Hasan Önner, Mustafa Erol
Amaç
Sarkoidoz hastalığında tedaviye başlama kararı, klinik ve radyolojik bulgular ile takipte solunum fonksiyon testi değerlerindeki bozulmaya göre verilmekte olup, tedavi yönetiminde farklı tetkiklere ihtiyaç duyulmaktadır. F-18 florodeoksiglukoz (18F-FDG) pozitron emisyon tomografisi/bilgisayarlı tomografi (PET/BT) hastalığın yaygınlığı hakkında önemli bilgiler verirken; nötrofil/lenfosit oranı (NLO) doku hasarına bağlı inflamasyon için iyi bir prognostik belirteç olarak bildirilmektedir. Bu çalışmada, sarkoidozun 18F-FDG PET/BT bulguları ile NLO ve diğer klinik bulgular arasındaki ilişkiyi değerlendirdik.
Materyal ve Metod
Kliniğimizde, 18F-FDG PET/BT tetkiki yapıldıktan sonra sarkoidoz tanısı alan hastaların verileri retrospektif olarak tarandı. Yaş, cinsiyet, NLO, sigara öyküsü, semptomlar ve ekstratorasik tutulum varlığı ile 18F-FDG PET/BT bulguları karşılaştırıldı.
Bulgular
Çalışmaya 41 hasta dahil edildi. NLO ile tüm vücut toplam lezyon glikolizi (TLG) arasında güçlü, NLO ile tüm vücut metabolik aktif inflamatuar alan (MAİA) arasında orta düzeyde anlamlı korelasyon saptandı (Sırasıyla r değerleri: 0.852, 0.660; her ikisi içinde p değeri: <0.001). Sadece torasik tutulumu olan hasta grubu ile ilave ekstratorasik tutulumu olan hasta grubu arasında MAİA, TLG ve NLO değerleri ile anlamlı farklılık saptandı (p değerleri sırasıyla: 0.002, 0.001 ve 0.003). Semptomlara göre yapılan sınıflamada gruplar arasında STDmaks, MAİA, TLG ve NLO değerleri ile anlamlı farklılık saptanmadı. Yaşlı grupta anlamlı olarak daha yüksek MAİA ve TLG medyan değerleri bulundu (sırasıyla p değerleri: 0,037 ve 0,040). Cinsiyete göre yapılan sınıflamada gruplar arasında STDmaks, MAİA, TLG ve NLO değerleri ile anlamlı farklılık saptanmadı.
Sonuç
Sarkoidozda prognostik bir gösterge olarak kabul edilen NLO ile tüm vücutta hastalığın yaygınlığını gösteren 18F-FDG PET/BT bulguları arasında saptadığımız yakın ilişki, tedavi yönetiminde klinisyene önemli bilgiler verebilir.
Aim
The decision to start treatment in sarcoidosis is made based on clinical and radiological findings and changes in pulmonary function test findings during follow-up, and more useful tools are needed in treatment management. F-18 fluorodeoxyglucose (18F-FDG) positron required important tomography / computed tomography (PET/CT) contains important information about the extent of sarcoidosis. On the other hand, the neutrophil/lymphocyte ratio (NLR) opens as a good prognostic marker for tissue-related inflammation. This study evaluated the relationship between the 18F-FDG PET/CT findings of sarcoidosis and NLR and other clinical findings.
Material and methods
The data of the patient who was diagnosed with sarcoidosis after 18F-FDG PET/CT examination in our clinic were retrospectively reviewed. Patients' age, gender, NLR values, smoking status, extrathoracic involvement and symptoms, and 18F-FDG PET/CT findings were compared.
Results
This study consisted of 41 patients. There was a strong correlation between NLR and whole body total lesion glycolysis (TLG), and moderate correlation between MAIA and NLR (r values: 0.852, 0.660, both of them p value: <0.001, respectively). There was a significant difference between the groups showing only thoracic involvement and additional extrathoracic involvement with MAIA, TLG and NLR values (p values,: 0.002, 0.001 and, 0.003, respectively). In the classification made according to the symptoms of the patients, there was no significant difference between the groups with SUVmax, MAIA, TLG and NLR values. Median values were found to be significantly higher in the elderly group (p values: 0.037 and 0.040, respectively). In the classification made according to gender; there was no significant difference in both PET/CT parameters and NLR values.
Conclusion
The close relationship between the NLR value, which is accepted as a prognostic indicator in sarcoidosis, and the 18F-FDG PET / CT findings which show the involvement of the disease in the whole body, may provide the clinician with significant benefits in treatment management.
Seyit Erol, Ramazan Dertli, Mehmet Asil, Yusuf Kenan Boyraz, Ülkü Kerimoğlu
Amaç: İnflamatuar Barsak Hastalığı(İBH) tanılı aktif bulguları olan ve remisyondaki hastalar arasında MR Enterografi ve Difüzyon MR incelemelerinin ilişkisini değerlendirmektir.
Hastalar ve Yöntem: Çalışmamıza, hastanemizde 01.12.2015 ve 31.08.2016 tarihleri arasında İBH tanısı olan hastalar dahil edilmiştir. Toplam 47 hasta olup bunların 30’u erkek (%63,8), 17’si kadındır (%36,2). Hastaların 32’sinde (%68,1) Ülseratif kolit, 15’inde (%31,9) Crohn hastalığı vardır. Hastalara yağ baskılı T2 trufi ve difüzyon ağırlıklı görüntüleme sekansları alınmıştır. Daha sonra intravenöz kontrast madde sonrası 60. saniyede T1 VİBE sekansları alınmıştır. 47 hastanın 1. grup olan 10 tanesinde aktif ve remisyonda MR incelemeleri olup, 2. gruptaki 37 hastanın ise aktif ve inflame olmayan barsak duvarından ADC, duvar kalınlıkları ve kontrastlanma miktarları karşılaştırıldı.
Bulgular: Birinci grupta aktif ve remisyon MR incelemelerindeki ADC değerleri ile aktif ve remisyondaki duvar kalınlıkları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulundu (p=0.005). Birinci grupta aktif ve remisyondaki barsak duvar kontrastlanmaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p=0.059). İkinci gruptaki aktif ve normal barsaktan ADC değerleri, duvar kalınlıkları ve kontrastlanmalarında da istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulundu (p<0.001).
Sonuç: MR Enterografi ve Difüzyon MR incelemesi bu hastalardaki inflamasyonun derecesi ve tedaviye yanıtın belirlenmesinde yararlı olabilir.
Aim: We aimed to evaluate the relationship between magnetic resonance (MR) enterography and diffusion magnetic resonance imaging (MRI) investigations in inflammatory bowel disease (IBD) patients during active inflammation and remission phases.
Patients and Methods: We included patients diagnosed with IBD between 01.12.2015-31.08.2016 at our hospital. 47 patients were included; 30 were male (63.8%) and 17 were female (36.2%). Thirty two (68.1%) of them had ulcerative colitis and 15 (31.9%) had Crohn’s disease. Standard institutional sequences for upper and lower abdomen scan included: sagittal and axial T2 TRUFI, axial and coronal fat suppressed T2 TRUFI and coronal and axial T1 VIBE following intravenous (at 60 seconds) contrast medium administration. First group of patients (n=10) had MRI investigations both at active and remission phases, whereas in the second group of patients (n=37) apparent diffusion coefficient (ADC) values, bowel wall thickness and contrast enhancement grades were compared between actively inflamed and non-inflamed bowel segments.
Results: A statistically significant difference was found regarding ADC values and bowel wall thickness measurements in the first group of patients when compared between active and remission phase MRI investigations (p=0.005). Bowel wall contrast enhancement degree did not differ between active and remission phases in the first group (p=0.059). In the second group, there was a statistically significant difference between active and normal bowel segments regarding ADC values, bowel wall thickness and contrast enhancement (p<0.001).
Conclusion: MR enterography and diffusion MRI may be beneficial to determine the degree of inflammation and response to treatment in IBD patients.
Özkan Solmaz, Bülent Ataş, Adnan Karaibrahimoğlu
Evrim Çakır
Ahmet Tekin, Adil Kartal, Celalettin Vatansev, Tevfik Küçükkartallar, Mustafa Şahin, Selçuk Duman
Abdussamet Batur, Mehmet Emin Sakarya, Kemal Ödev
Sinan Demircioğlu, Serhat Sayın, İrfan Fırat Özcan, Serdar Karaköse, Aynur Uğur Bilgin, Hakkı Polat
Tamer Ertan, Mehmet Kılıç, A. Keşşaf Aşlar, Ömer Yoldaş, Erdal Göçmen, Mahmut Koç
İlkay Özer, Şükrü Balevi, Arzu Ataseven
Zehra Akpınar, Aysun Hatice Akça
Suna Kabil Kucur, İlay Gözükara, Havva Yılmaz, Ayşenur Aksoy, Eda Ülkü Uludağ, Hülya Uzkeser, Yasemin Kaya, Esra Ademoğlu, Ayşe Çarlıoğlu, Şenay Arıkan
Suat Keskin, Zeynep Keskin, Sinan Tan
Ahmet Lütfü Sertdemir, Halil İbrahim Erdogan, Bahadir Feyzioglu, Mehmet Tokac, İlknur Can
Amaç: Kemik iliğinde bulunan kök hücreler, doku onarımını artırmak için miyokardiyal hasar sonrası dolaşıma salınmaktadır. Başta atriyal fibrilasyon olmak üzere; kardiyak aritmilerin radyofrekans ile ablasyonu sonrası dolaşımda bulunan kök hücrelerin inflamatuar aracılar vasıtasıyla salınımının tetiklendiği gösterilmiştir. Bizim çalışmamızda, yavaş yol veya aksesuar yol gibi geniş olmayan ablasyon işlemlerinden sonra dolaşımdaki kök hücre sayısının artıp artmadığı araştırılmıştır.
Method: 26 hastaya [13 kadın, yaş 54 (18-74)] radyofrekans ablasyon işlemi uygulandı. Bu hastalardan 18’ine atriyoventriküler nodal reentran taşikardi nedeniyle yavaş yol ablasyonu; 8’ine ise atriyoventriküler reentran taşikardi nedeniyle aksesuar yol ablasyonu yapıldı. Hastalarda periferikdolaşımdan alınan kan örneklerinde işlem öncesi ve işlem sonrası 7. ve 30. günlerde CD34+ hücre sayıları ve çeşitli serolojik belirteçlerin [Troponin-I (Tn-I), interlökin-6 (IL-6), Stromal deriveted faktör 1-α (SDF 1-α) ve C-reaktif protein (CRP)] düzeyleri incelendi.
Bulgular: CD34+ hücrelerin, işlem sonrası 7. günde bazal ölçüme gore anlamlı artış gösterdiği [33 (15-133) vs. 22,5 (5-79) hücre/mikrolitre sırasıyla, P<0.001] ve 30. günde bazal seviyelere indiği gözlendi. Ablasyon sonrası Tn-I, CRP, IL-6 ve SDF1-α düzeylerinde istatiksel anlamlı artış izlenmedi. İşlem sırasında uygulanan enerji miktarı (watt) ile işlem sonrası 30. günde artan CD34+ hücreleri arasında doğru orantı izlendi (r: 0.460; p= 0.018).
Sonuç: Çalışmamızda periferik kanda bulunan kök hücrelerin atriyal fibrilasyon ablasyonundan daha az enerji uygulanan yavaş yol veya aksesuar yol ablasyonundan sonrası 7. günde anlamlı şekilde arttığı ve izlemde 30. günde bazal seviyelerine döndüğü gösterilmiştir. Ayrıca, dolaşımda bulunan kök hücrelerdeki artışın işlem sırasında uygulanan eneji miktarı ile doğru orantılı olduğu da bulunmuştur.
Introduction: Circulating stem cells (CSCs) are released from bone marrow in to the circulation after myocardial injury to improve tissue repair. Radiofrequency ablation (RFA) of cardiac arrhythmias, particularly for atrial fibrillation, has been shown to trigger the release of CSCs through inflammatory mediators. We aimed to investigate whether CSCs are increased in the circulation following non-extensive ablation procedures such as slow pathway or accessory pathway ablations.
Methods: Twenty-six patients [13 females, 54 (18-74) years old] who underwent slow pathway ablation for atrioventricular nodal reentrant tachycardia (n=18) and accessory pathway ablation for atrioventricular reentrant tachycardia (n=8) were included. Peripheral blood CD34+ cell count and multiple serologic markers [troponin I (Tn-I), C-reactive protein (CRP), interleukin-6 (IL-6), stromal cell derived factor (SDF) 1 alpha] were evaluated before the ablation procedure and 7 and 30 days after the procedure.
Results: The CD34+ cell count was significantly increased on the 7th day after the procedure when compared to baseline [33 (15-133) vs. 22,5 (5-79) cells per microliter respectively, P<0.001]. The CD34+ cell count was similar to baseline on the 30th day following the procedure. Levels of Tn-I, CRP, IL-6 and SDF1-α did not change significantly following ablation. The amount of energy applied during RFA (watts) was significantly correlated with the 30th day CD34+ cell count (r: 0.460; p= 0.018).
Conclusions: Peripheral blood CSCs are increased after slow pathway or accessory pathway ablations which are less extensive ablations compared to atrial fibrillation ablation. The levels return to baseline by the 30th day following the procedure. The increase in CSCs was positively correlated with the amount of energy delivered during the procedure.
İsmail Reisli, Yavuz Köksal
Ayşegül Bükülmez
Akut pankreatit, çocuklarda akut karın ağrısının önemli bir nedenidir ve acil tedavi gerektirir çünkü hayatı tehdit edici olabilir. Akut pediatrik pankreatit insidansı artmaktadır. Her ne kadar akut pankreatit epidemiyolojisi, çocuklarda klinik bulgular ve akut pankreatit seyri genellikle yetişkinlerden farklı olsa da, yetişkin çalışmaları temelinde etiyoloji, tedavi ve sonuçlar hakkında bilgi edinilir. Çoğu durumda, inflamasyon kendini sınırlayabilir, ancak bazı durumlarda akut pankreatit, akut tekrarlayan pankreatit veya kronik pankreatit ilerleyebilir. Sekonder komplikasyonları önleyebileceğinden, çocuklarda akut pankreatit döneminde en uygun tedaviyi sağlamak gereklidir. Bu derlemede akut pankreatit epidemiyolojisi, akut pankreatit tanısında görüntüleme ve görüntüleme bulgularının rolü, tedavi yöntemleri ve tedavisi ve akut pankreatit komplikasyonları özetlenmiştir.
Acute pancreatitis is an important cause of acute abdominal pain in children and requires prompt treatment because it may become life-threatening. The incidence of acute pediatric pancreatitis is increasing. Although epidemiology of acute pancreatitis, clinical manifestations and acute pancreatitis course in children are generally different than in adults, information about etiology, management and results are obtained on the basis of adult studies. In most cases, inflammation may limit itself, but in some cases acute pancreatitis, acute recurrent pancreatitis or chronic pancreatitis may progress. It is necessary to provide optimal management in the acute period of pancreatitis in children, as this may prevent secondary conplications. In this review we summarise the epidemiology of acute pancreatitis, role of imaging and imaging findings in the diagnosis of acute pancreatitis, treatment methods and management and complications of acute pancreatitis.
Mustafa Ünaldı, Ahmet Çığlı, Aykut Çağlayan, Mehmet Gürbilek, Mehmet Akdoğan, Mehmet Aköz