Yeni Doğanlarda 2-4 Parmak Oranının Araştırılması
Mehmet Ali Malas, Erkan Ataş
Araştırma makalesi
Özeti
Yeni Doğanlarda 2-4 Parmak Oranının Araştırılması
An InvestIgatIon Of The RatIo Between Second And Fourth FIngers In Newborns
Yenidoğanlarda 2-4 parmak oranının araştırılması. Amaç: çalışmamızda miadında, düşük doğum ağırlıklı ve prematüre yenidoğanlar da el ölçümleri ve ikinci ile dördüncü parmak ölçümleri arasındaki ilişkülerin belirlenmesi amaçlandı. Gereç ve yöntem: Yaşları 29-37 gebelik haftası arasında değişen 60 prematüre yenidoğan (Erkek 30, Kız 30), 60 miadında yenidoğan (Erkek 30, Kız 30) ve 60 düşük doğum ağırlıklı yenidoğan (Erkek 30, Kız 30) olgu çalışmaya alındı. Bütün vakalarda el uzunluğu, el genişliği, 2. Parmak uzunluğu 4. Parmak uzunluğu, 4. Parmak uzunluğu, 2-4 parmak [(2. Parmak uzunluğu ÷ 4. Parmak uzunluğu) x 100] ve el indeksi [(el genişliği ÷ el uzunluğu) x 100] belirlendi. Bulgular: El ölçümlerinde miadında olan yenidoğanlar da daha büyük olmak üzere gruplar arasında istatistiksel bakımdan farklılıklar tespit edildi(p<0.05). Miadında yenidoğanlar da el genişliğinde ve 2 parmak uzunluğunda kızlarda daha uzun olmak üzere cinsler arasında farklılık belirlendi (p<0.05). Bütün gruplarda alınan parametreler arasında müspet yönde kolerasyon bulundu. Ayrıca kızların 2/4 parmak indeksi miadında yeni doğanlarda daha yüksek bulundu. Miadında yenidoğanlarda el ve parmak indeksi cinsler arasında farklıydı. Sonuç: Prematüre, miadında ve düşük doğum ağırlıklı yenidoğanlarda el ve ikinci ile dördüncü parmak parametrelerinin daha fazla tanımlanması ile bireysel varyasyonlar hakkında daha fazla bilgi sunulmuş olacaktır. İkinci ile dördüncü parmak varyasyonları hakkındaki bilgiler iskelet ve endokrin sistem gelişimindeki patolojilerin veya anomalilerin teşhis edilmesinde yardımcı olabilir.
Purpose: In this study, we aimed to determine the measurements and the relation between measured parameters of hand, second and fourth finger in full term, newborn with low birth weight and premature newborns. Materials and method: We were studied 60 premature newborns (Male 30, Female 30) who were aged between 29 and 37 post menstrual week and 60 full term newborns (Male 30, Female 30) and 60 newborn with low birth weight (Male 30, Female 30). In all cases, hand length, hand width, second and fourth finger lengths, hand index [(hand width ÷ hand length) x 100] and second-fourth finger index [(2nd finger length ÷ 4th finger length) x 100] were measured. Results: The measurements of hand and finger were significantly different between groups in whom it was greater in full term newborns (p<0.05). There were differences in the hand width, second finger lengths in full term newborns between sexes (p<0.05). A significant positive correlation between the hand and finger dimensions was found in the all groups. Furthermore the second/fourth finger index of male was higher in full term newborns. Hand index and second-fourth finger index were differences between male and female in full term newborn. Conclusions: With more expressions of the parameter of hand and second-fourth finger at prematüre and full term newborns and newborn with low birth weight the possibility of more information about individual variations will be given. Knowledge about normal variations in hand and second-fourth finger dimensions can help in diagnosis of pathologies or anomaly of skeleton and endocrine development.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
V.azygos'un Oluşum Varyasyonu Ve V. Hemiazygos İle V. Hemiazygos Accessoria Yokluğu
İsmihan İlknur Uysal, Aynur Emine Çiçekcibaşı, Nadire Ünver Doğan, Ahmet Kağan Karabulut, Taner Ziylan, Taner Ziylan
Olgu sunumu
Özeti
V.azygos'un Oluşum Varyasyonu Ve V. Hemiazygos İle V. Hemiazygos Accessoria Yokluğu
A VarIatIon In The FormatIon Of The Azygos VeIn And A GenesIs Of The HemIazygos VeIn And The Accessory HemIazygos VeIn
62 yaşındaki bir erkek kadavranın toraks arka duvarının diseksiyonu sırasında azygos ven sistemine ait varyasyonlar tespit edildi. V. hemiazygos ve v. Hemiazygos accessoria gelişmemişti. V. lumbalis ascendens dextra ve v. lumbalis ascendens sinistra birleşerek Th11 vertebra korpusu hizasında v. azygos’u oluşturuyordu. V. azygos orta hatta ductus thoracicus ile birlikte seyrederek Th4 vertebra hizasında v. Cava superior’a açılıyordu. Columna vertebralis’in sol tarafında; 3.-10. interkostal aralıklarda bulunan venler üst, orta ve alt olmak üzere 3 adet kök oluşturarak v. azygos’a drene oluyorlardı. Azygos ven sistemindeki anatomik varyasyonların bilinmesi mediastinal cerrahi ve bölge ile ilgili radyografilerin yorumlanmasında önemlidir.
The variations were detected in the azygos vein system during dissection of the posterior thoracic Wall of a 62-year-old male cadaver. The hemiazygos vein and the accessory hemiazygos vein were underdeveloped. The right and the left ascending lumbar veins united and formed the azygos vein at the level of the Th11 vertebral body. The azygos vein was coursed on the midline with the thoracic duct and ended in the superior vena cava at the level of the Th4 vertebra. On the left side of the vertebral column; the veins from 3rd to 10th intercostals spaces united and formed three trunks (superior, middle and inferior) which drained into the azygos vein separately. Knowledge of variations in the azygos vein system is important in mediastinal surgery and also in the interpretation of radiographs related with this region.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Üç Başlı M. Biceps Brachii
Cemil Bilkay, Büşra Candan, Soner Albay
Olgu sunumu
Özeti
Üç Başlı M. Biceps Brachii
Three Headed BIceps BrachII Muscle
Rutin diseksiyon çalışması esnasında formaldehit ile fikse edilmiş
73 yaşındaki bir erkek kadavranın sol kolunda, M. biceps brachii’nin
iki başına ek olarak, bir başının daha olduğu görüldü. Kasın diğer
iki başı ve diğer kol kasları normal anatomik lokalizasyonundaydı.
Üç başlı biceps brachii olguları bazı araştırmacılar tarafından başın
orijin aldığı yere göre infero-medial humeral, superior humeral,
infero-lateral humeral baş olmak üzere sınıflandırılmıştır. Bu vakada
M. brachialis’in origosunun medialinden ve humerus’un orta 1/3’lük
kısımlarından başlayan aksesuar baş, M. biceps brachii’nin ortak
tendonunda sonlanıyordu. Literatürde infero-medial humeral baş
olarak adlandırılan bu başın görülme sıklığı ırka göre değişmekle
beraber; ortalama %7.7-12’dir. Türk populasyonunda yapılan çeşitli
çalışmalarda ise insidansı %2.54-6.15 olarak gösterilmiştir. Bu
tarz varyasyonların bilinmesinin olası cerrahi komplikasyonların
önlenmesinde ve tanı yöntemlerinde önemli olduğunu düşünüyoruz.
During our routine dissection studies, we encountered an
accessory head of biceps brachii in the left upper extremity of a
73-year-old formalin-fixed male cadaver. The other two heads of the
muscle and other arm muscles were as usual. Humeral accessory
head of biceps brachii muscle was classified according to the
originated location of the head of biceps brachii muscle by some
researchers as infero-medial humeral, superior humeral and inferolateral
humeral head. In this case, the accessory head was originated
from middle third of the humerus, superior and medial to the origin
of brachialis muscle and inserted to the common tendon of biceps
brachii. In the literature, this head was named as infero-medial
humeral head and its incidence changes between 7.7-12% according
to ethnicity. In Turkish population, its incidence changes between
2.5-6.15%. We think that knowledge of this type of the variation
is important for prevention of possible surgical complications and
diagnostic procedures.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
İnsanlarda Arteria Hepatica Propria'nın İntrafıepatik Dalları Arasında Anastomozlar
Ahmet Salbacak, Taner Ziylan, Şükrü Bülent Özer, Muzaffer Şeker, Mustafa Büyükmumcu
Araştırma makalesi
Özeti
İnsanlarda Arteria Hepatica Propria'nın İntrafıepatik Dalları Arasında Anastomozlar
Anastomoses Among The IntrahepatIc Branches Of Proper HepatIc Artory In Men
Plastik enjeksiyon ve korrozyan kart metodu uygulayarak çıkarılan kastların elastikiyet ve da-yanıklılığının arttırılması suretiyle intrahepatik arter dalları arasında artastomozların araşitrılması amaçlanan bu çalışmada 13 arter sistemi kastırtın 4'iirıde (%37.07) değişik tip ve bölgelerde anasto-rnoziar tespit edilmiştir. Karaciğer üzerinde yapılacak cerrahi operasyonlarda subsegmental varyasyonların yanında intra-hepatik anastomozlarin da olabileceğinin gözününde bulundurulması ve preoperaiif olarak gerekli önlemlerin alınmasının daha emin ve etkili ensizyon imkanı sağlayacağı sonucuna varılmıştır.
By means of increasing the flexibility and resistancy of the casts which were found oul applying plastic injection and corrosion cast m.ethod, in this work where an investigation of anastornoses arnong intrahepatic artery branches was airned, anastomoses were determined in dıfferent types and areas in four of the thirteen artery systems casts. That the taking into consideration of the presence of intrahepatic anastornoses near subsegmental variations at surgical operations which will be applied art the liver and taking the necessary preoperative precautions will be safer and will supply more effective incision possibility has been advised.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Nervus Radialis’in Ve Muskuler Dallarının İnsan Fetus Kol Ve Önkollarındaki Seyri Ve Varyasyonları
Nadire Ünver Doğan, İsmihan İlknur Uysal, Muzaffer Şeker, Ahmet Kağan Karabulut, Taner Ziylan
Araştırma makalesi
Özeti
Nervus Radialis’in Ve Muskuler Dallarının İnsan Fetus Kol Ve Önkollarındaki Seyri Ve Varyasyonları
The Course And The VarIatIons Of RadIal Nerve And Its Muscular Branches In Human Fetuses’ Arms And Forearms
Amaç: İnsan fetuslarında, n. radialis’in ve musküler dallarının seyri ve varyasyonlarını tespit etmek. Gereç ve yöntem; Nevrus radialis diseksiyonları 100 fetusun (50 difli ve 50 erkek) 200 kol ve önkolunda yapıldı. Uzunluk, kalınlık ve uzaklık ölçümleri 0.01 mm hassas dijital kumpas kullanılarak aynı kişi tarafından alındı. Bulgular: Tüm kollarda n. radialis’ten ilk olarak ramus musculares’in medial dalı ayrılıyordu. Bu dal 153 kolda (%76.5) n. radialis’in arka üst bölümünden, 47 kolda (%23.5) ise n. radialis’in ön üst bölümünden çıkıyordu. Önkollarda n. radialis’ten çıkan ilk dalların m. Brachioradialis ve m. extensor carpi radialis longus’a gittiği gözlendi. M. extensor carpi radialis brevis’i innerve eden musküler dalın %48 r. profundus’tan, %42 n. radialis’ten (r. superficialis ve r. profundus’un ayrım yeri), %10 r. superficialis’ten çıktığı tespit edildi. Ayrıca, n. radialis’ten m. brachialis’in inferolateral segmentine giden musküler bir dal (%26) gözlendi. Fetuslarda n. radialis seyri ve humerus gövdesi ile ilişkisi incelendiğinde proksimal (üst 0.18’i) ve distal (alt 0.17’si) kısımlarda ilişki tespit edilmedi. Sonuç: Nervus radialis’in seyri, musküler dalları, innervasyon paternleri ve varyasyonlarının bu bölgenin cerrahisiyle uğraşan uzmanlar tarafından iyi bilinmesi gerekmektedir. Özellikle, bu çalışmada tespit edilen, fetuslarda n. radialis’in humerus arka yüzündeki spiral geçişi için güvenli alanın erişkine göre daha az olduğunun bilinmesi önemlidir.
Aim: To determine the course and the variations of radial nerve and its muscular branches in human fetuses. Material and Method: Radial nerve dissections were made on the 200 arms and forearms of 100 fetuses (50 males and 50 females). Length, thickness and distance measurements were taken by the same person using a 0.01 mm sensitive digital compass. Results: In all arms, primarily, the medial branch of muscular branch was separating from radial nerve. This branch was originating from posterior superior part of radial nerve in 153 arms (76.5%) and anterior superior part of radial nerve in 47 arms (23.5%). On forearms it was observed that the first branches of radial nerve reached to the brachioradialis muscle and extensor carpi radialis longus muscle. It was found that the motor branch which innervates extensor carpi radialis brevis muscle exit from deep branch in 48% of the arms, from radial nerve (separating location of the deep and superficial branches) in 42% of the arms, and from superficial branch in 10% of the arms. Also it was observed, in 26% of the cases, that a muscular branch originated from radial nerve and reached to the inferolateral segment of brachial muscle. It was found that there was no relationship between radial nerve and humerus body’s upper (superiorly 0.18) and lover (inferiorly 0.17) parts. Conclusion: The course, muscular branches, innervation patterns and variations of radial nerve should be well known by the specialists especially dealing with the local surgery of this region. In the fetuses, the knowledge of the spiral course of the radial nerve on the posterior face of humerus is crucial to determine the operation approach point, and this area is less safer than adults in the fetuses, according to our results.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Prematüre Ve Miadında Yenidoğanlarda Anterior Fontanel İle Kranyal Morfoloji Arasındaki İlişki
Mehmet Ali Malas, Erkan Ataş
Araştırma makalesi
Özeti
Prematüre Ve Miadında Yenidoğanlarda Anterior Fontanel İle Kranyal Morfoloji Arasındaki İlişki
DetermInatIon Of AnterIor Fontanel And CranIum Morphology Of Prematüre And Full Term Nevvborns AccordIng To Age And Sex, And InvestIgatIon Of The RelatIon Betvveen Them
Çalışmamızda prematüre ve miadında yenidoğanlarda anterior fontanel boyutlarının belirlenmesi ve fontanel boyutları ile kranyal morfoloji arasındaki ilişkilerin belirlenmesi amaçlandı. Yaşları 34-37 gebelik haftası yaşı arasında değişen 60 prematüre (30 erkek, 30 kız) ile yaşları 39-41 gebelik haftası yaşı arasında değişen 60 miadında yenidoğan (30 erkek, 30 kız) olgu üzerinde çalışıldı. Çalışmada bütün vakalarda baş çevresi, kafa uzunluğu ve kafa genişliği ölçüldü. Anterior fontanel köşe noktalarından fontanelin transvers genişliği ve sagittal uzunluğu ölçüldü. Daha sonra fontanel çap ortalaması ve fontanel alanı hesaplandı. Kranyal parametrelerin ölçümlerinde prematüre ve miadında yenidoğanlar arasında miadında doğanlarda prematürelerden daha büyük olmak üzere istatistiki açıdan anlamlı farklılık tespit edildi (p<0.001). Fontanel parametrelerinde ise prematüre ve miadında yenidoğanlar arasında farklılık bulunamadı. Yenidoğanlarda cinsler arasında doğum ağırlığı, boy, baş çevresi ve kafa uzunluğunda erkeklerde daha büyük olmak üzere farklılık vardı (p<0.05). Prematüre yenidoğanlarda cinsler arasında anterior fontanel sagittal uzunluğu, ortalama uzunluğu ve alanında erkeklerde daha büyük olmak üzere farklılık tespit edildi (p<0.05). Prematüre erkek yenidoğanlarda gestasyonel yaş ile fontanel transvers genişliği ve sagittal uzunluğu parametreleri arasında anlamlı ilişki olduğu belirlendi (sırasıyla: r:0.27, r:0.43). Prematüre yenidoğan her iki cinstede kranyum ölçümleri ile anterior fontanel boyutları arasında anlamlı derecede pozitif korelasyon bulundu (r: 0.67- 0.31). Çalışmamızdaki prematüre ve miadında yenidoğanlardaki ortalama anterior fontanel boyutlarının her iki cinste de yapılan diğer çalışmalardan yüksek olduğu tespit edildi. Anterior fontanel boyutlarının normal varyasyonları hakkındaki bilgiler kranyal iskelet gelişiminin patolojilerinin teşhis edilmesinde yardımcı olabilir.
İn this study, vve aimed to determine the measurements of anterior fontanel and the relation betvveen cranial morphology and anterior fontanel in prematüre and full term newborns. IVe vvere studied 60 prematüre infants (Male 30, Female 30) who vvere aged betvveen 34 and 37 post menstrual vveek, and 60 full term infants (Male 30, Female 30). İn ali cases, head circumference, head length, and head vvidth vvere measured. From the corner points of anterior fontanel, transverse vvidth and sagittal length of anterior fontanel vvere measured. Average of diameter of anterior fontanel and anterior fontanel area vvere calculated in the ali cases. The measurements of cranial parameters vvere statistically significantly different betvveen prematüre and full term infants in vvhom it vvas greater than prematüre infants (p<0.001). There vvas no difterence in anterior fontanel parameters betvveen prematüre and term infants. There vvere statistically significant differences in birth vveight, length, head circumference and head length betvveen sexes in nevvborns, that it vvas larger in males than females (p<0.05). There vvere differences in sagittal length of anterior fontanel, average of diameter of anterior fontanel and anterior fontanel area betvveen sexes in prematüre infants, that it vvas larger in males than females (p<0.05). A significant positive correlation betvveen the gestational age and anterior fontanel dimensions (fontanel transverse vvidth and fontanel sagittal length) vvas found in prematüre male infants (respectively; r:0.27, r:0.43). Betvveen the measurements of cranium and anterior fontanel dimensions, significant positive correlation vvas found both of sex in prematüre infants (r: 0.67- 0.31). The average of anterior fontanel dimensions of prematüre and term nevvborn infants vvere found higher than those found in previous studies for both sexes. Knovvledge about normal variations in anterior fontanel dimensions can help in diagnosis of pathologies of cranial skeleton development.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Insanlarda Arteria Hepatica Propriaının İntrahepatik Dağılımı Ve Karaciğerin Subsegmentasyonu
Ahmet Salbacak, Refik Soylu, Taner Ziylan, Muzaffer Şeker, Selçuk Duman, Mustafa Büyükmumcu
Araştırma makalesi
Özeti
Insanlarda Arteria Hepatica Propriaının İntrahepatik Dağılımı Ve Karaciğerin Subsegmentasyonu
Intra HerapIc DIst RIbutIon Of The Proper LlepaIIe Artery And Subsegmentatıon Of The Tıver In Man
Plastik enjeksiyon ve korrozyon kast metodu uygulayarak a. hepatica propria.nın intrahepatik dağılımı incelenen bu çalışmada, fonksiyonel olarak karaciğeri sağ ve sol loblara ayıran esas lobar fissürün yüzeye! ozelliklere göre yapılan bölümlenrne çizgisine uymadığı ve fossa vesica biliaris'ten sulcus vena cava inferior'e uzanan çizginin projeksiyonuna karşılık geldiği gözlenmiştir. Subsegmentasyon seviyesinde değerlendirilebilen IS arter sistemi kadının 7'sinde (%46.66) hafif ve ileri derecede, ayrıca lobus caudatus'u besleyen arter dalcıklarının orijinlerinde varyasyonlar olduğu görülmüştür. Karaciğer üzerinde yapılacak cerrahi operasyonlarda subsegmental varyasyonlarin olabileceğinin göz önünde bulundurularak pre-operatif önlemlerin alınmasının yararlı olacağı sonucuna varılmıştır.
This study was caried out to determine the intrahepatic distributıon of the proper hepatit artery by using plastic enjection and corrosion casting methods. It was observed that the main lobar fissure, whic functional divided the liver int() right and left lobes, didn't correspond to the line that is defined based on the surface features and the main lobar fıssure correspond to the line extendıng from gal! bladcler to the fossa for the inferior vena cava. At the origin of the caudate lobe arteries and in seven fifteen casis (46.66%) of arterıal systems, which could be evaluated at the segmentation level, slight and marked size variations were observed. This results showed that it will be useful to establish the necessary precautions preoperatively because there might be subsegmental variations.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Farmakogenetik Yönden Bireyler Arası Farmakokinetik
varyasyonlar
Mevra al, Mehmet Kılıç, Ayşe Saide Şahin, Burak Cem Soner
Derleme
Özeti
Farmakogenetik Yönden Bireyler Arası Farmakokinetik
varyasyonlar
PharmacogenetIc Dependent InterIndIvIdual PharmacokInetIc
varIatIons
Farmakogenetik (PGx), genetik varyasyonlar ve bunların
bireyler arasında oluşturduğu ilaç yanıtı farklılıkları ile ilgilenir.
İlaç metabolizmasından sorumlu enzimlerin keşfi ve bu enzimleri
kodlayan DNA dizilimlerinin araştırılması bireysel tedavi
stratejilerinin oluşturulmasını sağlar. İlaç metabolizmasından
sorumlu sitokrom 2B6, sitokrom 2C9, sitokrom 2C19, sitokrom 2D6,
sitokrom 3A4, N-asetil transferaz, dihidropirimidin dehidrogenaz,
tiopurin metiltransferaz, 5’-difosfat (UDP)-glukuronoziltransferaz ve
katekol-O-metil transferaz enzim polimorfizleri ilacın farmokokinetik
özelliğini etkileyerek bireyler arası ilaç yanıtı farklılıklarına neden
olabilirler. PGx çalışmaların temelini oluşturan ilk örnekler N-asetil
transferaz ve sitokrom 2D6 polimorfizmleridir. İlaç seçiminde ciddi
farmakokinetik farklılıklara neden olan enzim polimorfizmlerinin göz
önünde bulundurulması tedavi başarısını artırmak ve advers/toksik
reaksiyon riskini önlemek açısından önemlidir. Yaklaşık 50 yıl önce
temelleri atılan farmakogenetik ile ilgili çalışmalar gen teknolojisinin
gelişmesi ile günümüzde daha önemli bir hale gelmiştir. Teknolojik
gelişmeler sayesinde hızlanan farmakogenetik çalışmalar ile bireye
özgü ilaç seçimi farmakogenetiğin ikinci 50 yılı içerisinde daha fazla
gelişme kaydederek önemli bir parametre olacaktır.
Pharmacogenetics deals with genetic variations and individual
response differences of drugs. The discovery of enzymes responsible
for drug metabolism and the research to DNA sequences encoding
these enzymes enable the creation of individual treatment strategies.
Cytochrome 2B6, cytochrome 2C9, cytochrome C19, cytochrome
2D6, cytochrome 3A4, N-acetyltransferase, dihydropyrimidine
dehydrogenase, thiopurine methyltransferase, UDP-glucuronyl
transferase and catechol-O-methyltransferase enzymes are
mainlyresponsible from drug metabolism and polymorphisms in
enzyme activities affect the pharmacokinetic properties of the drug
which leads to differences in drug response between individuals.
First examples that form of the basis of pharmacogenetic studies
are N-acetyltransferase and cytochrome 2D6 polymorphisms.
Consideration of enzyme polymorphisms that may result with
pharmacokinetic differences during drug choice is important to
increase the success of treatment and to prevent adverse/toxic
reaction risk. The studies about pharmacogenetics, which was studied
about 50 years ago, has become more important nowadays with the
development of gene technology. Individual drug choice will be an
important parameter by further development of pharmacogenetics
in the second 50 years through pharmacogenetic studies that is
accelerated due to technological developments.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Bir Arcus Aorta Varyasyonu
Semih Diyarbakırlı, Atıf Aydınlıoğlu, Papatya Keleş
Araştırma makalesi
Özeti
Bir Arcus Aorta Varyasyonu
A VarIatIon Of AortIc Arch
45 yavnda erkek kadavrada yaptlan dis-seksiyonda, arteria carotis communis sinistranin truncus brachiocephalicus ile birlikte, ayrica arteria vertebralis sinistra ile arteria subclavia sinistranin truncus ceklinde arcus aortadan ciktigr tesbit edildi. Bu varyasyon literatfir bulgulari ile karplaftrrildt.
During the dissection performed on a cadaver of a 45 years old man, it was observed that the left ver-tebral artery arise from the aortic arch shared with the left subclavian artery and truncus brachio ce-phalicus (with regularly branches) arise from the aortic arch with the left carotid artery. This vari-ation was compared with findings of literature.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Gastrointestinal Stromal Tümörlerin Histopatolojik Ve İmmünhistokimyasal Özellikleri
Sıddıka Fındık, Hasan Esen, Pembe Oltulu, Fahriye Kılınç, Zeliha Çelik
Araştırma makalesi
Özeti
Gastrointestinal Stromal Tümörlerin Histopatolojik Ve İmmünhistokimyasal Özellikleri
HIstopathologIcal And ImmunohIstochemIcal CharacterIstIcs Of GastroIntestInal Stromal Tumors And RIsk Group AnalysIs
Amaç: Gastrointestinal stromal tümörler (GİST); gastrointestinal traktın en sık görülen mezenkimal tümörleridir. Gastrointestinal sistemin peristaltizmini düzenleyen interstisyel Cajal hücrelerinden köken aldıkları düşünülmektedir. Gastrointestinal stromal tümörler farklı morfolojik ve biyolojik davranış özellikleri ile heterojen bir tümör grubudur bu nedenle farklı ülkelerde farklı epidemiyolojik, klinikopatolojik ve prognostik özellikler sergileyebilmektedir. Bu çalışmanın amacı, son 10 yılda GİST tanısı alan 100 olgunun histopatolojik, immünhistokimyasal özellikleri ve risk gruplarının analizini yapmaktır.
Hastalar ve Yöntem: 2006- 2016 yılları arasında patoloji laboratuarımızda GİST tanısı alan 100 olgu retrospektif olarak incelendi. Olguların çap ve mitoz oranlarına göre risk grupları belirlendi. Çap ve mitoz dışındaki histopatolojik ve immünohistokimyasal özellikleri ile risk grupları arasındaki ilişki analiz edildi. Verilerin analizinde Chi- kare- Fischer testleri kullanıldı.
Bulgular: Olgularımızda yaş ve cinsiyet dağılımı risk gruplarına göre değişmemektedir. En çok; sırası ile kolorektal, ekstra gastrointestinal sistem (mezental, omental ve retroperiton), ince barsak ve mide GİST leri yüksek risk grubunda yer almaktadır. İnce barsak, kolorektal ve ekstra gastrointestinal tümörler daha büyük çaplı olup mide tümörleri daha küçük çaplıdır. İmmünhistokimyasal CD-34, S-100, SMA, desmin ekspresyonu ile risk grupları ilişkili değildir. Ki-67 %10’ un üzerinde ekspresyon gösteren tümörler yüksek risk grubunda yer almaktadırlar. Mide ve ekstra gastrointestinal tümörler daha fazla CD-34 ekspresyonu göstermektedir. Nekroz ve kanama gösteren tümörler ile selüleritesi yüksek tümörlerin bir üst risk grubunda olma oddsları artmıştır. Ülserasyon, büyüme paterni ve atipi ile risk grupları arasında ilişki mevcut değildir.
Sonuç: GİST ler gastrointestinal sistemin nadir tümörlerinden olup farklı bölgelerde, farklı varyasyonlarda ortaya çıkabilirler. GİST lerin histopatolojik ve immünhistokimyasal olarak detaylı incelenmesi ve risk gruplarına göre klasifiye edilmesi klinik tedavi ve takipte önemli rol oynamaktadır.
Aim: Gastrointestinal stromal tumours (GISTs) are the most common mesenchymal tumours of the gastrointestinal tract. GISTs are thought to originate from the precursors of interstitial Cajal cells which regulate gastrointestinal peristaltism. GISTs include a group of heterogeneous tumors with different morphology and biologic behavior so their epidemiology, clinico-pathological features and prognosis is distinct in different countries. The aim of this study is to analyze the histopathological, immunohistochemical characteristics and risk groups of 100 patients with GIST in the last 10 years in our depertment.
Patients and Methods: Between 2006-2016, 100 patients with GIST diagnosed in our Pathology laboratory were examined retrospectively. Risk groups were determined according to diameter and mitotic rates of the cases. Histopathologic and immunohistochemical features excluding diameter and mitosis were analyzed and the relationship between risk groups was analyzed. A Chi-care- Fischer was used for descriptive statistical analysis.
Results: In our cases, there is no relationship between age, gender and risk groups. Colorectal, extra gastrointestinal system (peritoneum, mesentery and retroperitoneum), small intestine and stomach GISTs are in high risk group respectively. Small intestine, colorectal and extra gastrointestinal system tumors are larger diameter than stomach tumors. There is no relationship between immunohistochemical CD-34, S-100, SMA, desmin and risk groups. Tumors expressing over 10% of Ki-67 are in high-risk group. Stomach and extra gastrointestinal tumors represent more CD-34 expression. Tumors with necrosis, haemorrhage and high cellularity are at higher risk group. There is no relationship between risk groups and ulceration, growth pattern and atypia.
Conclusions: GISTs are rare tumors of the gastrointestinal tract and may occur in different regions, in different variations. Detailed histopathologic and immunohistochemical examination of the GİSTs
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Konka Bülloza: Kronik Nonallerjik Sinüzitlerde Görülme Sıklığı Ve Endoskopik Cerrahinin Prognoza Etkisi
Bedri Özer, Ziya Cenik, Yavuz Uyar, Adem Yaşar, Kayhan Öztürk
Araştırma makalesi
Özeti
Konka Bülloza: Kronik Nonallerjik Sinüzitlerde Görülme Sıklığı Ve Endoskopik Cerrahinin Prognoza Etkisi
Concha Bullosa: FIenquency In ChronIc NonallergIc SInusItIs And EffectIvIness Of EndoscopIc Surgery On PrognosIs
Konka bülloza intranazal anatominin önemli varyasyonlarından bir tanesidir. Bu çalışmada paranazal sinüs en feksiyonu olan 86 hasta lateral nazal duvar anatomik varyasyonları açısından BT ile araştırılmıştır. Hastaların %22’sinde en az bir tarafta konka bülloza tesbit edilmiştir. Paranazal sinüs enfeksiyonlarının konka büllozaya bağlı olmaksızın da gelişebildiği, konka bülloza tesbit edilen hastalardan 15’ine yapılan endoskopik cerrahi girişim sonucunda, endoskopik cerrahinin sinüzit tedavisinde yararlı olduğu görülmüştür.
Concha bullosa is a common anatomical variant of intranasal anatomy. Eighty-six patients who had paranasal sinüs infection were evaluated with CT for lateral nasal wall variations. İt was found that 22 % of the patients had concha bullosa at least on one side. İt was seen that paranasal sinüs infections developed vvithout concha bul losa and on the other hand, 15 patient that operated endoscopic surgery was shovvn that this prosedüre is useful for the treatment of sinusitis in cases with concha bullosa.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Bilateral A. Superior Cerebelli Dublikasyonu
Ahmet Kağan Karabulut, Aynur Emine Çiçekcibaşı, Ahmet Salbacak, Mehmet Erkan Üstün
Araştırma makalesi
Özeti
Bilateral A. Superior Cerebelli Dublikasyonu
BIlateral DuplIcatIon Of The SuperIor Cerebellar Artery
A. superior cerebelli (ASC), orijin ve yerleşim açısından fossa cerebri posterior’da bulunan arterler içerisinde en az varyasyon gösterenidir. Anatomi Anabilim Dalı rutin laboratuvar diseksiyonları sırasında 62 yaşındaki erkek kadavrasında ASC’nin a. basilaris’ten ayrılma noktasında her iki tarafta dublikasyon gösterdiği tespit edildi. Bölgedeki bu tür morfolojik varyasyonlarla ilgili çalışmalar nöroşirürjikal operasyonlar öncesinde ve anjiografik tetkiklerin değerlendirilmesi sırasında temel bir bilgi oluşturabilecektir.
The superior cerebellar artery (SCA) shows the least freçuent variation amongst the arteries in the posterior cerebral fossa according to its origin and localization. Bilateral duplications of SCA at the origin from the basillar artery was observed in 62 years old male cadaver during the routine dissections in the laboratory of Anatomy Department. Informations about these kind of variatons in this region may provide useful background knowledge prior to the neurosurgical operations and also for the evaluation of angiography
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Laparoskopik Kolesistektomi Sırasında Laparoskopik Kolanjiografi
Cemil er
Araştırma makalesi
Özeti
Laparoskopik Kolesistektomi Sırasında Laparoskopik Kolanjiografi
LaparoscopIc CholangIography DurIng LaparoscopIc Cholecystectomy
Amaç: Laparoskopik kolesistektomi (LK) sırasında şüpheli koledok taşlarını selektif intraoperatif kolanjiografi ile tespit etmektir. Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde uygulanan 100 LK olgusundan koledok taşı şüphesi olan 16 olguya selektif laparoskopik kolonjiografi (LKG) çekildi. Bu işlem için klasik intraoperatif kolonjiografi endikasyonları baz alındı. Bulgular: Çekilen 16 LKG’nin yalnızca bir tanesinde koledok taşı tespit edildi. Diğer olgular normal olarak değerlendirildi. Bunun yanında, ekstrahepatik safra yollarındaki varyasyonlar hakkında fikir sahibi olundu. Sonuç: Peroperatif laparoskopik kolanjiografi intraduktal taşlar ve safra yollarının anatomik varyasyonlarının belirlenmesinde güvenilir bir metoddur.
Aim: To determine the susceptible choledocholithiasis during laparoscopic cholecystectomy via selective intraoperative cholangiography. Materyal and Method: It has been obtained laparoscopic cholangiography for susceptible choledocholithiasis in 16 of 100 cases during the laparoscopic cholecystectomy. It has been based clasical intraoperative cholangiography criteria for this process. Results: We found that only one case had a stone in common bile duct and the others were normal. Besides, it has been had some ideas about the variations of the extrahepatic bile ducts. Conclusion: Peroperatuar laparoscopic cholangiography is a reliable method to see intraductal stones and the anatomic variations of bile ducts.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Canlı Vericilerde Renal Arterlerin Digital Subtraksiyon
anjiyografi İle Değerlendirilmesi
Kamil Çıra, Kağan Çeken, Mehmet Sedat Durmaz, Hakan Demirtaş, Cemil Göya, Cihad Hamidi
Araştırma makalesi
Özeti
Canlı Vericilerde Renal Arterlerin Digital Subtraksiyon
anjiyografi İle Değerlendirilmesi
EvaluatIon Of Renal ArterIes In LIvIng Donors WIth DIgItal SubtractIon
angIography
Canlı böbrek verici adaylarında renal arterlerin Digital
Subtraksiyon Anjiyografi (DSA) ile değerlendirilmesi ve bulguların
cerrahi sonuçlar ile karşılaştırılması amaçlandı. DSA yapılan 180
böbrek verici adayı retrospektif olarak değerlendirildi ve bulgular
cerrahi operasyon bulguları ile karşılaştırıldı. Arşiv sisteminden
çağrılarak elde edilen böbrek verici adaylarının DSA görüntüleri,
çalışma istasyonlarında bu konuda deneyimli iki radyolog tarafından
retrospektif olarak, hasta bilgilerinden kör olarak ve randomize olarak
incelendi. DSA yapılan 180 böbrek verici adayının DSA bulgularına
göre 158’inde (% 87,8) tek renal arter, 22’inde (% 12,2) multipl renal
arter, operasyon notlarına göre ise 156’sında (% 86,6) tek renal arter,
24’ünde (% 13,3) multipl renal arter saptandı. DSA ile operasyon
notları karşılaştırıldığında 154 verici adayında bulguların aynı
olduğu görüldü. Altı böbrek verici adayında ise bulgularda farklılıklar
mevcuttu. Bu bulgular doğrultusunda doğruluk oranımız % 96 olup,
operasyon notlarına göre multiple renal arter saptanmasındaki
duyarlılık ve özgüllük oranlarımız sırasıyla % 83 ve % 98 olarak
hesaplandı. Canlı böbrek vericilerinde, özellikle sol taraf renal
arterlerin doğru şekilde ortaya konması, varyasyonlarının belirtilmesi
çok önemlidir. DSA böbrek damar yapısının görüntülenmesi için altın
standart kabul edilmektedir, renal arterlerin seyrini, normal anatomisi
ve varyantlarını bütün ayrıntılarıyla, yüksek doğruluk oranıyla ortaya
koymaktadır.
The objective of this study was to evaluate renal arteries in
living kidney candidate donors through DSA as well as compare
and contrast the findings with surgical findings. 180 kidney donor
candidates were evaluated through retrospective analysis and
findings were compared and contrasted with surgical operation notes.
DSA images of kidney donor candidates collected from the back-up
service were randomly and independently from patient credentials
examined in laboratory stations through retrospective analysis by two
experienced radiologists. According to DSA findings of 180 kidney
donor candidates, 158 donors (87,8%) were diagnosed with single
renal artery and 22 donors (12,2%) were diagnosed with multiple
renal artery while 156 donors (86,6%) were diagnosed with single
renal artery and 24 donors (13,3%) were diagnosed with multiple
renal artery according to surgical operation notes. Comparing and
contrasting DSA findings with those of surgical operation notes,
it was marked that 154 donors owned the same findings while 6
donors were diagnosed with different findings. In accordance with
these findings, our accuracy rate was 96% and our sensitivity and
specificity ratios in multiple renal artery diagnosis were measured as
83% and 98% respectively based on operation notes. It is of great
significance to evaluate left side renal arteries accurately as well as
to identify their variations in living kidney donors. DSA is regarded as
golden standard in imaging vascular structure of kidney and it proves
the pace, normal anatomy as well as variations of renal arteries
accurately and in great detail.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Trizomi 13 Saptanan İki Olguda Fenotip/karyotip Uyumunun İncelenmesi
Sennur Demirel, Ayşegül Zamani, Tülin Çora, Hatice Gül Dursun, Aynur Acar
Araştırma makalesi
Özeti
Trizomi 13 Saptanan İki Olguda Fenotip/karyotip Uyumunun İncelenmesi
InvestIgatIon Of Phenotypelkaryotype Cor-RelatIon In Two Cases WIth TrIsomy 13
13 numaralı kromozomun trizomisinden kay-naklanan Patau sendromu nadir görülen km-mozomal düzensizliklerden birisidir. Mevcut çalışmada, sitogenetik laboı-atuvarımızdan trizomi 13 tanısı alan iki olguda gözlenen fenotipik varyasyonlar ve karyotiple uyumu literatür ışığında gözden geçirilmiştir.
Trisomy 13 (Patau syndrome) is a rare chro-mosomal abnormality. In this study. we investigated phenotype variations and phenot>pelkaryotype cor-relation in two cases with trisomy 13 under the light of. literature.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Transarteriyel Kemoembolizasyon Öncesi Hepatik Arteriyel Değerlendirmede Çok Kesitli Bt’nin Yeri
Mustafa Koplay, İhsan Yüce, Mecit Kantarcı
Olgu sunumu
Özeti
Transarteriyel Kemoembolizasyon Öncesi Hepatik Arteriyel Değerlendirmede Çok Kesitli Bt’nin Yeri
MultIdedector Ct In Evaluate Of HepatIc Artery Before The TransarterIal ChemoembolIzatIon
Son yıllarda, karaciğer transplantasyonu ve transarteriyel kemoembolizasyon planlanan olgularda hepatik arteriyel varyasyonların değerlendirilmesi oldukça önem kazanmıştır. Hepatik arteriyel anatominin değerlendirilmesinde birçok yöntem kullanılmaktadır. Bu yazımızda transarteriyel kemoembolizasyon planlanan bir olguda, nadir görülen sol hepatik arterden ayrılan gastroduedenal arter varyasyonunun çok kesitli bilgisayarlı tomografi anjiyografi bulgularını tanımladık.
Recently, evaluation of hepatic artery variations has become quite important in cases planned transarterial chemoembolization and liver transplantation. To evaluate hepatic artery anatomy can be used multiple diagnostic methods. In this article, we described multidedector computed tomography angiography findings of a rare variation of gastroduodenal artery, which is originated from left hepatic artery in a case planned transarterial chemoembolization.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Arterıa Femoralıs Dallarının Çıkış Varyasyonu
Nadire Ünver Doğan, Aynur Emine Çiçekcibaşı, Mehmet Tuğrul Yılmaz, İsmihan İlknur Uysal, Muzaffer Şeker
Olgu sunumu
Özeti
Arterıa Femoralıs Dallarının Çıkış Varyasyonu
VarIatIon In The OrIgIns Of Branches Of Femoral Artery
Amaç: Bu çalışmada, a. femoralis’in dallarında gözlenen kompleks ve nadir bir varyasyonun değerlendirilmesi ve konu ile ilgili literatürün gözden geçirilmesi amaçlandı. Olgu sunumu: Anatomi Anabilim Dalı rutin laboratuvar diseksiyonları sırasında 65 yaşındaki erkek kadavranın sağ uyluğunda a. profunda femoris, a. circumşexa femoris medialis ve a. circumşexa femoris lateralis’in a. femoralis’ten orijin aldığı tespit edildi. Sonuç: A. femoralis ve dallarındaki varyasyonlarla ilgili çalışmalar, cerrahi yaklaşımlar ve özellikle anjiografi gibi girişimsel radyolojik işlemler sırasında oluşabilecek komplikasyonların önlenmesinde bilgi kaynağı olabilir.
Aim: In this study, it is aimed to evaluate a complex and rare variation on branches of femoral artery and to review related literature. Case report: During routine dissections in laboratory of the Department of Anatomy, it is determined that deep femoral artery, medial femoral circumflex artery and lateral femoral circumflex artery had originated from femoral artery in the right thigh of 65-yearold cadaver. Conclusion: Studies related with the variations on femoral artery and its branches may be information source in preventing complications during surgical approachs and especially invasive radiologic procedures like angiography.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Yenidoğanlarda Orbita Ve Kranyofasiyal Parametreler Arasındaki İlişkilerin Araştırılması
Mehmet Ali Malas, Erkan Ataş
Araştırma makalesi
Özeti
Yenidoğanlarda Orbita Ve Kranyofasiyal Parametreler Arasındaki İlişkilerin Araştırılması
The InvestIgatIon Of The RelatIon Betvveen OrbIta And CranIofacIal Parameters In Nevvborns
Amaç: Çalışmamızda miadında, prematüre ve düşük doğum ağırlıklı yenidoğanlarda orbita ve kranyofasiyal mor folojik ölçümlerin ve arasındaki ilişkilerin belirlenmesi amaçlandı. Gereç ve yöntem: Yaşları 32-37 gebelik haftası yaşı arasında değişen 60 prematüre yenidoğan (Erkek 30, Kız 30), 60 miadında yenidoğan (Erkek 30, Kız 30) ve 60 düşük doğum ağırlıklı yenidoğan (Erkek 30, Kız 30) olguda çalışıldı. Bütün vakalarda baş çevresi, kafa genişliği, kafa uzunluğu, yüz yüksekliği, yüz genişliği, orbita yüksekliği, orbita genişliği, oropalpebral uzunluk ve kantal indeks belirlendi. Bütün olgularda kranyofasiyal ve orbita ölçümlerinin ortalamaları hesaplandı. Bulgular: Kranyofasiyal ve orbita ölçümlerinde prematüre ile miadında yenidoğanlar arasında, miadında olanlarda daha büyük olmak üzere istatistiksel bakımdan farklılıklar vardı (p<0.001). Cinsler arasında kranyofasiyal ve orbita ölçümlerinde farklılık vadi. Prematüre ve düşük doğum ağırlıklı yenidoğanlar da orbita ile kranyofasiyal para metreler arasında müspet yönde korelasyon mevcuttu (p<0.001). Miadında yenidoğanlar da kafa genişliği ve orbi ta genişliği arasında negatif korelasyon olduğu belirlendi. Sonuç: Prematüre, miadında ve düşük doğum ağırlıklı yenidoğğanlarda kranyofasiyal ve orbita ya ait parametrelerin daha fazla tanımlanması ile bireysel varyasyonlar hakkında daha fazla bilgi sunulmuş olacaktır. Kranyofasiyal ve orbita boyutlarının normal varyasyonları hakkındaki bilgiler kranyo-fasiyal iskelet gelişimindeki patolojilerin veya anomalilerin teşhis edilmesinde yardımcı olabilir.
Purpose: İn this study, we aimed to determine the measurements and the relation betvveen craniofacial morpho- logy and orbita in full term, prematüre nevvborns and nevvborn with low birth vveight. Materials and method: We vvere studied 60 prematüre nevvborns (Male 30, Female 30) who vvere aged betvveen 32 and 37 post menstrual vveek, and 60 full term nevvborns (Male 30, Female 30), and 60 nevvborn with low birth vveight (Male 30, Female 30). İn ali cases, head circumference, head length, head vvidth, face height, face vvidth, orbita height, orbita vvidth, oropalpebral length and cantal index vvere measured. Average of measurements of cranio-facial and orbita vvere calculated in the ali cases. Results: The measurements of craniofacial and orbita vvere statistically significantly dif- ferent betvveen prematüre and full term infants in vvhom it was greater than prematüre infants (p<0.001). The re vvere differences in the measurements of craniofacial and orbita betvveen sexes. A significant positive correlation betvveen the craniofacial and orbita dimensions was found in prematüre nevvborns and nevvborn with low birth vveight (p<0.001). There was negative correlation betvveen head vvidth and orbita vvidth in full term nevvborns. Conclusions: VVith more expressions of the parameter of craniofacial and orbita at prematüre and full term nevv borns and nevvborn with lovv birth vveight, more Information about individual variations vvill be given. Knovvledge about normal variations in craniofacial and orbita dimensions can help in diagnosis of pathologies or anomaly of crania-facial skeleton development.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Çesıtlı Yaslardakı Insan Kafataslarında Sutur Yapılarının Incelenmesı
Taner Ziylan, Mustafa Büyükmumcu, Ömer Faruk Cihan, Nurcan Sert, Nilsel Okudan
Araştırma makalesi
Özeti
Çesıtlı Yaslardakı Insan Kafataslarında Sutur Yapılarının Incelenmesı
InvestIgatIon Of Suture Patterns Of Human Skulls In VarIous Age
Bu çalışmada Selcuk Universitesi. Hacettepe yersitesi ye Ege Universitesi Tip Fakilltelerinin Ana-tomi Anabilim Dallarinin arsivierindeki 100 ka-fata-sinda Ayrica 30 ilkogretint ragmdaki roctiOn radiografileri anterior-posterior pozisyonda- rekilerek, gew yaslarda kafatasi dik4 dii:eni tayin edilmeye Lambdoid ve koronal suturlart, dik4 sekillerirte ve clikis alanlanna gore birbirlerivle Bu ralgmada. kafatasina gore de-gisiklik az garlikn dlikis ,yekilleri go: online Dik4 sekiller irie ve dikislerin alan-lama gore gene Ye yaVt kafataslarutda bir gozlenenteini4tir. Ya§li kafataslarinda kaybolduktt Metopik dik4leri ohm kafataslarinda kemik adaoklartnin varliguta de‘Nik yaytnlarda rastlandtgi gib/ bu rafts-mac/a da rastlanim stir.
Suture patterns of 100 skulls front the archives of anatong departments of medical schools of Selruk, flacettepe and Aegean Univers* ---ilswer-e in-vestigated. Also antero-posterior cranial ra-diography of 30 elementary school children were obtained to determine the cranial suture patterns at youngers ages. LainbdOid and COR-a sutures were compared -with each other in terms of sutural pattern forms and the area of 3-untre patterns. The morphologic he-terogeneity of cranial sutures were also studied. In this study age dependent sutural pattern can not be assertaineed. The obliteration of sutures occur with ageing. Metopic sutures containing skulls also had l'OrMian bones corallary to other studies published else villere.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Insanlarda Nervus Alveolars İnferior Ve Foramen Mandibulae Üzerine Çalışma
Ahmet Salbacak, Taner Ziylan, Aydan Canbilen, Ali İhsan Kalkan, Mustafa Büyükmumcu
Araştırma makalesi
Özeti
Insanlarda Nervus Alveolars İnferior Ve Foramen Mandibulae Üzerine Çalışma
A Study On InferIor AIveolar Nerve And Man-DIbular Foramen Of Human
Bu çalışma, 8 kadavra ve 36 mandibula olmak üzere toplam 44 örnek üzerinde yapıldı. Kadavralar üzerinde n. alveolaris inferior'un foramen man-dibulae'ya giriş noktası araştırıldı ve lingula man-dibulae'ntn foramen mandibulae ile birleştiği ön-alt köşe olduğu tesbit edildi_ Tesbit edilen n. alveolaris inferior'un foramen mandibulae'ya giriş noktasının, namus mandibulaetnın iç yüzü üzerindeki po-zisyonunu tesbit etmek amacıyla mandibulae 'nın de-ğişik noktaları arasında ölçümler yapıldı. Foramen mandibulae genellikle ramus mandibulae`nın iç yü-zünün orta kısmında, incisura madibulae ile man-dibula alı kenarı arasında orta noktada, ve pro-cessus coronoideus'ian angultıs mandibulae ya aşağı doğru uzanan çizginin 213 kısmında yer-leşmiştir. Bu çalışmada, foramen mandibulae'ıtın ge-nellikle molar dişlerin occlusial yüzlerini,: alt kıs-mında yerleşmiş olmasına rağmen. bazı vakalarda occlusial yüzle aynı seviyede, ve daha yukarı se-viyedeki bir noktada bulunabildigi tesbit edilmiştir. N. alveolaris inferior'un anestezilerinde başarısız gi-rişimlerin ortadan kaldtrılabilmesi için belirgin varyasyonların göz önünde bulundurulması gerektiği sonucuna varılmıştır.
This study was performed on 44 material whi•h consist of 8 radavers and 36 dry mandibles. The eni-ranee point of inferior alveolar nerve into man-dibular foramen was searched and it was found that the entrance point of inferior alveolar nerve is si-tuated at the junction of the front lower angle of mandibular lingula and ınadibular foramen. To determine the position of entrance point of in-ferior alveolar nerve into the mandibular foramen on the inside surface of mandibular ramus, me-asurements were made between the different points of mandibula. Mandibular foramen is generally lo-cated on the middle of inside surface of mandibular ramus between the standard basal plane of mandible and mandibular noir,: and on the partial 213 line that extends down from coronoid process to the angle of mandible. On this study, despite the fact that the man-dihular foramen was genarally found to be below the <>ulusal sur fare of the lower molar teeth, in some cases it was found ta be at the same level or higher level of molar teeih. It has been roncluded that certain variations most be taken Info consideration to rernove un-successful inteıferences on anaesthetics of illerior alveolar nerve.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta