Özkan Solmaz, Bülent Ataş, Adnan Karaibrahimoğlu
Mehmet Ali Eryılmaz, Süleyman Baktık, Serden ay, Ömer Karahan, İsmet Tolu, Ahmet Okuş, Hakan Yılmaz, Selman Cevheroglu
Mehmet Gül
Ali Bayram, Mehmet Erkoç, İdris Akkuş, Aşkın Işımer, Ahmet Soyal, Ahmet Aydın, Alaaddin Avşar
Bahar Kandemir, Mehmet Bitirgen, Emel Türk Arıbaş
Özden Vural, Salim Güngör, Hilal Koral, Dilek Bitik
Zeynep Bayramoğlu, Yaşar Ünlü
AMAÇ: Kaposi sarkomu (KS) HHV-8 ile ilişkili vasküler bir proliferasyondur. KS için Türkiye’de epidemiyolojik veriler hakkında çok fazla çalışma yoktur. Biz bu çalışmada 78 KS olgusunun klinik, patolojik ve immünohistokimyasal özelliklerinin literatür bilgileri eşliğinde değerlendirmeyi amaçladık.
GEREÇ VE YÖNTEM: Klinik ve histopatolojik olarak KS tanısı alan 78 hastanın lezyonun klinik ve histopatolojik özelliklerini retrospektif olarak inceledik.
BULGULAR: Olgularımızın yaş aralığı 46-93 yıl arasında olup ortalama yaş 74,06’idi. Olgularımızın 59’u erkek 19’u kadın saptanmıştır. Lezyonlar daha çok alt ekstremitede yerleşim göstermekteydi. Hastalarımızın 54’ünde KS erken dönemini yansıtan yama ve plak evresinde iken, 24 hastamız nodüler evrede olduğu saptandı. Hastalarımızdan 23 tanesinden punch biyopsi, 55 tanesinden eksizyonel biyopsi yapılmıştır. Eksizyonel biyopsi yapılan hastalarımızın en küçük tümör çapı 0,35 en büyük tümör çapı 2,8 cm olup ortalama tümör çapı 0.98’dir.
TARTIŞMA: Bizim çalışmamızda Konya’da görülen KS’larının geç yaş başlangıçlı olduğu ve erkeklerde daha sık görüldüğü izlenmiştir. Retrospektif olarak değerlendirdiğimiz olguların demografik bilgileri ve histopatolojik tipler açısından literatürde sunulan çalışmalarla benzerlikler gösterdiği görülmektedir.
AIM: Kaposi sarcoma (KS) is a vascular proliferative disease associated with human herpesvirus-8 (HHV-8). The studies about the epidemiology of KS in Turkey are limited. We aimed to evaluate the clinical, pathological, and immunohistochemical features a total of 78 KS patients, presenting them along with the available information in the literature.
MATERIALS AND METHODS: We retrospectively evaluated the clinical and histopathological characteristics of a total of 78 patients with KS.
RESULTS: The age of the patients ranged from 46 to 93 years and the mean age was 74.06 years. Of the patients, 59 were males and 19 were females. The lesions were most commonly found on the lower extremities. In the study patients, KS was found both at earlier stages with patches or plaques in 54 of the patients and at the nodular stage in 24 patients. A punch biopsy or an excisional biopsy was performed in 23 and 55 patients, respectively. In the excisional biopsies, the smallest tumor diameter was 0.35 cm and the largest one was 2.8 cm with a mean diameter of 0.98 cm.
DISCUSSION: This retrospective study demonstrated that; in Konya, KS developed in older people and it was most commonly seen in males. It was observed that the demographic features and histopathological types of KS in the study patients were similar to the reports in the literature.
Sıddıka Fındık, Hasan Esen, Pembe Oltulu, Fahriye Kılınç, Zeliha Çelik
Mehmet Gül, Metin Bircan, Abdullah Sadık Girişgin, Başar Cander, Hasan Hüseyin Kozak
Bilge Burçak Annagür
Ahmet Okuş, Ömer Karahan, Mehmet Ali Eryılmaz, Abdülhalim S. ay, Barış Sevinç, Nergis Aksoy, Said Bodur, A. Hakan Halıcı
Esma Kepenek, Bahar Kandemir, İbrahim Erayman, Sümeyye Yüce, Rukiyye Bulut
Giriş ve Amaç
Brusellozis Türkiye’de endemik olarak görülen aynı zamanda halk sağlığı problemi olan zoonotik bir infeksiyondur. Bu çalışmada kliniğimizde takip edilen brusellozis olgularının demografik/epidemiyolojik, klinik, laboratuvar özelliklerinin, komplikasyon ve tedavilerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem
Bu çalışmada kliniğimizde 1 Ocak 2010-31 Aralık 2018 tarihleri arasında takip edilen olguların özellikleri retrospektif olarak incelendi. Tanımlayıcı veriler sayı ve yüzde (%) olarak belirtildi. Kategorik değişkenler ki-kare testi, sayısal değişkenler Student-T testi kullanılarak analiz edildi.
Bulgular
Toplam 365 brusellozisli hastanın 159 (%43.56)’u kadın, 206 (%56.44)’sı erkekti. Hastaların yaş ortalaması 45.9±14.51 (18-82) idi. En sık başvuru zamanı 137 (%37.5) ile yaz mevsimiydi. Hastalığın en sık 252 (%69) bulaş yolu hayvancılıkla uğraşma öyküsü olarak bulundu. Olguların 168 (%46)’i akut, 96 (%26.3)’sı subakut, 101 (%27.7)’i kronik brusellozis idi. Hastaların en sık şikayeti 302 (%82.7) halsizlik olup akut bruselloziste daha yüksekti (0.0015). Elli üç (%33.3) erkek, 114 (%55.3) kadında anemi olup kadınlarda anemi daha yüksek (p₌0.0283) bulundu. Hastalarda %7.9 lökopeni, %16.2 lökositoz, %9.6 trombositopeni, %4.1 nötropeni, %9 nötrofili, %12 lenfomonositoz saptandı. Wright agglütinasyon testi 26 (%7.1), Brusella immuncapture aglütinasyon testi 361 hastada bakılmış olup hepsinde pozitif saptandı. Hastaların 172 (%47.1)’sinde komplikasyon gelişip en sık 58 (%15.9) spondilodiskit saptandı. Olguların 61(%31.8)’inde relaps gelişti.
Sonuç
Brusellozisin ülkemizde endemik olması ve bölgemizde hayvancılığın yaygın olarak yapılması nedeniyle halsizlik, eklem ağrısı ve ateş gibi şikayetler ile başvuran hastalarda brusellozis ön tanılar arasında yer almalıdır. Ayrıca hastalar nüks açısından takip edilmelidir.
Introduction and Objective
Brucellosis is a zoonotic infection seen as an endemic in Turkey and is a public health problem at the same time. The objective of this study was to evaluate demographic/epidemiologic, clinic, laboratory features, complications and treatments in brucellosis patients followed-up in our clinic.
Material & Methods
In this study, features of patients followed-up between 01/01/2010 and 31/12/2018 in our clinic were retrospectively evaluated. Descriptive data were expressed as number and percentage. Categorical variables were analyzed with Chi-square test and numerical variables with Student’s t test.
Results
Of the total of 365 brucellosis patients, 159 (43.56%) were female and 206 (56.44%) were male. The mean age of the patients was 45.9±14.51 (18-82) years. The most common time of presentation was summer season with 137 (37.5%) patients. The most common transmission route of the disease was a history of animal husbandry with 252 (69%) patients. Of all cases 168 (46%) were acute, 96 (26.3%) were subacute, and 101 (27.7%) were chronic brucellosis. The most common complaint of the patients was fatigue in 302 (82.7%) patients with being higher in acute brucellosis (p=0.0015). Anemia was found in 53 (33.3%) male and 114 (55.3%) female patients with being significantly higher in female patients (p=0.0283). Leukopenia was found in 7.9%, leukocytosis in 16.2%, thrombocytopenia in 9.6%, neutropenia in 4.1%, neutrophilia in 9% and lymphomonocytosis in 12% of the patients. Wright agglutination test was performed in 26 (7.1%) and brucella immunocapture agglutination test in 361 (98.9%) patients and all results were positive. Of all patients, 172 (47.1%) developed complications with spondylodiscitis being the most commonly found in 58 (15.9%) patients. Sixty-one (31.8%) of patients developed relapse.
Conclusion: Since brucellosis is endemic in our country, it should be considered in presumed diagnosis of patients presenting with complaints such as fatigue, articular pain and fever.
Barış Özöner, Mehmet Çetinkaya, Rakesh Dhokia
Hastalık ilk olarak Scheuermann tarafından, 1920 yılında, juvenilin dorsal kifozu olarak tanımlanmıştır. Scheuermann hastalığı adölesan çağda torakal hiperkofozun en sık nedenidir. İki alt tibi bulunmaktadır: Torakal ve torakolomber/lomber. Histolojik açıdan vertebral son plakalardaki düzensizlikler incelendiğinde, kollejen fibrillerde azalma veya kaybolma görülmektedir. Bunun sonucunda son plak devamlılığı bozulmakta ve disk materyalinin korpus içine protrüde olmasıyla Schmorl nodülleri ortaya çıkmaktadır. Bozulmalar vertebra korpusunda kamalaşmaya neden olmakta, bunun sonucunda dar açılanma gösteren kifotik deformite ortaya çıkmaktadır. Prevalans açısından bakıldığında, büyük serilerde %8’e varan oran görülmekte, hastalığın epidemiyolojisinde ise genetik geçiş ve mekanik stres faktörleri ön plana çıkmaktadır. Hastalığın semptomatik olması durumunda, ağrı deformiteye eşlik edebilir. Hastalığın klasik radyolojik tanımlaması, düzensiz vertebral son plak varlığı, 45 dereceyi geçen kifotik deformite ve en az 3 vertebrada bulunan ve 5 dereceyi geçen vertebra korpusunda olan kamalaşmayı içermektedir. Bazı olgularda kifoz ile minimal skolyoz birlikteliği görülebilmektedir. Tedavi ve takipte 50 derecenin altında kifozu olan olgularda periyodik radyolojik takip önerilmektedir. 75 dereceye kadar kifozu olan olgularda eğer iskelet matüritesi tamamlanmamış ise breys kullanımını uygundur. 75 dereceyi geçen olgularda ise; adölesanlarda breys uygulamasının başarısız olduğu durumlarda, erişkinlerde ise belirgin şekil bozukluğu olan ve konvansiyonel tedavi yöntemlerine rağmen ağrı şikayeti düzelmeyen olgularda cerrahi tedavi uygulanması düşünülmelidir.
The disease was first described by Scheuermann as the dorsal kyphosis of juveniles in 1920. Scheuermann's disease is the most common cause of thoracic hyperkyphosis in adolescence. There are two sub-types: thoracic and thoracolumbar / lumbar. Histologically, when the irregularities in the vertebral end plates are examined, collagen fibrils are seen to decrease or vanish. As a result, end-plate continuity deteriorates and Schmorl nodules appear when the disc material protrudes into the corpus. Deformations cause wedging in the vertebral corpus, resulting in narrow angled kyphotic deformity. In the large series, the prevalence is up to 8%, and the genetic transition and mechanical stress come into prominence in the epidemiology of the disease. Pain can be accompanied by deformity in symptomatic state. Classical radiological features include irregular vertebral endplates and kyphosis more than 45 degrees with 5 degrees of wedging in 3 or more vertebrae. In some cases, minimal scoliosis may accompany to kyphosis. Periodic radiologic follow-up is recommended for patients below 50 degrees of kyphosis. Bracing is appropriate in uncompleted skeletal maturation with kyphosis up to 75 degrees. In cases above 75 degrees, it is appropriate to perform surgical treatment when bracing is unsuccessful in adolescence and presence of exceeding pain despite the conventional methods and obvious deformity in adults.
Tahir Kemal Şahin, Selma Çivi, Şerafettin Demirci, Gülfidan Bitirgen
Naci Kemal Kırca, Nedret Albayrak
Şamil Ecirli, Seyhan Dura, Alim Koşar, Hakkı Polat
Ziya Cenik, Yavuz Uyar, Bedri Özer, Ersin Bulun
Fatma Çelik, Recai Dağlı, Mehmet Cantürk
Hüseyin Üstün, Salim Güngör
Semih Erden, Kevser Nalbant
\r\n Otizm spektrum bozukluğu, sosyal etkileşim ve iletişim bozukluğu ile kısıtlı ve tekrarlayıcı davranışlarla karakterize nörogelişimsel bozukluklardan biridir. Otizm yaklaşık 68 çocukta 1 görülmektedir. Son yıllarda yapılan çalışmalarda görülme sıklığının arttığı bildirilmekte olup bu artışın bilgi ve farkındalığın artması ve tanı ölçütlerinin değişmesinden kaynaklandığı iddia edilmekle birlikte yapılan çalışmalarda çevresel faktörler ve bunların henüz bilinmeyen genetik bir takım etkenlerle ilişkisinin de bu artışa katkı sağladığı düşünülmektedir. Nörogelişimsel olarak önemli ve kırılgan bir dönem olan prenatal dönemde çocuğun maruz kaldığı çevresel faktörlerin otizm spektrum bozukluğu gelişmesi açısından risk etkeni olup olmadığının değerlendirilmesi önemlidir. Gebelik döneminde özellikle valproik asit, terbutalin, selektif serotonin geri alım inhibitörleri gibi ilaçlarla otizm spektrum bozukluğu arasında bir ilişki olduğu, bu dönemde ağır metal ve pestisite maruz kalmanın otizm spektrum bozukluğu riskini arttırdığı, yoğun sigara, alkol ve madde kullanımının nörogelişimsel süreci sekteye uğrattığı, gebelik döneminde geçirilen gestasyonel diyabet, otoimmun hastalıklar, enfeksiyonlar ve uzamış ateşin inflamatuar süreçler aracılığıyla otizm spektrum bozukluğu riskini artırabileceği bildirilmektedir. Göç, mevsimler ve gebelik döneminde maruz kalınan hava kirliliğininde risk artışına etkisi olduğu bildirilmiş ve daha fazla epidemiyolojik çalışmaya ihtiyaç olduğu vurgulanmıştır. otizm spektrum bozukluğu ile ilişkili çevresel etkenlerin tanınması, anne adaylarının bu risk etkenleri ile ilgili bilgilendirilmesinin sağlanarak bu etkenlerden uzak durmaları veya bu etkenlerin elimine edilmesi ile otizm spektrum bozukluğu riskinin azaltılmasına yardımcı olabileceğinden bu alanda yapılan çalışmaların derlenmesi ve risklerin ortaya konulması özellikle önemlidir. Bu gözden geçirmede son dönemde sayısı artan prenatal etkenler ile ilgili yapılan çalışmaların derlenerek bütüncül olarak ele almasının kolaylaştırılması hedeflemektedir.
\r\n\r\n Autism spectrum disorder is a neuro-developmental disorder characterized by social interaction and communication, and restricted and repetitive behaviors. Autism is seen in nearly one of 68 children. The incidence is reported to increase, and the increase is suggested to arise from increased information, awareness and alterations in diagnostic criteria. However, environmental factors and their relationships to several unknown genetic factors are also considered to contribute to the increase. The assessment of whether environmental factors lead to risks for autism spectrum disorder in perinatal period, especially when children are exposed to these factors in a neurodevelopmentally important and fragile stage, is so important. It is reported that in pregnancy, there is an association between autism spectrum disorder, and exposure to such drugs as valporic acid, terbutaline and Selective Seratonin Reuptake Inhibitors.Exposure to heavy metals and pesticides increases the risk of autism spectrum disorder.Intense smoking, and alcohol consumption and drugsdisrupt neurodevelopmental process, Also, gestational diabetes may elavate the risk of autism spectrum disorder due to autoimmunal disorders, infections and inflammatory pocesse of prolonged fever. Migration, seasons and air pollution exposed in pregnancy are also reported to affect autism spectrum disorder risk. The awareness level between environmental factors and autism spectrum disorder should be increased among prospective mothers, and these mothers should be trained as to the risk factors. Because prospective mothers avoid these factors, or the elimination of these factors should be beneficial for reducing autism spectrum disorder risk, analyzing related studies and enlightening risk factors are especially important. Here, we aimed at revising recent studies related to prenatal factors from a holistic perspective.
\r\nAyşegül Bükülmez
Akut pankreatit, çocuklarda akut karın ağrısının önemli bir nedenidir ve acil tedavi gerektirir çünkü hayatı tehdit edici olabilir. Akut pediatrik pankreatit insidansı artmaktadır. Her ne kadar akut pankreatit epidemiyolojisi, çocuklarda klinik bulgular ve akut pankreatit seyri genellikle yetişkinlerden farklı olsa da, yetişkin çalışmaları temelinde etiyoloji, tedavi ve sonuçlar hakkında bilgi edinilir. Çoğu durumda, inflamasyon kendini sınırlayabilir, ancak bazı durumlarda akut pankreatit, akut tekrarlayan pankreatit veya kronik pankreatit ilerleyebilir. Sekonder komplikasyonları önleyebileceğinden, çocuklarda akut pankreatit döneminde en uygun tedaviyi sağlamak gereklidir. Bu derlemede akut pankreatit epidemiyolojisi, akut pankreatit tanısında görüntüleme ve görüntüleme bulgularının rolü, tedavi yöntemleri ve tedavisi ve akut pankreatit komplikasyonları özetlenmiştir.
Acute pancreatitis is an important cause of acute abdominal pain in children and requires prompt treatment because it may become life-threatening. The incidence of acute pediatric pancreatitis is increasing. Although epidemiology of acute pancreatitis, clinical manifestations and acute pancreatitis course in children are generally different than in adults, information about etiology, management and results are obtained on the basis of adult studies. In most cases, inflammation may limit itself, but in some cases acute pancreatitis, acute recurrent pancreatitis or chronic pancreatitis may progress. It is necessary to provide optimal management in the acute period of pancreatitis in children, as this may prevent secondary conplications. In this review we summarise the epidemiology of acute pancreatitis, role of imaging and imaging findings in the diagnosis of acute pancreatitis, treatment methods and management and complications of acute pancreatitis.
Seyhan Dura, Şamil Ecirli, Süleyman Alıcı, Hakkı Polat, Ümmügülsüm Can
Erkan Ataş, N. Cengiz Yaşar, Hasan Koç