E and Ursodeoxycholic acid (UDCA) on the leucocyte count, the ratio of T, B and Null leymphocyte and translocation of E. coli labelled vvith flourescein in an experimental obstructive jaundice model in rats. Material and Methods: Seventy male VVistar-albino rats vvere used in this study. The animals vvere divided into four groups ineluding 15 rats and obstructive jaundice vvere per- formed in ali rats. İn the first group; obstructive jaundice was performed only, İn the second group; 25 mg/kg UDCA was given orally between 8-14 days. İn the third group; 500 mg/kg/im Vitamine E was given in every two days betvveen 8-14 days (three times). İn the fourth group Vitamine E and UDCA vvere given together as men- tıoned above. İn the left ten rats; sham procedure was performed (flfth group). Two mİ solution ineluding 109 E. coli labelled vvith flourescein was given via a naso-gastric tube at 14th day. Ali rats vvere sacrificed at 15th day and mesenteric lymphatic nodules (MLN), liver, spleen, small bovvel tissue samples and one mİ blood samples vvere taken. Leucocyte types vvere deteeted by May-Grüwald-Giemsa method and T, B and Null lemphocyte ratio vvere found by ANAE enzyme. Serum Bilirubine, SGOT, SGPT and Alkaline phosphatase levels vvere measured. Translocated E. coli number deteeted in bovvell wall, MLN, liver, spleen and blood samples by flourescein mic- roseopy. Findings: There was a significant decrease of lemphocyte ratio in group I and II (p<0.05). The lemp hocyte ratio of groups II and III was similar vvith control group. T and B lemphocyte ratio decreased in ali ja- undiced groups. The decrease vvas significant in third and fourth groups (p<0.05). Null lemphocyte ratio inereased in ali groups, but the differences vvas significant in groups III and IV (p< 0.05). E.coli translocation vvas significant in group I, and there vvas no differences in other groups. Conclusion: Vitamine E caused Null lemphocyte pro- liferation. UDCA has no direct effect on immune system, but it prevented the lebelled E.coli translocation.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Hidrojen Peroksit Uygulanan Sıçanlarda Beyin Kolesterol,
a Ve E Vitamini Düzeyine Geraniolün Etkisi
Zafer Şahin, Ahmet Özkaya, Ökkeş Yılmaz, Ahmet Orhan Görgülü
Araştırma makalesi
Özeti
Hidrojen Peroksit Uygulanan Sıçanlarda Beyin Kolesterol,
a Ve E Vitamini Düzeyine Geraniolün Etkisi
Effect Of GeranIol On BraIn Cholesterol, VItamIn
a And E Levels In The Hydrogen PeroxIde-Treated
rats
Amaç: Bir monoterpen olan geraniol, bazı bitkilerde yer alan doğal bir antioksidandır. Hidrojen peroksit
(H2O2) ise reaktif oksijen türlerinin (ROS) bir üyesidir. Bu çalışmada, H2O2 uygulanan sıçanlarda geraniolün
beyin kolesterolü ve yağda çözünen A (retinol) ve E (alfa (α)-tokoferol ve α-tokoferol asetat) vitaminlerine
etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır.
Gereçler ve Yöntem: Çalışmada yetişkin erkek Wistar sıçanlar rastgele dört gruba ayrılarak (n=7),
geraniol (50mg/kg) ve H2O2 (16mg/kg), intraperitoneal olarak, 30 gün süresince gün aşırı uygulandı. Beyin
numuneleri homojenize edildikten sonra kolesterol, α-tokoferol, α-tokoferol asetat ve retinol düzeyleri yağ
ekstraktlarından HPLC ile analiz edildi.
Bulgular: Beyin kolesterol düzeyinin H2O2 grubunda kontrol grubuna kıyasla daha fazla olduğu belirlendi.
H2O2 ve geraniol+ H2O2 gruplarında, beyin α-tokoferol asetat düzeylerinin kontrole kıyasla daha yüksek
olduğu bulundu. Beyin retinol seviyesi bakımından grupların hiçbirisinde istatistiksel olarak anlamlı bir
değişiklik mevcut değildi.
Sonuç: Elde ettiğimiz veriler, beyinde kolesterol ve α-tokoferol asetat düzeylerinin H2O2 ile oluşturulan
oksidatif stresten etkilendiğini göstermektedir. Geraniolün erkek sıçanlarda H2O2’nin etkilerini azaltma
potansiyeli olduğu söylenebilir.
Aim: Geraniol, a monoterpene, is a plant-derived natural antioxidant. Hydrogen peroxide (H2O2) is a
member of reactive oxygen species (ROS). The objective of this study is to de-termine the effect of
geraniol on brain cholesterol and lipophilic vitamins such as vitamin A (retinol) and vitamin E (alpha (α)-
tocopherol and α-tocopherol acetate) in H2O2-administrated male rats.
Materials and Methods: Adult male Wistar rats were randomly divided into four groups (n=7). Geraniol
(50 mg/kg) and H2O2 (16 mg/kg) were administered by an intraperitoneal injection for 30 days with a
1-day interval. Brain samples were homogenized and cholesterol, α-tocopherol, α-tocopherol acetate, and
retinol levels analyzed from lipid extracts by HPLC.
Results: Brain cholesterol level was found to be significantly higher in the H2O2 group than the control
group. Brain α-tocopherol acetate levels were found to be significantly higher in the H2O2 and the
geraniol+H2O2 groups than the control group. There was no difference in retinol levels between any
groups.
Conclusion: In conclusion, our results indicate that brain cholesterol and α-tocopherol acetate levels are
affected by H2O2-induced oxidative stress. Moreover, we suggest that geraniol has the potential to reduce
the effect of H2O2 in male rats.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Yüksek Yağlı Diyet Ve Akrilamidin Sıçanlarda Doku
oksidan Ve Antioksidan Seviyelerine Etkisi
Ümmügülsüm Can, Fatma Hümeyra Yerlikaya, Yeşim Yener, Serkan Çakır
Araştırma makalesi
Özeti
Yüksek Yağlı Diyet Ve Akrilamidin Sıçanlarda Doku
oksidan Ve Antioksidan Seviyelerine Etkisi
Effects Of HIgh-Fat DIet And AcrylamIde On TIssue OxIdant And
antIoxIdant Levels In Rats
Akrilamid (ACR) dünya çapında yaygın olarak tüketilen gıdalarda
meydana gelen organik bir kimyasaldır. ACR reaktif oksijen
moleküllerinin oluşumuna ve antioksidanların azalmasına yol açar.
Bu çalışmanın amacı; karaciğer (KC), beyin ve böbrek dokusu total
oksidan durum (TOS), antioksidan durum (TAS) ve KC ve beyin
dokusu okside LDL (ox-LDL) düzeylerini uzun süre ACR + standart
diyet ve ACR + yüksek yağlı diyet verilen sıçanlarda kontroller ile
karşılaştırarak incelenmesidir. Toplam 48 adet 5-6 haftalık Wistar ırkı
erkek sıçanlar iki diyet grubuna ayrılmış ve bir grup %20 yüksek yağ
içerikli diyet ile diğer grup ise %2.7 standart yağ içerikli diyet ile
beslenmiştir. Her iki diyet grubundaki hayvanlar 0, 2, 10 ve 20 mg/
kg/gün dozlarındaki ACR ile içme suları vasıtasıyla 28 gün boyunca
muamele edilmiştir. Çalışma sonunda doku örneklerinde TAS, TOS
veox-LDL analiz edilmiştir. ACR dozu yükseldikçe KC ve beyin oxLDL/protein
ve TOS/protein düzeyleri arttı. Ancak, 8 grup arasında
KC dokusunda ox-LDL/protein (p=0.087) ve TOS/protein(p=0.751)
düzeylerinde anlamlı fark yoktu. Beyin dokusunda ox-LDL/protein
(p=0.808) seviyesinde anlamlı fark yok iken TOS/protein (p<0.001)
seviyesinde anlamlı fark vardı. Böbrek dokusunda 8 grup arasında
TOS/protein (p=0.052) seviyesinde anlamlı fark bulunamadı. Her üç
dokuda ACR dozu yükseldikçe TAS/protein (p< 0.001) anlamlı olarak
azaldığı tespit edildi. Sonuç olarak, 2, 10 ve 20 mg/kg dozlarında ACR
+ standart diyet ve ACR + yüksek yağlı diyet verilen sıçanlarda doku
TOS ve ox-LDL seviyelerinde artış ve doku TAS seviyelerinde anlamlı
azalma olduğunu göstermiştir. ACR oksidatif strese yol açmaktadır.
Acrylamide (ACR) is an organic chemical which occurs in
foods extensively consumed in diets worldwide. ACR promotes
the generation of reactive oxygen species and the depletion of
antioxidants. The aim of this study was to investigate liver, brain and
kidney of tissue total antioxidant status (TAS), total oxidant status
(TOS) and liver and brain of tissue oxidized LDL (ox-LDL) levels in
long term ACR + standard diet and ACR + high-fat diet given rats,
compared to control rats. Forty-eight male Wistar rats (5-6 weeks of
aged) were segregated into two diet groups and fed with a high-fat
diet (crude fat 20%) or standard diet (crude fat 2.7%) respectively;
and animals in each diet groups were exposed to acrylamide at the
dose of 0, 2, 10 and 20 mg/kg bw/day via drinking water for 28 days.
At the end of the experiment tissue samples were analyzed for TAS,
TOS and ox-LDL. ox-LDL and TOS levels were increased as doses
of acrylamide were elevated in liver and brain tissue, no significant
difference was present at levels of ox-LDL/protein (p=0.087) and
TOS/protein (p=0.751) in liver tissue among eight groups. While
no significant difference was observed at levels of ox-LDL/protein
in brain tissue (p=0.808) among eight groups, TOS/protein levels in
brain tissue (p<0.001) became significantly increased. No significant
difference was present at levels of TOS/protein (p=0.052) in renal
tissue among eight groups. As doses of acrylamide were increased,
TAS/protein levels in brain, liver and renal tissue became decreased,
and a significant difference was present at TAS/protein levels among
the groups (p<0.001). Our findings showed that long term treatment
with 2, 10 and 20 mg/kg doses of ACR + standard diet and ACR
+ high-fat diet treatment led to a significant depletion of tissue
TAS levels and over production of tissue TOS and ox-LDL levels,
consequently, to an increase in oxidative stress.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Sıçanlarda İntravenöz Glikoz Uygulaması Sonrası Lateral Hipotalamik Alan Katekolamin Düzeylerinin Mikrodiyaliz Yöntemi İle Değerlendirilmesi
Hatice Solak, Işık Solak Görmüş, Raviye Özen Koca
Araştırma makalesi
Özeti
Sıçanlarda İntravenöz Glikoz Uygulaması Sonrası Lateral Hipotalamik Alan Katekolamin Düzeylerinin Mikrodiyaliz Yöntemi İle Değerlendirilmesi
EvaluatIon Of Lateral HypothalamIc Area CatecholamIne Levels FollowIng Intravenous Glucose AdmInIstratIon By MIcrodIalysIs Method In Rats
Amaç: Lateral hipotalamik alanda (LHA) intravenöz glukoz uygulanmasının noradrenalin, dopamin ve
metabolitleri olan dihidroksi fenil glikol (DHPG)- dihidroksifenilasetik asit (DOPAC) düzeylerine etkilerinin
beyin mikrodiyaliz yöntemi ile araştırılması amaçlandı.
Hastalar ve Yöntem: Normal beslenen 2 grup ve 24 saat besin alımı kısıtlanan 2 grup (serum fizyolojik
ve glikoz uygulanan) yetişkin erkek Wistar albino sıçan kullanıldı. Sıçanlara anestezi altında LHA'da
mikrodiyaliz işlemleri yapıldı ve örnekler 20’şer dakikalık sürelerde toplandı. İlk örnekler kontrol olarak
kaydedildikten sonra, kontrol gruplarına serum fizyolojik, glikoz gruplarına %50’lik glikoz çözeltisi 1.4ml/
kg dozunda intravenöz yolla uygulandı. Sonraki 40 dakika boyunca örnekler toplanarak HPLC-ECD
sisteminde analiz edildi. İstatiksel değerlendirme için tek yön lü ANOVA kullanıldı.
Bulgular: Başlangıçta noradrenalin konsantrasyonu, aç sıçanlarda tok olanlara göre daha yüksek
bulunurken 20. dakikadaki noradrenalin seviyeleri tok ve aç grupta kontrol grubuna göre anlamlı olarak
azaldı (p=0.01). 40. dakika noradrenalin değerlerinde ve dopamin-DHPG-DOPAC seviyeleri ile kontrol
seviyeleri karşılaştırılmasında istatistiksel olarak anlamlı bi r fark elde edilmedi.
Sonuç: Sistemik glukoz uygulaması aç ve tok sıçanlarda LHA noradrenalin konsantrasyonunu azaltmıştır.
Bu sonuçlara göre LHA'daki noradrenerjik nörotransmisyon, plazm a glukozu ile modüle edilebilir .
Aim: We aimed to investigate the effects of intravenous glucose administration in the lateral hypothalamic
area (LHA) on the levels of noradrenaline, dopamine and their metabolites dihydroxyphenylglycol (DHPG)-
dihydroxyphenylaceticacid (DOPAC) by brain microdialysis method.
Patients and Methods: Adult male Wistar albino rats in 2 normally fed groups and 2 groups of restricted
food intake for 24 hours (saline and glucose administered) were used. Microdialysis procedures were
performed on the rats in LHA under anesthesia and samples were collected in 20 minutes. After the first
samples were recorded as control, 0.9% saline was administered to the control groups and 50% glucose
solution was administered intravenously to the glucose groups at a dose of 1.4 ml/kg. During the next 40
minutes, samples were collected and analyzed on the HPLC-ECD system. One-way ANOVA was used for
statistical evaluation.
Results: Noradrenaline concentration was higher in fasted rats than in satiated animals at baseline.
Noradrenaline levels at the 20th minute were significantly decreased in both fasted-satiated groups
compared to control group (p=0.01). There was no statistically significant difference in the 40th minute
noradrenaline values and dopamine-DHPG-DOP AC levels compared to control.
Conclusion: Systemic glucose administration decreased LHA noradrenaline concentration in fasted and
satiated rats. It can be mentioned that noradrenergic neurotransmission in LHA can be modulated by
plasma glucose.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Sıçanlarda Akut Mezenterik İskeminin Erken Teşhisinde İskemi-Modifiye Albüminin Rolü
Himmet Durgut, Şükrü Bülent Özer, Tevfik Küçükkartallar
Araştırma makalesi
Özeti
Sıçanlarda Akut Mezenterik İskeminin Erken Teşhisinde İskemi-Modifiye Albüminin Rolü
Role Of IschemIa-ModIfIed AlbumIn In Early DIagnosIs Of Acute MesenterIc IschemIa In Rats
Amaç: Arteryel ve venöz mesenterik iskeminin erken tanısında iskemi-modifiye albumin (IMA) rolü araştırıldı. Arteriyel ve venöz iskemi gelişen gruplarda ilk 30 dakika, birinci ve üçüncü saatlerde serum IMA düzeylerini değerlendirerek Akut Mesenterik İskemi (AMİ) erken tanı için yeni yöntemleri belirlemeyi amaçladık. Gereçler ve Yöntem: Çalışmanın deneysel bölümünde, her biri sekiz sıçandan oluşan üç grup; 1. grup: kontrol; 2. grup: süperior mezenterik arter (SMA) ligasyonu; ve 3. grup: süperior mezenterik ven (SMV) ligasyonu. Tüm gruplarda venöz kan örnekleri ilk 30 dakika, birinci ve üçüncü saatlarde alınarak IMA düzeyleri değerlendirildi. Bulgular: IMA düzeyleri ilk 30 dakika, birinci ve üçüncü saatlerde SMA’nın bağlandığı 2. grupta ve SMV’nin bağlandığı 3. grupta kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksekti. SMA ve SMV’nin ligasyonundan sonraki ilk yarım saatte yüksek IMA seviyeleri ile ilgili olarak istatistiksel anlamlı sonuçların elde edilmesi, iskemi öncesi süreyi işaret ediyor olabilir. Sonuç: IMA, AMI’nin erken teşhisinde yeni bir belirteç olarak düşünülebilir.
Aim: The role of ischemia-modified albumin (IMA) was investigated in the early diagnosis of arterial and venous mesenteric ischemia. We aimed to determine novel procedures for the early diagnosis of Acute Mesenteric Ischemia (AMI), by evaluating serum IMA levels during the first 30 minutes, first, and third hours, in groups that have developed arterial and venous ischemia. Materials and Methods: In the experimental part of the study, three groups, each consisting of eight rats; 1st group: control; the 2nd group: ligation of superior mesenteric artery (SMA); and the 3rd group: ligation of superior mesenteric vein (SMV). Samples of venous blood were withdrawn in the first 30 minutes, first, and third hours in all three groups, and serum IMA levels were evaluated. Results: IMA levels in the first 30 minutes, first, and third hours were significantly higher in the 2nd group where SMA was ligated, and in the 3rd group where SMV was ligated, compared with the control group. Statistically significant results were obtained regarding the high IMA levels in the first half hour following ligation of SMA and SMV, which might be indicative of the period prior to ischemia. Conclusion: IMA may be considered as a new marker in the early diagnosis of AMI
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Sıçanlarda Doku Element Seviyeleri Ve Postmortem İnterval
Kamil Hakan Doğan, İshak Gürsel Günaydın, Şerafettin Demirci
Araştırma makalesi
Özeti
Sıçanlarda Doku Element Seviyeleri Ve Postmortem İnterval
TIssue Element Levels In Rats And Postmortem Interval
Amaç: Bu deneysel çalışmanın amacı, farklı dokulardaki element seviyelerinin postmortem süreç ile ilişkisini ve postmortem interval saptanmasındaki kullanılabilirliğini araştırmaktır. Gereç ve yöntem: Bu amaçla, 52 adet üç aylık Sprague-Dawley cinsi erkek sıçana servikal dislokasyon uygulandıktan sonra 4’ü hemen diseke edildi. Diğer 48 sıçan ise, cesedin kaldığı ortam ısısının doku element seviyelerine etkisinin araştırılması amacıyla iki gruba ayrıldı. Gruplardan biri 4 ºC’de, diğeri 18±2 ºC’de bekletildi. Daha sonra her iki ısıda bekletilen sıçanlardan; 6., 12., 24., 48., 72. ve 96. saatlerde 4’er sıçan diseke edildi. Her sıçandan beyin, miyokard, karaciğer, böbrek ve iskelet kası örnekleri alındı. Örnekler, mikrodalga yakma yöntemiyle analize hazır hale getirilerek, ICP-AES cihazında element düzeyleri ölçüldü. Ca, Cu, Fe, K, Mg, Na, P, S ve Zn elementlerine ait değerler, istatistiksel olarak Kruskal-Wallis ve Mann-Whitney testleri ile değerlendirildi. Bulgular: Tüm dokularda, her iki ısıdaki bulgular ortak olarak değerlendirildiğinde; Fe, K, Na, Ca ve Cu’ın birden çok dokuda 4 ºC ve 18±2ºC’lerde anlamlı değişim gösterdiği saptandı. Sonuç: Postmortem interval saptanmasında doku element seviyelerinin güvenilir bir yöntem olarak kullanılabilirliğinin, daha geniş serilerde yapılacak deneysel çalışmalar ve otopsi materyalinde yapılacak analizler ile ortaya çıkartılması gerektiği sonucuna varıldı.
Aim: The aim of this experimental study is to determine the relationship of the element levels in different tissues and the postmortem process and the reliability of this relationship in the determination of postmortem interval. Material and method: For this purpose, 52 three-month-old male Sprague-Dawley rats were sacrified by cervical dislocation and four of them were seperated for dissection. On the other hand, remaining 48 rats were divided into two groups for the purpose of investigating surrounding temperature the corps existed to the tissue element levels. One of the groups was kept at 4 ºC and the other at 18±2 ºC. Just after sacrifice, seperated four rats were dissected. Then the dissection was made at 6., 12., 24., 48., 72. and 96. hours four rats each among the groups kept in both temperatures. Brain, myocardium, liver, kidney and skeletal muscle samples were taken from each rat. Element levels were determined by ICP-AES in the samples which were prepared for analysing with microwave digestion method. The values acquired for Ca, Cu, Fe, K, Mg, Na, P, S and Zn were statistically evaluated by Kruskal-Wallis and Mann-Whitney tests. Results: When the findings of both temperatures were evaluated together in all tissues, it was determined that Fe, K, Na, Ca and Cu showed significant changes in more than one tissue at 4 ºC and 18±2 ºC. Conclusion: It was concluded that, the availability of tissue element levels as a reliable method in the determination of postmortem interval needs to be revealed by experimental studies that will be done on wider series and the analyses on the autopsy material.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Yüksek Doz A Vitamininin Karaciğer Üzerine Etkileri Işık Mikroskobik Çalışma
Neriman Çolakoğlu, Aysel Kükner
Araştırma makalesi
Özeti
Yüksek Doz A Vitamininin Karaciğer Üzerine Etkileri Işık Mikroskobik Çalışma
Effects Of HIgh Doses VItamIn A On LIver
Bu çalışmada yüksek doz all-trans retinoik asidin karaciğer dokusu üzerine olan etkileri araştırıldı. Çalışmada 12 adet ergin erkek VVistar cinsi sıçan kullanıldı. Denekler 3 gruba ayrıldı. I.grup: On beş gün boyunca ora! yoldan 20 mg/kg/gün all-trans retinoik asit verilen sıçanlar (n:4) II.grup: On beş gün boyunca ora! yoldan 40 mg/kg/gün all-trans retinoik asit verilen sıçanlar (n:4) III.grup: Kontrol olarak kullanılan sıçanlardan oluşturuldu. (n:4) Deneyin sonunda sıçanlar eter anestezisi altında öldürülüp karaciğer dokuları alınıp ışık mikroskobik incelemeler için Boin solüsyonunda tespit edildi. Parafin bloklar hazırlanıp 5 mm’llk kesitler alındı. Hazırlanan kesitlere farklı boyalar uygulanıp ışık mikroskopta incelendi. Deney gruplarının karaciğer lobüllerinin periferal zonundaki hepatosit sitoplazmalarının boyanmadığı görüldü. Yine lobüllerin periferal zonlarında aktive olmuş Kupffer hücre yoğunlaşmaları görüldü. Bu bulguların paralelinde deney gruplarının lobül yapılarında bozulmalar saptandı. Yapısal değişiklikler 40mg/kg/gün all-trans retinoik asit verilen gruplarda daha şiddetli düzeyde idi.
The effects of excess all-trans retinoic acid on liver tissue were investigated in this study. Tvvelve adult male VVistar rats were used. The animal were divided into three groups. I. group: 20 mg/kg/day all-trans retinoic acid was given to rats (n:4) by oral gavage, during 15 days II.group: 40 mg/kg/day all-trans retinoic acid was given to rats (n:4) by oral gavage, during 15 days III.group: Pats were used as control (n:4) End of experimental study, rats were killed under ether anesthesia. Liver tissues were taken and fixed with Boin’s solution for light microscobic observation. Paraffin blocks were prepared and 5 mm sections were stained diffrent methods. Later, sections were examined with ligth microscope. İn the experimental groups, the cytoplasms of hepatocytes in the peripheral zone of liver lobules were stainless. Excess celi infiltration which were considered activated Kupffer cells, observed at the peripheral zone. Moreover, hepatic lobule structure of experimental groups were destroyed This findings were more serious for intake 40 mg/kg/day all-trans retinoic acid rats.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Açlığın İnce Bağırsak Mukozası Üzerine Olan Etkilerinin Işık Mikroskobik İncelenmesi
Neriman Çolakoğlu, Aysel Kükner, Enver Ozan
Araştırma makalesi
Özeti
Açlığın İnce Bağırsak Mukozası Üzerine Olan Etkilerinin Işık Mikroskobik İncelenmesi
LIght MIcroscopIc ObservatIon Of Effects Of StarvatIon On IntestInal Mucosa.
Bu çalışmada açlık ve açlık sonrası beslenmenin ince bağırsak ileum mukozasına olan etkileri incelendi. Çalışmada toplam 42 adet ergin erkek sıçan kulan ildi. Üç grup oluşturuldu. Birinci gruptaki hayvanlar 1, 2, 3, 5, 9, 11 ve 14 gün aç bırakıldı. İkinci gruptaki hayvanlar belli açlık sürelerini takiben doyurulup 1, 2, 3, 5 ve 12 gün sonra kesildi. Üçüncü gruptaki denekler kontrol olarak kullanıldı ve normal beslendi. Aç bırakılma süresince deneklere sadece su verildi. Denekler açlık süresi boyunca günlük .olarak tartıldı. Deney süreleri sonunda eter anestezisi altında öldürülen deneklerin ileum bölgelerinden ışık mikroskopta incelemek üzere doku örnekleri alındı. Hazırlanan parafin kesitlere çeşitli boyalar uygulandı. Ayrıca villus'uzunlukları oküler mikrometre ile ölçülerek değerlendirildi. Yapılan mikrometrik ölçümler sonucunda açlığın 3. gününden itibaren açlık süresinin artışına paralel olarak villus boylarında giderek kısalma gözlendi. Bunun yanında vucut ağırlıklarında azalma saptandı. Uzun süren açlık dönemlerinde (5, 9, 11 ve 14 gün) villusların lamina propriasındaki lenfatiklerde genişleme, kan damarlarında dolgunluk gözlendi. Paneth hücrelerinin ve içerdikleri granül yapılarının kontrol grubuna göre artmış olduğu tespit edildi. Açlık sonrası doyurulan gruplarda villus uzunluklarında uzama saptandı. Paneth hücrelerinin ve salgı granüllerinin yoğunlukları devam etmekteydi.
The effects of starvation and refeeding on intestinal mucosa nere studied in ileum of rat intestine. Forty-two adult male rats nere used in this study. Animals nere divided into three groups. First groups of twenty-one rats nere starved for 1, 2, 3, 5, 9, 11 and 14 days. Second group of fifteen rats nere refed after a period of starvation and then decapitated after 1, 2, 3, 5 and 12 days. Third groups of three rats nere used as control animals. Starved rats nere alloned to drink nater ad libitum. Control animals had free access to nater and to chon pellets until the time of killing. Animals nere neighed daily during the fasting period. Animals nere killed under ether anesthesia. Ileal sections nere stained. Ileal villi size nere measured by ocular micrometre. After 3-day fasting, villi heigth nas observed to be gradually decreased nith days of fasting. Body neigth and after 3-day-fasting villi heigth gradually decreased nith days of fasting. Lymphatics nere dilated (5, 9, 11 and 14 day fasting), blood vessels nere fulled up nith erytrocyte at the long term fasting (9, 11 and 14- day fasting). Paneth cells and their granules nere gradually increased nith days of fasting. Ileal villus nere determined to height increased after refeeding. Paneth cells and their dense granules nere persistent.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Bilateral Overektomi Ve Unilateral Nefrektominin Diğer Böbrek Dokusu Üzerine Olan Etkileri
Leyla Canbolat Koyutürk, Neriman Çolakoğlu
Araştırma makalesi
Özeti
Bilateral Overektomi Ve Unilateral Nefrektominin Diğer Böbrek Dokusu Üzerine Olan Etkileri
Effects Of BIlateral Overektomy And UnIlateral Nephrectomy On Other Renal TIssue
Renin antiotensin sisteminin gonadal steroidlerle düzenlendiği düşünülmektedir. Bu çalışmada unilateral nefrekto mi ve unilatreal nefrektomi + bilateral ovarektomi sonrasında diğer böbrek dokusunda meydana gelen histopa- tolojik değişiklikler araştırıldı. Dişi sıçanlara sağ nefrektomi ve bilateral overektomi uygulandı. Sol böbrekler ise bir ay sonra histolojik incelemelerde bulunmak üzere alındı. Sadece nefrektomi uygulaması, böbrek dokusunda, şiddetli inflamatuvar reaksiyon geliştirdi. Overektomi + unilateral nefrektomi, akut renal iskemiye neden oldu. Iskemi sonucu böbrek dokusunda hasar gelişti. Sonuçlarımız gonadal steroidlerin, akut renal iskemiyi düzenleyen bir role sahip olduğunu gösterdi.
The renin angiotensin system is thought to be modulated by gonadal steroids. After unilateral nephrectomy and unilateral nephrectomy + bilateral ovariectomy, occured changes were investigated in this study. Right nephrec- tomized and rigth nephrectomized + bilateral ovariectomized female rats left kidneys were examined histopatho- logically after four week. Severe inflammatory reaction was observed in only nephrectomized rats after four week. Moreover acut renal ischaemia was observed in the unilateral nephrectomized + total ovariectomized rats left kid- ney. Our results showed that gonadal steroids may have a role in modulating acut renal ischaemia.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Sıçanlarda Formaldehit Uygulamasıyla Akciğerlerde Oluşan Hasar Üzerine Omega-3 Yağ Asitlerinin Koruyucu Etkisi
İsmail Zararsız, M. Fatih Sönmez, H. Ramazan Yılmaz, Hıdır Pekmez, İlter Kuş, Mustafa Sarsılmaz
Araştırma makalesi
Özeti
Sıçanlarda Formaldehit Uygulamasıyla Akciğerlerde Oluşan Hasar Üzerine Omega-3 Yağ Asitlerinin Koruyucu Etkisi
The ProtectIve Effects Of Omega-3 Fatty AcIds AgaInst Of Formaldehyde-Induced OxIdatIve Damage To Lungs In Rats
Bu çalışmada, formaldehitin akciğer dokusu üzerine olan toksik etkileri ve bu toksik etkilere karşı omega-3 yağ asitlerinin koruyucu etkisi histolojik ve biyokimyasal olarak araştırıldı. Bu amaçla, 21 adet Wistar-Albino cinsi erkek sıçan üç gruba ayrıldı. Grup I’deki sıçanlar kontrol olarak kullanıldı. Grup II’deki sıçanlara gün aşırı olarak formaldehit enjekte edildi. Grup III’deki sıçanlara ise, formaldehit enjeksiyonu ile birlikte günlük olarak omega-3 yağ asiti verildi. 14 günlük deney süresi sonunda bütün sıçanlar dekapitasyon yöntemi ile öldürüldü. Hayvanlardan alınan akciğer doku örnekleri rutin histolojik prosedürler uygulandıktan sonra ışık mikroskobunda incelendi. Ayrıca akciğer doku örneklerinde süperoksit dismutaz (SOD), katalaz (CAT), ksantin oksidaz (XO) ve malondialdehit (MDA) enzim aktiviteleri spektrofotometrik olarak tayin edildi. Çalışmamızda, formaldehit uygulanan sıçanlarda SOD, XO ve MDA düzeylerinde kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı bir artışın olduğu tespit edildi. CAT değerlerinde ise anlamlı bir azalma görüldü. Bu grubun ışık mikroskobik incelemesinde pulmoner interstisyumda kanama alanları, hemosiderin yüklü makrofajlar ve terminal bronşiollerde epiteliyal dökülmelere rastlandı. Formaldehit maruziyeti ile birlikte omega-3 yağ asiti verilen sıçanlarda ise, formaldehit maruziyetinin neden olduğu histolojik değişikliklerin azaldığı tespit edildi. Ayrıca SOD, XO ve MDA düzeylerinde bir azalma olurken, CAT değerlerinde bir artışın olduğu görüldü. Sonuç olarak, sıçanlarda formaldehit maruziyeti sonucu akciğer dokusunda oksidatif hasarın oluştuğu ve bu hasarın omega-3 yağ asitleri uygulaması ile önlendiği tespit edildi.
In this study the toxic effects of formaldehyde to lungs and protective effects of omega-3 fatty acids against these toxic effects were investigated at histological and biochemical levels. For this purpose, 21 adult male Wistar rats were divided into three groups. Rats in group I were used as control. Rats in group II were injected with formaldehyde every other day. Rats in group III Daily received omega-3 fatty acids with injection of formaldehyde. At the end of 14 days experimental period all rats were killed by decapitation. The lung tissue specimens which were taken from the rats were examined under light microscope after performing the routine histological procedures. The activities of superoxide dismutase (SOD), catalase (CAT), xanthine oxidase (XO) and malondialdehyde (MDA) were determined in the lung specimens by using spectrophotometric methods. In our study in rats whom formaldehyde was given a statistically significant increase in the levels of SOD, XO and MDA was determined when compared to control group. A significant decrease in the level of CAT was also detected. In the light microscopic examination of this group, bleeding areas in interstitium, hemosiderin loaded macrophages and ephitelial spilths on terminal bronchiales was observed. It was determined that the histological variances which caused by formaldehyde exposure were decreased in ratswhom received omega-3 fatty acids along with formeldehyde. In addition a decrease in SOD, XO, MDA levels and an increase of CAT levels were determined. Asa result, it was determined that damage accured in lung tissue of rats exposured to formaldehyde and this damage was prevented by the application of omega-3 fatty acids.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Topiramatın Metotreksat İlişkili Pankreas Hasarı Üzerine Etkisi
Filiz Mercantepe, Levent Tümkaya
Araştırma makalesi
Özeti
Topiramatın Metotreksat İlişkili Pankreas Hasarı Üzerine Etkisi
The Effects Of TopIramate On Methotrexate- Induced PancreatIc Injury
Amaç: Bu çalışmada metotreksat ilişkili pankreas hasarında topiramatın pankreasın Langerhans adacık hücreleri üzerine olan etkisinin araştırılması amaçlandı. Gereçler ve Yöntem: Çalışma 04 Temmuz- 24 Temmuz 2022 tarihinde Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Hayvan Deneyleri ünitesinde gerçekleştirilmiştir. Çalışmada Spraque-Dawley erkek sıçanlar her grupta
8 hayvan olacak şekilde 3 gruba ayrıldı. Kontrol grubuna ait sıçanlara sadece %0.9’luk serum fizyolojik intraperiteonal (i.p.) olarak uygulandı. Metotreksat (MTX) grubuna tek doz 20mg/kg MTX uygulandı. Topiramat (TPM) tedavi grubuna MTX uygulamasından 7 gün önce ve 7 gün sonra olmak üzere toplam 14 gün süreyle günde tek doz TPM 100 mg/kg/gün oral gavaj yoluyla uygulandı. TPM uygulamasından 7 gün, son dozdan 16 saat sonra tüm denekler 50 mg/kg ketamin HCL ve 20 mg/kg ksilazin i.p. uygulanarak uyutuldu. Bulgular: MTX grubunda Langerhans adacıklarında yaygın ödematöz alanlar ve nekrotik hücreler gözlemledik. TPM grubunda MTX grubuna kıyasla nekrotik hücrelerin ve ödematöz alanların azaldığını
saptadık. MTX grubunda insulin pozitivitesi gösteren β hücrelerinin kontrol grubuna kıyasla azalmış olduğunu saptadık (p<0.05). TPM grubundaki pankreas dokusuna ait kesitlerde MTX grubuna kıyasla insülin pozitivitesi gösteren β hücrelerinde anlamlı düzeyde artış olduğunu gözlemledik (p<0.05). MTX grubunda kontrol grubuna kıyasla glukagon pozitivitesi gösteren hücrelerin sayısında anlamlı olarak azalma olduğunu izledik (p<0.05). TPM grubunda MTX grubuna kıyasla glukagon pozitivitesini gösteren α hücrelerinin sayısının artmış olduğunu gözlemledik (p<0.05). Histopatolojik Hasar Skoru kontrol grubunda 0(0-1), MTX grubunda 6(6-8)’ya yükseldiğini saptadık (p<0.05). TPM grubunda HHS 2(2-3) olarak gözlemlendi (p<0.05). Sonuç: Çalışmamız topiramatın pankreas adacık hücreleri üzerinde koru yucu bir etkiye sahip olduğunu göstermektedir.
Aim: The present study aimed to investigate the effects of topiramate on pancreatic islets of Langerhans cells in Methotrexate-related pancreatic injury. Materials and Methods: The study was conducted between 04 July - 24 July 2022 in the Animal Research Unit of Recep Tayyip Erdogan University. Male Spraque-Dawley rats were divided into 3 groups with 8
animals in each group. Control group (C) (Only 0.9% saline was administered). A single dose of 20mg/kg Methotrexate was administered to the MTX group (MTX). The TPM group (TPM) was administered 100 mg/kg/day Topiramate by oral gavage for a total of 14 days, 7 days before and after Methotrexate administration. All subjects were euthanized by anesthesia 16 hours after the l ast Topiramate dose. Results: We observed widespread edematous areas and necrotic cells in the islets of Langerhans in the MTX. We found that necrotic cells and edematous areas were decreased in the TPM compared to the
MTX. We found fewer β cells showing insulin positivity in the MTX compared to the controls (p<0.05). We observed an increase in insulin-positive β-cells in the TPM compared to the MTX (p<0.05). We observed a significant decrease in the number of cells showing glucagon positivity in the MTX compared to the controls (p<0.05). We observed an increased number of α cells showing glucagon positivity in the TPM compared to the MTX (p<0.05). We found that the HDS increased from 0(0-1) in the control group to 6(6-8) in the MTX (p<0.05). It was found as 2(2-3) in the TPM (p<0.05). Conclusion: Our study shows that topiramate has a protective ef fect on pancreatic islet cells.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Sıçanlarda Deneysel Morfin Bağımlılığı Kalbin Fizyolojik Ve Histolojik Özelliklerini Değiştirir Mi?
Hande Çağlıyan, Işık Solak Görmüş, Hatice Solak, Raviye Özen Koca, Burcu Gültekin
Araştırma makalesi
Özeti
Sıçanlarda Deneysel Morfin Bağımlılığı Kalbin Fizyolojik Ve Histolojik Özelliklerini Değiştirir Mi?
Does ExperImental MorphIne AddIctIon In Rats Change PhysIologIcal And HIstologIcal CharacterIstIcs Of The Heart?
Amaç: Morfin, kronik ağrı tedavisinde tercih edilen opioidlerdendir. Tekrarlayan kullanımı bağımlılığa
neden olabilir. Opioid bağımlılığının kalp kontraksiyonuna olan etkilerini araştırmak amacıyla deneysel
morfin bağımlılığı/yoksunluğu oluşturulan sıçanlarda miyokardiyal kontraktilite/histolojik değişiklikler
araştırıldı.
Gereçler ve Yöntem: Resmi olarak 28.05.2021’de tamamlanan çalışmada kullanılan 32 yetişkin erkek
Wistar albino sıçan, Kontrol(C), Morfin(M), Morfin+Nalokson(MN) gruplarına ayrıldı. GrupC’ye 10mg/kg
%0,9 NaCl, GrupM'ye 10mg/kg morfin 7 gün subkutan uygulandı. Son morfin uygulamasından sonra C-M
gruplarına 3mg/kg NaCl, GrupMN’ye 3mg/kg nalokson intraperitoneal verildi. 30dk morfin yoksunluğu
belirtileri puanlandı. 3-4mm atriyum şeritleri izole organ banyosu haznelerine asıldı. 2g gerimle adrenalin
kaynaklı kasılmalar(0,001M) gözlemlendi. Gerim değişiklikleri kaydedildi. İstatistiksel analizde SAS
University Edition 9.4 programı kullanıldı.
Bulgular: MN grubunda morfin yoksunluğu davranışları gözlendi. GrupM-MN’de adrenalin öncesi
gerim değerleri GrupC’ye göre daha yüksekti. Adrenalin kaynaklı verilerden 15 dakika öncesi/sonrası
kasılmadaki en büyük artış GrupC’de tesbit edildi.
Sonuç: Morfin bağımlılığı-yoksunluğu, sıçanlarda inotropik/kronotropik etkilerde değişikliğe neden
olmadı. Mast hücrelerinde histolojik farklılık gözlenmedi. Çalışma morfin bağımlılarında, sistem analizi
açısından kalp için olumlu bir kaynak oluşturabilir .
Aim: Morphine is one of the most preferred opioids in treatment of chronic pain. Recurrent use can
cause addiction. There is no consensus on cardiovascular system treatment/side effects of opioids. In
order to investigate effects of opioid addiction on heart, myocardial contractility/histological changes were
investigated in rats via experimental morphine addiction/withdr awal.
Materials and Methods: 32 adult male Wistar albino rats used for study, which was officially completed
on 28-05-2021, were divided into Control(C), Morphine(M), Morphine+Naloxone(MN) groups randomly. In
GroupC 10mg/kg 0.9% NaCl solution, in GroupM-MN 10mg/kg morphine were administered subcutaneously
for 7 days. After the last administration of morphine, 3mg/kg NaCl was given to GroupC-M, 3mg/kg naloxone
was given to GroupMN intraperitoneally. Signs of morphine withdrawal were observed for 30 minutes
and scored. 3-4mm strips of atria were hung in isolated organ bath chambers. Tension was adjusted to
2g. Adrenaline-induced contractions (0.001M) were observed. Changes in tension were recorded. SAS
University Edition 9.4 program was used for statistical analysi s.
Results: Morphine withdrawal behaviours were observed in GroupMN. There was no statistically
significant difference between atrial contractility tension values of GroupC-M-MN(p>0.05). Pre-adrenaline
tension values were higher in GroupM-MN than in GroupC. But the greatest contraction increase between
15minutes before/after adrenaline-induced data was in GroupC.
Conclusion: Morphine addiction/withdrawal didn’t cause inotropic/chronotropic changes. No histological
differences were observed in mast cells. These results may constitute a positive resource for the heart for
systems analysis in morphine addicts.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Allerjik Rinit Hayvan Modeli Ve Balın Allerjik Rinit Üzerinde Tedavi Edici Etkisi
Seda Türkoğlu Babakurban, Erkan Yurtcu, Selim S Erbek
Araştırma makalesi
Özeti
Allerjik Rinit Hayvan Modeli Ve Balın Allerjik Rinit Üzerinde Tedavi Edici Etkisi
AnImal Model Of AllergIc RhInItIs And TherapeutIc Effect Of Honey In
allergIc RhInItIs
Allerjik rinit hastalığının patofizyolojisinin açıklanması ve
tedavisinde kullanılabilecek alternatif etken maddelerin bulunabilmesi
amacıyla çeşitli hayvan modelleri geliştirilmiştir. Literatürde alerjik
rinit semptomlarını iyileştirmeye yönelik kullanılan maddelerden
biri de baldır. Balın bu etkiyi gerçekleştirme mekanizması henüz
açıklanamamıştır. Bu çalışmada allerjik rinit hastalığı modelini
sıçanlar üzerinde oluşturup, allerjik rinit hastalığı tedavisinde
balın etkinliğini değerlendirmek amaçlanmıştır. 6 adet sıçandan
0.5 cc venöz kan alındıktan sonra allerjen olarak 25 µg ovalbumin,
2.5 mg alüminyum hidroksit distile su içinde 0, 7, ve 14. günlerde
intraperitoneal yolla sıçanlara verilerek sensitizasyon sağlandı. Bir
hafta sonra 7 gün boyunca her bir nazal pasaja 50 mikrogram ovalbumin
intranazal yoldan verilerek alerjik rinit semptomlarının ortaya çıkışı
sağlandı. Deney başlangıcındaki ve sonundaki serum IgE değerleri
spektrofotometrik olarak belirlendi. İntranazal ovalbumin verilmeden
30 dakika önce 3 adet sıçana 1 gr/kg dozunda bal su ile karıştırılarak
gavaj yoluyla verildi. 7. günün sonunda intranazal ovalbumin çözeltisi
verildikten sonra bal verilen grup ile bal verilmeyen grup arasında
hayvanların burun kaşıma ve hapşırıkları 10 dk izlenerek sayılıp,
gruplar arasında karşılaştırıldı. Bal verilen grupta kaşıntı skorları
ve hapşırık skorları daha düşük saptandı, ancak bu fark istatiksel
anlamlı değildi (p=0,513; p:0,127). İki grup arası serum total IgE
değerleri arasında istatistiksel anlamlılık tespit edildi (p=0.046).
Ovalbumin kullanılarak sıçanlarda 1 ay içinde alerjik rinit modeli
oluşturulabilmektedir. Balın serum IgE düzeyinde yaptığı değişiklik
ve alerjik rinit semptomları üzerindeki etkisi nedeniyle allerjik rinit
tedavisinde diğer tedavilere alternatif veya ek bir tedavi olabileceği
ve bu ön çalışmadan yola çıkarak daha ileri çalışmalar yapılabileceği
sonucuna varılmıştır.
Numerous animal models are developed in order to describe
pathophysiology of the allergic rhinitis and to find alternative
treatment. One of the substances used in the literature to improve
the symptoms of allergic rhinitis is honey. Mechanisms of honey to
accomplish this effect have not yet been explained. In this study, the
aim was creating allergic rhinitis in rats, and evaluating the efficacy
of honey in the treatment of allergic rhinitis disease. 0.5 cc venous
blood sample was taken from 6 rats. To provide sensitization, 25 µg
ovalbumin, dissolved in 2.5 mg aluminum hydroxide, was injected to
rats via intraperitoneal way on 0,7, and 14th days. After one week,
to give rise the symptoms of allergic rhinitis, 50 µg ovalbumin were
given intranasal during 7 days. 30 minutes before giving intranasal
ovalbumin, 1gr/kg honey dissolved in the water was given by gavage.
At the beginning and end of the experiment, serum IgE levels were
determined by spectrophotometry. On the last day of the experiment
the number of itching nose and sneezing of rats was counted for 10
min and compared between two groups. Itching nose and sneezing
scores were lower in the honey-treated group, but this difference
was not statistically significant (p= 0.513; p= 0.127). Statistical
significance was found between serum total IgE levels between the
two groups (p= 0.046). Allergic rhinitis model in rats using ovalbumin
can be achieved within 1 month. Honey changed the serum IgE
levels and symptoms of allergic rhinitis. Due to the these results of
preliminary study , honey can be an alternative treatment besides
other treatment modalities for allergic rhinitis and further studies can
be done in the future.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Değişik Zaman Süreçlerinde Oluşturulan İskemi Ve Aşırı Yüklemenin Kas Kütlesi Ve Lifleri Üzerine Etkileri
Durmuş Deveci, Filiz Şanlı Yılmaz, Yakup Güven, Metin Acıel, Ahmet Ünal
Araştırma makalesi
Özeti
Değişik Zaman Süreçlerinde Oluşturulan İskemi Ve Aşırı Yüklemenin Kas Kütlesi Ve Lifleri Üzerine Etkileri
The Effects Of IschaemIa And Overload On Muscle Mass And FIbre SIze Över TIme.
Amaç: Bu çalışma; değişik zaman süreçlerinde, iskemik ve normal koşullarda ekstensor dijitorum longus (EDL) ve ekstensor hallusls proprius (EHP) kasları aşırı yüklendiği zaman, kas hipertrofisinin nasıl etkilendiğini ve ayrıca aynı kas İçerisindeki farklı çaptaki kas liflerinin buna nasıl bir cevap verdiğini gözlemlemek üzere planlanmıştır. Yöntem: Deneylerde 87 erkek sıçan kullanıldı. Sıçanlar kontrol, iliak arterin bağlanmasıyla oluşturulan iskemik, TA kasının çıkarılmasıyla diğerlerinden EDL ve EHP’nin üzerine ek yükün bindiği aşırı yüklenen (AY), ve aşırı yükle nen ve aynı zamanda iskemik (AY+I) olan olmak üzere 4 gruba ayrıldı. Histolojik İncelemeler kriyostad kesitler üzerinde yapıldı. Bulgular: EDL de ilk dört hafta boyunca hipertrofiye aynı oranda cevap gözlendi (P<0.05), küçük kas EHP de ise bu süre içerisinde zamanla artan oranlarda hlpertrofi meydana geldi (P<0.01). Altıncı haftada ise EDL kasındaki hipertrofik artış diğer zaman dilimlerinden daha fazlaydı. Aynı kas İçerisinde A Y ile oluşturulan hipertrofiye, küçük çaplı kas lifleri, büyük çaplı olanlara göre daha fazla cevap verdi (P<0.01), ve büyük çaplı kas liflerindeki hipertrofi anlamsız olurken atrofi ise anlamlı olarak ortaya çıktı. İskemi EDL kasında her zaman atrofiye neden olurken, EHP kasında ise atrofi anlamsızdı. A+l kasda kısa sürelerde ortaya çıkan hipertrofideki artışlar AY’e göre daha az olurken 6. haftada bu artış her iki kasta da eşitlendi. Bunun olası nedenleri arasında yeni kan damarlarının oluşması (anjiyojenezis) gösterilebilir. Sonuç: Aynı işlevli kaslardan biri alındığı zaman geride kalan lardan küçük olanı daha fazla hipertrofiye olmakta ve aynı kas içerisinde de küçük liflerin hipertrofisi daha fazla olmaktadır. Ayrıca, iskemik kaslarda atrofiyi önleyebilmek ve anjiyojenezisi stimüle edebilmek için sıçanların AY+I kaslarında görüldüğü gibi egzersizin ilk dönemlerinde ağrının oluşmasına rağmen kontrollü olarak kasların kul lanılmasının gerekliliği vurgulandı.
Purpose: Extensor digitorum longus (EDL) and extensor hallucis proprius (EHP) muscles were overloaded in Ischaemic and normal muscle in order to determine how muscle hypertrophy occurred under these conditions, and to vvhat extend fibres of different size in the same muscle responded to overload during different time courses. Methods: İn this experiment 87 male rats were used and divided into control (C), ischaemic (I) achieved by unilateral ligation of the common iliac artery, overloaded (O) achieved by unilateral ablation of the synergist tibialis anterior, and overloaded plus ischaemic (O+l) groups. Histological analysis was performed on cryostat sections. Results: İn EDL hypertrophy occurred at the same level during the first 4 vveeks (P<0.05 vs. O), while in the smaller EHP hypertrophy occurred progressively över this time (P<0.01). After 6 vveeks, hypertrophy of the EDL was clearly greater than at earlier time points. İn the EDL muscle the response to hypertrophy was greatest in the smaller muscle fibres (P<0.01). VVhile hypertrophy was not signlficant in the larger fibres, atrophy was significant during ischaemia (P<0.01). VVhen overloaded muscle was made ischaemic there was less hypertrophy compared to non-ischaemic muscle during the first 4 weeks but it reached the same level by 6 vveeks, possibly due to angiogenesis in this time. Conclusions: There was greater hypertrophy in the smaller muscle vvhen a synergist muscle was removed, and there was also greater hypertrophy in the smaller fibres vvithin same muscle. İt is postulated that in order to prevent atrophy and stimulate angiogenesis in the ischaemic muscle, as vvas shovvn in the O+l muscle, careful exercise is reçuired although possible pain during the initial period may limit the response.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Böbrek Proksimal Tübülusuna Deneysel Hipotiroidizimin Etkileri
Aysel Kükner, Jale Öner
Araştırma makalesi
Özeti
Böbrek Proksimal Tübülusuna Deneysel Hipotiroidizimin Etkileri
Effect Of ExperImentally HypothyroIdIsm An Renal ProxImal Tubule.
Bu çalışmada 6-propil-2-tiourasil (PTU) ile sıçanlarda deneysel hipotiroidlzm oluşturularak böbrekteki etkileri, glomerül ve tübül yapıları mikroskopik düzeyde incelenmesi amaçlandı. Ağırlıkları ortalama 200-250 gr olan 60 günlük toplam 12 ergin dişi sıçanlar kullanıldı. Denekler 2 gruba ayrılarak bir gruba 15 gün süre ile 10 mg/kg gün propil tiourasil periton içine verildi. Kontrol olarak kullanılan diğer gruptaki deneklere serum fizyolojik enjekte edildi. Işık ve elektron mikroskopik olarak incelenen böbrek yapısında iç ve dış medullanın kontrol grubuna benzediği, kodekste bazı glomerül kapillerlerinde genişleme, dolgunluk, kapsül boşluğunda genişleme olduğu görüldü. Özellikle proksimal tübüllerde bazal katlantıların oldukça belirginleştiği, epitel hücreleri arasında açılmalar olduğu, vakuolize bir görünüm oluştuğu saptandı. İnce yapı düzeyinde glomerül filtrasyon bariyerinde herhangi bir bozulma veya bazal laminada değişiklik olmadığı, kontrol grubu ile benzerlik gösterdiği tespit edildi.
İn this study, experimental hypothyroidism in rats was induced using 6-propyl-2-tiouracyl (PTU) and its effects on kidney, glomerule and tubules structure were investigated at microscopic level. İn the experiments, 60 days old 12 female rats which weighted 200-250 gr were used. The rats were separeted into two groups. To one group, 10 mg/kg day PTU was introduced intraperitoneally for 15 days. To other group which was used as a control group %0.9 physiological solution (PS) was injected intraperitoneally for 15 days.. İn the renal structure investigated by light and electron microscope, it was observed that internal and external medulla were similar to those of the control group. Moreover, some expansion in glomerül capillaries of cortex, plumpness and expansion in capsule cavity were observed. Particularly, basal folding in proximal tubule was found to be evident. Likevvise, increase in intercelluler spaces and formation of a vacuolize view were found. İt was found that there was no any damage in glomerule filtration barrier at thin structure level. İt was also found that there not no any difference in basal lamina which was similar to the control group.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Sıçan Nasal Mast Hücrelerının Işım Mikroskopik Sevıyede Histolojik Metodlarla İncelenmesi
Aydan Canbilen, Refik Soylu
Araştırma makalesi
Özeti
Sıçan Nasal Mast Hücrelerının Işım Mikroskopik Sevıyede Histolojik Metodlarla İncelenmesi
LIght MIcroscopIc InvestIgatIon Of Nasal Mast Cells Of Rat UsIng HIstologIcal Methods
Bu çalışmada, sıçan nasal mast hücrelerinin moıfolojisi alsian mavisi- safranin 0 ve toluidin ma-visi boya rnetodları kullanılarak ışık mikroskopik se-viyede incelendi. Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Deney Hay-vanları Laboratuvarından temin edilen 10 adet albi-no dişi ve erkek sıçan eterle bayıltıldı ve regio respiratoria rıasisdenfrontal kesilen alınarak Carnoy fiksatifinde oda ısısında üç gün bekletildi. Alkol ta-kibi yapılan. dokulardan 5 mikrometre kalınlığında kesitler alınarak alsian mavisi- safranin 0 ve tolui-din mavisi ile bovanarak incelendi. Yapılan çalışma sonunda, nasal mast hücreleri-nin mukozal ve bağ dokusu mast hücreleri olmak ü-zere iki alt grubunun olduğu, alsian mavisi -safranin 0 boyasının mukozal mast hücrelerini mavi, bağ do-kusu mast hücrelerini ise kırmızı ve kurnızımtrak-mavi renkte bovadığı, toluidin mavisinin ise bütün mast hücrelerini koyu menekşe mor bovadığı görül dü.
In this light microscopic study, morphology of nasal mast cells was investigated in rats using alcian blue- safranin 0 and toluidin blue staining methods. The investigation was performed on 10 mak and female albino rats which were obtained from the Ex-perimental Animal Laboratory of the Faculty of Me-dicine, Selçuk University. Rats were anestheti zed by ether and regio respiratoria nasi of rats were fron-tally excised. Tissues were fixed in Carnoy solution for three days at room temperature, dehydrated with absolute alcohol and embedded in paraffin. Five micrometer sections were cut from the paraffin blocks using rotary microtome and stained with al-cian blue-safranin 0 and toluidin blue solutions. In conclusion, this study revealed that there are two distinct mast cell population in the rat nose: mucosal most cells and connective tissue most cells. Mucosal mast cells stained blue with ağdan blue-safranin 0 solution while connective tissue mast cells stanied red and reddish- blue. Both mast cell popu-lations stained dark violet by toluidin blue solution.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Sıçan Mezenter Lenf Düğümü Makrofajlarının Değişik Koşullarda Yapısal Niteliklerinin Transmisyon Elekton Mikroskobu Düzeylerinde İncelenmesi
Refik Soylu
Araştırma makalesi
Özeti
Sıçan Mezenter Lenf Düğümü Makrofajlarının Değişik Koşullarda Yapısal Niteliklerinin Transmisyon Elekton Mikroskobu Düzeylerinde İncelenmesi
The InverstIgatIon In VarIous CondItIons Of The Structural SpecIalItIes Of Mouse MesenterIc Lymphnode Macrophages WIth The TransmIsyon Electron MIcroscope
Bu deneysel çalışmada, ergin sıçan mezenter lenf düğümü makrofajları bir model olarak seçildi. Makrofajların iç yapı nitelikleri, değişik deney koşullarında transmisyon elektron mikroskop düzeylerinde incelendi. 30 adet, 200-250 gr ağırlığında İsviçre tipi beyaz erkek sıçanlar kullanıldı. Kontrol ve 9 deney grubu için 3 er sıçan seçildi (Tablo 1). Deneylerde antijen olarak at serumu, yabancı materyal olarak ÇİN mürekkebi kullanıldı. Her ikisinde karın içine (İntraperitonal) belirli birim ve sürelerde verildi (Tablo 1). Bulgular elektron mikroskobu düzeylerinde değerlendirildi. Kısaca, antijenik uyaran lenf düğümü genel yapısında, primitif ve blast hücrelerde, özellikle plasma hücrelerinde değişikliklere neden oldu. Çin mürekkebi, taşıdığı C (Karbon) partikülleri nedeni ile makrofajlar içinde lizozomlarda gözlendi. İç yapıda değişikliklere neden oldu. Çin mürekkebi, Antijen verilmiş gruplarda, her iki etken birlikte izlendi.
In this experimental study, adult rat mesenteric lymph node macrophages were selected as a model. The internal structure properties of macrophages were examined under transmission electron microscope levels under different experimental conditions. Thirty male Swiss white rats weighing 200-250 g were used. Three rats were selected for the control and 9 experimental groups (Table 1). Horse serum was used as antigen and Chinese ink was used as foreign material in the experiments. In both, it was given intraperitoneally (intraperitoneally) in certain units and durations (Table 1). Findings were evaluated at electron microscope levels.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Sıçanlarda Fruktoz Ve Demir Aracılı Steatohepatit Modeli
Muharrem Keskin
Araştırma makalesi
Özeti
Sıçanlarda Fruktoz Ve Demir Aracılı Steatohepatit Modeli
Fructose- And Iron-MedIated Model Of SteatohepatItIs In Rats
Amaç: Bu çalışmada, sıçanlarda fruktoz ve demir aracılığıyla insan fenotipine yakın bir steatohepatit modeli oluşturulması amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Çalışmada 90 adet 1,5-2 aylık Wistar-Albino cinsi dişi sıçanlar randomize bir şekilde 30' lu 3 gruba ayrılmıştır. Ad libitum beslenen kontrol grubu, içme suyu içinde %60 konsantre fruktoz çözeltisi verilen fruktoz grubu ile içme suyu içinde %60 konsantre fruktoz çözeltisi ve ikişer haftalık aralıklarla parenteral demir uygulanan fruktoz-demir grupları çalışılmıştır. Tüm gruplara günlük eşit miktarda kalori verilmiştir. İkişer haftalık aralıklarla (2., 4., 6., 8. ve 10. haftalarda) tüm gruplardan 5’er sıçana laparotomi uygulandıktan sonra karaciğer ve kan örnekleri alınarak biyokimyasal ve histopatolojik progress değerlendirilmiştir.
Bulgular: On haftalık çalışma sürecinde hiçbir grupta karaciğer yağlanması ve fibrozisi saptanmamıştır. Fruktozla beslenen sıçanlarda hepatosellüler balonlaşma skorları kontrol grubuna göre anlamlı yüksek bulunmuştur (p<0,001). Fruktoz ve fruktoz-demir gruplarında kontrol grubuna göre serum AST ve ALT değerlerinde yükselme saptanmamıştır. Fruktoz-demir grubunda 10. haftada kontrol ve fruktoz gruplarına göre ferritin düzeyi anlamlı yüksek saptanmıştır (p<0,001). Ayrıca histopatolojik olarak 4. haftadan itibaren fruktoz-demir grubunda karaciğerde demir birikimi de saptanmıştır.
Sonuç: Genç ve dişi sıçanlarda %60 konsantrasyonda fruktozlu içme suyuyla ve demir yüklemeyle 10 haftalık süreçte biyokimyasal ve histopatolojik steatohepatit modeli oluşturulamamıştır. İnsan fenotipine yakın bir steatohepatit modeli oluşturabilmek için en az 16 haftalık bir süreyle yetişkin erkek sıçanlarda çalışılması, yeterli hidrasyon ve beslenmenin sağlanabilmesi için de fruktozun yemle kombine edilerek verilmesi daha uygun görünmektedir.
Background: The aim of this study was to develop a fructose- and iron-mediated model of steatohepatitis, which is similar to the human phenotype.
Methods: We randomly divided ninety 1.5 months old female Wistar-Albino rats into three groups. All three groups contained 30 rats in each group and 5 subgroups per group. While the control group was fed ad libitum, the fructose group’s feed consisted of 60% fructose in drinking water and that of the fructose-iron group consisted of 60% fructose in drinking water along with intraperitoneal administration of iron every 2 weeks. We performed laparotomies at 2-week intervals (at 2, 4, 6, 8, and 10 weeks) in all subgroups.
Results: None of the groups had hepatosteatosis or fibrosis at the end of the 10th week. Hepatocellular ballooning scores were significantly higher in the fructose-fed groups than in the control group (p<0.001). At 10th week serum ferritin levels in the fructose-iron group were significantly higher than those in the control and fructose groups (p<0.001). Iron accumulation in the rat liver was observed in the fructose-iron group histopathologically by the 4th week.
Conclusion: Chemically and histopathologically, a model of steatohepatitis can not be developed in young and female rats with 60% concentrated fructose feeding and administration of iron for 10 weeks. To develop a model of steatohepatitis resembling the human phenotype, it is more advisable and feasible to use adult male rats fed meals combined with fructose in order to maintain adequate hydration and nutrition for at least 16 weeks.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Yüksek Doz Florun Sıçan Dokularına Etkisi
Alparslan Gökçimen, Özden Çandır, Mehmet Ali Malas
Araştırma makalesi
Özeti
Yüksek Doz Florun Sıçan Dokularına Etkisi
The Effect Of HIgh Dose FlorId On Rat TIssue
Çalışmamızda, yüksek dozda uzun süreli flor zehirlenmesi oluşturulan sıçanların karaciğer, böbrek, dalak, ovaryum, testis ve pankreas doku örneklerinde görülen etkileri araştırmayı amaçladık. VVistar Albino cinsi 20 adet sıçan eşit olarak deney ve kontrol grubu olarak iki gruba [10 (5 erkek + 5 dişi) + 10 (5 erkek + 5 dişi)] ayrıldı. Kontrol grubunun içme suyunda flor oranı 1 ppm olacak şekilde, deney grubuna ise 150 ppm flor içirecek şekilde 17 hafta süreyle verildi. Karaciğer, böbrek, dalak, ovaryum, testis ve pankreas doku örneklerinden alınan parçalar ışık mikroskobunda değerlendirildi. Deney grubunda; karaciğerde lobul periferinde fokal sinuzoidal dilatasyonlar, por- tal alanda yer yer lenfosit infiltrasyonu, hepatositlerde az miktarda hidropik ve vakuoler dejenerasyon gözlendi. Böbrekte ise, gerek proksimal gerekse distal tubuluslarda hafif hidropik dejenerasyon tespit edildi. Deney grubun daki dalak, ovaryum, testis ve pankreas kesitlerinde ise herhangi bir patolojiye rastlanmadı. Yüksek doz verilen florun başta karaciğer olmak üzere daha sonra böbrek dokusu üzerinde minimal düzeyde yapısal değişikliklere yol açarken; testis, ovaryum, dalak ve pankreas dokusu üzerine ise önemli bir etkisinin olmadığı sonucuna varıldı.
İn our study, kVe have aimed to search the findings seen on the tissue specimens taken from the liver, kidney, ovary, testis and pancreas of many rats that have been poisoned by long- term high doses of florid. Twenty rats which belong to VVistar Albino species were being eçually separated into two groups, one is as the experimental group, the other as the control group [10 (5 male + 5 female) + 10 (5 male + 5 female)]. For a 17 weeks time, drinking water consisting of 1 ppm florid to control group and consisting of 150 ppm florid to experimental group has been given. Pieces taken from the tissue specimens of the liver, kidney, spleen, ovary, testis and pancreas were being examined under the light microscope. İn the experimental group, the following findings were being obtained: İn peripheral lobule of the liver, focal sinusoidal dilatations, in the portal area, lymphocyte infiltration; in hepatocytes a liftle hydropic and vacuolar degeneration; in the kidney either in proximal or distal tubule, a liftle hydropic degeneration were being determined. There hasn’t been seen any pathology in the spleen, ovary, testis and pancreas sections taken from the experimental group. As a result, it was determined that high doses of florid causes minimal structural changes primarily in the liver tissue and then in the kidneys, besides it has no considerable effect on the testis, ovary, spleen and pancreas tissue.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Kromolin Sodyum İle Stabilize Edılmış Nasal Mast Hücrelerının Işık Mıkroskobik Sevıyede Incelenmesı
Aydan Canbilen, Ahmet Salbacak, Selçuk Duman
Araştırma makalesi
Özeti
Kromolin Sodyum İle Stabilize Edılmış Nasal Mast Hücrelerının Işık Mıkroskobik Sevıyede Incelenmesı
LIght MIcroscopIc InvestIgatIon Of StabIlIzed Nasal Mast Cells Of Rats
Bu çalışmada, bir bis-kromon tiirevi olan kromo-lin sodyum un sıçan nasal mast hücrelerine olan etki-si ışık mikroskobik seviyede incelendi. Kullanılan 20 adet albino dişi ve erkek sıçan Selçuk üniversitesi Tıp Fakültesi Deney Hayvanları Laboratuvarından temin edildi. Sıçanlar iki gruba ayrıldı. Kontrol grubundaki 10 sıçan hiçbir madde verilmeden eterle bayıltıldı ve re-gio respiratoria nasi'denfrontal kesiler alındı. Ikinci gruba inhalasyon yoluyla kromolin sodyum verildik-ten sonra burunları kesildi. Kesilen burunların hepsi oda ısısında üç gün Carnoy fiksatifi içinde tesbit edildi. Alkol takibi yapılan dokulardan 5 mikrometre kalınlıgında kesitler alınarak toluidin mavisi ve al-sian mavisi-safraızin O boyaları ile boyanarak ince-lendi. Sonuçta, nasal mukozada gözlenen mast hücre degranülasyonunda hiç bir azalmanın olmadığı, buna karşılık bağ dokusu mast hücre degranü-lasyonunda belirgin ölçüde bir azalmanın olduğu tesbit edildi.
In this light microscopic study, the effects of cromolyn sodium on nasal mast cells of rat was itıvesiigated using alcian blue-safranin O and toluidin blue staining methods. The investigation was peıformed on 20 male and female albino rats which were obtained from the Experimental Animal Laboratory of the Faculty of Medicine, Selçuk University. Rats were divided into two groups of ten rats each. First group was considered as control group. Cromolyn sodium was administered to the second group. Rats were anesthetized by ether and regio respiratoria nasi of rats were frontally excised. Tissues were fixed in Carnoy solution for three days at room temperature, dehydrated with absolute alcohol and embedded in paraffin. Five micrometer sections were cut from the paraffin blocks and stained with alcian blue-safranin O and toluidin blue solutions. frı conclusion, this study revealed that, as an inhibitory agent, cromolyn sodium is ineffective on nasal mucosal most cells but significantly effective on connective tissue mast cells.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Alfa Lipoik Asidin Diyabetli Sıçanlarda Egzersizle Oluşan Lipit Peroksidasyonu Üzerine Etkileri
Rahime Çelik Tav, Nilsel Okudan, Hakkı Gökbel, Sadık Büyükbaş, Muaz Belviranlı
Araştırma makalesi
Özeti
Alfa Lipoik Asidin Diyabetli Sıçanlarda Egzersizle Oluşan Lipit Peroksidasyonu Üzerine Etkileri
Effects Of Alpha LIpoIc AcId On ExercIse-Induced LIpId PeroxIdatIon In DIabetIc Rats
Çalışmanın amacı, diyabetli sıçanlarda alfa lipoik asit (ALA) desteğinin egzersizle oluşan lipit peroksidasyonu ve antioksidan durum üzerine etkilerinin belirlenmesiydi. On iki sıçan kontrol grubu olarak ayrıldı. 48 sıçana i.p 50 mg/kg tek doz streptozotosin verildi. Bir hafta sonra kan glikoz düzeyleri ölçülerek kan glikozu 300 mg/ dl’nin üzerinde olan sıçanlar çalışmaya alındı. Üç hafta sonra diyabetli sıçanlar Kontrol grubu, ALA grubu, diyabet egzersiz grubu, ALA egzersiz grubu olmak üzere 4 gruba ayrıldı. İki hafta süreyle ALA grubuna 100 mg/kg ALA i.p. olarak verildi. Egzersiz gruplarına dahil olan sıçanlara 15. gün akut egzersiz yaptırıldı. Anestezi altında sıçanlardan intrakardiyak kan alındı ve alınan örneklerde malondialdehit (MDA) ve nitrik oksit (NO) düzeyleri ve süperoksit dismutaz (SOD) ve ksantin oksidaz (XO) aktiviteleri belirlendi. Egzersiz yapan ALA grubunun MDA düzeyi egzersiz yapan diyabetli gruptan düşüktü. ALA takviyesi alan egzersiz grubunda NO düzeyi, egzersiz yapan diyabetli kontrol grubundaki NO düzeyinden düşüktü. Diyabetli sıçanlarda egzersizle oluşan lipit peroksidasyonunu ALA desteğinin azalttığı, nitrik oksit artışını ALA desteğinin engellediği sonuçlarına varıldı.
The aim of the study was to determine the effects of alpha lipoic acid (ALA) on the lipid peroxidation and antioxidant status. Twelve rats were included in the control group. 48 rats were given a single dose of 50 mg/kg i.p. streptozocin. Blood glucose levels were measured after one week and the rats whose blood glucose levels were over 300 mg/dl were included in the study. After 3 weeks diabetic rats were divided into four groups; diabetic control group, ALA group, diabetic exercise group, ALA exercise group. ALA groups received 100 mg/kg i.p. ALA for two weeks. The rats in the exercise group were exposed to exercise at 15th day. Intracardiac blood was taken under anesthesia and malondialdehyde (MDA) and nitric oxide (NO) levels and superoxide dismutase (SOD) and xanthine oxidase (XO) activities were determined in the blood samples. It was observed that ALA exercise group had lower level of MDA than diabetic exercise group. NO levels in the exercise groups supplemented with ALA were lower than in the diabetic groups performed exercise but not received this supplementation. We concluded that exercise induced lipid peroxidation is decreased by ALA supplementation and NO increase is attenuated by ALA supplementation in diabetic rats.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Estrojen Ve Progesteron Tedavisi Yapılan Ovariektomill Sıçanlarda Ritodrin Ve Nikardipinin Tokolit.ik Etkilerinin Karşılaştırılması
Mehmet Kılıç, Ayşe Saide Şahin, Kısmet Esra Atalık, Necdet Doğan
Araştırma makalesi
Özeti
Estrojen Ve Progesteron Tedavisi Yapılan Ovariektomill Sıçanlarda Ritodrin Ve Nikardipinin Tokolit.ik Etkilerinin Karşılaştırılması
ComparIson Of Tocol_ytIc Effects Induced By RItodrIne And NIcardIpIne In OvarIectomIsed Rat Treated WIth Ist-Rogen And Progesterone
izole sıçan uterusunda yapılan bu in virrt) çalışmada, kasıcı ajan olarak kullanılan asetilkolin 114). ak-sitosin (100 ınUlml) ve KC1 (80 tıni,UL, btı,,;11 kastlinalunn ritodrin ve nikardipin gibi uterıts gerşetici hibisyonunda hormonal durumdaki değğinılerin eı.kinki,q araştırılmıştır. Kontrol grubundaki 1-ıavvatılura çalışmada /2 24 saat önce 1 ınglkg dozunda estradiol benzont bir grup sıçanda ise ovariekronıi yupıldıknın sonra 9. - /2. günler arası estradiol benzoat (1 tugıkg.,,,,iiııı re 13. - günler arast da yukarıda belirtilen dozda estrojenle progesteron (1 mg/kgigibıl ıtygulanınışur. Dokular temparatürii 37 'C'de sabit tutulan ve karboten ile sürekli gazlandırılan de Jalon soliisyontı içerisine ainırmş ve ce-vaplar izotonik olarak kaydedilmişrir. Kontrol ve ovariektonıi yapılan sıçan ,fır-ırplaruıda ase-tilkoline ait p132 değerleri arasında anlamlı bir fark bu-lunamamıştır. Asetilkolinle elde edilen kasılnıaların üç farklı konsantrasyonda ritodrin veya nikardipink <10-- 8,10-7,10-6 _M) inhibi.syonunda. ritodrin deneme grubunda daha etkin bulunmuştur. Submaksimal konsantrasvonda (3.10-5 M) uygulanan asetilkolhıe ba;t:,fr kasdına ce-vaplarında ritodrinie elde edilen % maksimum gevşente cevapları _farksız olduğu halde deneme grubunda ritodr-in için hesaplanan IC50 ve 11,2 de.1.-f.erleri daha düşük bu-lunmuştur. Benzer durum nikardipin-ıseıilkolin et-kileşmesi için de geçerlidir. Ritodrin veya nikardipin 10-7. 3.Ifı 10-" oksitosinle elde edilen kasılma cevaplarını denenıe gru-bunda daha güçlü bir şekilde anıagoni:c etmiştir. Benzer şekilde potasyum kloriirle elde £niiletı 4-ısıbıut vaplarının inhibisyonunda tia nikardipin deneme gru-bunda daha etkin bulunmuştur. Sonuçlar, ritodrinin asetilkolin ve oksitosinle elde edi-len kasdniaları deneme grubunda daha belirgin olarak an-tagonize ettiğini. nikardipin-asetilkolin etkileşmesinin hor-monal duruma göre farklılık gösterınedi_i;iııi. buna karşın nikardipinin oksitosin ve potasyum klorfirle oluşturuhm kasılmalart deneme grubunda daha belirgin bir şekilde in-hibe ettiğini göstermektedir. Ayrıca denenıe grubunda ok-sitosin ile oluşan kasılma cevapları üzerine nikarlipinitı inhibitör etkileri ritodrine oranla daha yüksek bu-lunmuştur.
An in vitro sıudy was designed carry out a corn-parative suni]; ta show the antagonistic effect of ritodrine and nicardipine against acetylcholine-, o.xytocin- and INCI-induced contractions in isolated t-at uterus, treated with hormones estrogen or estrogen and progesterone. ln control groups rats were treated with 1 nıglkg est-radiol benzoat 24 hrs. prior ta excision of uterus. On the other hand. the trial group of reis were ovariectomised 9. - 12. davs before estradiol benzoat treatment and tü the sanıe group of rats estradiol benzoat plus progesteron was administered between 13. - 16. clays. The two horns of the ııterus were placed irı isolated organ baths containing de Jalon solution maintained at 37 'C and aerated with 95 % and 5 % CO2 gas mixture. In both control and ovariectomized rats, pD2 values of aceıyicholitıe were not statistically significant. The in-hibirion induced by ritodrine and nicardipine (10-8, 10-7, 10.-" M) in the contractions initiated by acerylcholine was evaluated. Ritodrine was Pim(' ta be more effective on the trial group. Mat-imal percent relaxations caused by ri-todrine and nicardipine were similar in the preparations precontracted by submaximal concentration of acetyl-eholine (3.10-5 Al'). In trial group IC50 and t112 values of ritodrine and nicardipine were than those of control groııps. The inhibition of orytocin-induced contractions by ri-todrine and nicardipine was more protıounced in trial group than control group. Similarly, the inhibition of KCI-induced contraction by nicardipine was clearly more ef-fective on trial group. Results showed that acetyicholine- and oxytocin-induced contractions were antagonized more ellectively by ritodrine in trial group. Tvvo dijferent hormonal tre-anwents did not affect nicardipine-acetylcholine in-teraction, however, oxvtocitı- and KCI- induced cont-ractions were Inhibited by nicardipine more clearly irt control group. Furthermore, in trial groups the inhibitory effect of nicardipine orz oxytocin-induced contractions was greater thall those of ritodrine.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Simetidin Ve Famotidin'in Nöromüsküler İletime Etkılerı Ve Gentamisin İle Etkileşmeleri
Ayşegül Cenik, Ayşe Saide Şahin, Ekrem Çiçek, Mehmet Kılıç, Necdet Doğan
Araştırma makalesi
Özeti
Simetidin Ve Famotidin'in Nöromüsküler İletime Etkılerı Ve Gentamisin İle Etkileşmeleri
The Effects Of CImetIdIne And FamotIdIne On Neuromuscular TransmIssIon And TheIr InteractIon WIth GentamIcIn
Bir aminoglikozid antibiotik olan gentamisinin histamin H2-reseptör blokörleri ile kombinasyonlarının neden olduğu nöromüsküler iletim bloğunu araştırmak amacıyla yapılan bu invitro çalışmada sıçan frenik sinirdiyafragma preparatı kullanılmıştır. Tek başlarına uygulandıklarında gentamisin ve famotidin kısmi nöromüsküler iletim bloğu yaptıkları halde simetidin etkisiz bulunmuştur. Nöromüsküler iletimi etkilemeyen konsantrasyonda uygulanan gentamisin (10-4M) ile belirtilen histamin 112-reseptör blokörlerinin etkileşmediği saptanmıştır. Buna icarşın, 10-2M konsantrasyonda uygulanan gentami-sine bağlı kısmi blok, iletimi etkilemeyen konsan-trasyonlarda ilave edilen simetidin veya famotidinle tam blok şekline dönüşmüştür. Oluşan blok kal-siyum klorür ilavesiyle ortadan kaldırılabilmiştir. Bulgular histamin 112-reseptör blokörlerinin mevcut olan bir nöromüsküler iletim bloğunu artırabileceekkrini ortaya koymaktadır.
In the present paper, rat phrenic nerve-diaphragm preparations were used to evaluate the neuromuscular blocking activity of gentamicin, an aminoglycoside antibiotic, and of its combinations with histamine 112-recepwr blocking agents, cimetidine and famoti-dine. Gentamicin and famotidine caused partial neuro-muscular blockade when they were used alone, but cimetidine had no effect. There was no interactions between giyen histamine H2-receptor blocking drugs and reduced concentration of gentamicin (10-4M) which does not exert any neuromuscular blockade. However, when the ineffective doses of cimetidine or famotidine are added in the medium, partial inhibi-tion caused by 10-2 M gentamicin attained to complete blockade. This effect can be reversed with the addition of calcium chloride. These results Show that, if the partial blockade is present, histamine H2-receptor blocking agents can greatly compromise the neuromuscular transmission.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Morfın Sülfat İle Stimüle Edılmış Sıçan Nazal Mast Hücrelerının Işık Mikroskobik Sevıyede Histokımyasal Metodlarla Incelenmesı
Aydan Canbilen, Sabiha Serpil Kalkan, Hasan Yüce
Araştırma makalesi
Özeti
Morfın Sülfat İle Stimüle Edılmış Sıçan Nazal Mast Hücrelerının Işık Mikroskobik Sevıyede Histokımyasal Metodlarla Incelenmesı
LIght MIcroscopIc InvestIgatIon Of StImulated Nasal Mast Cells Of Rat UsIng HIstochemIcal Methods
Bu çalışmada, morfin sulfatın sıçan nazal mast hücrelerine etkisi ışık mikroskobik seviyede in-celendi. Kullanılan 20 adet albino dişi ve erkek sıçan Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Deney Hayvanları Laboratuvarından temin edildi. Sıçanlar iki gruba ayrıldı. Kontrol grubundaki 10 sıçan hiçbir madde verilmeden eterle bayıltıldt ve regio respiratoria nasi'den frontal kesitler alındı. Ikinci gruba perkutan yoldan 200 mglkg morfin sul-fat verildi.. ve burunları kesildi. Kesilen burunları,' hepsi oda ısısında üç gün Carnoy fiksatifi içinde tesbit edildi. Alkol takibi yapılan dokulardan 5 mik-rometre kalmlıgında kesitler alınarak toluidin ma-visi ve alsian mavisi-safranin 0 boyaları ile boya-narak incelendi. Sonuçta, kontrol grubunda granüle mast hüc-releri bulunmasına karşın, morfin sulfal verilen grupta granüle hücrelerin bulunmaması morfin sulfalın nazal mast hücreleri üzerinde stimüle edici bir etkiye sahip oldugunu göstermiştir.
In this ligin microscopic study, the ellects of morphine sulfate on nasal mast celis was in-vestigated using alcian blue-safranin O and to-luidin blue staining methods. The investigation was peıformed on 20 m❑le and female albino rats which were obtained from the E.xperimental Animal Laboratory of the Faculty of Medicine, Selçuk University. Rats were divided int° two groups of ten rats each. First group was considered as control group. Percutaneous injection of 200 ıngikg morphine sulphate was administered to the second group. Rats were anesthetized by ether and regio res-piratoria nasi of rats were frontally excised. Tissues were fued in Carnoy solution for three days at room temperature, dehydrated with absolute al-cohol and eınbedded in parallin. Five micrometer sections were eut from the paran blocks using ro-tary microtome and stained with alcian blue-safranin O and toluidin blue solutions. In conclıtsion, control group slides demostrated normal appearing mast rens with dark violet (with toluidin blue) and red and reddish-hlue (with alcian blue-safranin O) stained granules. In contrast, the ınorphine sulphate stimulated specimens exhibited no granules.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Atrial Natriuretik Peptidlerin Etkı Mekanizması
Fatma Şahin, Neyhan Ergene
Araştırma makalesi
Özeti
Atrial Natriuretik Peptidlerin Etkı Mekanizması
MechanIsms Of ActIon Of AtrIal NatrIuretIc PeptIdes
Atrial Natriüretik Peptidlerin (ANP) etki mekanizması üzerindeki araştırmalar De Bold ve grubu (1) tarafından onun diüretik ve natriüretik özelliklerinin bulunmasından sonra başlamıştır. Daha sonra yapılan çalışmalar, bu hormonun adrenokortikal fonksiyonlann inhibisyonundaki rolü, vazodilatör et-kisi, diğer yapılarda neden olduğu etkiler ve bu etki-lere aracılık eden mekanizmalar üzerinde yoğunlaş-mıştır (2). ANP'nin saflaştınlmasından önce atrial ekstraktın sıçanIara intravenöz enjeksiyonu sonucun-da plazma ve idrarda cGMP seviyesinin arttığı, cAMP seviyesinin ise değişmeden kaldığı gözlenmiştir (3). önceleri ANP'nin biyokimyasal yapısı ve etkisi bilinmediğinden atrial ekstrakt ile guanilat sik-laz aktivasyonu arasındaki ilişki gözden kaçmıştır. ANPfnin biyokimyasal yapısı belirlendikten sonra biyolojik aktivite için temel olan önemli bir disülfid bağı içerdiği öğrenilmiştir (2, 4). ANP'nin belirtilen bu özelliğinin belirlenmesinden sonra çeşitli dokularda guanilat siklazı aktive ettiği anlaşılmıştır (5). Çeşitli dokularda cGMPinin ANP için ikinci haberci olarak rol oynadığı da belirtilmiştir (6).
Atrial Natriüretik Peptidlerin (ANP) etki alanındaki araştırmalar De Bold ve grubu (1) onun onun diüretik ve natriüretik özelliklerinin bulunmasından sonra başlar. Daha sonra yapılan çalışmalar, bu hormonun adrenokortikal fonksiyonlann inhibisyonundaki rolu, vazodilatör et-kisi, diğer yapılarda neden olduğu etkiler ve bu etki-lere aracılık eden mekanizmalar üzerinde yoğunlaş-mıştır (2). ANP'nin saflaştınlmasından önce atriyal ekstraktın sıçtınlmasından önce intravenöz enjeksiyonu sonucun-da plazma ve idrarda cGMP seviyesinin arttığı, cAMP seviyesinin değişmeden kaldığı gözlenmiştir (3). önceleri ANP'nin biyokimyasal yapısı ve etkisi bilinmediğinden atrial ekstrakt ile guanilat sik-laz aktivasyonu arasındaki ilişki gözden kaçmıştır. ANPfnin biyokimyasal yapısı belirlendikten sonra biyolojik aktivite için temel olan önemli bir disülfid bağı içerdiği öğrenilmiştir (2, 4). ANP'nin belirtilen bu özelliğinin açıklamasından sonra dokularda guanilat siklazı aktive ettiği anlaşılmıştır (5). Çeşitli dokularda cGMPinin ANP için ikinci haberci olarak rol oynadığı da belirtilmiştir (6).
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Izole Sıçan Gastro-Özofagal Sfinkterinde Asetılkolin'e Bağlı Kasılmalarda Felodipin, Verapamil, Nımodipin Ve Nikardipin'in İnhibıtor Etkılerı
Arzu Küçükosmanoğlu, Ekrem Çiçek, Necdet Doğan
Araştırma makalesi
Özeti
Izole Sıçan Gastro-Özofagal Sfinkterinde Asetılkolin'e Bağlı Kasılmalarda Felodipin, Verapamil, Nımodipin Ve Nikardipin'in İnhibıtor Etkılerı
The InhIbItory Effects Of FelodIpIne, VerapamIle, NImodIpIne And NIcardIpIne On The ContractIle Response To AcetylcholIne In Isolated Rat Gastro-Esophageal SphIneter
Sunulan bu in vitro çalışmada, sıçan gastro-özofagal sfinkterinde, asetilkoline bağlı kasılma üzerine felodipin, verapamil, nimodipin ve nikardipi-nin gevşetici etkileri araştıri1611. Sıçandan alıan gastro-özofagal sfinkter şeritleri Krebs-Ilenseleit solüsyonu içine alınarak, 10-4 M asetilkolin ile kasıldı. Plato fazı oluştuktan sonra, antagonistlerden biri kiiınülatıf konsantrasyonda (10-9-10-4 M) ilave edilerek cevaplar gözlendi. Çalışmanın diğer bölümünde ise, Ca2+-suz ortamda aseiilkolinle kasılan doku üzerine aynı antagonist kümülatıf konsantrasyonda uygulandı. Ca2+'suz ortamda asetilkoline bağlı maksimum kasılma cevabı, başlangıçta Ca2+'lu ortamda meyda-na gelen kasılmaya yakın büyüklükte oluştu. Bu du-rum asetilkoline bağlı kasılmalarda ekstraselüler Ca2+ yanında, intraselüler Ca2+ kullanıldığını da göstermektedir. Bulgular; bu dokuda kullanılan antagonistlerin inhibitör güç sıralaması= felodipin> verapamil> nimodipin=nikardipin şeklinde olduğunu, ayni inhi-bisyonun Ca2+suz ortamda meydana gelmediğini, böylece söz konusu ilaçların gastro-özofagal sfinkter kasılmaları üzerine etkili olabileceklerini ortaya koymaktadır.
In this in vitro study, the dilatory effects of felodipine, verapamile, nimodipine and nicardipine on the contractile response to acetylcholine in isolated rat esophageal splıincter were investigated. The ga,s-tro-esophageal sphincters, obtained from rats, were suspended in Krebs-lIenseleit solution and were contracted with 10-4 M acetylcholine. In this part of investigation, cumulative concentrations (10-9-10-4M) of one of the antagonists were added in the medium. Then the responses were observed. tn the other part of investigation, cumulative concentrations of the same antagonist were applied on the preparation, which was contracted with acetylcholine in the Ca2+ -free medium. The maximuın contraction response induced by acetylcholine in Ca2+ -free medium was simi lar ta the response, obtained in medium with Ca2 . It was showed that, acetylcholine used both intra-and extracellular Ca2+. The poıency of the inhibitory effects of these calcium channel blockers was felodipine>verapamile>nimodipine=nicardipine. In Ca2+-free medium, there was no inhibition. The re,s-ults suggest that, these calcium channel blockers are effective on gastro-esophageal sphincter contractions and may be tıseful in the treatment of esophageal spasm.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta