Arzu Yıldırım ar, Tamer Bayram, Güldem Turan
Giriş: Nörolojik hastalığı olanlar; çeşitli nedenlerle gelişen solunum yetmezliği sonucu yoğun bakım desteğine ihtiyaç duyabtilirler. Bazıları yoğun bakım destek tedavilerinden fayda görürken bazıları da bakım hastası olarak yaşamlarına devam etmekte ya da rehabilitasyon programlarına ihtiyaç duymaktadır. Yoğun bakımda tedavi süreleri uzayan her hastanın gerektiğinde palyatif bakım yada rehabilitasyon merkezlerine yönlendirilme ve eve çıkış süreçlerinin iyi yönetilmesi yoğun bakım yataklarının akılcı kullanımı açısından önemlidir.
Gereç Yöntem: XXXXXXXXXXXXX bilimsel çalışmalar kurulunun 17073117-050.06 karar numaralı izni alınarak Ocak 2017-Mayıs 2018 tarihleri arasında yoğun bakım kliniğine primer nörolojik hastalıklar ön tanısıyla yatırılıp eksitus ile sonlanan veya eve/palyatif bakıma yönlendirilen hastalarımızın verilerini retrospektif olarak değerlendirdik. Diğer kliniklere devir edilen hastalar çalışmaya dahil edilmedi. Hastaların APACHE II, SAPS II skorları, yatış günü, mekanik ventilasyon süreleri, trakeostomi ve Perkütan Endoskopik Gastrostomi gereksinimi, ev tipi ventilatör temini ve yoğun bakımdan çıkış şekilleri kaydedildi.
Bulgular: Toplam 942 hasta dosyası tarandı hastaların 74’ü nörolojik hastalıklar nedeniyle yatarken eks olan veya direkt ev/palyatif bakıma transfer olan hastalardı. Nörolojik hastalıklardan dolayı yatan 74 hastanın 30 (%40.5) unda ağır demans 21(%28.3) inde iskemik inme 23(%68,8) ünde ise diğer nörolojik problemler bulunmaktaydı. Bu 74 hastanın 60(%81.1)’ i yatarken eks oldu, palyatif bakıma yönlendirilen hasta sayısı ise 5(%6,8) idi.
Sonuç: Yoğun bakımdan palyatif bakıma zamanında geçiş oranlarının artırılması yoğun bakım yataklarının etkin kullanımı açısından önemlidir. Bu nedenle yoğun bakım hastalarının, gerektiğinde palyatif bakıma yönlendirilmesi açısından belirli aralıklarla değerlendirilmesi önerilir.
Introduction: Patients with neurological diseases may require intensive care support as a result of respiratory failure due to various reasons. Some of them benefit from intensive care supportive treatment while others continue to live as caregivers or need rehabilitation programs. It is important for the rational use of intensive care beds that the routing process to the palliative care, rehabilitation centers or discharge of patients with prolonged treatment in the intensive care unit should be managed well
Materials and Methods: We retrospectively evaluated the data of our patients who were hospitalized with the diagnosis of primary neurological diseases in the intensive care unit and terminated with exitus or referred to home / palliative care between January 2017 and May 2018 with the permission (17073117-050.06 decision no) of XXXXXXXXXXXXXXX scientific studies committee. Patients who transferred to other clinics were excluded from the study. APACHE II/SAPS II scores, hospitalization day, mechanical ventilation time, tracheostomy and percutaneous endoscopic gastrostomy requirement, home ventilator supply and the situation of discharge from intensive care unit of patients were recorded
Results: A total of 942 patient files were reviewed retrospectively and 74 (7.8%) of our patients were neurological patients who were died or discharged to directly home\palliative care. Most of the patients in the study had severe dementia (30 patients, 40.5%) and fewer number of patients had ischemic stroke (21 patients, 28.3%). Sixty of the 74 patients (81.1%) died in the intensive care unit. Only 5 patients were transferred to palliative care (6.8%).
Conclusion: Increasing transfer from intensive care to palliative care is important for the effective use of intensive care beds. Therefore, it is suggested that intensive care patients should be evaluated periodically to be directed to palliative care
Süleyman Kargın, Emet Ebru Nazik, Ersin Turan, Osman Doğru
Sami Ceran, Tahir Yüksek, Güven Sadi Sunam, Mehmet Gök, Hasan Solak, Kazım Gürol Akyol, Aydın Şanlı, Tunç Solak
Said Sami Erdem, Fikret Kanat, Ali Ünlü
Çağdaş Yavaş, Ahmet Büyükyörük, Güler Yavaş, Murat Araz, Özlem Ata
Mehmet Ertuğrul Kafalı, Hasan Mollahüseyinoğlu, Cemil er, Mustafa Şahin, Yaşar Ünlü
Mehmet Ünlü, Ünal Şahin, Ahmet Akkaya
Muhammed Emin Akkoyunlu, Levent Kart, Orhan Kocaman, Hatice Özçelik, Pınar Soysal, Murat Sezer, Fatmanur Karaköse, Ahmet Danalıoğlu
Nihal Bakırkalay Aydın, Zehra Küçüktepe
Kürşat Uzun, Şebnem Yosunkaya, Turgut Teke, Emin Maden, Zuhal Yavuz, Levent Kart
İsmail Reisli, Hasibe Artaç, Sevgi Keleş, Melike Keser, Bülent Oran, Mehmet Gürbilek
Kürşat Uzun, Emine Kurt, Turgut Teke, Emin Maden
Baykal Tülek, Levent Tabak
Safiye Özkan
Ahmet Kaya, Selma Çivi, Mustafa Mete
Özgür Pirgon, Ahmet Sert, Mehmet Emre Atabek, Hüseyin Tokgöz
Mehmet Gök, Güven Sadi Sunam, Sami Ceran, Faruk Özer
Yıldız Divanlı, L. Nur Şan, Şerife Ataş
İbrahim Koç, Yusuf Doğan, Serdar Doğan, Selçuk Köker, Ayşen Dökme, Abdülaziz Kaya
Hale Borazan, Ender Gedik, Mehmet Özcan Ersoy
Hüseyin Çiçek, Şerife Nur Sağmanlıgil, Savaş Yaşar, Oktay İmecik
Baykal Tülek
Ayşenur Akın, Zafer Bağcı, Salih Güler, Derya Arslan
Demir daha çok demir eksikliği anemisinde kullanılan bir ilaçtır. Demirin yüksek dozlarda kullanımı multisistemik bir etkiye neden olabilmektedir. İntoksikasyon gelişen olgularda semptomlar yutulan demirin miktarına bağlıdır. Minimum toksik doz ve ölümcül demir dozları kesin olarak bilinmemektedir. Ancak hayatı tehdit edebilecek düzeyde olan yan etkileri kalp ve karaciğer üzerinde görülmektedir. Bu makalede 16 yasında suisid amaçlı 720 mg; 12mg/kg/doz ‘unda demir preperatı alan bir olgu sunuldu. Herhangi bir şikâyeti olmayan ancak klinik açıdan takip edilen hastanın taburculuğu planlanırken yapılan kontrol kan tetkiklerinde troponin değerinde yükselme görülmesi üzerine takibine devam edildi. Fizik muayene, Elektrokardiyogram (EKG), Ekokardiyografi (EKO) bulgusu olmayan ve demir şelasyon endikasyonu bulunmayan ve takibinde troponin düzeyinde gerileme saptanan hasta önerilerle taburcu edildi. Nadir görülen bir durum olan kardiyak etkilenme olması ve ülkemizden bildirilen ilk vaka olması nedeniyle ilacın toksisite durumundaki etkileri literatür eşliğinde tartışıldı.
Iron is a medication that is used more in iron deficiency anemia. The use of iron in high doses can cause a multisystemic effect. The toxicity of iron depends upon the amount of elemental iron ingested. The minimum toxic dose and the lethal doses of iron are not firmly established. However, side effects that may be life-threatening are seen on the heart and liver. This paper presents a 16-year-old patient who used 720 mg; 12mg / kg / dose preparation of iron for suicide purposes. The control blood tests performed while planning the discharge of the patient, who had no complaints but were followed up clinically, continued to be followed up because of the increase in the value of troponin. The patient who has no record of physical examination, electrocardiogram (ECG), echocardiography (ECO) and indication for iron chelation and in whose troponin level a decrease was diagnosed in the monitoring was discharged with recommendations. Due to the rare occurrence of cardiac involvement and being the first case reported in our country, the effects of the drug on toxicity were discussed in the light of the literature.
Levent Kart, Muhammed Emin Akkoyunlu, Yasemin Akkoyunlu, Murat Sezer, Hatice Kutbay Özçelik, Fatmanur Karaköse, Turan Aslan
Meydan Turan, Mehmet Kemal Gündüz, Mehmet Adam
Özet
Amaç: Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) olan hastalarda retina sinir lifi tabakası (RNFL) ve optik sinir başı (ONH) değişikliklerini değerlendirmeyi amaçladık.
Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya ağır KOAH'lı 30 hasta ve yaş ve cinsiyet açısından eşleştirilmiş 29 sağlıklı kişi alındı. Ayrıntılı bir oftalmik muayeneden sonra, ONH ve RNFL kalınlık ölçümleri optik koherens tomografi (OCT) (Stratus OCT-3) ile yapıldı. Arteriyel kan gazları (pO2 ve PCO2) ölçüldü ve KOAH hastalarının evrelemesi için solunum fonksiyon testleri yapıldı. OCT parametreleri, bağımsız t testi kullanılarak iki grup arasındaki fark karşılaştırılırken, solunum fonksiyon testleri, arter kan gazı ve RNFL kalınlık parametreleri arasındaki korelasyonu değerlendirmek için Pearson korelasyon analizi yapıldı. P değerinin 0.05'ten küçük olması istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.
Bulgular: KOAH ile sağlıklı bireyler arasında optik disk alanı, kap alanı ve rim alanı açısından anlamlı fark yoktu (p> 0,05). KOAH hastalarında ortalama ve üst kadran RNFL kalınlık parametrelerinin kontrol grubuna (sırasıyla 107.9 ± 5.4 µm ve 131.31 ± 13.6 µm) göre anlamlı derecede daha kalın olduğu (sırasıyla 114.52 ± 7.7 µm ve 141.07 ± 18.2 µm) p= <0.05) bulundu. PO2 ve RSLT kalınlığı arasında anlamlı korelasyon saptanmadı (r = -0.22, p = 0.33), pCO2 ve üst kadran RNFL arasında orta derecede anlamlı korelasyon bulundu (r = 0.53 ve p = 0.017) ve FEV1 / FVC ve üst kadran RNFL arasında yüksek negatif yönlü korelasyon bulundu. (r = -0.76, p = 0.003).
Sonuç: pCO2'deki artış ve FEV1 / FVC'deki azalma, artmış hipoksiyi göstermektedir. RGC ölümüyle ilişkili olan peripapiller RNFL kaybını hipoksi / iskemi kaynaklı retina ve optik disk ödemi tarafından maskelenebilir. KOAH hastalarında ortalama RNFL kalınlığındaki artışın, artmış hipoksi ile ilişkili retinal ödeme bağlı olduğu düşünüldü.
Abstract
Aim: We aimed to assess the changes in retinal nerve fiber layer (RNFL) and optic nerve head (ONH) in patients with chronic obstructive pulmonary disease (COPD).
Patients and Methods: Thirty patients having severe COPD and 29 age and sex-matched healthy subjects were enrolled in the study. After a detailed ophthalmic examination, the ONH and RNFL thickness measurements were taken by an optical coherence tomography (OCT) (Stratus OCT-3). Arterial blood gases (pO2 and PCO2) were measured and respiratory functional tests were performed for the staging of COPD patients. The OCT parameters were compared difference between the 2 groups using independent t test, while Pearson correlation analysis was performed to assess the correlations between respiratory functional tests, arterial blood gases and RNFL thickness parameters. A p value less than 0.05 was accepted as statistically significant.
Results: There were no significant differences in optic disc area, cup area and rim area between COPD and healthy subjects (p>0.05). Parameters of mean and superior quadrant RNFL thickness were found to be significantly thicker in COPD subjects (114.52±7.7 µm and 141.07 ±18.2 µm, respectively) compared to the control subjects (107.9±5.4 µm and 131.31±13.6 µm, respectively) (p<0.05). No correlation was found between pO2 and RNFL thickness (r=-0.22, p=0.33). There was a moderate correlation between pCO2 and superior quadrant RNFL (r= 0.53 and p=0.017), and a high negative correlation between FEV1/FVC and superior quadrant RNFL (r=-0.76, p=0.003).
Conclusions: The increase in pCO2 and the decrease in FEV1 / FVC indicate increased hypoxia. Peripapillary RNFL loss associated with RGC death can be masked by hypoxia / ischemia-induced retinal and optic disc edema. Increased mean RNFL thickness in COPD patients was thought to be due to retinal edema associated with increased hypoxia.